14 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

14 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası Altın Peşinde.. Üç Serseri.. Uç 'ç Milyoner Sergüzeştle Dolu a İşlerde “ Aylık,, Mevzubahs Değildir .. : HDA Kulağa — ©O halde, cebinizde kalk- sın. Gideceğimiz yerde beni ta- nıyorlar, biraz kredi yaparlar. Fa- kat eğer bahsettiğim sermayedarı ele geçirebilirsek bu akşam daha mükemmel bir vaziyette buluna- cağımızı ümit ederim. » Parktan çıktılar. Sabah güne- şinin altında parlıyan şehre gir- diler, yanyana kırk yıllık dost gibi yürüyorlardı: Makar biraz iyice giyinmiş bir —serseriden — ibaretti. Evi yoktu, parası yoktu, — geçin- me — vasıtası İstikbali yoktu, fakat bütün bu eksiklik- lerine mukabil öyle fevkalâde bir hüviyeti vardı ki, onun ya- nında hayatın bütün teferruatı ehemmiyetini kaybediyordu. Ken- disinde bütün hulyalarını arka- daşlarına aşılama kudreti mev- cuttu. — OÖnun yanında — insan daima Fevkalâde bir hâdisenin vukua gelebileceğine inanır ve bu h i beklerdi. gtonda — şimdi bu sihirli tesirin allıu da idi. güzeşte hissesinin mahdut olaca- ğını biliyordu. Bizzat Makardan işitmişti, fakat buna ehemmiyet vermiyordu. Onun icin mühim elan nokta hâdisenin kendisi idi. Dünyada hiç kimse duyma- dığı heyecanı başkasına — aşılıya- maz. Bu itibarla Makarın kazan- dığı muvaffakiyette, projesini takip ederken bizzat kendisinin duy- duğu heyecanı büyük bir âmil olarak saymak yanlış bir hareket olamaz. Hayali olmayan bir Adam İki arkadaş saat ona duğru Hagton hikâgyeyi merakla dinliyordu.. Holt sokağında, Lampert adını taşıyan bir meyhaneye girdiler. Burası “Sidney,, in en büyük ve en bahalı bir gazinosu idi. At yarış- larına iştirak edenler giderken ve gelirken mutlaka — buraya burada — müşterek bahislere — girişerek yarıştan , ziyade para kazanrlar — veya kaybederlerdi. Gazete muharir- lerinden başl yarak ressamlara ve uğrarlar ve Giriştiği ser- | Başkaları Ne Hoşgelir *“Sidney,, İin en maruf simaları ta- til saatlarında mutlaka burada bulunuyorlardı. Üçüncü Ortak... Makar gazinoya girer girmez bir köşede yalnız başına otur- makta olan bir gence tevec cüh etti. Bu genç — Tilmandı, on sekiz yaşlarında görünüyordu. Hakikat halde yirmi yedi ya- şındaydı, tertemiz tıraş olmuş, kardı, tılar. Tilman kendisini hiç sıkıntıya koymamış bir aile çocuğu idi. Yarış meydanının müdavimleri arasında onu tanımıyan, müşterek bahislerde parasını almıyan yoktu. babası öldükten sonra eline ge- çen küçük bir serveti pek kısa bir zamanda eritmiş, fakat buna rağmen gençliğinden, (tazeliğin- den masumiyetinden hiçbir şey küybetmemişti. Hagton bu genç için içinde bir meyil hissetti. Maker tarafından: — İngiltereden henüz gelen dostum Hagton, cümlesi ile tak- dim 'edilmişti. Tezgâhta alkolsuz üç kadeh içkinin önünde ayakta durdular. Tilman bermutat neş'eliydi. ( Ma- kar ) a hitap ederek: — Sizde en çok beğendiğim şey verdiğiniz söze sadık Iııhı- nııdıı'. diyordu. Bence randeyu- ( Baş tarafı 1 inci sayfada ) ruş; demek bir senede buğd.ıy fiatinde yüzde (33) tenakus var- dır. Hılbııklgoçeııınıç eşya ve ev eşyası fiat icaret Odasının ahalılık ista- neşrettiği p: üıhklırım nazaran, hıç deziııno- “mak en kolay indirilebilir ve buğdayın seviyesine düşürülebilir. Bu mad- deler büyük fabrikalarda değil, fakat, küçük müesseselerde imal edilen eşyadır. Fiat indirme işinin nasıl ola- bileceğini — soruyorsunuz? Buna lurıı verilecek cevap şudur ki: Bu işi ne ticari ve ne de mali halletmek kabil değildir. Bunu bu maksatla tesis edilecek salâ- hiyeti vasia sahibi ve - bitaraflığı bütün memleketçe kabul edilen ya ıeııgiğmhn varıncıya kadar | bir makam yapabilir. “ Hisse ,, Kelimesi Tasavvurumuza alâka “Sidney, in bu milyoneri bir cigara yaktı,, sunu kaçıran bir adam yüzde doksan vadini tutmıyacak olan bir adamdır. Haydi bakalım, şerefinize!.. Makar kadehini kaldırdı : mize ! Fakat — işimiz ne hal e? Tilman bir yudum alarak : — Mükemmel, cevabını ver- di. Dün akşam “Kulvis, 1 g&dlm. Hafızasını biraz daha canlan- dırdım. Bugün saat on birde bizi yıııhıneıindı bekliyecektir. göstermekte- dir. Şimdiki halde esas ta bu- dur. Fakat söyleyiniz bana, dos- tunuz tasavvurumuzdan haberdar mıdır? (Arkası var) Bıracılıgı Da Düşünüyorlar? — |Müskirat İnhisarı Alamaz Mı? (Baş tarafı 1 inci sayfada ) hissedarlara — gösterilen — blânço mucibince şirket 1931 senesin- de (234) bin lira kazanç te- min etmiştir. Yine bu blânço mucibince bu miktarın(1 171 1)lirası ihtiyat akçesine,(144)bin İirası yüz- de dört buçuktan temettü hissesine, 7800 lirası meclisi idareye, (28) bin Hrası yüzde bir buçuktan tekrar temettüe, 22700 lirası da fevkalâde ihtiyat akçesine ayml- mıştır. 930 senesinde şirket, hisse başına — (360) kuruş — vermişti. ©31 de 240 kuruş vermektedir. Kuponların tediyesine yarın baş- Tanacaktır. * Bu münasebetle şunu kaydet- mek isterizz Dün, henüz kupon tediyatı yapılmadığından borsada Bomonti aksiyonlarına 26 liradan alıcı vardı, hisse başına ( 240) verilmesi takriben yüzde on demektir. Halbuki blânçoda yüzde altı kadar bir şey verile- ceği söyleniyor. Biz, bu hesaptan doğrusu bir şey anlamadık, Nakleden: 4 n —— İR914MUHAREBESİNDE Almanya Neden yenildi? Yazan: Emil Ludvig İkinci Giyom Büyük Karargâhı Bir Nevi İstirahat Yeri Haline Getirmişti 1915 senesi ıgıııtnı-ıdı Aııe- rikanın vaziyetini tetkik etmek üzere “Pless,, de imparatorun ikamet- gühında mühim bir meclis akte- dilmişti. Bu mesele hakkında Amiral “Tirpiç,in hatıratında şu cümle vardır: — Münakaşa neticesinde söze iştirak edenler aralarında müta- bakatı temin edemediler. Neti- ceyi arzetmek Üzere imparatorun nezdine gidildi, fakat muhavere kısa kesildi. Çünkü salonun açık kalan kapısından bitişik odada İmpa- ratora mahsus olan yemek sof- rasının hazırlanmış olduğu görü- lüyordu.,, x Sofraya oturuldu. Yemek odası on altı ilâ yirmi kişiyi istiap edebilirdi. Fakat yemek son derece muhtasardı: — Açlık senelerinde ancak üç kap yemek ile iktifa ediliyor, yemek arasında ise beyar veya siyah şarap, yemekten sonra da bira ile yaprak cıgarası içiliyordu. Sofraya harp — münasebetile şahsen sıkıntıya düşmüş olanlar hiçbir zaman davet edilemedikle- ri için imparatorun yanında ye- mek yiyenler bu rejimi cidden sade — buluyorlardı. — İmparator sonra ne yapardı ? Strugkh'ın hatıra defterinde bu hususa dair yazılan — satırları okuyunuz : — İmparator yemekten sonra ıykııyı yatar, uykudan sonra da civarın görmeye değer yerlerinde otomobil ile bir gezinti yapardı. Bu gezintiyi mütcakıp de karar- gâhma döner, çayını içer. oııdıı- da sonra akşam yemeğini bek- lerdi. — Yemekte — her - vakit misafir bulunurdu, — konuşarak eğlenerek saat on bire kadar oturulurdu.,, * Günün en mühim baberleri hemen datma sofraya oturulduğu zaman İmekte Hıııdenbıı;':' ei — Kendisinin akşam yemek- lerinde bulunmak mecburiyetinden affedilmesini istemişti. Maamafih İmparator sofradan kalktıktan sonra daha cwıl gıl- olan telgrafları memnuniyetle :ıl:ıyor ve o sırada (d—lod de bizzat kendisi açıyordı ıılhııehetr ( Sh'ıııklı )an hatıra defterinden bül satır iktibas edecetl:’ü. Fot — “İmperatorun bütün — sol kolu gibi sol eli de azçok sakat olduğu için telgrafları bizzat aç- mak ameliyesinde mi üt çeki- yordu. Maamafih işin nt bir dereceye kadar bulimuştu: Telgrafı saığ eli ile alıyor, sol elinin parmakları arasına - sıkıştırıyor, sonra sağ eli ile yırlıyor ve zar- fiın içinden telgrafı çekerek çı- karıyordu. , Bu sahnede — zahiren asker görünmek — istiyen imparatorun bu sakatlık yüzünden bütün ha- yatında çektiği azabı hissedebi- Rirsiniz. (Arkası var) SAN'AT. ÂLEMİNDE Meçhul Bir R ul Bir Ressam (Baş tarafı 8 inci ııylıdı) Mazimizde asırlardır. balta- lanmış bir san'atın en güç bir kısmında mabutlar gibi yalnız başına kalan ve her şeyi san'a» tinden bekliyen Saip, ağır bir san'at çilesi geçiriyor, daha doğ- rusu portre ressamlığımızın züb- tünü temsil ediyor ve ben bu cehti, portre san'atimizin istikbali için bir beşaret addediyorum. İçi taşkın olduğu halde port- re istidadının verdiği bir zabtı nefisle sakin ve teslimkâr görü- nen Saip ayni zamanda başkala- rını ve kendisini mütemadiyen tahlil etmekten zevk aldığı için çok kere pek yavaş ve dalgin konuşur. Ve atelyede zaptettiği bis ve hayallerini romantik mıs- ralara müteselli olur. Onun şiire olan bu muhabbeti portredeki realistliğinin ruhi bir tavizi olsa gerektir. Mesleğine cid-'en Aşık olan Saibin portrede karakterler ebe- liğini yapması için çetin bir mü- marese devresi geçirdiği eserle- rinden bellidir. Karakteristik por- trelerinin yıııındı öyleleri var ki en mükemmel bir objektif bi Saibin gözile rekabet edemez. Ben, bu kadar net bir insan lııç görmedim. Netlikteki ihtimal ki — kendine Sok çckünh bi sar'atkârın mo- ellerini mek |lH ııhvoım! edilemez derun! — temayülünden — geliyor. Zaten portre aşkı insan lııhrı:- na tapmaktan başka nedir? Bu cazibenin meczubu olanlar için her kafa başlı başına bir istigrak âlemidir. Saip bu İstigrak ile alacak ki portredeki idealizmini son derecede dakik bir realizm- de bııluyvr Bu san'atkârla alâkadar olan- ların Türklerden ziyade yıbıneı- ruhunu tüketmekten hiç sakın- mıyan bu genç henüz yılmış idir. Fakat onun acı bir halâvet ve mütevekkil bir hüzünle gölge- lenen rengi uçmuş siması ara- sıra bir çocuk sürurunu andr-. masa nerede ise sönecek insan hissini vermektedir. Bu derece mütehammil ve fedakâr ıza kadar (ın!ıgl“îk san'ati en salonlarımızı Moğrıf ağrandis- manlarile — süslemekte — devam etmek anlaşılmaz bir muammadır. Hiç olmazsa milli müesseselerimiz bu çirkin adeti bırakıp el ve zekâ emeğine teveccüh etseler gü- zel halılarımız. güzel tablo ve heykellerle tamamlanacak, san' atkârlarla beraber en yüksek kültürümüz de çölmekten kurtu- Jacaktır. MUSTAFA ŞEKİP

Bu sayıdan diğer sayfalar: