27 Nisan 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

27 Nisan 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Denızlerınde Bir Seyahat Macerası eşinde Muharriri Stakpool Üç Serserı.. Uç Mılyoner Katil cürmünü okadar mohı— retle irtikâp etmişti ki, bu, medeni bir camia içinde olsaydı üzerine en küçük bir şüphenin bile ge- mesine ihtimal yoktu. Fakat ka- dın hakikati evvelâ hissi ile, son- ra da muhakeme ile bulmuş ve intikam alınıya yemin etmişti. z Vakıâ katil savuşmıya muvaf- Ffak olmuştu, fakat bu havaliye yine geleceğini kadın tahmin ediyordu, çünki katilin buradan hiçbir. şey almadan gittiği mu- hakkaktı, binaenaleyh bıraktık- larını ve ümit ettiklerini aramıya gelmesi tabil idi. * Diyak kabilesi efradı evvelce korsanlık yaparlardı, fakat şim- di bu mümkün - olmadığı i;in işi balıkçılığa dökmüşlerdi, sabah akşam denizde bulunuyorlardı ve bu itibarla adaya ayak basacak ecnebilerin hüviyetlerini reislerine haber vermeyi üzerlerine almış- lardı. Binaenaley dört — arka- daşın Barrakuda adını taşıyan yelkenlileri daha göle girmeden evvel” görülmüş ve Saji isminde bir genç balıkçı tarafından ya- kın lan takip edilmişti. x4 Saji yelkenlinin gölde demir- lemesinde hazır bulunmuş ve sonra dört 'arkadaş sandalla de- reye çıktıkları zaman onlarin ar- kalarına takılmıştı. Ve dört ar- kadaşın iskelede bağlı gördükleri yerli kayığı onun kayığı idi. Saji kabile reisinin kızı Şayayı seviyor- - du. Binaenaleyh kadına yaranmak O arzusundaydi, bu itibarla da aldığı emri — zevkle, — hahişle yapıyordu. * Eskiden kabilenin — arasında Bir genç kız ile bir genç er- kek evlenecekleri zaman mevki ilibarile ayni seviyede olmalarına dikkat — edilirdi. Fakat kabile küçüle küçüle eski âdetlerini o derece kaybetmişti ki şimdi buna dikkat edilmiyordu. Binaenaleyh Saji ne mevkii, ne şöhreti, ne de parası olmamasına rağmen kabile reisinin kızını alabilmeyi ümit edebiliyordu. On sekiz yaşında, güçlü kuv- vetli, bir odun gibi bir gençti, fakat sadece bir önlükten iba- ret kalan elbisesi ile genç kızın önünde mevcudiyeti bile yoktu. Adaya ara sıra gelip giden Avrupalılar (Şaya) ile garp me- deniyetinin — katrlarımı — göster- mişlerdi. Babası Con Landtan intikal eden kan da buna inzi- mam edince onu ırkdaşlarının seviyesinden çok yukarıya yük- seltmişti. * Şaya kendisi hakkında Sajinin beslediği hislerden haberdardı. Yalnız balıkçılıkta değil, fakat demircilikte de mahir olan Saji takriben bir ay kadar evvel bir hayli — çalışarak — bakırdan - bir bilezik yapmış ve bu bileziği korka korka götürüp Şayaya takdim etmişti. Fakat Şayat — Götür bunu ( Maydan) a ver, diyerek reddetmişti. Maydan kabilenin en çirkin kıı.ır ndan biri idi, ıyı yakıâğ namzet — sifatile S:qıyı istihfaf edıyordu. fakat P n gee A K? Şaya Kendısı Hakkında Sajinin Bes- lediği Hissi Bilmiyor Değildi, Fakat Onu İstihfaf Ediyordu ona karşı hiçbir huııımeu ıntı patisi yoktu. Orman içinde ge- zintiye — çıktığı zaman — onun kendisine refakat etmesine mü- saade ediyordu. Hatta dün de beraberlerdi. Şaji bir saat evvel kabile reisine giderek adaya bir takım — ecnebilerin — geldiklerini haber vermiş, sonrada da Şaya yı alarak kendisine — gelenleri göstermişti. Bundan başka da o gece dört arkadaş derenin kena- rında toprağı kazarlarken ve ken- dilerini yalmz — zannederlerken Saji kabile reisini peşine takmış ve yabancıları ona da tanıtmıştı. Ve ihtiyar kadın ay aydınlığının altında senelerdenberi beklediği adamın simasını ve eşkâlini bilâ- tereddüt tanımıştı. Artık intikam elinin ucunda idi, ogece dört arkadaşının toprağı beyhude yere kazmalarını bir müddet seyrettikten sonra köyüne dönerken Sajiye: — Sana Şayayı vereceğim demişti. Saji de: — Fakat Şayanın bana aldı- rış ettiği yok ki diye inlemişti. Köye çıkan ince orman yolu- nun içindeydiler, ihtiyar kadın tokrar otti: — Şayayı sana vereceğim, bunu annesi sıfatile sana söylüyorum, Esasen — kendisine getireceğin hedıye onu da sana raptede- cektir. — Ne hediyesi? — Onu sana sonra söylerim. Fakat sen bu yabancıların surat- larına kendilerini karanlıkta bile tanıyabilecek — şekilde — dikkat ettin mi ? — Evet, her birini izlerine ve kokularına nazaran bile tanıya- bilirim. —O halde hepsini de gözetle, fakat bilhassa sana en sonra gösterdiğimi! Öbürlerinin ehem- miyeti yoktur ! Sariba lisanı ile konuşuyor- lardı. Köye vardıkları zaman yek- diğerinden ayrıldılar, Sali yaban- cıları hatta uykularında bile gö- zetlemek üzere geldiği yere dön- dü, ve bu gözetleme hiçbir za- man gevşemedi. Hagtonun hesabına bereket versin, bilhassa göz altında bu- lundurulmasi söylenen adam de- ğgildi, aksi takdirde Şaya ile koş- ması kendisi içim bir akibet hazırlıyabilirdi. Sonday Hagton çadıra avdet ettiği zaman ( Tilman ) 1 kendisine muntazır —buldu, kaptan Hul sandalın yanındaydı ve öteberi ile meşguldü.' (Arkası var ) Afrika Ç llerinde As- lanlar Nasıl Avlanır? Afrikada aslan avı, dünyanın en heyecanlı ve en meraklı avların- dan biridir. Yerliler aslanı silâhla, topla, tüfekle değil, okları ve zıpkınlarile avlarlar. Ormanda evvelâ gürültü patırdı yapıp aslanları şaşırtır ve sersem ederler. Sonra bir tanesini bir pusuya düşürüp zıpkınlarla üzerine atılırlar. Aslan kımıldanmaya vakit bulmadan, muh- telif taraflarından aldığı yaralar neticesinde yere devrilir. Yukarıdaki resim, Afrika yerlilerinin aslan avı için bazırlıklarını göstermektedir. Bdi Nisan 27 | —_A————l HİKÂYE Bu Sütunda _Hergün Mubarriri: — Sabah Beyoğlunun Sefilleri Mükemmel ve muhteşem bir eylenceden dönüyordum. Namü- tenahi eylenmiştim. Caddei ke- birin bol elektrikli kaldırımların- da ilerliyordum. Etrafım becerik- siz bir fotoğrafçının aldığı bir resim gibi silikti. Şimdi ayrilde ğım zevk ve sefahat muhitinin biribirile — münasebeti — olmıyan muhtelif levhaları gözümün önün- de uçuşup duruyordu. İşte mütebessim bir ağız... Boyalı dudaklar arasında bembe- yaz dişler.. Avucumun içinde kaybolacak kadar minyon bir kadın ayağı.. Bir bütün elli lira- hk.. Yarisı içilmiş bir viski ka- dehi.. Saçlarımı kökünden söke- cekmiş gibi delice çeken bir kadın eli.. İnsanı tahrik eden neşeli bir musiki parçasi.. Vesa- ire vesaire.. Oturduğum — apartımana git- mek üzere Caddei kebire amut sokaklardan birine saptığım za- kafamda biribirini kova- layan, her yenisi — kendinden evvelkini tardeden bu intibala- rın hepsi birden silindi gitti. Zevk, servet, ihtişam, şehvet, kumar ve alkolun kaynaştığı Cadei kebir- den ayrılalı henüz bir saniye ol- mamıştı. Üç adım ya atmış ya atmamıştım. Karşımdaki feci man- zara — dalga — geçmekte — olan hissimi ve şuurumu kamçılamış, uyandirmıştı. Sol taraftaki apart- manın kapısında biribirine kenet- lenmiş üç kişi yatıyordu. Başları açıktı, — saçları karmakarışıktı. Üçü da biribirlerine sokulmuş- lar, biribirlerine — karışmışlardı, uyuyorlardı, birinin kafası öte- kinin omuzuna, berikinin ayağı ikincinin ağzına yapışmış, ikinci Üçüncünün — Üstüne — yığılmıştı. Tek bir vücut halinde kak- man, dırıma — tünemişlerdi. Kıpkırmı- zı bir omuz yırtık caketten dışa- rıya fırlamıştı. Çıplak bir göğüs kabarıp iniyordu. Çıplak bir ba- cak taşların üzerine uzanmıştı. Derin bir uykuya dalmışlardı. Horlayıp duruyorlardı. Yanıbaşla- rında bir çöp tenekesi vardı. Köpekler bu Üç vücudun üstün- den atlıyarak geçiyorlar, teneke- de eşiniyorlardı. Saçları sa- kallarına karışan bu zavallıların başlarını koyacak bir yastığı, sa- bahtan akşama kadar çalışan ve didişen adalelerini dinlendirecek bir yatağı bile yoktu. Zevk, ser- vet, ihtişam, şehvet, kumar ve alkolün kaynaştığı Caddeikebirin sakinleri bu karaltıyı çiğneyip geçiyorlardı. En küçük bir yar- dim için bile ellerini uzatmıyor- lardı. Bu manzara karşısında aptal- taşış kalmıştım. İnsanlar ara- sındaki, bu, en nisbetsiz yaşama farkı beni iğrendirmişti. Zaman zaman taşıp kabaran hislerim yine feverane başlamıştı. Neler, neler — düşünmiyordum. Nihayet bunlar da insandı. Bun- lar da vatandaştı. Şu anda bun- lara ne gibi bir yardım yapabi- lirdim? Sıcak bir çorba içirmiye, sonra evimde yatacak bir yer | hemen herkes' ıüılemıyo karar verdim. Üzer: lerine doğru eğildim. Tartakla- yıp uyandıracaktım. Fakat büyük bir tiksinti ile geriye fırladım. Tek vücudun üç sefil ağzından ağır bir rakı kokusu yükseliyordu. Yürüdüm. Beyoğlunun sefilleri de hovar» da oluyormuş. Her halde bunlar, köprü altında, sokak aralarında uyuyan, kışın yalın ayak gezen, yazın güneşin altında en aşağı bir ücret için çalışan zavallılardan değildi. Bunlar sefaletleri içinde, sefa- hat yapıyorlardı! Yeni Bir Yumurta Ticareti Bir İngiliz kimyageri Pengu- en denilen kuşların yumurtala- rında fazla miktarda fosfor bu- kunduğuna keşfetmiştir. Bu ke- şiften bahseden gazete ve mec- mualar, dimağt faaliyeti fazla olup ve fosforlu gıdalara muhtaç bulunanlara bu — yumurtalardan yemelerini tavsiye — etmektedir. Bu keşif üzerine Londrada bu yumurtaları almak ve yemek sevdasına düş- müştür. Bunun üzerine Londrada yeni bir yumurta ticareti baş göstermiştir. Tüccarlar ynmurîı- lardan mebzul miktarda gehrt- mektedirler. — Yukardaki resim bir İngiliz satıcı kızının Penguen yumurtası — sattığını göstermek- tedir. Ecnehi Eshamının Kontrolu Vaşington 26 — ( A.a, j—M. Fiş tarafından mümessiler mec- lisine tevdi olunan bir takrirde Amerikada ecnebi eshamının sa- tışını kontrol edecek bir. komis- yonun ihdası teklif olunmaktadır. Lortlar Katıarasında Londra, 26(A. A.) — Lortlar Kamarası, cuma günü Avam Kamarası tarafından kabul edi- len Ticaret Nazırlarının lehin- de bulunan kanun lâyihasını kas bul ve tasvip etmiştir. Amerikaya İthalât Vaşington, 26 (A.A.)— Âyan Meclisi Maliye Encümeni döviz- lerin kıymeti düşük olan mem- leketler ithalâtına ait gümrük rüsumunu tadil eden teklifi red- detmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: