15 Mayıs 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11

15 Mayıs 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

leri belirdi. Uzun uzun düşündü. Meçhul ve tuhaf bir bis, oraya gitmesi için adeta onu zorluyordu. Bu yersiz istekle epeyce mücadele etti : Fakat sonunda, sanki bir miknatısi tesire kapılmış gibi, kat'i kararını verdi : gidecekti... Biraz sonra, Üstadı selonda, bir köşeşe büzülerek, vakti bek- liyordu. Nihayet, şehirin genç münevverlerinden biri edebiyat münekkidi olduğu söylenen kürsü- ye çıktı, Bu büyük adamın hayatını anlatmıya girişti. hâkin deha bağ- langıçta : «... Önceleri birçok memuriyetlerde bulunmuşsa da, Şyaşlığından dolayı hiç birisinde utupamamıştır (|) ...» gibi heze- yanları sözleri arasına sıkıştırdı. Halbuki Üstad gibi, ağzına hiç içki koymamış pek muhterem bir şahısa «ayyaş» lâkabını takmak ve fevkalâde muvaffakiyet gösterdiği vazifelerinden, edebiyata merakı sebebiyle istila etmesini «kovul- Muş» « çevirmek, affedilecek bir hata ve belki de yüzsüzlük değil- di, Buna rağmen Üstad, bu çirkin saçmalara hiç kulek ağmadı. Yal- nız, bafifce sararmış yüzünü çev» reliyen sakalının belli (o belirsiz titrediği görülüyordu. Şimdi genç adam onun giirlerini ele almıştı : « Şüphesiz üstad büyük bir san'atkârdır dedi ve üstadın 18- marlama şiirlerinden de bahsetti. Bu genç ya ukalâ ya eahildi; ya da, birçok meşhur edipleri tesiri altı- na almış olan böyle bir şöhreti ve ortadaki şaheserleri Obile inkâr ediyordu. Belki de givrilmek için her haltı karıştıranlardan biriydi. Büyük Üstadı, demin hiç hiddet- lenmediği halde, karaktersizlikle itham son derece kızdırmıştı. Sab- rın da bir haddi olurdu. Ağır ağır yerinden kalktı. Suratı bembeyaz kesilmişti. Bileri ayakları titriyor, asabiyetten sanki boğaluyordu. Birdenbire parlaması ve olduğu ye- re yıkılıp kalması ihtimal dahilinde idi. Bereket versin, itidalini müm- kün mertebe muhafaza ederek, o anki vaziyetinden umulmıyacak bir nezaketle bilgiç tdslağına : — Oğlum, siz hem çok yanılı- yor, hem de çok büyük bir güne- ha giriyorsnnuz. Samimi bulma- dığınız şiirinde dahi hisli bir edâ vardır. Şunu da bilinizki, o hiç 19 Mayısa hazırlık içki kullanmamıştır. Lütfen sözle- rinizi tashih ediRiz Diye hitap etti. Bütün başlar, anaızın söze karışân, bu ihtiyara çevrilmişti. Kimse onu tanımıyor- du, Genç münevvere gelince, onun hali cidden haraptı. Bu kısa ihtar onun beyninde bomba gibi patlamıştı. Böyle bir kalabalığın karşısında bu bozuluşu hazmedile- mezdi. Gururu o kadar kırılmıştı ki, artık, herkesin kendisine müs- tehzi nazarla baktığını semyordu. Hele, hasmını ilk bakışta basit bir insan gibi görünce büsbütün çileden çıktı. Demek bu uyuşuk ihtiyar, kendisi gibi yıliarena mek- teplerde dirsek çürütmüş malü- matlı (() bir münevveri tebkir ediyordu. Ona güzel bir ders ver- meliydi. Nerede bulunduğunu he- saba, katmıyarak, Üstada karşı gururlu bir tavır takındı : — Otur oturduğun yerde... Senin bu işlere aklın ermez... Ben onun hakkında bir sürü eser okumuş, kafa patlatmış bir ada- mım (0... Bu hakaret Yarşısında, ihtiyar üstad yıldırımla vurulmuşa dön- müştü. Birşeyler söylemek istedi. Fakat ağzını açamadan bir külçe halinde olduğu yere yığıldı, kaldı. * Yanındakiler onu dışarı çıkar- mıya çalışırlarken, genç konfranş- cı hâlâ sözlerinin doğruluğunu ispata çalışıyor ; durmadan göylü- yor, söylüyordu.... Şahabeddin UZUNKAYA, Chopin ve Delacroix ——- 308 ücü sayfadan devam — — Bilmiyorum, faka eminim. Çünkü onu düşünüyordum. Sözü doğru çıktı. Mickiempioz ellerimizi hürmetle sıkıp, Oho- . pin'in yanına oturdu ve çalmıya etti. devam etmesini rica e Chopin devam etti. O dalmiştı. Birden uşak gelerek şu haberi verdi: Ev yanıyordu. Koştum, ateş yatak odamday- dı, fakat zamanında söndürdük. Bu iş bizi bir saat meşgul etti. Sonra sklımıza geldi: — Acaba Mioktewoloz nerede! Seslendik, cevap vermedi. Sa- lana girdik, yok. İşte nihayet bunu bıraktığımız köşede bulduk. Lamba sönmüştü, onun haberi bile yoktu. Yanına geldik, farkında bile değildi, hiç bir şeyden haberi yoktu. Onu neden yalnız bıraktığımı- zı, ve yalnız olduğunu dahi bilmi- yordu. O yalnız Oboplu'i dinliyor- du. Benim güldüğümü gören asil şair, sebebini sordu: — Hiç dedim, fakat bir daha evde yangın çıkarsa âizi emniyete koymak lâzım, yoksa habersizce yanacaktınız. Hiç haberim yok, dedi. Bir kelime &öylemeden gitti. Chopin Delaoroia'yı götürdü. Reel dünyasına dönen ressam ona, İngiliz terzisinden bahsediyor ve dünyada sanki sıcak ve befif elbiselerden başka bir şey yokmuş gibi konuşuyordu. Oktay AKBAL i 309 — Servetifünun — 2334

Bu sayıdan diğer sayfalar: