12 Haziran 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

12 Haziran 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AHMED HAŞIM YAZAN Yıllarca evvel, o büyük şairi Eyübteki tepeye gömdüğümüz gün, sanatının (o hürmetkârları meza- rının etrafında yaşlı gözlerle bir zekânın ufulüne ağlıyorduk. Kız- gın güneş altında gervilerin arasını dolduran o kalabalık dost kafilesi, geneler geğtikce azala azala, bu defa pek hazin bir boşluk ve sü- küt yarattı. Bunu gündelik gaze- teler acı satırlarla yazdılar. «Son Posta» da bu yaraya ben de do- kundum. Fakat kabahat kimde ? Ölenin büyüklüğünden eksilen bir şey yok.. O halde hadiseler mi diye- ceğiz? Dünyanın ahvali mi? Ne bile- yim ? Ben kendim de, bir unutkan- lığın günahı ile bu defa o mezarı ziyaret edemiyenler arasındayım. Fakat kendi kendime şunu da &0- ruyorum : Kendi en yakın akraba ölülerimizi bile kaç senede bir kere ziyaret edebiliyoruz! Bilmem, inkılâba kadar acı ile, matem ve kanla geçen yılların #onunda bu ölüm ürkekliği biraz da tabii bir kaçınma hissi telâkki edilebi- lir mi? Kim bilir... Evet, Ahmed Hâşim öldü. Bu- gün kemikleri, toprağın sltında çoktan çürümüş, dağılmıştır. Fakat çürümeyen, dağılmıyan bir tarafı var: arkasnda bıraktığı eserleri, Evet, Ahmed Hâşim öldü, fakat şiiri, aanatı yaşıyor. Dünkü nesil, bugünkü nesil gibi, gelecek nesil. lerde bu his ve hayal abidesi üs- tüne hürmet ve heyecanla eğile- cek... İşte Ahmed Hâşimin, ölüme «Geri» diye haykıran tarafı... Onun bu cephesini adem bile yikamıya- cak... Ahmed Hâşim neden büyük şair 1... Büyük: çünkü şiirde, her şeyden evvel, lirizmi yenileştirdi. Divan edebiyatında aşk çok kere bir semboldü, bir tasavvuf râşesi, bir tasavvuf cezbesi idi, fakat asırlarca aynı mefhumlar aynı mâz- muularla tekrar edile edile hayi- deleşmiş, bilhassa XVJI inci asrın ikinci yarısından sonra, her türlü 40 — Servetifünun — 2338 HALID FAHRİ samimiyetten uzak, didaktik bir mahiyet olmıştı. Yalnız XYV)JİJ inci asrın yep- yeni bir şelri, Şeyh Galibdir ki, ona tabliati de sembolleştiren bir dehanın talısımı ile dokundu. Fakat ondan sonra, hatta Tanzimat ede- biyatı devrinde de, lirizm, kelime- cilikten sıyrılamamış, iç âlemi bütün müanslarile açılamamıştı. Biraz « Yakazatı leyliye » nin Ce- nabını istisna edersek, bu noktada tevfik Fikret bile aşkın lirizmini a TAHATTUR Bir acem bahçesi, bir seccade. bâde. Ne kadarigamlı bu akşam vakti, Dolduran havzu ateşten Bakışın benzemiyor mutada. Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar Dalmış üstündeki kuşlar yada. Bize bir tahaftur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyada... zevki Ahmed Hâşim getirmemiştir diyebiliriz. İşte Ha- şimin harikulâdeliği bundan sonra başlıyor ve daha iyi anlaşılıyor. Ne garib ki, Mehmed Akifin man- zum mahalle kahvesi diyalogları yazdığı devirde, Ahmed Haşim, tek başına bu muazzam işi başer- mıştır. Mamafih «Göl Gaatleri» nde hayalinin kudreti ile kendini ta- nıtan ve Şeyh Galibden sonra ikinci büyük sembolist olarak ©- debiyat semasında kanad çırpan bu şair, asıl son eserinde, «Piyale» de iç âleminin en musikıli ve e8- rarlı köşelerini açabilmiş, bize, ruhun tâ derinlerinden gelen ürpe- rişli ihtizazların şiirini getirmiştir. OZANSOY Ahmed Haşimde kelime, tıpkı Verlaine ve belki daha ziyade Mallermde gibi tam vüzuhun düş- manıdır. o« Vuzuh » makalesinde tezini kendisi müdafaa ettiği bu gayesine ise en ziyade Piyalede erişişi bundandır. Ahmed Haşimi anlıyanlar, an- lamağa çalışanlar bahtiyarlar, an- lamayanlar ise hakikaten biçsreler ve ruhu kapalılardır. Birgün Haşi- min bir şiirini, «Gün sonunda arzu» ya hissedip anlamıyean birisi bana « Bu ne saçma söz! > diye şu en- fes beyti tekrarlamıştı : Akşam, gene akşam, gene akşam, Göllerde bu dem bir kamış olsam? Arkasından ds şunu ilâve etmişti : — Değil mi ya.. insan kamış olur mu” Ö zaman ben, gülümseiyerek, ona şu cevabı vermiştim: — Niçin olmasın? İnsan odun olduktan sonra kamış da olabilir, Mubatabım cevabımı ya anla- madi, ya anlamameazlıktan geldi. Fakat ben, bunu hatırladıkça hâlâ içimden göülümegerim, Üstünü &lacakaranlıklar saran bir göl kenarındaki bir kamışın ebedi sükün ve huzurundaki şiiri hisseden Hâşim, muhakkak ki nice miştiklerden, daha derin bir ruh akışı ile maveranın esrarına bizi sürüklemiştir. «Başım» manzume- sinde ise, maddenin büyük tr9je- disini ne dehşetle baykırmıştı ! Evet Hâşım büyük şairdi, çünkü büyük ızdırap çocuğu idi. Hele o şaheser Tahattur şiirinde acı bir tevekkülle ölümü, ademi ve nig- yanı inleyişi: Bizo bir zevki: tahaltur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyada, Sadece bu beyit, bütün bir devri ürpertecek kadar Jderin de- gil midir *

Bu sayıdan diğer sayfalar: