13 Temmuz 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 3

13 Temmuz 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1l4 HAF il VAN RR m e 2238—553 MM Para kıymet ve Mefhumu Birkaç gündür köydeyim; yeşil dağlar, büyük ağaçlar, zümrüt çayırlar, akar sular, mavi deniz, yağmurun bastırdığı tozsuz yollar... Bunların hepsi natür sevenlerin ruh gıdasıdır. Köylülerin sâde ha- yatını, çalışkanlığını, kanaatini ve evlerindeki sevgi ve saygıyı gör- mek de başka bir zevktir. Fakat ben köye bilhassa Ankaradan gel- dikce başka bir duygu daha bulu- rum. O da psranın kiymet ve mef- humu, Ankarsda meselâ yiyecek ha- linde yahut mağazaların da esnafın paraya ve paranın kıymet ve mef- humuna karşı gösterdiği küçük gö- rüş, köylerde yoktur. Nasıl olsun ki Ankarada bu yıl kilosu otuz ve kırk kuruştan aşağı iyi kiraz gör- mediğimiz halde en iyi kiraz yetiş tiren Değirmendere köylülerinin cebine kendi kirazlarının en iyisi- nin satış kilosundan beş kuruştan fazla girememiştir. Bunun farkı nereden çıkıyor ? Onu ne &iz sorun me ben göyliyeyim! buna galiba gaibler karışıyor!! Bir köylü gör: .düm. 53 büyük kirazı kapşımallar vasıtasiyle (İstanbulda sattırmış; :kendi eline 78 lira girmiş; kabzı- mal aidatı 37 lira tutmuş! yani bahçenin ve ağacın sahibi çalışıyor, .yetiştiriyor, topluyor; âatıştan sâf olarak 78 lira alabiliyor, Onun satılmasına delâlet buyuran Kap- zımal 38 lirayı bir kişiden cebe in- diriyor! Bugün de armut küfeleri yükleniyordu. Bunlar mevsimin ufak zararsız armutlarıdır; dün gönderilen armudun kilosu elti kuruşa satılmış. Bir küfede 45 ve- ya 50 kilo bulunduğuna göre satış üç lira eder; fakat müstahsilin eline geçen para 90 kuruştan iba- rettir. Yani, halde 6 kuruşa satılan meyvadan mal sahibi kiloda 2 ku- ruş para alıyor ve en garibi şu ki perakendede aynı mal 12 kuruştan aşağı satılmıyor. Buna ne diyelim? Köylülerin çalışkanlığını Ove kazandığı mahdud parayı ve bun- dan dolayı tabiatile paraya çok kıymet verdiklerini görünce bir hafta evvel Ankarada halde ve mağazalarda gözlerimle gördüğüm para istihfafını düşünmek insanı ciddi olarak derin hüzüne düşü- rüyor. İki tarafı yüksek çınar ve ka- vak ağacile sarılı, yukarıdanberi akıp gelen meşhur Değirmendere suyunun şakırdısını dinleten yolda bütün kuş cıvıltılarını dinliyerek yürüyorum, Semerli atın üzerine iki küfe yerleştirmiş ve küfenin birisinin içine beş yaşında torunu- nu oturtmuş olan Mıstık'ı gördüm. — Uğur ola Mıstık! nasılsın bakalım — İyiyim bey baba! — Çoluk çocuk nasıl! -- Hep iyiler. Büyüklerimize dua ediyorlar. — Bu sene kirazların para et- timi? — Ey, Allah razı olsun. Kasım- da yapdığımız borçları ödedik. — Demek sana birşey kalmadı. İnşallah üzümlerle daha iyi yüzün güler. Senin torunlar ne yapıyorf — İşte oğlan küfede yan geldi; haftaya; köyde sünnet düğünü ver da çocuğa esvap yapdıracağım, komşuda sünnet olacak Mıstık dayının dört oğlu ve kocasının irtihalile dul kalmış kızı ve kızın iki yavrusu vardır. Oğul- ları on ve yirmi yaşlardadır. İki büyüğü babasına bahçede yardım eder Şimdi siz Mıstık dayı ile böyle konuşunuz da paranın kıymetini anlamayınız kabil mi? Bu çalışkan köylünün yetiştirdiği mahsülü, yani müstahsilin sattığı fiyatın dört, beş katına sattığı halde bu mütavassıt- ların halâ homurdanmasına kızma yınız, bu kabilmi? işte, ben ne zaman köye gelsem, bilhassa An- karadan gelsem bu hislere düşerim. Parayı, onun kıymet ve mefhumu- nu bir daha anlarım. Bu düşünceyi sâde bizim köylerde hâsıl eyliyo- Değirmendere 127-7-939 rum zannetmeyiniz. Avrupaya git- tiğim zaman, çok yıllardır oralarda peyda eylediğim Fransız, İsviçreli, Alman dostlarımın sile hayatının içine girince aynı his bende gene doğar, O memleketlerin otellerinde, bulvarlarında görülen mübalagalı fiyatlardan, paraya doymaz gözle bakmak itiyadından eser yoktur. Memleketin parasına göre santimin ve feniğin bile büyük mevkii var- dır. İşte bundan dolayıdır ki, ara sıra benim Değirmendereye gelip köylülerimin grasına karışmaktan çok hisse alırım ve zevk duyarım, Onların sık sik kullandıkları ata gözleri bile iyi seçilmiştir. Kahve- lerde konuşanları dinlerken şunlar sık sik kulağa çarpar: «Yorganına göre ayak uzatl.> «Hazıra dağlar dayanmaz!>. «Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür!» «Dışı seni yakar, içi beni yakar!» Şu darbı mesellerin her birisi birer yüksek felsefe dersidir. Ve bizim köylüle- rimizi ve köylerimizi bu yüksek felsefeli ata sözleri yaşatmıştır ve daha çok yaşatacaktır. Ahmed İhsan TOKGOZ Hikâye müsabakamızı Kazanan Karilere : Hikâye müsabakamızda derece alan okuyucularımızın isimlerini geçen sayımızda ilân etmiştik. An- cak, mündericatımızın çokluğun- dan yazıların neşrine bu sayıda başlıyamıyoruz. Gelecek haftadan itibaren her hafta bir hikâye neş- rolunacaktır. Müsabakamızda para ve hediye kazanan okuyucularımız, mükâfat- larını idarehanemizden aldırabilir- ler. Abone kazanan okuyucuların mecmuaları ise, bu sayımızdan iti- baren bize bildirdikleri adreslerine gönderilecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: