12 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

12 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | | | | SON POSTA Fuat Paşa Mağrur İlerliyordu.. Serhafiye Celâlettin Paşa, Fuat Paşayı Tevkif Ederken “İradei Senıye Kat idir,, Diyordu Her Hakkı Mahfuzdur Beyoğlunun büyük caddesi, pek kalabalıktı.. Kiliselerden ç- kan halk, yaya kaldırımlarnı dolduruyor, hatta caddenin orta- sına bile taşıyor.. Tramvay dü- dükleri, arabacıların: — Varda., Hey, Sadaları; lekeğk gürültüle- rine, nal seslerine — karışıyor.. ( Caddeikebir ) en velveleli bir gününü yaşıyordu. Bu kalabalığın arasında, vazi- yet ve kıyafeti herkese benze- miyen bir adam, yavaş yavaş Taksime doğru ilerliyordu. Başın- daki açık renkli kırmızı fesini sağ kulağının üstüne doğru eğmiş, sakalınmı dört köşeye yakın bir şgekilde kestirmiş, temiz ve itinalı bir surettek giyinmiş — olan bu adam; vakur ve metin adımlarlo yörüyor... Birkaç adım arkasın- dan, yaya kaldırımının kenarından da muhteşem bir araba ağır ağır kendisini takip ediyordu. Birçok ecnebiler, şapkalarını çıkararak bu adamı derin bir bürmetle selâmlıyor, köşe başla- tında nokta bekliyen - polisler, onu görür görmez dimdik dura- rak selâm vaziyoti alıyorlardı. ( Rus Sefareti ) baştercümanı, refikasi kolunda olduğu halde (Ağacamisi) nin köşesini dolaşır dolaşmaz, bu adama tesadüf etti. Hemen ıapkuını çıkararak bürmetle eğildi: — Bonjur Son Ekselâns. Nasılsınız ?.. İnşallah afiyettesiniz. Dedi. O adam, kisa ve as- kerce bir selâmla mukabele ede- rek, fasih bir Fransızca ile: — Mersi.. Ya siz?... Demekle iktifa etti. Refikası, baştercümana sordu: — Kimdir bu azametli adam?.. — Müşür Fuat Paşa... — Yaaaa... Kadın, onu bir daha *gör- mek için başımı çevirdi. Fakat, yalnız başını görebildi. Bütün şap- kaların üstünde yükselen bu baş, mağrur bir eda ile dimdik gidi- yor, açı'r kırmızı renkli fesin al- tında, altın gibi sarı saçları par- hyor, arkadan yana doğru kayan siyah ve geniş püskülü, hafif ha- Af titriyordu. Fuat Paşa, Taksime doğru yaklaştığı zaman uzaktan bir sa- ray arabası göründü. Bu araba Taksimden geliyor, yaya kaldırı- mının sağ tarafına yakın bir hak de yavaş yavaş ilerliyor. Araba- nin penceresinden başını çıkarmış olan (Serhafiye Ahmet Celâlettin Paşa), endişeli nazarlarla birer birer halkı gözden geçiriyor, bu kalabalık arasında, birini aradığı hissediliyordu. Paşanın mütecessis nazarları, birdenbire halk arasında bir nok- taya saplanarak durdu. Hemen arabanın Öön camını vurarak ara- bayı durdurdu. Müşir Fuat Paşa Gelenlere muntazır oldu. Fuat Paşa, kayıtsız bir tavır- la yürüyüşüne — devam ediyor, gelip geçen güzel kadın simaları- na bakarak hafif hafif gülümsü- yordu. Birdenbire bir ses işitti: — Paşa Hazretleril... Fuat Paşa, başını çevirdi.Ara- banın penceresinden, kendisine bakan mütebessim çehreli Abmet Celâlettin Paşayı gördü. Celâlettin Paşa, güler - yüzle kendisini arabaya davet ediyordu. — Teşrif buyrulur mu, Paşa Hazretleri?.. Fuat Paşa, birdenbire hid- detlendi. Kendisi, koskoca bir müşir olduğu halde, bu ferik nasıl oluyor da onu arabas- na davet etmek küstahlığında bulunuyordu. Derhal âmirane bir vaziyet aldı. Sert bir sesle: — Bir şey mi söylemek isti- yorsun?.. Evvelâ, arabadan in.. Sonra buraya gel de, söyle.. Diye bağırdı. Celâlettin Paşa, bu cevaptan fena halde bozuldu. Derhal ara- banın kapısın açarak yere at- ladı. İki adımda Fuat Paşama önüne gelerek onu hürmetle se- lâmladı. Sonra kulağına eğilerek: — Zatı devletlerine bir iradei seniye tebliğine memurum. Diye fısıldadı. Fuat Pışi, Böyle — sokak edilen — iradei hafifçe sarsıldı. ortasında — tebliğ seniyenin neka- dar mühim — olabileceğini —an- ladı. Fakat, lâkayt görünerek Celâlettin Paşanın yüzüne baktı. Bu iki paşanın arasında şu mu- havere başladı: — Buyuronuz. İradei seniyeyi tebliğ ediniz. — Zalı devletinizi şimdi Ma- beyni Humayuna götürmiye me- murum. — Niçin?.. — Niçin olduğunu bilmiyo- rum efendim. — Sebebini bilmedikçe, mas beyne gidemem. — Fakat.. Efendim... — Ne demek istiyorsun paşa.. Lâkırdıyı — geveleme... Açıkç.ıı le.. söyi I — unı.ıef zatı devletinizi tarkiler İ Fuat Paşanın yüzü, kıpkırmızı kesildi. Vücudu, dimdik gerildi. — Tevkife mi memursım?... Pekâlâ, gitmezsem ne yapacak- sın?.. Celâlettin Paşa, münakaşa ha- lini alan bu mubaverenin netice- sinden Ürkerek, endişeli bir ta- vırla yalvarır gibi bir vaziyet — Aman Paşam, yapmayınız.. Size hürmet ve tazimim vardır. Bunu ihlâl elmek — istemem... İradei seniye, kat'idir. Şayet büs- nü rızanızla teşrif buyurmaz- sanız, maalesef cebren götürmek için emir aldım. Bakınız. Etra- fımiz, — sivil tüfekçilerle — dolu. Devlethanenizdenberi zatı devle- tinizi takip ediyorlar. Yarü ağ- yare karşı çirkin bir hâdiseye meydan — vermektense, — iradei seniyeyi infaz buyursanız, hakkı devletinizde daha hayırlı olur. faşallah, ( Mazharı lütfu atıfet ) olursunuz da memnuniyetle avdet buyurursunuz. Dedi... Fuat Paşa, şöyle hafif- çe etrafına göz gezdirdi. Hakikaten, halk arasına karı- şan ve ikişer ikişer uzaktan etraf- larını kuşatmıya — başlıyan — sivil arnavut lüfekçileri gördü. Bir iki saniye düşündü. — Ben arabama binerim. Sen de arabanla arkamdan gel. Dedi. Üç adım geride, yaya- kaldırımının kenarında duran ara- bacısma işaret etti. Araba geldi. Paşanın önünde durdu. Arabacı- nn yonında duran (ispir) (*) yere atladı. Arabanın kapısını açlı. (Arkası var) (" İspir, arabacının yamağı de- mektir. O devirde saray ve vükelâ arabalarında mutlaka ispir bulunur, arabacı ile ayni formada elbise gi- yerek “arabacının yanında - ellerini göğsüne kavşturarak otururdu. Borsa Fiatleri İngiliz lirası Dolar | Liret Belga Drahmi İsviçre frangı Leva Florin Kuron Ç. Şiling A. Pezata Mark Zloti Pengo Ley Dinar Çervonets Tahvilât i. Dahili D. Muvahhide A. Demiryolu Banknot Mayis 12 l HARUNURREŞİT AĞN 90 GA Yacan: 4 Ş N Tarihin Esrarengiz Sayfaları . Ortada Behlül yoktu ve me- rasime delâlet eden bir şey de görülmüyordu. İbnilhadi ile Ab- base, bü yokluğa rağmen bir şeyler göreceklerine kani olduk- ları için gözlerini yorgun sahne- den çevirdiler, merak içinde Zü- beydenin yüzüne bakmıya ko- yuldular. Güzel Melike, iltizami bir te- enni ile mişafirlerinin. merakımı körükledikten sonra hissolunmaz bir temayülle yana doğru iğildi, parmağını bir düğmeye dokun- durdu, Bu küçük işaret, Fenha- sın evindeki hâdiseye benzer bir degı iklik vukua getirdi, odanın sağ duvarı - zamanımızdaki ti- yatro perdeleri gibi - açıldı, sa- lona mebzul bir ziya döküldü. Bu ziya, duvarm açılmasile ortaya çıkan diğer bir salondan geliyordu. Abbase ile İbnilhadi, bir saatten beri alıştıkları karan- liğın birdenbire dağılmasile ka- maşan — gözlerini — uğuştururken deminki sahne kahramanlarını da temaşa ediyorlardı. Koyu karan- lıkta kehkeşan parçalarını andı- ran fidan boylularla kızlar, şimdi gelişigüzel yere serilmiş birer yumuşak heykele benziyorlardı, uzandıkları yerde © kadar sessiz ve o kadar hareketsiz duruyor- lardı. Fakat misafirler, bu sevimli perişanlığı uzun uzun — seyrede- mezlerdi. Zira yeni ve pür ziya salonda daha heyecanlı bir sahne n qğ&heydmhı kocası tarafından vaktile Behlüle yapılan — ev- lenme — oyunundan mülhem olarak, tertip Çettiği bu sah ne hakikaten —seyre değerdi. Çünki, bütün levazımile, bir iz- divaç âyinini temsil — ediyordu. Güvey rolü deruhte eden Behlü- lün zarif bir kıyafeti ve zarif bir tuvaleti vardı. Gelin mevkiinde bulundurulan kız da — ihtimamlı surette giyindirilmiş ve süslendi- rilmişti. Burnunun bir tarafında altın halkası, boynunda gerdan- lığı, ayağında halhalı pırıl pıril parlıyordu. Yatak, prensleri im- rendirecek kadar mükemmeldi. Gerdeklerde bulundurulması mu- tat olan — çerezler, likörler de billür sürahiler — içinde gözlere iştiha verip duruyordu. Perdenin açılmasile beraber Behlül, vazifesini büyük bir sa- mimiyet ve ciddiyetle, ifaya baş- ladı. Salına salına kalktı, eli ve ayakları — kınalı gelinin yanına geldi, başındaki tacı çıkarmağa koyuldu. —Taç, bin bir bağla gümrah saçlara merbut bulunu- yordu. Kibar izdivaçlarda âdet olduğu üzere Behlülün bu bağla- rı, tek bir kıl koparmadan aç- ması Tâzımdı. Güveylerle gelinler arasında tevehhüm — olunan — utangaçlığı giderecek sürekli bir temas te- mini maksadile tesis olunan bu âdet, hayli büyük bir külfetti. Behlül gibilerin o âdeti yerine getirmeleri müşküldü ve hatta ayri kabildi. Lâkin bu güvey, Euheydenln emrinden — dışarı çıkamazdı. Binaenaleyh kaftanı- nın eteklerini beline sokarak, kollarını sivayarak geline yanaş- Tenorların Kıralı RiıCHARD TAUBER Bugün 2 1/2dan itibaren MAJİK sinemasında Büyük Varyete Büyük cazibeli öoperetinde, mıştı, helecandan ti m ellerile incili - tacın bığlu:ı'y. ayırmıya çalışıyordu. İbnilhadi ile Abbase, fıkır fıkır gülüyorlardı. Behlülün, güveyliğe tam bir liyakat ifade eden zinde vaziyeti — hoşlarına — gidiyordu, onun beceriksiz. bir tehalükle iplik bağları ipek 'saçlar arasın- dan ayırmıya, tel kırmadan iyi bir netice almıya çalışmasını ise son derece gülünç buluyorlardı. Behlül, bu müşkül iş üzerinde beş, on dakika tevakkuf edebildi. Lâkin avuçları içindeki yumuşak saçlar, yavaş yavaş birer kızgın iğne halini alıyordu, ellerine alevs ler hulaşmıyordu. Bu alevler, tabiatile parmaklarında kalmıya- rak sinirlerine de sirayet ettiği için şöhretli meczubun hali fena- laşıyordu. Nihayet dayanamadı: — Ya bintülkamer, diye ba- ğırdi, bacını al, tacını birak! Gelin, ciddiyetini bozmadan kaşlarım çattı. halhallerini şıkır- dattı, teraneli bir sesle sordu: — Bac nedir, tasrih ediniz! — Aşkım! — Aşkınızın kıymeti, tacımı terleye terleye çıkarmak vazife- sini affettirecek kadar büyük müdür? Behlül kaftanınin - eteklerini düzeltti: — Bir erkeğin dedi, is- tihfaf olııuım:ı.g Ç& hayatın en yüksek zevklerini, en hoş neşe- lerini, sen sürekli safalarım, en tatlı sarhoşluklarını ancak bu aşk temin eder. Bu aşkı tatme yan kadın, talihsizlerin talihsizidir. ( Arkası var) —e RADYO— 12 Mayıs Perşemba İstanbul — (1200 metre) 18 gramo- fon, 19,5 İstudya heyetile birlikte Hay- riye Hanım, 20,5 konferans, 21 istudyo heyetile birlikte Bolkıs Hanım, 22 or kestra. Bükreş —(304 matre ) 20,40 grama- Ton, 21 orkestra, 21,45 şarkı konseri. Belgrat —(429 metre) 20,5:konlarans, 21,90 konser. Roma —( 441 metro ) S1 gramofon, 21,45 muhtelif konser, 22,80 «Çok yazık> isminde bir piyes. Prağ — (488 metre) 20 Millt tiyat rodan naklen «Libuse> oporası. Viyana — ( 517 metre ) 10,10 opora hakkında bir konferans, 21 halk şar- kılari, 22,30 akşam konsori. Budapeşte — (60 metre ) 20,15 şarkı konaeri, 21,16 orkestra. Varşova — (1411 motre) 20,95 grar mofon, 91,15 bafif musiki, 22,35 ko- medi, 23,80 dana havaları. Berlin -- ( 16385 metre ) 20 Bugün- kü Rusya nedir mevzuu etrafında bir konferans, 31 Hamburgtan — mweklen konser. 13 Mayıs Cuma İstanbul — (1200 metre) 18: Gramo- fon, 19,5 Vedia Rıza Hanım. 25,5 gramö» fon,21: İnoi Hanım, 22 tango orkostra, Belgrad — ( 420 metre ) 20,5 kor- Terana. 21,30 komedi, £22,16 musiki moktebindeü nakil. Roma — ( 441 motre ) 20,50 gramo- fon 21,46 koönser, 22,5 komudi, 28: konser, Prag — (486 metre) 20,20 Fransız ve İtalyan şarkıları, 21,90 atelye ti: yatrosundan naklen küçük komediler, 23.20 gramolon. Viyana — ( 517 metro ) 20,380 Üpe radan terasilden sonra gece konseri, Peşte — ( 650 motre ) 20,45 salon orkestrası, 22,10 Mozar gecesi. Berlin — ( 1685 metre ) 20 Günün beberleri; 21 Vaşigntondan nakil, 23,10 konser, svoura dana havaları, d

Bu sayıdan diğer sayfalar: