17 Ocak 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

17 Ocak 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nakleden: H. R. — Kımm Doktor: Semi Ekreme — _va_mo—.n_.w_:%_ğm_wommo__02=€r_m_.__a SON POSTA Umumi Harp me__ Patladı ? Yazan: Emil Ludvig ><—.=vmv__ mE:._n:ı:.B_aS Artık orada siyaset yapacak, yani bu bapta başkalarının da ne düşündüğünü düşünecek, kor- zyıki mükayese edecek, am- izadeye iyi bir sözle - cesaret verecek kimseler yokturl.. Kayser - Avrupayı tam ııı. beş sene — nutuklarile dirdikten, tam yirmi _:. asra muadil yirmi beş uzun gün bir cehennem — hayatı — yaşadıktan sonra, harbi şimdi kendisi arza etmediği halde, bu akşam cidden menfur yegâne düşmanı karşısın- da sıvanadan çıkıyor. ve Petres- burgtan gelen son notanın altına şunları - yazıyor: — * Demek, siyasetimizin her türlü teşebbüsatına rağmen, şu Almanyanın bir çember içine alın- masi mübayyelesi nihayet bir emri vaki oldu. Güzel oynanmış takdirine lâyık. Demek — yedinci Edvard öldükten sonra bile İngil- tereyi rahat ettirelim derken top- tan ağın içine düşmüş bulumu- yoruz! İhtarlarım, ricalarım kat'iyyen faide vermedi. İşte İngiliz kadir- şinaslığı bul Müttefikimiz müba- #ek ihtiyar İmperatora sadakati- izi mahvetmek için _—ı—nr. aradığı — vesileyi — vermiş . Şimdi bu hiyanet terti- hatıra, gönüle bakmadan atılmalıdır. kiyede —ve — Hindistanda n konsoloslarımız - bütün medileri bu mel'un, riya- dansız bezirgân kavmin Ürerine müthiş bir surette isyana sevketmelidir. Çünki biz bu işte mdan olacaksak, hiç olmazsa ve de cananındanı Hindis- ndan olmalıdır!,, Doğru ifadeler, yanlış fikir- — ler; kin, buğuz, heyecan ıstırap.. — Bütün bu hisler şu cümleler için- de şelâle halindedir. Bu kadar küçük bir yazıda kuvvetli bir imparatorluğun bükümdarı diğer kuvvetli bir imparator aleyhine ne kadar derin bir intikam keyecanı, me derece bir hakikt — kin beslemektedir. Çünki İngi- — tereden hakaret görüyor. Avusturya — İmparatoru — gibi — kendisi de bu badireye son de- rece bedbin olarak girmektedir. — Bir (hayır) sözile felâketin önüne — geçebilirdi. O halde böyle akı- — beti meçhul, esasında felâketlerle — dolu bir sergüzeşte atılmasının — gebebi nedir? İngiltereye kini mi? — Yoksa kendi — Jenerallerinden — korkusu mu? * İngiliz teklifini — kabul ettir- AÇ -e — | Ekmeğinizi tartırınız. Narh tartı üzerinedir. Aldanmayınız!.. — e M üi T Ras hududunun karlı sahralarında bir ilerl hareket miye çalışması için Alman baş- || kabil değildir; fakat / madem ki vekili ( Bethman ) dan Almanya- mn Viyana — sefaretine — kat'l ifadeli bir emir gelmişti. Sefir kendi kendini Avusturya başvekili Berhtold öğle yemeğine davet eder, hemen gider. Çünki işler artık saat meselesidir; ortada bütün — Avrupanın mukadderatı mevzuubahistir. Sefir ev sahibinin nihayetsiz merasim, teşrifat ve zarafet — pervazlıkları karşısında işi sofradan kalkıldiktan sonra açmayı düşünür. Zaten bu efen- dilerde iştihasızlık falan yoktur. Ayni zamanda sofrada bulun- muş olan Kont (Forbah) ayakta ve sararmış ve dili tutulmuş bir haldedir. Çünkü son dakikada muharebenin önüne geçileceğini düşünmektedir. Kendi kendine sorar: — Ne yapmalı? Dışarı çıkar, esvap değiştirir; çünki İmparatoruna — gidecektir. O, ayrıldıktan sonra Alman se- firi Avusturya başvekilinin vic- danına — hitap eder. — Fakat Avusturya — Başvekili — içinden, Avusturya Erkânı harbiye reisi Jeneral ( Konrat ) n bu akşam imperatordan koparmak istediği umuml seferberlik emrinin imza- lanması için vaktin muhakkak geldiğini düşünmektedir. Maamafih Berhtold her ta- raftan esen muhtelif nüfuz rüz- gârları içinde kendine sahip de- gildir; bir aralık geri çekilmeyi düşünür, maalesef büsbütün ric'at _NE_Z—G Yeni w_—_nıan_s_____ Mha- kemesi Teşkil Edildi İzmirde bir kaçakçılık hâkim- liği teşkil edilmiş ve İzmir. ağır ceza mahkemesi azasından Edip bey muvakkaten mezkür mahke- me> riyasetine tayin edilmiştir. Üçüncü istintak dairesi *kaçakçı- hk hâkimliğine tahsis edilmiştir. Mahkeme derhal işe başlıyacak- tır. Zabıt kâtipliğine de mülddei- umumilik kâtiplerinden Abdülka- dir Bey tayin edilmiştir, cektir. Avusturya - Başvekili ile Alman sefiri bu noktada mutabık kalırlar, * Avusturya Başvekili son daki- kada kabul edilen bu e yaklaşmayı ancak yirmi dört saat sonra tatbik sahasına koymuş Bizim Daktilo Hani hergün sabahleyin tramvayda, vupurda, rast- geldiğinir. küçük — sevimli mahlük... Elinde çantası veya yemek tası ile İşine gider. Evinde hasta anne- sini, yaşatmak için bütün gün parmaklarile çalışır. Om lerini, ıztıraplarını, elem- hassüslerini — bilir misiniz ? Pek yakında * Son Posta ,, sütunlarında onun hayatını kendi — ağzından dinliyeceksiniz. ve İngilterenin Berlin sefiri iki gün cevap beklemiştir beple Berline yirmi dört saat sonra gelen zahiri muvafakat ce- yabı Londraya hiçbir vakit tebliğ olunmamıştır. Çünki bu arada Jenerall; yasi kumandayı da ellerine âlmış- lardır. Esasen Rusyanınkinden bir kaç saat sonra Viyanada umumi | seferberlik ilân olunmuştur. (Arkası var ) Aranıyor Mühim bir (iş için faal ve ciddi müstahsillere ihtiyaç var- dır. Son Posta vasrtasile ( H | mektupla müracaat - | memişti. Fakat hayır.. bunu söyle-| < | Okoruda ona tatlı, hatta unü: | tulamıyacak kadar HİKÂYE Bu Sütunda Wîn..mm: Nakıli: M. Feridun GİDENLERİN ŞARKISI Kapıyı yavaşça kapıyan dok- torun ayak sesleri karanlık tahta merdivenlerde kaybolduktan son- ra Zehra başım duvardan tarafa çevirerek uzun müddet sessiz ağladı. Senelerin katılaştırıp bir taş | baline getirdiği kalbini hastalık yumuşatmıştı. hanenin rutubet! çük odasında & 4| Yalnız, her türlü sevgiden uzak | ği ölecekti. Günden güne kuvvetten düştüğünü hissediyordu. — Zaten biraz evvel doktorun yüzünde de bu haberi okumuştu. Gençliğinde başkaları için yo- rulup çalışmak ve ihtiyarlayıp bir işe yaramıyacak hale gelince de han köşelerinde sürünmek!.. İşte onun nasibil. Köyünde kalmış olsa idi genç iken bir ko- | caya varır, şimdi de yanında ona bir yudum su verecek bir kızı veya bir oğlu bulunurdu. Fakat hayır, onun alnında böyle yazmıyormuş. Onu İstanbula getirdikleri zaman on üç yaşında yoktu. Öksüz bir kızdı. Boğaz içinde oturan ihti- yar, sert, sofu bir hanımın yanı- na verdiler. — Yirmi beş sene, belki daha Fazla bu hanımın yanında kaldı. O kadın ölün- ciye kadar onun hizmetine baktı. | O ölünce başka bir eve, sonra başka bir eve, sonra daha başka bir eve girdi. Bu evlere orta hizmetçisi sıfatile giriyordu. Bu “Orta hizmetçisi,, tabirini de pek iyi anlamamıştı. Bu herhalde bütün işleri sırtına — yüklenen kadın demek — olacaktı. Şimdi o günleri düşünüyordu. Kışın her- kes uykuda iken yorgunluktan | bir leş gibi uzandığı sıcak yata- ğgından kalkarak bahçeye çıkıp ciğerlerine kadar işliyen bıçak gibi soğuk bir rüzgârın altında hindi ayağını andıran siyah, şiş- kin; çatlak ellerile mangal yak- miya uğraşırdı. Sonra.. fakat bunların hepsini anlatmak lâzım gelse., Bunların — hepisini anlatmak lâzımgelse — bu bikâye okadar acı ve okadar uzun olurdu ki.. Bütün hayatında tatlı bir yüz, | yürekten gelen iyi bir söz işit- mek talie karşı bir haksızlık olurdu. Zehranın fersiz, dalğın | gözleri şimdi Boğariçinde bir | köyde küçük bir koru görüyordu. tatlı sözler | söyliyen biri vardı. Zebhra bundan otuz sene ev- vel sihhatli, güzelce bir kızdı. Bir sabah koruda İlâvanta çiçeği toplarken karşısına bir delikanlı çıktı. Bu delikanlıya macın üstün- deki köşkün arabacısı idi. O gün aralarında bir iki cümle teati ettiler. Bir hafta sonra Zehra bakkaldan birşey alıyordu. Arka- sında duran biri hafifçe küçük parmağını sıktı. Zebra dönünce karşısında korudaki adamı gör- | dü. Sonra onunla çok seviştiler. Delikanlı ona söyliyecek me tatlı sözler buluyordu. Zehra saadetin ge olduğunu — bilse idi: “Mes- udüm !, diyebilecekti. Fakat o günler çok sürmedi. Bir gün yine koruda gövdesinde bir oyuk olan — bükük ağacın altında birleştikleri zaman deli- | kanlı ona yakında askere gidece- i. Zehra onu birkaç gün sonra omuzunda torbasile vapur iskele- sinde gördüğü zaman içi okadar sızladı ki kendini — birkaç adım ötede yeşil dalgaları köpüklenen denize atmak istedi. Fakat deli- kanlı ona : — Döndüğüm zaman evlene- ceğiz, beni bekle ! Demişti. O da bekledi. Ara- sıra ihtiyar hanımı evde olmadığı zaman delikanlının askere gider- ken söylediği şarkıyı — söylerdi. Fakat o da hikâyelerde yazılan ve hayatta tesadüf edilen birçok kadınlar gibi boşboşuna bekledi. Ne olursa olsun Zehranın hayatını dolduran ve güzelleştiren biricik macera bu idi. Bu hatıra onun için mukaddesti. Kimse ona askere giden delikanlı kadar samimi, güzel sörler söylememişti. Bu hasta döşeğine düşünceye kadar herkesin ekseriya hoy- ratça — verdiği — emirlere — itaat etmekle ömrünü geçirmişti. Ve şimdi artık bütün ümitleri kesil- mişti. Bundan sonra kim bu bu- ruşuk ihtiyar, hasta kadın için bir güzel söz bulacaktı? Zaten bundan —sonra artık kimsenin lâtfuna ihtiyacı kalmamıştı. Demin doktor: — Dikkat et, kendini üşütme seni hastaneye yatırmıya gayret edeceğim. Demişti. Adam sen de!.. Gük meği — unutmamış — olsa — idi Zehra muhakkak doktorun bu sözlerine bir kahkaha ile muka- bele ederdi. Hayat ona bir şey vadetmemişti ki ölümden hork- sun. Gençliğinde sevdiği delikan- lıyı bir kere göre bilseydi ölüme gülerek koşacaktı. Ah bir kere bu sızılar geçse, vücudüne yürü- yebilecek kadar kuvvet gelse.. * O gün hava soğuktu. Rüzgür ince bir yağmuru kovmıya - çalı- şıyordu. — Boğariçinin bu — ki- çük iskeresine yanaşan vapurdan az yolcu indi. Bunların arasında gözleri garip bir alevle yanan ihtiyar bir kadın vardı. Vapur- dan çıktıktan sonra koruya doğru yürüdü. Orada gövdesinde bir oyuğu —olan bükük bir ağaç arıyacaktı. Kimse bu deliye dikkat etme- di. Ortalığa karanlık çökünce yağmur dindi. Rüzgâr durdu. O aralık korunun yanından - birisi geçse idi titrek, hasta bir sesin askere giden köy delikanlılarının sarkısını sövlediğini isidecekti. BB İ e B AĞNi D GK N öti ee Bdi KÖR ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: