15 Şubat 1940 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

15 Şubat 1940 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2289—584 UYANIŞ ÖRDEK DİYOR Ki: i “Yeni sabah,, Bu nesil davası karşımıza alâ- im-semânın bütün renkleri kadar çok ve çeşitli muharrir ve münek- kid çıkardı... Geçen gün, isminden başka yerde, yeniliğin nerede olduğunu göremediğimiz “Sabah, gazetesin- de, büyük edip Murad Sertoğlu (Tanımadınıza'mı? Çok kıymetli KafestekiK'ş,, romanının muhar- riri) bir türlü kapusundan gireme- mediği bu nesil davasına pençere- den atlamağa çabalarken Abidin Dino gibi bir kıymetin aramızda “bulunmasını izah etmemeğe çalışıp na acıyor. Gözlerimizden yaş aliil ka- “dar, bu habere güldük. Abidin, hakikaten mülanmğik ol- | malı: Böyle “Kafesteki Kuş, mu- “harriri gibi birinin kendisini müda- “faa edeceğini bilseydi, böyle nesil - kavgasına girermiydi hiç? i Ve yazısını okuduktan sonra bir > “ arkadaş şöyle diyordu: — Soyadını alırken çok isabet | etmiş. Babası belki sertti ama, şu sayın bay Murat babasına benzemi- ! Eski sigaralar gibi, pek tatlı sert... Lord ve hırsız... “Afrodit, ve sanatta müstah- “çen varmı yokmu bhâdisesi, bize | tarihi bir vak'ayı hatırlattı: “o Kraliçe Victoria zamanı, İngil terede, “Victorien devri, soyadını “ taşır. . Bir lord, “victorien devrinde, © hırsızlıkla ittiham edilerek, mahke- “me huzuruna getirilmiş. Ve hâkim ona: “Bir lord nasıl hırsız olabilir?, diye sorunca lord: © — Ben lordum hırsız değil! “Yahut ta hırsızım da lord değil!.. Bu devrin en parlak ceva- .bını Sebastian Melmouth' un mas- “kesi altından konuşan Oscar Wilde vermiştir : i HAKL I YI Z! — Sanat eseri: ne ahlâki, ne- de mustehçen olabilir. Biz eser sa- dece ya sanat eseridir veya değil!.. Selâmi İzzet. Selâmi İzzet: Sait Faik, türkçe bilmiyor, irenkçe düşünüp, İrenkçe yazarak, frenkçe hareket ediyor, deye avazı çıktığına bağırıyor. Du- it, yalnız yüzümüzü Avrupa'ya karşı ağırtan iki hikâye kitabı yazmadı, milli bir edebiyat yaptı. “Çabuk hırsız ev sahibini tutar, deyen bir lâf vardır. Selâmi İzzet, bilmem hangi frenk edibinin «Jean» veya ne bi- leyim «Andrö> midir nedir vaftiz ettiği bir adamı, türk sahnesine çi- kararak : “Osman İ , deye çağırıyor. Sait, nasıl frenkçe düşünmez, çünki Sait'in, Tristan Bernard'dan, yalnız müellif pozu değiştirilen bir komedisi yoktur. Ve bu komedi- yi tulüatçıları da reddememişlerdi... » Nesil Kavgası... Bizim bir haklı davâmız var: Tasfiye. İrili, ufaklı, ehemmiyetli, ehemmiyetsiz her muharrir bu me- seleye burnunu soktu. Fakat bütün gürülüler durmuş, herkes kulaklarını Babıaliye çevir- miş, Tanganika ajansı Fin cephe- sinden Babıaliye koşmuş muhim haberi kavramak istiyor, herkes hararetle, ateşle, şaşkınlıkla, teces- süsle soruyor: — Bu meselede neden Behçet Kemal reyini kullânmıyor, neden? Eve gidiyorum, ahçı kadın yolumu kesiyor: — Beyim, nesil dâvâsında Belh- çet Kemsi reyini kullanmadımı f Sokakta, ayakkaplarımı boyatı- yorum, boyacı — Beyim, terfi şair besil me- selesinde ne diyor? diye israrla soruyordu. Yolda, seyyar s9tıçı: * — 197 Mektub gönderen birkaç okuyucuya: Son edebiyat kavgaları mün&- sebetiyle, göndermiş olduğunuz mektubları aldım. Soruyorsunuz: Niçin meşeleyi daha esaslı bir ş6- kilde ele almadın, davanın teşri- hini şuna buna bıraktın diye. Cevabım : Dava müşterek, hatta sadece bir (o neslin il, bir mem- leketin davasıdır. Servetifünun ge- çen sayısında da, anlattığımız gibi milli bir dava. Memlekete yeni ve köklü sanatı getirme davası. Gene cevabım: Meseleyi ben değil, biz vazettik. Hepimiz, yani inkilâbın yetiştirdi- ği bütün bir nesil. Fakat, Babıâli caddesi işi o yola döktü ki, bir müddet için, susmayı faydalı bul- dum. Davayı, hemen değil, fakat çok kısa zamanda, yenibaştan ve da- ha geniş ölçüde ele alacağım. Hele, bir kaç gün daha geçsin. Hepinize candan sevgiler! Gavsi Adana, Şair Ziya İlhan'a: Mektubunu- zu aldım. Teşekkür ederim. Size ve Çu- kurova çocuklarına benden selâm | Go. — Behçet Kemal, &ceb ne za- mân konuşacak 1 diye bağırıp,8o- ruyordu. Pratta mumyasının burnu heye- candan yere düştü, Sfenks konuş- muş gibi sahrada gürültü kalma- dı, bütün dünyâ sevinçle yerinden fırladı, herkes zıplayıp şenlikle dünyâyı küllâh gibi kafasına ge- girmek isti- yordu. Ne olmuş- tuf.. « Yücel» in son 88y)181D- da Behçet Kemal, ne- sil davasını haklı bulu- yordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: