4 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

4 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KNT a — Altın Peşinde.. -— Cenup Denizlrinde Bi Seyahat Macerası Üç Serseri.. Üç Miiyoner Bu noktada papağanlar mü- temadiyen ötüşüyor, kelebekler mütemadiyen uçuşuyordu. Tam © sırada başının üzerine sert bir cisim düştü, eğildi baktı; bu, bir. bindistan cevizi idi. Başımı kaldırdı, nereden geldiğini araş- tırırkea bu defa omuzunun üze- rine ikinci bir ceviz düştü. İşin ne olduğunu anlamakta gecikmedi: Küçük boyda maymunlar ağaç- ların tepelerinde onu bombardıma ediyorlardı. Hagton hindistan cevizinin isabet ettiği yeri uğuştururken yanıbaşında tannan bir kahka- ha işitti, dönüp baktığı zaman Şayayı gördü, kaçmasına vakit birakmadan yakaladı. Ellerinden “tutmuştu, kendine doğru çeki- yordu. Ona öyle geldi ki Şayayı çekerken bütün bu — esrarengiz ormanın ruhunu da kendine doğ- ru çekiyordu. Genç kız hiç çekinmeksizin dosdoğru karşısındakinin gözle- rine bakıyordu. Bir an geldi ki tutan ile tutulan arasında roller değişti. O an içinde delikanlı kızın ellerini bıraktı, -belinden tutacaktı. — Fakat Şaya bir hamlede — sıçradı. — Yaprakların arasına — daldı. Hagton peşin- deydi. Fakat - nasıl oldu belli değil - kızı mazardan kaybetti. Yarım saat kadar koştu, sonra kendisini birdenbire Papu köyü- nün yanında buldu. Köyde bir telâş vardı. Bütün halk yerde yatan ve bağırarak çırpınan bir adamın etrafında toplanmışlardı. Merakla bakıyor- | Tardı. Bu adam Hagton yaklaş- tığı zaman son bir sıçrayıştan sonra barektsiz kaldı, ölmüşlü. Köylüler beyaz adamı görünce yol açarak yaklaşmasına müsaade et- tiler, hadiseyi anlatmıya çalıştılar. İçlerinden biri elinde tuttuğu se- petten küçük bir akrep çıkardı. Bir taraftan bu akrebi, bir taraf- tan da yerde yatan adamı gösterdi. Anlaşılan biraz evvel akrep ada- mı sokmuştu, ve netice meydan- daydı. Hagton manzarayı — görünce birkaç gün evvel daha büyük bir akrep karşısında kendisinin geçirdiği tehlikeyi düşündü. Büyük orman içinde Saji. birkaç gündenberi Şaya ile Hagton arasında vukua gel- mekte olan telâkilerden haberdar değildi, aksi takdirde Hagtonun hikâyesi çoktan hitama ermiş olacaktı. Genç Diyak çok açıkgöz bir delikanlıdır, fatat takip ettiği esaslı gayeyi gayet iyi görmesine mukabil — gayenin — etrafındaki Teferruat kör gibi kalıyordu. Yabancıları ve bunların için- de bilhassa Makar'ı tarassut et- mek vazifesini üzerine aldıktan sonra bu — vazifeyi — harfiyen ifa Şediyordu. Buna mükâfat Şayayı alacaktı. Bu vait te ona vazifesi haricinde her şeyi unut- ması için tamamen kâfi idi. Hal ile arkadaşları kendilerini yalmz zannediyorlardı. Papu ka- bilesi onlardan alâkayı kesmişti. Diyaklar ise hiç görünmiyorlardı. Binaenaleyh kaptan ile arkadaş- ları bu zanda bulunmakta haklı idiler. karşısında âdeta bir | Fakat hakikati halde yaban- cıların tek bir hareketleri bile gözden kaçmıyordu. Saji vakıâ meydanda değildi, fakat onları bir gölge gibi takip ediyordu. İkinci akşam toprağı kazarlarken yanlarında bulunduğu gibi Makar konuşmak üzere Viyarın kulübesi- ne gittiği zaman o da kapının yanındaydı, muhavereyi işitmek üzere kulağını tahtaya yapış- tırmıştı. — İngilizcesi pek —azdı. Bununla beraber yeni bir manev- | ra hazırlandığını anlıyabilmişti. Saji o gece raporunu vermek üzere Şayanın annesini görmiye gitti. — Bu gece, adamlar toprak kazmadılar. Şimdi uyuyorlar, fa- kat yarın kauçuk topluyan adam- la birlikte yola çıkacaklardır. — Nereye gidecekler? — Bilmiyorum. Niçin gidecek- ler onu da bilmiyorum. Kauçuk — tütecarı ile bana gözetlememi — söylediğin başbaşa — verdiler. — Fısıldaşarak konuştular. — Arkadaşlarına | şey söylemek istemiyorlar. adam | bir | IİHtixgır Kadın Ertesi Gün Öldürülmesi İçin Delikanlıya Kat'i Emir Verdi Stakpool ee Makarın — Nasıl olur? — Bilmiyorum. Fakt lâkırdı- larından bir ölüm işi seziyorum. Anladığıma göre, ormana beş kişi gidecekler, fakat oradan iki kişi olarak geleceklerdir. Birisi söylediğin adam, öbürü de kauçuk. tüccarı.. İhtiyar kadın bir dakika sü- kütu muhafaza etti, ağaçları sarsa- rak gelen rözgâra kulak veriyor gibiydi. Müphem ve yeşilimtrak ka- ranlığın içinde daha ihtiyar ve daha meş'um görünüyordu ve Saji de çıplak vücudü ile belinde taşıdığı bıçağın canlı bir - şekli halindeydi. F İhtiyarlık ve tahrip kuvvetleri başbaşa vererek bir konferans aktetmiş gibiydiler. Nihayçt ka- | dın söyledi: — Onları takip etmek lâzım, hatta Karasuya kadar gitmek icap etse bile... Bu takip- esna- sında sana gösterdiğim adamı yalnız kaldığı dakikada — öldü- receksin! — Fakat — şayet yabk mz kalmazsa zararı yok. ( Arkası var ) 'İsp;ınyada_ AT Tevkifler Barselon, 3 (A. A.) — Geçen memurlar teşkilâtı veznedarı M. Garciaya taarruzla parasını çalmiş olan Basilio Hermande kardeşi ve şeriki Jose Hermandez dün tarafından tevkif akşam zabıta edilmişlerdir. | 1 cumartesi günü akşamı mütekait Beş Numaralı |Kararname İstanbul Vilâyetinden : 1567 No: hi kanuna binaen neşri Heyeti Vekilece takarrür eden Türk parasının kıymetini koruma hakkındaki ( 5 ) No:l kararname 2- 5- 932 tarihinde resmi ceride ile ve 4-5- 932 tarihinde de Vilâyet — gazetesile sair gazelelerlede neşredilmiştir. Mezkür kararname İşbu neşir tarihinin ertesi gününden itiba- ren mer'i bulunması icap eyle- diğinden buna muhalif harekette bulunanların ahkâmı — kanuniye dairesinde tecziye edileceği ilân olunur. İki Davet Müddelumumilikten: maaşlı Bir Hukuk Hâkimr tayin kılınan Hâkim Apdalha âcllen — memuriyetimiye * t Ten AĞ memerti Zühtü Beyin yotimize mürneaatı . Münhal Kâtiplikler Müddeiumumilikten: şli İncgöl e 12 lira maaşlı n Memüri mahkemesli talip olunların Bursşa Eaçlimenine mü- rackat etmeleri 'Sporcuiâı'ı Çağırıyorlar Futbol heyetinden: Cuma günü mukarrer İzmir - İstanbul muhtelit takımlar maçına heyetimizce aşağıda klüp ve isimleri yazılı oyuncular tefrik edilmiştir. Fenerbahçeden: Fikret, Zeki, Niyazi, Cevat, Mehmet Reşat. Galatasaraydan: Nihat, Bür- han Mitbat, Mehmet Salim, Ke- mal Şefik, Rebii. İstanbulspordan: Samih, Aziz. Vefa-Kumkapıdan: Sami, Beykozdan: Sedat. Salâhattin, Süleymaniyden: Nuri Beylerdir. Maç sast - tam 16 buçukta başlıyacaktır. Oyuncular saat 15 buçukta Galatasaray Klübünde bütün Jlevazımile hazır - buluna: caklardır. Hiç Yüzünden Kanlı Bir Cinayet Gaziantepte geçen cuma günü bir cinayet olmuş, bir kişi ölmüş we bir kişi de yaralanmıştır. Veri- len malümata göre cuma akşamı kahvede —saz dinliyen birkaç arkadaş çalgı bittikten sonra ev- lerine dönmüşlerdir. Fakat kah- vede çıkan ufak bir hâdiseden canları —alan Sıhhiye Kaâtibi Fuat ve Çekirge Mücadele Me- murların Nuri Efendiler -tabanca ve bıçaklarla Muallim Fahri ve tahsildar Şerif Efendileri yarala- mışlardır. Neticede tahsildar Şerif Efendi biraz sonra ölmüştür. HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri: Esat Şefik BİR DAMLA YAŞ Ahmet Necmi ve Nesrin biri- birini herkesten kıskanan, aşkla- rına din gibi tapan iki sevgilidir- Köşkleri yanyana idi. Bir yaz akşamı Nesrin piyanonun ba- şında Mosoroski'den “Güzel bir gözün bir damla yaşını,çalıyordu. Onun piyanosuna uzaklardan bir kemanın ince sesi cevap verdi. Dakikalarca bu keman ve bu piyano biribirlerinin ahengine uyarak çaldılar. Bu böyle gün- lerce tekerrür etti. Ne Nesrin o kemanın sahibini ve ne de Ab- met Necmi piyanodan en tatlı, en hazin, en oynak ahenkleri çıkaran parmakların sahibini ta- nıyamadı. Bir gün Ahmet Necminin ailesi köşklerinde bir çay verdi. Yanlarındaki köşke birkaç haf- ta evvel taşınmış olan Nesri- nin Aailesini de davet ettiler. Orada Nesrin ve Ahmet Necmi biribirlerine takdim — olundular. Evvelâ biribirlerile ilk -tamışanla- rın resmiyeti içinde bir iki şey konuştular. Ahmet Necmi sevinç ve O neşe içindeydi. Ayni zamanda hayret ediyorlardı. Bir aydır biribirlerine bu kadar yakın oldukları halde nasıl bu genç ve güzel kızı görememişti. Bugün onu kendisine tamıtan tesadüfe derin bir minnet duyuyor ve te- şekkür ediyordu. Biraz — sonra Nesrini dansa kaldırdığı zaman birçok şey konuştular.. Sustular.. Bir aralık yine Nesrin, Ahmet Necminin kollarında — bir kuş kadar hafif, yeni açmış bir çiçek kadar taze ve baş döndürücü kokular içinde uçarken cıvıldadı: — Ahmet Bey, size bir şey soracağım!. — Buyrun efendim. — Ben biraz piyano çalarım. Geçen akşam yine odamda piya- no çalarken kulağıma bir keman sesi geldi. Hem ne güzel bir keman sesi... Ahmet Necmi birdenbire ha- fif kızardı. Kendisi bu kadar güzel mi keman çalıyordu?. Sonra bu kadar güzel bir kız tarafından beğenilmek!. — Fakat genç kız kendisini değil, o kemanı — çalan herhangi tanımadığı birisini tak- dir ediyordu. Nesrin pürüzsüz, ahengi, cı- | vıltılı sesile devam etti: — İşte size bu kemanın ki- min çaldığını sormak istiyordum. Ahmet Necmi “ benim ,, di ye cevap vermeğe cesaret ede- medi. Ya genç kız hoşuna giden bu kemancının — Ahmet Necmi olduğunu anlıyınca biraz evvel söylediği takdirkâr sözlere piş- man olursa?.. Ya kendisine gös- terdiği — iltifattan — samimiyetten sıkılıp uzaklaşıverirse?.. -Ahmet Necmci sadece: —Ben de keman sesini duyu- yorum, dedi, fakat kimin çaldı- gımı bilmiyorum.. — Hem ben ne hava çalsam o da onu çalıyor. Ne vakit pi- yanonun başına otursam sanki benimle konser vermek için inat ediyor. Bu âdeta bana karşı bir teca- vüz oluyor. Fakat hoşuma gi- diyor. — Evet Nesrin hanım bazı geceler 0 meçhul mütecavizinizle verdiğiniz. konseri penceremden lezzetle dinliyorum. Çok sevdi- ğim musikinin en tatlı en hassas nağmelerile ruhumu doyuruyorum. Nesrin başını geriye attı. Gü- zel yüzünü hafif dalgalarla çer- çeveliyen siyah saçları başında arkaya döküldü. İnce bir kahkaha ile güldü: — Demek bizim çaldıkları- mızı siz pencerenizden gizli gizli hem de İlezzetle dinliyorsunuz.. Oh ne hoş.. Biz © kadar güzelmi çalıyoruz? — Hem çok güzel Nesrin Hanım.. Çok güzel.. Bilhassa siz.. * O akşam Nesrin geç vakit evine döndü. Yatak odasında, pencerenin önüne geldi. Dışa- rısını seyretmiye başladı. Dışarda parlak mehtabın münevver nurları altında ve tatlı rehaveti içinde serilmiş, koynunda güzel ağaçlar, çiçekler, bahçeler, denizler taşı« yan ve bütün bunları kızıl çer- çevesi içinde saklıyan zengin bir tablo vardı. Birdenbire — yine kulağına o ses geldi. Kemanın sesi.. Nesrin bazı ağlıyan, inliyen, bazı coşkunlaşan, gülen, kahka- halar atan bu sesi gecenin sü- kütu içinde dakikalarca huşu içinde dinledi. Çenesi avuçlarının içinde, gözleri sarı ayın siyah denize serptiği beyaz yaldızlarda, bir ağaç dalından kanatlarını çırpa çırpa ayrılıp başka bir ağa- n yapraklarına gömülen bir kırlangıçta, siyah bır sis kümesi içinde kaybolmuş gibi gözüken Adalarda, ruhu bü - sesin sürükliyen cazibesinde; renkleri, kokuları, sesleri başka, cazibeli ve yeni bir âlem içinde sarhoş olarak dakikalarca dinledi. Ve ses sustuğu zaman Nesrin kalbin- de müthiş bir şeyin, ruhunu dar« ma dağnık eden fakat çeşnisi tatlı olan bir şeyin farkına vardı. Bu keman sesine, hangi ilâhi bir kuvvetin sihirli parmaklarile ve hangi zamanda örüldüğü be- lirsiz, şimdiye kadar bilinmemiş öğrenilmemiş, tatlı yumuşak bir bağla bağlanmıştı. O keman, günlerce sahibini tanıtmadan, — tellerinden çıkan ahengi Nesrinin gönlüne akıttı. O ses, hayatta hiçbir. şeye ka- bini bağlamıyan Nesrine aşkın şeker ve zehir karışık lezzetini tattırdı. İçli, hasta bir kız yaptı. * Bir gün iki mektep arkadaşı Nesrine misafir gelmişlerdi. Nes- rin o akşam onları bırakmadı.. — Bakınız. bu akşam hiç aklınıza gelmiyen bir konser dinliyeceksiniz dedi. Gün batıncıya kadar bahçe- de koşuştular, oynadılar, kahka- halarile saatlerce etraflarını — çın- lattılar. Yemekten — kalktıktan- sonra Nesrin: — Haydi sürpriz — başlıyor çocuklar, dedi, salona girelim.. Piyanonun başına geçti. Par- makları bir müddet tuşların üze- rinde hiçbir ahenk çıkarmadan serseri dolaştı. Sonra arkadaşla- rına döndü. — Şimdi “ güzel bir gözün bir damla yaşı,,mı — çalıyorum dedi, ( Arkası var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: