25 Ekim 1931 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

25 Ekim 1931 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SS a. T örünmiyen ÂAdam Öze Şerlok Holmes Ve Jul Vern Hikâyelerini Gölgede Bıra- kan Meraklı Ve Heyecanlı Bir Detektif Romanı yEr SON P S Polis Merkezine Binlerce Şikâyetçi Hücum Ediyor. Şehrin Başına >A. Musa'lat Olan Bu Adam Kim? Görünen bir adamı herksin gözü önünde kaybeden Doktor, Gazetecilere ilk tecrübesini gösleriyor S Çarli Karton tahrir müdürü- nün karşısında oturuyor, çehre- sinde müstehzi bir tebessüm do- rdu. lıııy: Doğrusu inanılacak — şey değil, bu da nereden çıktı? dedi. Diğeri başını masadan kal- dırdı ve ciddiyetle : —“Ben uydurmadım ya, dedi, maamafih atlatılmak — istemezsen burada çene çalmakla vakit ge- çirmiye lüzum yok. Öteki gaze- telerin adamları belki de şimdiye kadar iş başına gitmişlerdir.., â Karton yine müstehzi bir eda er — Demek ki meşhur âlim, fizik profesörü doktor Havrat Grantam cenapları, eçsamı .föıe görün- mez bir hale ko: sırrını keş- fetmiş. Ben de bunun hakkında heyecanlı bir hikâye yazacağım öyle mi?,, dedi. Tahrir müdürü gülümsedi: — “Nasıl istersen öyle yaz, dedi. Ve tekrar masasının Üze- rindeki kâğıtlara dönerek İlâve ettir. “Yalmız dikkat et, öteki gazetecilerden aşağı kalmal,, — Hiçbir. şe, renmezsem bile |öhnlçh'bıı ıl!ııöğli:ılar hak- kında bir fikir edinirim. Karton bu müstehzi cümleyi fırlattıktan sonra odadan çıktı. Tü- nele binerek şehre indi. Tünelden aydınlığa çıktığı vakit bile istihza- dan vazgeçmemişti. Şimdi — kar- şısında ÂAmerika darülfünununun vâsi ve yemyeşil meydanlığı uza- nıyor ve bunun ortasında da mu- azzam binaları yükseliyordu. Kar- ton adımlarını sıkl ştirdi ve da- rülfünunun bötün dünyada —meş- hur olan fizik şubesini ihtiva eden binaya doğru ilerledi. İçeri girince uzun koridorlar- dan, içi parıl parıl parlıyan türlü türlü alât ve edevat ile dolu lâboratuarlar önünden geçerek aradığı kapıya vâsıl oldu. Kapıyı m_ küçük bir intizar odasına . İçerde kendi yaşında ve pek te fen adamlarına benzemiyen 5 kişi aşağı yukarı dolaşıyor ve igara içiyorlardı. Kartonu görünce memnuniyet sadalarile k tı- lar. Bunludıı:. Lğııı' :ord:ıT].' ) — Nasıl Karton, sen de mi bu masala inanıp koştun geldin? Dedi. ü Ötekisi de alaya karıştı: —Evel! Dedi. Kartonun gaze- tesinin bu akşamki sütun başlığı- Dı görür gibi oluyorum. Dünya- nn en meşhur - âliminin akıllara biyret werca... Karton bunun “sözünü kesti ve koriyenin muhabiri B nza sordu: ; — İyi amma, meşhur &limimiz nerelerde bakalım? — Doktor Grantam Cenapları biraz sonra sabırsızlıkla bekliyen matbuata ifşa edeceği muhayye- rülukul keşfi ile meşgul olsa ge- rek. Daha doğrusu o asık, ekşi suratlı muavini Gre ile birlikte dünya matbuatının bütün gaze- telerinin birinci sayfasmı hazr- hyorlar galiba. — Orasını pek bilmem azizim Bronz. Doktor Grantamın bu- günkü âlimler arasında büyük bir şöhreti var, Kendisi de pek şöhret budalasına benzemiyor., Karton dayanamadi: — Peki şöhret budalası değil, bu işi niçin böyle tantana ile ilân etmek istiyor ya? Dedi. “ İstediği zaman, istediği bir cismi göze örünmez birhale koyacakmış! çima değil de ne? Bu da bazı doktorların ikide birde kanserin çaresini buldukları — efsanesinin başka türlüsü! , — Belki. Fakat.... Öteki sözünü bitiremedi. Bi- tişik odanın kapısı açılmış ve odaya bir zat girmişti. Bu adamın karşısında Karton bir dakika ev- velki mütalealarını tashih etmeğe başlar gibi olduğunu — hissetti, Doktor Ha rt Granıam, orta yaşlı, iri yapılı, kıranta saçlı, ta- mamen malruş bir adamdı. He- yeti umumiyesile alelâde bir ada- ma benziyordu. Fakat çelik ren- gindeki, kuvvetli ve nafiz bakışh gözleri hiç te alelâde değildi. Ko- nuştuğu zaman, sesinde sükünetle berader büyük bir kudret vardı. Görünmemenin Verdiği Kuvvet Profesör; — Sizi beklettiğimden dolayı affinizi rica ederim.,, Dedi. Fakat keşlimi henüz bu safhasında size tamamen göstermenin müşkülâtını takdir edersiniz. Maamafih mua- vinim ile beraber size mesele hakkında bhiç olmazsa bir- fikir verebileceğimizi zannediyorum.., Kartan inanamıyordu; — Yani, gözümüzün — önünde herhangi bir cismi görünmez bir hale mi getirecekiz?- j Dedi, ve profesör kendisine dö- nüdce ilâve etti Ben (....) gazetesinin muharrirlerinden Kar- Grannâm tonum.,, Profesör hafifçe eğildi ve sükünetle: — Evet. Dedi. Size küçük mik- asta bir tecrübe gösterebileceğiz. ütfen buyurur musunuz — elen- Tikarıan iğeR bi eslekdaşı arton, diğer iki mı ile profesörü öteki odaya takip Ti ı'ı'ccarra Ve Sa&cılara Rebbf ; Mağazalarınızın İşleme - sini İstiyor Musunuz ? Camekânınıza Ehemmiyet Veriniz | l Ticaretin Ruhu: Vitrin J Vitrin tanzimi san'ati yeni- dir. Yirmi yaşında var yok. Şim- di görülüyor ki, vitrin, tcaretin en mühim parçasıdır. Bugün bir mağzayı en çok tanıtan şey — vitrinidir. Bugün kirasının yarısını vitrini için ve- ren mağazalar vardır. Zamanımızın çok şiddetli re- kabet mücadelesi günlerinde her tacir camakânlarına en büyük dikkat ve ehemmiyetini vermiye mecburdur. Bunun için maharete, fikiri icade, plâna ve satış san'ati ederken inanmamazlığı — gittikçe bilgisine ihtiyaç vardır. azalıyordu. Girdikleri oda, şüp- , hesiz profesör Grantamın hususi laburatuarı idi. Bir masanın önün- İlk Şart Plân Yeni vitrin san'alin ilk şartı, de otuzluk, esmer ve dik bakışlı | yiç plâna malik olmak, ve o plânı bir adam onlara intizar ediyordu. Profesörün muavini Grey gazete- cilere takdim edildiği vakit ha- fifçe başımı eğmekle mukabele etti. Oda, garip garip şekilde bir sürü fizik alât ve edevatile dolu idi, Karton ve arkadaşları dik- katle etraflarımı muayene ediyor- lardı. Önlerinde bir masanın üze- rinde ve güneşin . ziyasının doğ- rudan doğruya girdiği bir pence- renin önünde siyah ve madeni gayet büyük bir itina İle tatbik etmektir. Arkasına birçok elbiseler yük- lenmiş olân bir insan elbise geymiş değildir. İçerisine de çok ve muhtelif eşya — doldurulmuş bir vitrine, tanzim edilmiş bir vitrin denemez, Otuz, kirk sene evveline ka- dar bir vitrin bir nevi depo, bir çeşit raf addolunurdu. O zamana bir kutu gibi bir âlet vardı. Bu- | kadar vitrine yeni müşteri bulmak nun üzerinde de rafa benzer ter- tibat vardı. Bu kutu tellerle ba- taryalara ve sıra ile üç elektrik manivelâsına merbuttu. Doktor Gran yam bunları gaze- tecilere anlatmak üzere iken ar- | lan göslermelikler için, yeni yeni muameleler yap- mak için bir vasıta nazarile bakılmazdı. Hattâ çok defa vitri- ne bir angarya nazarile bakan- lar da vardı. Zira buralara konu- tozdan ve kalarındaki kapı tekrar açıldı ve güneşten bozulurlardı. içeriye gayet temiz giyinmiş, yaş- Ben 12 yaşında bir çocuktum. lıca bir adam girdi. Beyaz saç- | Vasifem çalışlığım — mağazanın larmdan ve daima tebessüm eden çehresinden gazeteciler bu zatı der- hal tanıdılar. Bu, Amerika darül- fünununun pek muhterem ve pek | değil, tanınmış müdürü idi. Gra mam onu karşılmak için döndü. Fakat bir işaretle müdür kendisine mâni | » uamadıkları oldu. — Çok rica ederim, size mâni olmayım, dedi, Ben de diğerleri gibi tecrübenizi seyretmek iste- miştim.,, Profesör Grantam tekrar ga- zetecilere döndü: Si — Size göstereceğim — tecrü- beyi anlıyacağınız bir surette tasvir edebilmek için evvelâ esas #kkında bazı şeyler bilmeniz lâzımır. Ben bir cismi görünmez bir hale koyabilirim ve bu da başkalarını hayrette bırakır. Fa- kat bunlar bir cismin neden gö- rünür olduğunu düşünmeyi hiç te akıllarına gelirmezler. Evet, bir cisim niçin gözümüze görünür? Meselâ bir eyi niçin görürüz? Bunun iki sebebi vardır. Evvelâ ziya şunının geçmesine mâni olur, Saniyen de ziyayı aksettirir. Ziya hüzmeleri evin etrafından bize gelir, fakat evin arkasından gele- mez, çünki ev buna müni olmak- tadır. Onun için ev karanlık bir saha teşkil eder ve ziyanın kar- şısında — teressüm eder. Diğer taraftan gelen ziya da evin sat- hına ve bizim gözlerimize akse- der vebu suretle evi ev olarak görürüz. ( Arkam var ) vitrinini tanzim etmekti. Bana bu işi, fevkalâde iktidarımdan dolayı bilâkis acemiliğim dola- yısile mağazada — gördürülecek başka ehemmiyetsiz bir vazife için — vermişlerdi. Koca mağazada - vitrinle kimse meşgul olmaz, kimse benim yap- tığımı tenkit etmezdi. Vitrindeki eşyaları ancak - güneşten solduk- ları, tozdan görünmez hale gel- dikleri zaman değiştirirlerdi. Bu tarihlerde “işe,, bir talih meselesi nazarile bakılırdı. Muayyen alıcı- ihtiyat MIİIIİEİİ FELEMENK BANKASI İSTANBUL ŞUBESİ İdare merkezi AMSTERDAM Mezun - sermayesi: 25,000,000 Tediye edilmiş sermayesi; 5,000,000 FL. 3,250,000 FL. Galatada Karaköy palasta Telelon: Beyoğla 3711-5 İstanbul tâl! şubenlı “Merkez Postanesi İttisalinde Allalâmel han, Telafom: İst. 563 Büümum banka muamelâtı “EMNİYET KASALARI Bizde camekâncılığın he- nüz bir sanat olduğu anlaşılmamıştır. Bir ma- #azanın işleme derecesi, camekânının güzelliği ile mütenasiptir. — Camekân, mağazanın ruhudur. Ca- mekân tanzimi bir sanat olmuştur. (.Son Posta)tüc- car karilerinin alâka ile umduğu okuyacaklarını bu mevzu hakkında ameli fikirlerile — meşhur — ve memleketimizde şimdiye kadar on kitabı tercüme edilmiş Gasson'un mü- ftalealarını neşredecektir. Küçük, büyük her tüccar bu seriyi takip etmelidir. lar, muayyen dükkânlara - gelir, muayyen şeyler alırlardı. Satış. san'ati çok azdı; reklâm hiç yoktu, hele vitrin san'atinin ismi bile dünyada yoktu. e ©o zamanlar da vitrinler doldurulurdu. Tanzim edilmezdi. Vitrin ağzına kadar eşya ile doldurulurdu. — Zannolunurdu. ki, nekadar çok eşya konursa okadar faydalıdır. Camekân, perakende ticretin can damarıdır. Bir evin yaşamasında veya öl- / mesinde camakânın büyük tesiri vardır. İyi kurulmuş bir camekân bir ticarethaneye can verir, hayat verir. Her iyi ve eski dük- kâncı bu hakikatleri bilir. Ve bildiği içinde bu mevzu hakkın- da intişar eden her yeni eseri sevinçle karşılar. Camekân tefrişi meselesi çok- tanberi müstakil bir san'at ol- muştur. Zevkiselim, resim, renk- — lerin imtizacı, müşterinin — zev- ki, —ziyanın tesirleri —ve em- sali gibi kısmen sanayii nefiseye, kısmen bediiyata, ve kısmen pisi- | kolojiye istinat eden bir san'at | narin, nazik fakat çok lüzümlü | bir san'at. . Bugün bu camekân dekoras- — yonu mevzuu üzerinde pek çok | terakkiler görülmekte olmasına rağmen, bizde camekâncılık hâlâ iptidai şeklini muhafaza etmek- — tedir. akçesi: İCARI

Bu sayıdan diğer sayfalar: