25 Ocak 1940 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17

25 Ocak 1940 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No, 24ğğ—581 kıyor, üstadım ise, şefkatli gözleri- ni bana dikerek.. hemen yemeğe davet ediyordu. Üstadın, “asılan her şey, bir ampuldür” nev'inden vecizelerini hararetle zımbalı defterime geçirip, gece hatmediyordum. Nihayet, en nihayet bir gün, üstadın etrafı karınca düğünü gibi kalabalık olduğu bir gün, günlük gıdalarını bekler gibi aralık duran ağızların, çevre çevre açıldığı bir gün, “üstad” yeni bir hikmet sa- vurmuştu ; — İki tekerlekli otomobil, tosiklettir ! ” ded Düşünmeden, yerimden sıçra- dım: — Hayır 1.. diye bağırdım. Hak- sızsın |.. Ani bir surette alınan üstad, kulaklarına inanmıyarak — Nasıl? Ben mi?... Ve şaşkın şaşkın sordu: mo- — Evet, seni Sen üstadi. Morardı, sarardı, boğuldu, san- dalyasından kalkıp beni meclis hari- © cine fırlaltı ve nefretle, arkamdan: N — Dalkavuk! dedi, sen beni üç sene aldatabildin!.. Alçak |.. . Bir sene aşkın uğruna feda et- tim. İki sene arkadaşlığın.. Üç te üstadın.. Emekler, boğü glkeişti 5 Dünyayı, tasdikle islâh yolunu i seçtiğim an, mahvolmuştum. Müte- - madiyen, kıvrılan bel kemiği, naza- riyelerimden intikamını almıştı, Hani vazifem? Nerede kaldı? im ye er ee £ 2 " Gü bu satırları hakiki okuyan- lar okuyup ta, yazdıklarıma sinir- lenip, benden hesap soracak olsa- lar, onlara karşı ne tavır alacağımı bilmiyorum .. Hayır... « Evet, ceketimin düğmelerini ilikleyip, karşılarında pek hürmet- kâr eğilerek, gözlerimi yerde gez- dirip, pek tatlı, pek baygın hir sesle : — Hepinizin hakkı var! derim. Cavit YAMAÇ UYANIŞ 154 EDEBİ GENÇLİK CEBHESİ | — 147 üncü sayfadan devam — süllerine kapılarını açarlar, Bu itibarla fikri mahsüllerini bu şekle sokan dünkü nesil, kakiki sanati getirecek nesle, yani bize her türlü imkân ve itilâ kapılarını, sır sanattaki mefruz otoritelerinin aarsılmaması için kaparlar. Dünkü neslin bize karşı yap- tığı suikastları, mukaddes ehli âa- lipleri zikretmek uzun sürecektir. Fakat yalnız numune vermekle ik- tifa edeceğim. Babıalide ırkçı bir ilmi!! mec- mua çıkıyor: Türklük.. bu mecmu- aya göre Türkiyenin en büyük filosofu! âlimi! Peyami Safa dır. Peyami Safaya göre de Türki- yönin en büyük mütefekkiri!! İş- mail hami Danişmend! dır. Buraya kadar olan hadise de bir fevkaladelik yoktur ve hatta bir bakıma karşılıklı arz ve hulus şeklinde telakki edilebilir. Bu mecmua, Ratzel'e parmak ısıtacak kadar, ırkları coğrafı materyalizmle izah eder. Ve tarih hadiselerini arzu ettiği şekilde cereyan ettirir. Noktai nazarına temamen iştirak etmekle beraber birinci tezi An- kara Hukuk fakültesi birinci #ınıf talebesinden bir genç ilmi bir şe: kilde tenkid ediyor. Tarih hata larını da lise on birioci sinif tale- besinden diğer bir genç vesikalarla gösteriyor. Biçare İsmail Hami Danişmend ba ilmi tenkid karşısında müdafaa kılıklı fakat ilim adamlarını &sla tatmin edemeyen bazı geyler ka- ralıyor. Fakat Hami Danişmend'in hay- ranı Peyami Safa, malum Cumhu- riyet gazetesinde, her halde yüzü- nün rengini ve çizgilerini belli etmeden bir fıkra yazıyor, Bu fıkrasında gençlerin yazılarına sayılalarını açtığı için Yeni Türk mecmuasını tenkid ediyor; , Ve halk evlerinin parasile çıktığı için Eminönü Halk evi neşriyat kolu- nu, malüm ve meşhur metodu ile merkez hey'etine curnal ediyor. İşte bu suretle gençlerin yazı- larına, kapılarını kapamış bazı gü- zetelere şayet devamlı mecmua- ları da ilâve ettirirse artık sanat vadisinde, eski yazıcılar rakıpsiz ve şeriksiz kalacaktır, Ne tatlı bir hayâl ve gene ba tl bir tasavvur!... İşte bugün biz, sanat telakki- lerimizdeki ayrılıklara rağmen bir. leşerek; bu sahte edebi şahsiyetle- ri yıkma imkânlarını temine çalı şıyoruz. Aramızdaki sanat görüş fark- larını, kardeş masasında bal ve İasledeceğiz. Ve sanat telakkile. rindeki ayrılıklarımız hiç bir ga- man dünkü neslin eline bir silâh olmıyacaktır, Ve biz bir bütün olg- rak davamızı sonuna kâdar götü. receğiz. Dünkü edebi neslin, Fa- ruk Nafiz ve Behcet Kemal'iu zıyle her yaştan genç taktikile a- ramıza girmelerine imkân yoktur. Genç ve gürbüz şaheiyetimiz bugüne kadar yaptığı sanat deng melerile, o gürbüz bir sanata gebe olduğumuzu dostlarımıza teb- gir edebilir. Bununla beraber eserlerimiz, sizin sahanızdaki eserler ayarında belki olamıyacaktır. Zira &ltı asır Osmanlı ipratorluğunda gayri mii- savi şerait altında inkişaf eden iki sanat cereyanın o varisiyir, (Siz kaside, naat, medh çaryar güzin, medhiye, kudumiye.,.. ilah adlari- le anılan uşak ve dalkavuk şaheser numunelerine sahipsiniz. Halbuki bizim işlenmemiş som kayadan bir sanatımız Yunusumuz Şüley- maniyemiz, Karaca oğlanımız.. İlah var. Plbette ki sanat ile şüp- hesiz Omakamıicabı enâz alg kası olan Cümhuriyet müddelumu- misinin patronlarını memnun et- mek isteyen psikolojiye malik ol. duğunuzu tespit ediyor. İşte böy- le psikolojinin arzu ettiği sanat numuneleri pek çoktur. Ve biz, duyuşta, düşünüşte söy- leyişte şu veye bunu tatmin igin haraket etmeyen, sânat slemiude her insanın temeyijilerine csrap veriyoruz, Son günlerini yaşayan dünkü edebi neslin felâket kapılarını ça- lıyor. Gayri ne göz yaşı dökmek ve ne de sanat dilenmek para et- mezl.. Zira gre geliyorum de mez ee” . İşte vi bile, Abidin - Nesimi se & Mr

Bu sayıdan diğer sayfalar: