25 Ocak 1940 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 9

25 Ocak 1940 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2266—581 hosmor bir renk vardı. Ona artık Yalnız neşesini iy İleti adamın başkaları için sıkıntılı bir mevzu olabileceğini >ir kere daha anladı. Onun için şişman komisyoncu 3 esmer delikanlı yerlerini değiş- Ürmiş iki kutub gibi idi. İnsanları bu kadar çabuk değiştirebilecek i birer birer gözünün o d hissin birbirine çok yakın şey- r olduklarını anladı. » Bu gece evine çok geç döndü. B . onun gözleri- Bu bakışta man komisyoncunun gözlerinde ki zabı görür gibi oldu. Başına DİP şişe çarpmiş gibi kafasının çinde bir şeyin kırıldığını sandı (e hiddetle çatmak istedi. Ona: — Çıkar o başındaki kurdeleyi koca bebek! Yakıştı mı sanıyor- hn ?.. Diye haykırdı. Bu gece yatağının içinde vü- #adunun buz gibi soğuduğunu zâh #diyordu, Duvarların eski yarasın- la, ağlarken kısılan gözler, güler- ken açılan ağız resimleri görür gibi oldu ve uzun bir mücadele- len sonra daldı. i& gelen hocaların vaveylaları sar- Mmıştı. Onlara bir anda (savulun!) iye haykırdı ve küreği kaptı. Üst- Terine yürüdü. © Bir ande etrafında hiç kimse- yi göremedi. Bir toprak yığını, iâşlar, selviler ve uzayıp giden #vilar.. Burada şenelerden beri şimdi İk defa ağladığını görür gibi idi. Sarsıldı, gözlerini açtı. Karısı Püzüne eğilmiş onn uyandırıyordu. lıçkırıklarını halâ zaptedemedi- inin farkına vardı ve yanakle- fından akan yaşları yorganın ucu- Ja sildi- » Biraz sonra rüyasını karısına iilatıyordu. (Yasin) okumağa ge- in hocaları pasıl kürekle kuvala- iğını anlatırken içinden taşan ihkahalarını zaptedemiyordu.. Arif Kaptan UYANIŞ IŞI ÖRDEK DİYOR Ki: Ördek ve ENİ bir münakaşa ; mertçe- Y sine, isyân bayrağını, kök- leşmiş kötü zevk'e karşı çekenlere; dedikodu, fısıltı ve tarmaşon tipi silâhlarla karşı ko- vuldu. S.O.S. kötü zevkten ve onu neşredenlerden bizi kurtarın! Diye gençliğinin bütün titizliğiyle ha- ğırmak cesaretini gösteren birkaç genç bulundu. Bunlara karşı, oklarını iftira çanağında zehirleyip te göğüsleri- ne yaşlarının armasını takınarak gençlere arkadan nişan almağa çalışan kahramanlar bulundu. V& - Nü, Yusuf Ziya, Ercü- ment Ekrem v.8. (bu v.s gibi iki harf onların düzinesine bedeldir) Bu meselede en fazla hassasi- yet .gösteren meşhur mustakbel heykel «Vâ- Nü» oldu. Gençlerin, açık alınla, fırladık- ları sahada kendisine de bir yer- cik kapabilsin diye, bir solukta mahzene koştu ve oradan paslan- mış bir kılıç ve ucuz bir kalemle çıkarak kılıcını gençlerin koltuk altına bastırmak istedi, Bir kaç genç, gülüp geçtiler. Gelecek yıl «Nobel» mükâfa- tını kazanması “6100 garanti edil- miş demek olan “Ay Peşinde, ro- manının parlak muharriri bırak- madı; üstâdı Kelâmı Cefâ'ya yol arkadaşı olabilmesi için - Donki- gat'un yanına bir Sanço Pansa el- zemdi - gençlerin yolunu kesip: - Sakın ha... Dedi, beni taafi- yeye tâbi tutulacakların arasina koyun... Yoksa, sizle bir olurum. Gençlerden bazıları alay olsun di- ye, bazıları da vallahi - yi edebi- yatçı göstersek acaba ne olur di- ye bir kuru üecessüşü tatmin et- mek için, Averçenko'nun 8ol ko- lunu bir (haydi kara diyelim) lis- teye koydular... Bir ikisi nefis bir alay oldu, dediler. Nesil kavgası Mümtaz: Bunlara «Midesizler» deye bağırdı. Abidin: «iyidir, iyi» dedi. Nail: «Yazık oldu listeyel» dedi Sait: «İyi, listede yeri fena de- gil Bürban Cahit kadar çıkışabi- lir zannederim! dedi. Cahit: «Neden, bu mesele ile hiç bir alâkası olmadığı halde her- keşten daha çok kendini yırtıyor, Gavsi: «Frenklerden O birinin «Sen bâri hatırla beni ağzım, baş ka hatırlayacak kimse kalmadı» diye bir lâf vardır. Her halde Nü- ru Valâettin bunu öğrenecek ka- dar Frenkçe bilir. Zannederim... Dedi. Süavi: «Par prenalb, ben bu adamda tek birkiymet buluyorum; Edebiyatçı olmayışı. Dedi. Melih: Wah - Nuh çölün ortası- n& konan deniz fenerine benziyor, dedi. . Oktay: O, bana «yalancının evi yanmış» masalını hatırlatıyor, : Kuru Binnaz kadının çenesi var onda, dedi. Bedri: Boş yere, petrol yor, dedi. Yusuf: Azizim bu Berna'rd Sha- w'ın kitabından kaçmış bir tip... dedi. Lütfi: O bize eserlerimiz yok- inuş ta, elimizde hizi konuştura- cak diploma yokmuş... Diyor, dedi. Hüsâmettin: Kendisinin, hiç bir eserini hatırlayamadığım için hâ- fızamın min- nettarıyım. Reşat: Evet, seyyar kitap satıcılarının yükünün “90-11 bi- | zim şu meş- hur bayın eserleriteşkil eder, dedi, yakı:

Bu sayıdan diğer sayfalar: