25 Ocak 1940 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18

25 Ocak 1940 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 “ TAŞTAYYARE! — M8 inci sayfadan devam — çok arkadaşlar, bütün bir gece düşünerek kendi kendilerine böy- le birer ziyaret vakası uydurmağa ve ertesi sabah bu uydurulmuş vakaları anlatmağa başladılar, > Bu bahiste en çok ileri giden kağuşdaşlardan biri de «Can> dı. Can 19-20 yaşlarında ya var, ya yöktu. Yeni evliydi. Hapishaneye daha ilk evlilik günlerinde düşü- vermişti. Onu tanıdığımızdan beri, bir defa bile güldüğünü görme- miştik. Ancak çok komik bir ha- dise, yahut çok gülünç bir vaka, onu güldürmez, sadece gülümeetir di. Böyle anlarda, onun dudaklarını öyle bir büküşü vardır ki, insen gülüyor mu, ağlıyor mu, pek far- kına varamazdı. Çok seyrek konuşur, &#orulan bir suale sucak «evet veya hayır» makamında baş sallamakla cevap verirdi. İşte bizim «kara sevda» mız, böyle bir «kara sevda» idi. Oğlan, zamaula açılır gibi ol- du. Yavaş yavaş konuşmağa baş- ladı. Daha doğrusu alıştı. Fakat bu sefer de, onun dilinden kurtu- lamıyorduk. Dilinde, karısının 8» dından başka isim, lügat def. terinde, karısını meteden, onu an- latan kelime ve cümlelerden başka bir şey yoktu sanki... Bir gece çene- sile yatak komşusuna musallat olur, başka bir gece uykusu kaçmış di- ye bir koğuşdaşın sabahlara kadar başının etini yerdi. Aşçı başı kaç defa onun yüzünden yemeği yâkti, kaç kere, ayni yemek kazanına 3 - 5 kere tuz atarak yemeği zehir zemberek etti. Hatta öyle günler geldi ki, onun sayılı kelime ve Cümlelerini (bütün koğuşdaşlar ezbere öğrendiler ve daha o baş- lar başlamaz, onun anlatacaklarını, onlar kendisine anlatmağa başla- dılar, Bizim «Karasevda» iste asıl bundan sonra, dilsizleşti. Artık ağ- gını pıçak açmıyordu. Onu kofuş- tarmsk, onu güldürmek, için ne şaklabanlıklar yapmadık, onu hiç olmazsa, eskisi gibi gülümsete- cek ne hikâyeler undurup icad et- medik.. Fakat neye yarar, <Can> o can değildi artık.., Nail v. SERVERTİFÜNÜN P A No. 2266 —58l R K — 157 inci sayfadan devam — (Kararını göstererek) belki de sen- dendir. — Sus kiz. Senin ağzında da bakla ıslanmaz ki... Sedad benim tarafıma tuhaf tu- haf baktıktan sonra: — Dikkat, dedi. Ağzından bu lâ- fı bir daha kaçırma. Bütün plânla- rım alt üst olur. — Hangi plânların? Sedad, müthiş bir küfür savur- u: — Ev plânlarım dedi, sersem karı. Abdallığa vurma ben şimdi onu öteki parkta bulurum. Sen ak- şama hazır ol. Benim odaya. Tam saat sekiz buçukta gel.. Sedad yürüyüp giderken, Dilber arkasından seslendi: — Sedad! Sedadi — Ne var? «- Bana on kuruş versene bir şeyler tıkınayım. — Vallahi, billahi meteliğim yok Öteden bir adam: — Gel kız dedi. Al on kuruş. Sedad yürürken geriye döndü. —Ağabey, dedi o adama; ba- nada versene on kuruş. Yarın ve- ririm, Adam ona da on kuruş verdi, İkisi de bir dakikada kayboldular. Nereye gittiler bilmem ?.. Şehirih Oo uğultusu (o başlamıştı. Yerimden kalkarak uzaklaştim. O zamanlar işim gücüm yoktu. Sultan- ahmeddeki evimden çıkar her za- man parka gider her gün bitmiş bir insanla tanışırdım. Fakat, her gün bitmiş bir insan yeniden şehi- rin uğultusuna karışır.. Ve bir daha parka bir yabancı gibi uğrardı. Sanki park, öyle bir yerdiki, bir takım garip insanlar, işlerin bittiğini, kendilerinin mahvolduğunu sezerek parka geliyorlar, Ve park günlerce onların derdlerini uyutuyor. Onları tamir ediyor ve bir gün ye- niden “. harice taptaze bıraki- veriyord Günlerce Sedad, Dilber ve Ali efendiden hiç birine rastlamadım. Böyle bir günde arslanın yanın: daki kanepede roman okuyordum. Sedadı bir bahriyeli askerle biraz ilerde görünce kulak kabarttım : — Alçaklar, diyordu. Yaptım iyiliği, herifi kodesten kurtardım. Dilberi mis gibi, fesliğenler, arslan ağızları dolu, park gibi bahçeli bir eve yamadım. Bir ay sonra nikâhını kıydırdım. Bahriyeli birdenbire... — Çocuk ne oldu? dedi. — Bilmem, dedi Sedad, vakit kalmadı ki... Nikâh olur olmaz ben zaten farketmiştim ya.. Dilberde bir kurum, bir eda, Bir de güzelleşti hınzır. Ya herif? Akşamları elleri çıkınlarla gelmez mi... Dilber aşağı, Dilber yukarı, Görsen güle güle katılırdın. Ben de uşak vaziyetine düştüm. Sabahleyin herif beni yirmi beş kuruşla kapı dışarı eder. Eve de ancak Alibeyefendi geldikten sonra dönebilirdim. Mutfakla apteshanenin arasında kilerimsi bir yer gösterdi- ler. Birde kırba yaptılar orada yatıyordum. Bir sabah lânet olsun, dedim. Yaptığım iyilik gözünüze izinize dursun, Ali bey daha insaflı çıktı. Çıkar- dı on papel verdi. “ — Harçlık et oğlum Sedad, dedi. Sen de bir iş bulur çalışırsın. Daha gençsin. Ben bak ihtiyar ha- limde şöyle böyle.. İyi bir adam oldum Bir Türlü namuslu bir adam Ol- dum diyemediğini farkettim, çekil- dim. O gün bugündür eve uğra- madım. Dün akşam param bitmişti. Onlardan ekmek isteyecek değilim ya. Şöyle bir uğrayayım dedim, bir hizmetçi kapıyı açmaz mı? — Hanım evde yok, dedi. Bey daha gelmedi. Başka zaman uğra- yın. Akşam yine uğradım. Yukarıki odadaki ışık beni sokak başında görür görmez söndü. Ayni hizmet- çiş — Bu akşam Beğlerbeyine mi- safirliğe gittiler. Beyin halasına, gel- mezler demesin mi... Anladım ki istenmiyorum... Bahriyeli : — Sana bir şey söyleyeyim mi, Sedad, dedi. Sen yine eski işine gir fena yapmazsın. . Ne girecekmişim. Ben ği lenin: Ben mis gibi tor- nacıyim. Sanatımı bırakmam. Sait Faik AHMED İHSAN Basımevi Ltd.

Bu sayıdan diğer sayfalar: