11 Nisan 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18

11 Nisan 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

302 UYANIŞ No. 1704—19 Oda, ılık bir hava içindeydi. Ve soba, için, için yanıyordu. Düğmeyi çevirdim, bütün dekor, kışın içeri doldurduğu ince sisten bir- denbire açıldı. Koltukları sobanın yanına çektik ve arkadaşım Şefik Muhtar, bana, kendi odam içinde, zihninin, ayni zamanda kalbinin hikâ. yesini bazı helecan, bazı telâş, bazı hiddet ve bazı da, iptidalarda olduğu gibi tasavvur edil- miyen bir sükün ve asudegi içinde anlattı. Bu hikâye, «Şefik Muhtar»ın hikâyesidir : arkadaşım — Tam on yedi sene eveldi. <«Kalküta»da imparatorluğun hariciye memurlarından biri olarak bulunnyurdum. hiç te fena değildi. Bilhassa yalınızdım. Hayatımda bağlı olarak ne bir kadın vardı, nede bir çocuk... Yaşayışım, Hizmetçim iyi bir adamdı. Dindardı, dürüst ve halük.. Hiç bir şeye ait sıkıntını yoktu. Ve bilhassa İstanbulla muhabere mükemmeldi. Bir akşam - bu gün gibi hatırımda - otelin, etrafi, hint çiçeklerile çevrilmiş taraçasında, ılık bir hava içinde, <Kipling»i okuyordum. Hizmetçim şehbenderhanedeki kavaslardan bi- rinin getirdiği telegrafı uzattı. Açtım, Hari- ciyye Nezaretindeki bir arkadaş tarafından yollanmiş hususi bir telgraf... Memuriyetimin Bombay»a nakledildiğini, resmi tahriratın da yolda olduğunu bildiriyordu. Her halde bir hissi kablelvukula olacak, o dakika, buna hiç sevinmedim, ve kalbimin üstünden bir raşenin geçtiğini adeta duydum. — Nasıl, memuriyetinin «Bombay»a tah- vilini, bir felâket mi addediyordun?... — O zaman değil. Fakat bugün, evet... Bugün , mmemuriyetimin « Bombay» a nakli, anlıyorum ki, benim için bir felâketiniş. Resmi tahrirattan sonra tabii oraya gittim. Gittigimin ikinci ayında, sâri hastalıklardan biri, şehri şiddettle sarsarken, yazı, sayfiyeler- den birinde geçirmek için tirene bindim. Gide- Orada <« Abo» oturmak istiyordum. Yolculük ceğim yer « Raçpotana » ydı. dağında biraz epi uzun sürmuştü. Ayni zamanda yalnızdım da ... Yalnızlığın elbette ki, geçici: şeylerdir. Asıl geçmiyen ve hiç bir zaman verdigi teessür, iltiyam' bulmıyacak, tek bir dert var: şuphe. Ben, tonu yalnız bilmiyorum.. Ayni zaman- içinde yanıyor. ve işte kalbi- mi:yalıyor. Ben, onu yalnız bilmiyorum. Ayni da görüyorum da... Bak, işte sobanın işte dilini çıkarıyor; zamanda, elimle tutuyorum da... Sen, bu kitabı okudun mu ?.. — Hayır. — İstersen oku.. Ne ziyanı var.. Eğer bir maymunun, eğer bir karın, ve eğer bir çocu- &un yoksa, ve eğer benim gibi düşünmüyorsan; şuphesiz içinde dert olmıyacak.. ve sen, yine şuphesiz ki, mes'ut olacaksın.. Fakat ben, betüs.ben z Gözleri birden bire kızıllaşmıştı, birden bire dumanlaşmış.. ve kitabı birdenbire fırlattı. Masanın üstünde bir bardak kırılmıştı. O zaman bir sigara verdim, ve yaktım. Öyle zannediyorum ki, bu sigara, ona, yeni bir sü- kün getirdi. * — « Abo » dağının güzel ve temiz otelinde bulunduğumun ikinci akşamıydı, güneşin dev- rilmesini seyir için, otelin kapısından çıkıyor- dum ki, tesadüf ettim. ayni. saniyede, bir hint « Raca > sına Harikulâde güzel giyinmişti, taktığı bütün mücevherlerde şa'şaalı bir ihtişam olmasına ragmen, hiçte iena bir his vermiyor- du. Boyu az omuzları geniş.. Ve yanında beyaz bir köpek vardı. Her halde, o dakika, içime tuhat bir çocuk hissi geldi; elim gayri ihtiyari köpeğin sırma doğru gitti. Ne garip ki, bu küçük hareketim, Racayla dost olmak için kaderin ve tesadüfün bana yaptırdığı uzundu, bir şeymiş... Derhal : — «Pahter», dedi, niçin selâm vermediniz? Baktım, köpek, çok ince bir hareketle eğildi ve gözleri ince ince parıldadı... — O... sör, dedim, ne kadar kibar bir arkadaşınız var!.. 3u küçük muhavere, dostluğumuzun başlan- Ertesi gün, beni, malikânesine davet ediyordu... gıcı olmuştu ... — Her halde, size unutmıyacağnız günler geçirtirim, gelmez misiniz?.. Hakikaten böyle oldu, görüyorsun.. Aradan on yedi sene geçti, fakat bu gün, o'hint raca- sinin verdiği hatıraları halâ unutmuş değilim. O sustu. Kapım yavaşça vuruluyordu. Hizmetci. Elinde bir çay tepsisi. Arkadaşınınkini verdim: “Tabağı, çok teklifsiz bir hareketle çini sobanın üstüne koydu... sonra ayni şeyi tekrarladı: / — Sen, bu kitabı okumadın değil mi?...Ne zıyanı var, istersen oku.. Mademki, ne bir may- nunun var, ne bir karın, nede bir çocuğun... Yine bir dakika durdu. Devam etti: — Evet; iki gün sonra «Abo» dan beraber hareket ettik. a Beş eün sonra, Racanın malikânesindeydim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: