4 Şubat 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 19

4 Şubat 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No, 1851— 106 SERVETİFÜNUN 163 Roman Tefrikası: 18 — gr di ©. İLK AŞK we, .w » #4, da, Kızım Hamiyete H.R. tım. Güya mahaus bir ittifak neticesi imiş gibi hiç bir tarafta bir çıt yoktu, Küçük kapının önünde çepçeyre yatmış olan köpeğimiz bile uyüyordu. Yi- ne limonluğun harap duvarının üstüne çıktım, Önüm- de, uzaklarda geniş çayırları temaşa ettim. Kızı şuradan görüşümü hatırladım ve düşünceye vardım. Birden titredim, bir kapı açılır gibi olmuştu. Sonra bir dal kırılmasından mütevellit hafif bir ses işittim. Harabenin tepesinden bir gölge sükütile göz aşıp kapayıncaya kadar yere inmiştim. Taş kesilmiş gibi idim. Bahçede seri, fakat hafif ve ibtiyatkâr adımlar atıyordu. Bu adımlar bana doğru geliyordu. «İşte! işte! Kihayet elimdeler!» düşüncesi zihnimden geçti... Büyük bir ihtilâç içinde bıçağı cebimden çıkardım ve açarak sustayı muayene ettim. Şimdi ortalık na- zarında kan. Hiddetten ve korkudan saçlarımın diken diken olduğunu fark ediyordum. Adımlar doğrudan doğruya üzerime doğru geliyordu. Eğil- dim, birden her ikisini birden haklayacak hızı bul- mak üzere büzüldüm. Bir adam çıktı... Aman ya- rabbi bu babamdı! Mantosuna sarılmış, şapkasını gözlerine kadar iyice indirmiş olmakla beraber derhal tanıdım. Ye- nımdan geçti, ayaklarının ucuna basarak yürüyordu. Gözleri bizim köşkte idi. Beni saklayan hiç bir şey olmadığı halde görmedi, fakat ben de öyle sinmiş tim ki sanki yerin altına girmiştim... Öldürmeğe ta- mamen hazır olan kıskanç Otello, birden mektepli bir çocuğa tahavvül etmişti. Babamin görünmesi üzerine öyle bir korku his- setmiştim ki, ilk dakikada hal& nereden geldiğini ve nereye gittiğini tayin edamedim. O geçip gittikten ve her şey evvelki kaline rücu ettikten sonra düşündüm: Gece bu saatte babamın bahçede ne işi vardı? Korkumdan bıçak yere düşmüştü, artık aramağa da lüzum kalmamıştı... Üzerime büyük bir utanma geldi, sarhoşluğum ansızın gitmişti. Böyle olmakla beraber eve dönerken kızın pence- zesi görünen kanapenin yanına yaklaştım. Ayın nuru dar çamlarında mavimirak bir il- fima yapıyordu. Birden bu renk değişti. Beyaz stor- lar ta aşağı kadar indirildi ve tutturuldu. Demek kraliçe de uyanık ve ayakta idi. Pakat bunun mânâsı nedir? Odama girdiğim zaman hemen bağırarak kendim- den, havalardan, yerden, gökten bunu soruyordum. Bunun mânâsı nedir? Rüyamı görmüştüm! Yahut bu bir tesadüf mü idi? Yoksa... Yoksa derken ayni ande kafama giren şüphe okü dar yeni, oderece gparipti ki onun üzerinde tevak- kuftan hazer ettim... VXI Ertesi sabah bir baş ağrısile kalktım. Bir gün ev- velki fartı teheyyüç geçmiş, yahut içinde bir şüphe kurduma tahavvül etmişti. Bu kurt üzerime am$şalini bilmediğim derin bir gam halinde bir kâbus sikleti veriyordu. Sokakta te- sadüf ettiğim Luşin beyninin yarısı çekilip alınmış bir tavşana benzediğimi söyledi. Yemekte babama, anama bir hırsız tavrile gizli gizli baktım. Babam bermutat rahatında idi; annem bermutat alttan alta hiddet köpürüyordu. Acaba babam bazan yaptığı veçhile mültefitane bir şeyler söyler mi diye bekledim; her günkü soğuk nüvazişini bile esirgedi. Düşündüm: Olanı biteni gidip kıza anlatsam mı? Ne de olşg artık aramızda bir münasebet kalmamış, herşey bitmiş demekti... Gittim. Ona böyle yanıp kavuran ve her şeye ni- hayet varen derdimi anlatmak şöyle dursun, iki lâ- kırdı etmek kabil olmadı, İhtiyar Prensesiu oğlu Petersburg'tan tatillerini geçirmek üzere gelmişti; bu on iki yaşında bir çocuktu. Kızın ilk hareketi kardeşini benim himayeme tevdi etmek oldu. İşte azizim, Valdemarcığım, dedi, - ciğim edatını ismime ilk defa ilhak ediyordu - işte ize bir arka- daş, Kendisini sevmenizi rica ederim. Henüz vahşi, fakat iyi kalplidir. Beraber geziniz. Kendisini himaye ediniz. Değil mi, bu dediklerimi yapacaksınız değilmi Okadar güzel kalbiniz vardır... İki elini omuzlarıma dayadı; baştan başa sarsıldım. Bu yumurcağın gelişi, beni de bir yumurcak hir Jine düşürmüş oluyordu. Ben bir kelime söylemeksizin ona bakıyordum, o da bir kelime söylemeksizin bana bakıyordu. Kız kahkahayı bastı ve ikimizi de arkalarımızdan iterek: — Kacaklaşsanızal... Diye bağırdı. Biz de kucaklaştık. Ben çocuğa sordum : — Sizi bahçeye götüreyim mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: