7 Temmuz 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 19

7 Temmuz 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.1873—188 delesin... elini sıksın.. bağrına bassın.. gözlerinden öpsün... Şişman müdür, hiç kımıldamadı.. gözlerini yere eğdi... öksürdü... yutkundu... mendilini yakalığına 80- karak terini kuruladı... gözlüklerini düzeltti... yeleğin- den sarkan ince altın kösteğini cebine yerleştirdi... ceketinin düğmesini ilikledi.., çözdü... yeşil örtülü masanın gişemi mürekkepli kalemle, kâğıtlarla meşgul old Burhan, elimi. Müdür, niçin susuyordu!. niçin ona bir şey söylemiyerek, olur olmaz şeylerle meşgul olnyordu!.. acaba!!.. evet.. acabaf!.. of., bu pek kor- .kunç ihtimal... dili, damağı kurudu.., gözleri sancıdı... burnu sızladı... — Ben.. pa kekeledi.. — eda başkâ bir tek kelime söyleyemiyordu... Müdür, gözlerini ayak kabılarının ucundan kaldırdı ; — Maalesef... Dedi... Sesi kısık ve titrekti... Bu çalışkan, bu SERVETİFÜNUN 95 Gençesin... Çalışkansın... Belki bir mazeretin vardı... Belki... Ah bu gülünç « Belki! » onun me kadar gücüne gidiyordut.. Mektepten çıkarken başını demir parmaklığa çarptı, başı döndü... alnının üzeri çürümrüştü.. Fakat o bu çürüğün acısını duymadı... müdürün ağzından çıkan bir tek kelime, birdemir burgu gibi gittikçe derinleşen ve derinleştikçe ıatırabını arttıran O: — Maalesef... Kelimesi, ona öyle bir işlemişti ki... Demir kapı kapalı idi... bulanık gözlerile bunu görmüyor ve çıkmağa çalışıyordu... Kapıcı koşdu.-. kapıyı araladı... Burhan, Derviş efen- dinin kara bıyıklı, yağız suratına gülümsemeğe çalıştı. — Teşekkür ederim, Derviş efendi... Çıkadı... yürüdü... kapıcının : — Zavallı çocuk... kazanamadı mı ki ne... Diye arkasından mı- rıldandığını duydu... fakir talebenin muvaffa kıyetsizliğıne o belki Bur- wi ie daha fazla üzü Reşat Enis'in Hiyordu... Burhan bitti... Burhan mahvoldu... birden tır- naklarından, o saçlarının dibinden tüylerini diken diken kabartan ürpertici, soğuk bir ter boşandı... salon karardı... sendeledi.. tutunacak yer aradı. Göz- lerinin önünde artık sim siyah bir perde vardı... ne şişman müdürü. ne muavini,. ne yeşil örtülü şeklinde basılacak. ett iğimiz roman. neşrolunan «Kılıcımı sürüyorum» ismi altında topla- dığı hikâyeleri oldu. İkinci eseri, «Kanun namına» isimli roman. Reşat Enis, kısa fasılalarla oçıkardığı bu eserlerden sonra, şimdi üçüncü eserinin son kısınını yazıyor. Bu da yakında kitap 11 Üçüncü eseri de bir romandır: «Gonk vurdul> Bugün burada baş tarafını neşr- .4 © Reşat Enis ik esen, Düşünüşler Namütenahide yürümek istiyorsan her hududu bir kere geçmelisin. Taç örmek, ona bir baş bulmaktan çok kolaydır. Faydalı bir şey alamı- masayı görebildi. Sade, #ulaklarında bir ses.. mü- dürün sesi.. büyük akislerle çınlayor... — Yavrum... gençsin... çalışkansın... Bu sene, belki pek mühim mazeretlerin vardı... imtihanlara hazırlana- madın... Fakat, buuun bir gelecek senesi var.., nevmit “olma. çocuğum... Sesini çıkarmadı... başını önüne eğdi... kenarları yamalı, altları delik, boyasız hantal ayakkabılarını — bunları, annesi altı ay evvel samaklar çarşısının ya- mındaki eskicilerden almıştı. —sürükledi... beyaz mer- mer merdivenlerden indi... gözlerinden 8088iz 8eg8iz yaşlar süzülüyordu... Yavrum... Gençâin... “Çalışkaneın... Belki mühim bir mazeretin vardı... İmtihana hazırlanamadın... Evet... Gençti... Çalışkandı.. ve mühim bir maze- reti vardı... anası bakolorea imtihanlarından bir ay evvel şiddetli bir hastalık geçirmişti... doktor, ilâç peşinde koşmaktan, çalışmağa vakit mi vardıf, mermer basamakların sonundaki iri paspasta az kalsın düşü- yordu... yacaksan, çarşıya hiç git- me. Goethe man edebiyati Nektar damlaları Minevra, sevgilisi Promete'ye yarattığı insan- lara neşe vermek ve onlara güzel san'atleri ilham etmek için bir kadeh nekter götürüyordu. Fakat Jupiter'e görünmemek için acele koşarken elindeki altın kadeh sallandı ve yeşil zemin üzerine birkaç damla döküldü. Orada uçuşan arılar hemen damlalara üşüştüler ; kelebek bir damla içmek için koştu ve biçimsiz örümcek de sürüne sürüne payını almağa geldi. İlâhların bu içkisini onlar gibi daha birçok küçük hayvancıklar içti, ve o zamandanberi onlar da, en güzel şey olan san'ati insanla aralarında taksim ettiler. Goethe Türkçeye çeviren : Vahdet Gültekin

Bu sayıdan diğer sayfalar: