1 Haziran 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

1 Haziran 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—TT ÇERKT Varak a ğ SON POSTA 0 Sayfa Hazirm 1 Cenup Denızlermde Bir Seyahat Macerası Altın Peşınde.. Uç Serseri.. Uç Milyoner Makar biraz evvel Shuyıuızlılı | ederek sepeti bir ağacın dibine 1 HİKÂYE Bu Sütunda Hergün GEMİCİLİK Karadenizin fırtınalı havaların- Muharriri Stakpool ae Li an Makar Altınları Sepet Sepet koymuştu. Bu sepetin içinde dökülmemiş | bir miktar altın vardı. Maymun- lar şimdi bu altınları almışlar, bombardımanı —onunla yapıyor- lardı. Makar vaziyeti derhal an- Uadı ve anlamasile de köpek gibi vabşi bir uluma koparması bir oldu. Ve hemen ilk ağaca tırman- mıya başladı. Fakat maymunlar daha çevik idiler. Makarın ilerlemesi nispe- tinde daha yüksek dallara tırma- nıyorlardı. Bu arada beklenmiyen bir hâdise oldu. Makarın tutunduğu dal - kırıl- dı. Adam can havli ile rastgeldi- ği başka bir dala tutundu ve yerden iki metre yukarda asılı kaldı. Maymunlar bu beklenmiyen hâdise karşısında memnun, bom- bardımana devam ediyorlardı. Makar'a gelince o, altta nekadar boşluk olduğunu bilmiyor, düştü- gü takdirde öleceğini zannediyor, korkuyordu. Bu vaziyetten kurtulmak - için tuttuğu dal ile ağacın gövdesine yaklaşmak istedi, fakat muvaffak olamadı. Bunun için bir eli ile tutunması, öbür eli ile de ağa- cın gövdesini yakalamasi lâzımdı. Buna da kuvveti kâfi değildi. Evet muhakkak düşecekti. Hânihaye orada asılı kalamazdı. Yavaş yavaş beyni bulanmıya, gözleri kararmıya başladı, kolla- rına da kramp geldi, tutunduğu dalı bıraktı ve düştü. Ölmek şöyle dursun bir ke- miği bile kırlmamıştı. Yalnız — gersemledi, bir müddet sırtüstü — bulunduğu vaziyette kaldı, sonra değruldu, kemiklerini yoklıyarak kırık, çıkık olmadığına kanaat getirdikten sonra ayağa kalktı. Makar şimdi ne yapacaktı? Bir türlü karar veremiyordu. Bir- kaç dakika düşündü. Sonra bir deli gibi kendi kendine söylene- rek, iki adımda bir sendeliyerek, — bütün felâketlerinin sebebi olan — defineye doğru koşmıya başladı. Birkaç dakika sonra orada idi. Biraz evvel, şimdi — cansız birer ceset haline gelmiş olan arkadaşlarile birlikte kazdıkları gukurun kenarına oturdu. Fakat dinlenmedi. Sağlam kalan sepet yanındaydı. Yerde saçılı duran altınları — toplıyarak bu — sepete doldurmıya başladı. Artık altın- ları topraktan ayırmayı ve temiz- — lemeyi düşünmüyor, eline geçirdi- — ği gibi sepete atıyordu. Filhakika şimdi en fazla ehemmiyet verdi- ği nokta işi çabuk bitir mekti. Aklında fikrinde hep bu var- dı. Fakat diğer taraftan bu se- petin de kırılması ihtimalinden — okadar korkuyordu ki içine ancak — beş avuç altın doldurmakla ik- — tifa etti ve bu işi bitirir bitirmez, bir. çocuğua bile taşıyabileceği bu yük ile koşa koşa 'gölün yo- gi kunu tattu, gemiye çıktı ve se- — petin muhteviyatını ambara be- şalttı. Artık işe intizam verilmişti. Makar bu suretle gidip gelmiye devam etti. Karanlık çöküp te | Gemiye Taşımıya Başladı yıldızlar görünmiye başladığı za- man bile elân çalışıyordu. Sabit fikri gemiye mümkün olduğu kadar az zamanda bütün defineyi ta- şımaktı. İnsan — Avcısı Saji dikenli çalılığın kenarın- da Makar ile arkadaşlarının ölüm tehlikesine atıldıklarını gördükten ve Şayayı ormanım kenarında yalnız bıraktıkan sonra koşarak doğruca derenin kenarına gel- mişti. j Sırtında bir sürü yük taşıyan Avrupalılar için bu, sekiz on saatlik bir işti. Fakat Saji bu mesafeyi takriben dört saatte katetti. Eski devirlerde Marathon haberlerini ( Atina ) ya getirmiş olan koşucu Yunanlı, Saji ile bir tahammül yarışına girişmiş olsa idi muhakkak kaybederdi. Yerli genç âdeta motörle mü- tebarrik gibiydi, durmadan dinlen- meden, mütemadiyen yürüyordu. (Arkası var) İngiltere, Cemiyeti Ak- vamın AÂidatını Kesiyor Bu Haberi Duyan yan Cenevre Kodamanları Feryadı Bastılar: Aman Nasıl Olur?.. Sadece sulhü (âfı eden, fakat sulhü temin edemiyen kodamanların bir içtimat Cenevre 27 (Hususi) — Dünya efkârı umumiyesi hemen ekseri- yetle Cemiyeti Akvam aleyhinde- dir. Avrupa ve Amerika gazete- lerinde Cemiyeti Akvamı gülünç bir vaziyete düşüren yazılar ve karikatürlere —sık sık — tesadüf edilmektedir. Bu cereyan ve neşriyat şim- diye kadar gayriresmi şekilde yapılmakta idi. Resmi mehafil, mevkileri icabı, mukaddes Cemi- yeti Akvamın faziletine, bu müessesenin bugüne kadar müs- bet neticeler elde ettiğine kâni bulunuyordu. Resmi şekilde Cemiyeti Ak- vama ilk darbeyi indirenler İngi- lizler oldu: İngilizler, Cenevrede oturan kodamanların sulhü idame ettireceklerinden — şüphelendikle- rinden veya Tahdidi Teslihat Konferansının bir çıkmaza gire- ceğini — hissettiklerinden olacak Cemiyeti Akvam masraf bütçesi- nin kısılmasını iltizam ettiler, Leman gölü kenarında ikamete memur olan bu efendiler İngiliz- lerin teklifini duyar duymaz hep bir ağızdan itiraz ederek: — Aman nasıl olur? Cihan sulhüne hizmet eden bir müesse- senin bütçesi kısılır mı? Diye Feryadı kopardılar.. Şimdi vaziyet bu şekildedir. Malüm olan bir şey varsa o da, Cemiyeti Akvamda çalışanların en büyüğünden en küçük dakti- losuna kadar, hepisinin hayatla- rında tahayyül bile edemedikleri derecede yüksek maaşlar aldık- larıdır. Olur olmaz, ehemmiyetli, ehemmiyetsiz meselelerin tetkiki için dünyanın öbür ucuna heyet- ler — gönderilir. Heyet — orada birkaç ay oyalanır, milyonlar sarfeder, hemen hiçbir iş yapma- dan da dönerl Diğer taraftan Cemiyeti Akvama mensup 48 devletin 23 ü cemiyete verilmesi icap eden senevi tahsisatı verme- mektedir. Yalnız Çin hükümeti, Cemiyeti Akvam veznesine 45 milyon fran borçlu bulunmakta- dır. Şa hale nazaran o muazzam müessesenin masrafları büyük ve zengin devletlerin bütçesine yük oluyor, demektir. Bu meselede İngilizleri haksız görmek doğru değildir. Her saha- da tasarruf esasını tatbik eden Makdonald - Baldövin milli kabi- nesi her halde bu sahada da kesesinin ağzını biraz kısacaktır. dan biriydi. Büyük bir yelkenli, dalgaların arasında bocalıyordu. Bu geminin sabibi ve kaptani senelerce Karadenizin dalgaları içinde vücudünü yıpratmış, deni- zin her törlü cilvesine alışmış bir adamdı. Hamza Reisi Kara- denizin bütün sahillerinde, İnebo- lunun ta iç köylerine kadar her- kes tanırdı. Çok genç, ince uzun boylu bir gemici, Hamza reisin yanına geldi. Küpeştenin yanında halat- ların üstüne çöktü. — Baba, dedi, prova yelke- ninin savlolarını ( iplerini ) tamir ettim. Hamza Reis gökteki siyah bulutlara bakıyordu. Yüzü çok ciddi idi. Buna rağmen oğluna çok sakin, yumuşak, muhabbet dolu nazarlarla baktı. — Oğlum, dedi, müthiş bir fırtmaya — yakalanıyoruz. — Çok dikkat etmek lâzım. Cemal, başını ellerinin içine almış, dalgın duruyordu. — Ne o çok mu yoruldun, diye sordu. — Hayır babal. Hamza Reisin bu sualine oğlu cevap vermedi. Ve Hamza Reis oğlunun bu dalgınlığından hoşuna gitmiyecek şeyler sezerek uzun uzun etrafında yuvarlanan dalga- lara baktı ve sonra tayfalara bazı emirler verdi. Rüzgâr artıyor, dalgalar daha ezici bir kuvvetle bu çürük tekneye çullanıyordu. Hamza Reis, ihtiyar yüzünü, si- yah sık sakallarını ve elbiselerini ıslatan su serpintileri içinde du- daklarında belirsiz bir mırıltıyla gemicilerin — şarkısını okuyordu. Rüzgârın dağıttığı bir ses kulak- larında çalkandığı zaman başını oğluna çevirdi. — Baba ben bir daha denize çıkmıyacağım, diyordu. Sabilde, köyümüzde kalmak istiyorum. — Bu da nerden çıktı Cemal? — Öyle istiyorum. — Sonra öldüğüm — zaman benim yerimi kim tutacak.. Kup- kuru dağlar, zevksiz davarlar, pis ahırlar.. Ve annen.. Bunlar denizden daha mı zevkli.. Ham- za Reis “ annen ,, dediği zaman Cemalin yüzü kızardı, gözlerin- de bir parıltı dolaştı. — Evet hem çok zevkli diye haykırdı. Hamza Reis Cemalin annesi öldükten sonra son za- manlarda Karadeniz sahillerinin güzel ve gürbüz kızlarından bi- rile evlenmişti. Oğlunun bu üvey anneden hoşlanmadığını — zanne- diyordu. — Oğlum dedi senin de bir gemici olduğunu istiyorum. — Ben istemiyorum. Geminin güvertesinden aşa- rak bütün tayfaları ve yelkenleri ıslatan, güverteyi göl haline ko- yan iri bir dalga sözlerini kesti. Dalgalar — koşuyor, atılıyor. Aç bir dev gibi hırsından homur- danıyor, rüzgâr vahşi ıslıklarla üzerlerinden yeçiyordu. Bütün bu sesler gemicilerin musikisidir. Yüz binlerce gemici denizlerin bu ezeli ve ebedi mu- [ sini dınlı)erek can vermiştir. | Cemal baş tarafa 'gitmek için ayağa kalkıyor. Ve bu esna- da iki büyük dalga yelken- liye çarparak, — tekneyi müthiş sarsıntılarla — çalkalıyor. Cemal muvazenesini kaybederek yüzü- koyun güvertenin üstüne ka- paklanıyor. — Ceplerinden — bir deste — kâğıt — dökülüyor. Ve bunların arasında bir kadın res- mi... Hamza Reis oğlunu kaldırmak için Üüzerine egiliyor... O vakit gözüne ilişen ve kendisine hiç yabancı olmıyan bu kadın resmi- ni çılgın bir atılışla yerden ka- pıyor. Ona uzun uzun bakıyor. Gözleri evvelâ yaşarıyor ve son- ra korkunç bir bakışla üstüne dıkçılıyor SEE Vahşi bir kaplanın ulumasını, yaralı bir adamın feryadını andı- ran korkunç bir sesle haykırıyor. — Namussuz, — sefil — çocuk.. Sen.. Demek sen.. * Dümeni aksi tarafa kırıyor ve yelkenli, dalgaların içinde ezi- lerek, çürük kaburgaları çatırdı- yarak uzaklara açılmıya başlıyor. Cemal yerinden kı.llıtığ zaman babasının gözlerinden şeyi, ölüme gittiklerini anlıyor ve yab varıyor: — Baba ne yapıyorsun ? Sa- hilden uzaklaşıyoruz.. Allahını — seversen Sana yalvarırım geri Burada bu kadar insan yapma.. dön.. Var.. O vakit babasını zorla düme- nin başından uzaklaştırmak isti- yor. Fakat bir heykel kadar dik ve sessiz, dalgalar kadar vahşi olan ihtiyar omuzunun bir silki- şile oğlunu baygın bir halde ye- re yuvarlıyor. Biraz sonra gemiye her tara- fından su doluyordu. Hamza reis, Cemal ve bütün tayfalar dalga- ların arasında kayboldular. Gökte şimşekler çakıyor, dal- galar neşeli uğultularile — yu- varlanıyor, ve rüzgârlar havanın boşluğunda ıslıklar çalarak esi- yordu. O gün bugün, hiç kimse, bu derin facianın hakiki sışrını öğ- renemedi. İstanbul dürdüncü icra memurlu- gundan: Mukaddema — Beyoğlunda Hüseyinağa mahallesinin Valde Çoş- mesi sokağında atik 87 ve cedit 95 numara hanede mukim iken elyevm mahalli ikametgâhları meçhul bulu- nan Mmadam Koralya ile Efrosini binti Vasil taraflarına. Atanaş veledi Andon Halas Ef.. den mütemellik Madam Eftaly 17 kânunuevvel 337 ve 1 şubat 338 ta- rihinde 534 mükerrer ve 7046 mua- mele numaralarile istikraz eylediğiniz mebaliğa mukabil vefaen — mefruğ Beyoğlunda Hüseyin ağa mahallesinin Valde Çoşmesi sokağında atik B7 cedit 95 mumaralı bir. bap hanenin on altı hissede on ikisi bilmüzayede üç bin on beş lira bedelle talibi uh- tesine ihalei kat'iyesi İcra kılınmış olduğundan üç gün zarfında birriza takrir vermeniz ve aksi takdirde muameleyi tesciliyesinin ifa edileceği malümunuz olmak üzere ve 928-11358 dosya numarasile ve bu baptaki bir itirazınız varsa müracaat eylemeniz lüzumu son ihbarname makamına kalm olmok üzere ilân olunur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: