16 Nisan 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18

16 Nisan 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

334 UYANIŞ No. 2069—384 Yazan : Paul Zifferer Roman : 11 MEÇHULE DOĞRU... Ferid Namık Çeviren : | Hansoy | IX Eğer Mur, son günlerde hummalı bir faali- yet içinde bulunmamış olsaydı, Tatyananın sü- kütundan doğan endişesini, Liz ile Kamil dayı- nın yaşadığı bu dar muhit izale etmeğe kâfi gelmiyecekti. Hemen hemen her gün, Menahi- min yanına gitmesi için Kilimyaniın ziyaretle. rini ve davetlerini kabul etmek mecburiyetinde kalıyordu. Yahudi birçok yalan ve hilelerden sonra, bir Amerikan şirketile münnsebata giri. şildiği itiraf etmişti. Bunun için Amerikalılara Irakın istiklâlini bildirmek ve petrol mıntaka- ları hakkında da muhtasar bir suale cevap ver- mek icabediyordu, Mur, hararetle işe başlamıştı. Vaktile, Avusturya petrol karteli hesabina mulı- telif tecrübeler yaparak, 400 dereceye kadar tak- dirle dahilen ihtiraklı motörler için çok aranı. lan ağır yağlar istihsal etmişse de Galiçya köy- lüsünün toprağı altından fışkıran bu esrarengiz mayi ona teknik bir çalışmanın esaslarından başka bir şey vermemişti. Bütün araştırmaları lâboratuvarının çerçevesi dışına çıkamamış ve petrole arsıulusal bir mücadele maddesi olarak asla bir kiymet vermemişti. Onun için petrol küçük bir lâmbanın gıdasından, okuma saatle- rinin tatlı arkadaşından ve küçük iken babasının kendisini, bir litre kadar almak için bakkala gönderdiği ehemmiyetsiz bir maddeden başka bir şey değildi. Yurdun darlaşması gibi, kendi hayatı da daima tahdit edilmişti. O yur- dun ki, Avusturyanın merkezinde hapsedilmiş gibi bulunuyordu . Şimdi artik, yedi sürmeli kapı gözün ala- bildiğine kadar uzanan ve başdöndüren uzaklık- lara açılmış ve petrol bütün dünyayı çeviren hareketlerin yegâne sembolü olmuştu. O, saatte yirmi millik bir sür'atle, Fransa sahillerinden Süveyş kanalı yolu ile Hinde, Avustralyaya, Yeni - Zelanda giden gemileri işleten ehli bir şeytan haline gelmişti | Mur, Kürreilmüsattaha üzerindeki taramala- rı, hayat membaı olan yerleri, beyendiği mem- leketleri görüyordu: 'Trinite adası, Marokaybo gölü, Britanya Birmanyası... Bütün bu isimler kulağına nekadar tatlı ge- liyordu. Onların davatine koşmak, gezmek, se- yahat etmek ne güzel, ne tatlı bir zevkti! Halihazirda altın, tahtından indirilmiş bir Kraldan başka bir şey değildi. Maden kömürü ise mazide bütün vüs'atile yükselmişti; halbuki istikbal petrolündü. Murun haritası üzerindeki siyah daire ve lekeler arzın yeni bir kısmını göstermekteydi. Genç adam, masası üzerine iğilmiş diğer petrol hudutlarını ayırarak Musulun işletme masrafınt tesbit için Panailvanya, Kansos - Oklahama gibi Amerikan petrollerinin asgari satış flatlerini ele alarak muhtemel olan randımanı tetkik ediyordu. İngilizlerin Fransız nüfuzu hakim olan mıntaka arasından Akdenize kadar götürmek istedikleri iki petrol kanalının plânını haritası üzerine çi- zerken, bizzat kendisinin tokrağı kazma sahası- na kadar deve sırtında seyahatetmesinin lâzım- geleceğini zannediyordu. Bütün demirbaş alât ve edevat, Firat üzerinden naklediliyor ve bin- lerce Senelik bir mazinin mirası olan yüksek başlarile Nuhun gemisine benziyen kayıklart görüyordu. Şeyh, ayakları sallanan kamıştan bir iskem- leye oturmuş; birkaç aşiretin himayesi, aşiret- lerin birleşmesi veyahut büyük bir Arap devle- tinin teşkilâtından bahseden, fakat haddizatinde hepsinin kafalarında petrolden başka bir şey bulunmıyan, muhtelif ecnebi mutavassıtlarını dinliyordu. Bunlardan bazıları, Şeyhin dikkatsiz bir hareketle yeleğinin geniş ceplerine yerleş- tirdiği altın keselerini uzatıyorlardı. Mur, ça- lıştığı bitişik daireden, dışarı çıkarken Abdülka- dir Paşayı kandırdığından dolayı kendilerini metheden bütün bu haris adamların sözlerini işiterek onların maksatlarını anlıyordu. Yanlarına girdiği gündenberi, genç kâtip Halef Beyle Şeyhi birleştiren çok şahsi bir bağ- lantıya dikkat etmiş; fakat bu rabıtanın pek dini olan görünüşünden bir şey anlıyamamıştı. Abdülkadirle olan herhangi bir mülâkat daima birçok sigara ve kahve fincanlarile hakiki bir metasime tabiydi. Halef Bey, ağzından söz ka- çırmıyan bir adamdı. İtimadını kazanmak isti- yen Mur, genç adamın samimiyetine dahil ol- makla biraz terakki gösterdiğini zannederek kendi kendisini aldatıyordu. Bu adam yaşına hiç te uymıyan sahte bir soğukluk göstermek- teydi. Bununla beraber Murla olan minasibetle-

Bu sayıdan diğer sayfalar: