17 Haziran 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

17 Haziran 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kari Mektupları Vapurculuk Ve Bir Mütalea “Milli Vapurcular,, tabiri ben- ce doğru değildir; zira “Milli, denebilecek bir işin, bir teşekkü- lön, bir teşebbüsün milletin he- etiumumiyesini temsil etmesi ve bin için de sırf yerli olmak Üzere, meselâ bir anonim Şirket mevcut bulunması icap eder. Hal- buki mevzubahis olan vapurcular bir şirket halinde teşekkül etmiş olmayıp, birer ikişer vapuru, sırf kendi namlarına ayrı ayrı sahille- rimiz dahilinde işleterek posta ve eşya nakleden bazı zevaltan iba- rettir, Rekabet meselesine gelince; hususi (o vapurcuların yürüttükleri mütelealar menafi noktasından olmayıp, sırf menfaati şahsiyeye müstenittir İdarenin seksen senelik bir tarihçei teşekkülü (vardır. O müddettenberi sahillerimizde ve bilhassa Trabzon hattına munta- zaman vapur işletmektedir. Ve akın zamana kadar bu hatta ürk bayrağını hâmil olmak üzere! işliyen vapurlar Seyriselain va- purları idi. Beş on senedenberi yani ka- pitölâsyonların ilgasındanberi bazı vatandaşların tedarik ettikleri vapurlarla buraya posta yapmıya başladılar. Bu birkaç vapurcunun fikrine öre: Seyrisefain İdaresi mezkür attı onlara terkederek, kendisi ecnebi limanlarına posta işletmeli imiş. Bu fikir de doğru değildir. Çünkü: Esasen berri ve bahri postacılık milletin mümessili olan devletin hakkıdır. Türk vapurcularna Ticareti Bahriye kapisi yine açıktır. Nasıl ki evvelce Türk gemicileri her tarafa yelken gemisi işletmişlerse, şimdi de vapor işletebilirler, Memleketin mamulât ve mahsu- lâtını vapurlarile harice sevkedip, hem kendilerini hem de memle- keti müstefit ebebilirler. Bu, on- ların en büyük hedefi, maksadı, gayesi olmalıdır. Nasıl ki, kom- şomuz olan Yunanlılarla (sair milletler de böyle yapıyorlar, Şi- lepleri dünyanın her O tarafına işliyor ve bayrakları her denizde temevvüç ediyor. Şurada, bilmünasebe, mühim bir maddeye işaret edeyim: Bizim milletimizde, minelka- dim olduğu gibi, elyevm de cari olan bir hususiyet vardır ki o da (fertçilik) o zihniyetidir. (cemi- yetçilik) fikri bizde henüz âdeta mefkuttur. Vakıâ (menafii umu- miye) denilen mesele esasen (me- malii şabsiyeye)) müstenittir. Fa- kat bizde (menafii umumiye) yalnız bir sözden ibaret olup filen mevcut değildir. Çünki: (menafii umumiye) (o şahsi O menfaatlerin içtimaından husule geldiği hal- de, bizde (menfaat) Gahsiyetten) dışarı çıkip ta ( içtimai ) bir hal alamıyor! Hulâsa; bizdeki tarzı bayat, her ne cihetten bakılsa hodbinlik ) ten başka bir şey ğildir! Halbuki hodbinlik zih- niyeti, pek iptidal bir hissin mahsulü olup, terakki ve mede- niyelin en meş'um bir maniasıdır. Tarih bize gösteriyor ki (cemiyet) hayatını idrak ve temessül ede- miyen milletler, terakki ve teali- den mahrum ve başka milletler tarafından ezilmiye mahküm kal- mışlardir. İşte, vapur işletip babri tica- ret yapmak işinde de artık ferdi hareketlerden vazgeçerek, içti- mai harekete başlamak lâzımdır. Şu halde, vapurculuk edenler hepsi bir araya gelerek bir şir- ket teşkil etmeli, bu suretle ser- mayeyi: çoğaltıp daha vâsi bir mikyasta bir ticaret yapabilmek için, bu şirkete ( anonim ) şekli vermeli ve ufak hisseler çıkarıp, fakir olan efradı halkım da işti- raklerini temin ve teshil etmeleri içap eder. Bu pek hayırı bir Manavlar Arasında İT AskamrDet Yetişm ese Kiraz, Boynu- Döndürürdü Vallahi!.. e Seyyar meyva salıcıları ve manavlar ji Dükkânları karşılıklı iki rakip manav, nazlı müşterilerinin İşli- hasını tahrik için debşetli bir çene mücadelesine girişmişlerdi: — Yirmiye Okiraz, yirmiye kiraz.. — Arnavutköy satıyoruz, otuz beşe Arnavutköy... Arnavutköy, sahiden satılığa çıksa, ancak bu kadar bağrıla- bilir, Manavlardan biri, oçileklerini methederken, bir aralık, rakibi- İ ne taş atmayı da unutmadı: — Frengin malını çal başına.. Osmanlı çileği burada! Altı üstü bir osmanlı. Öteki, durur mu? Hemen | atıldı: — Osmanlının birincisi biz de.. Hay gidi osmanlı. Otuz beşe bu osmanlı.. Derken, sokaktan bir nâra: — Mecidiye köyünün çiybalı 1. Çiybalı ye efendi... Tablasını yere koyunca etra- fma üşüştüler : — Olgun mu dutlar ? Doğrudan o doğruya vermedi : — Sinamekiye para verme.. Al yarım okka çiybal yel. Gö- zünü sevdiğim çibalı... Yanpiri yürüyüşlü bir adam, tabladan bir avuç dut alıp ağır na attı. Dutçu, buna fena içer- lemişti; fakat sesini çıkarmadı. Öteki v ıı şapırdatarak: — Yok, neme lâzım, dutların tatlı imiş.. Sonra büyük bir hovardalık yapar gibi kirli para kesesini çı- karıyor” — Tart bana da elli dirhem!. Seyyar bir satıcının karşiları- na dikilmesi omanavların keyfini kaçırmıştı, birisi sordu: — Dükkânın önünü (kaça ki- raladınbe? Herif işi pişkinliğe vurunca, cevap diyor, teşebbüs © olur. Ayni zamanda halka da ( teşebbüsçülük ) ve ( cemiyetçilik ) fikri telkin edil- miş olur. Böyle bir işe girişilirken, son derece hüsnü niyetle meşbu ol manın ve her manasile müstakima- ne hareket etmenin, görülecek işin ve istihsal edilecek semere ve menfaalin yegâne ruhu ve kuv- vei icraiyesi olduğunu nazarı dik- katten ayırmamalıdır. A.K Bu sene doya, doya yediğimiz çilekler derhal müttehit bir cephe aldılar: — Haydi bakalım, çek ara- bayı.. Dutçu tablayı başına karşı kaldırıma geçti. Orada, manalı manalı söyleni- yordu: — Kirez duta demiş ki, sen arkamdan yetişmesen, yiyenlerin boynunu sapıma çevirirdim! Sır- tndan kan aldırmadan kireze el sürmel Çiy balın üstüne yemiş yoktur.. Bu açıkça meydan okuyuş, tesirini gösterdi. Birkaç dakika içinde tablanın yansı boşaldı. Otuz beş kuruşa çilek satan manavla konuşuyordum. Bir aralık sordum: — Çilekleri denize döküyor- larmış. Sahi mi? m mavi gözleri hiddetle açıldı: alıp, — Zati, kirezin, vie gör hayrım... Bir yağmura bakardı mübarekler.., — Öteki © yemişler, bol olacak mı bari? — Başını salladı: — Kaylsıların yarısı, fırtına- dan döküldü. Erikleri sorarsan dalların üstünde ben gibi.. Dün Eyübe gitmiştim. Türbe eriği bu sene nalile... Tavşancıl, Sapanca, İzmit taraflarında Obiraz armut varmış. Birden mevzuu değiştirerek, bu sefer kendisi sordu: — Yemiş karın doyurmaz. Sen ekmekten haber ver.. Buğday pabalılaşırsa ne ya pacağız? — Korkma, dedim, yağmur- nasıl... suzluk sıkıntısı geçti. Ekinler iyi bu sene... Yüzü güldü: — Oh; oh... Allah versin... Bir aralık yine ben söze baş- ladım : — Meyva bu kadar bolken yine pahalı yiyoruz. Neden acaba? Çürümiye yüz tutmuş bir ki- razı ağzına atarken cevap verdi: — Bol amma, yerinde bol. Neme lâzım?.. Mal, bir kere ye- miş iskelesine dayandı mı, oluyor ateş pahası... Bursada kirezin en âlâsı yedi buçuk imiş. Burada, kabzımal bize toptan on kuruşa veriyor. Bu söze mim koydum: — Demek, on kuruşa alıyor, yirmiye ( satıyorsunuz. oOkkada on kuruş kâr.. Aşkolsun sizel. Kırdığı potu tamire çalıştı: — İş senin bildiğin gibi değil eföndi.. Şu gördüğün küfe, az mı fira verir sanırsın? Okkasını on beşe satayım desen evin yolunu şaşırırsın alimallah.. Müşterilerin hepsi mostralık mal ister. İllâki kâğıdı kendi elile dolduracak.. Seçmece yok desen gücenir. Kiraz gibi, kayısı gibi, erik gibi yemişlerin bir kere &s- tündeki ellemeler gitti mi, malın kıymeti yarıdan aşağıya iner, Sonra, biz bunları kime satalım? Manava sordum: — Üzümler, nasıl, bü sene? — Ziyansız diyorlar amma, Topçularda bağlar, çoğaldıktan sonra, manavların işi bozuldu. Temmuz geldi mi, herkes, bağlara dağılıyor. Taze taze koparıp, sepet sepet evlerine taşıyorlar. — Kavun, karpuz ? — Bostanlar, bu yağmurdan sonra verir kendini... Aman o bostan da başka bir derttir... İçinde değilsin ki, bilesin. Kes- mece pazarlığa yirdiğin gibi, malın yarısını sokağa at... Kesip vermesen, kimse almaz! Başına belâ olur, kalır. Geçen sene yalnız beş yüz araba karpuz sattım. Allah seni inandirsın yüz liradan fazla ziya- nım oldu. Tekirdağı der alirsin içi kof çıkar. Topatan der alırsın iki ay içinde sana top atlırır. Bir araba malda, rastgele sekiz on tanesini kesip bakma- dan pey sürmemek en iyisi. O sirada kibar bir müşteri dükkândan içeri girdi. Raflarda dizili duran yemişlere seri bir göz attıktan sonra: Baksanıza, ananas bulunur mu? — Yok beyiml... dedi, sizde Meşhur ,Meyhaneciler iKıralı Öldü Londra ( Hususi ) — Meybi* neciler kıralı namını kazanmnıf | olan Çarli Braun 74 y 1 olduğu halde vefat etmiştir. Braunu ayyaş bahriyeliler, kei lar, kıraliçeler, imperatorlar, im peratoriçalar, prensler, prenseslefi diplomatlar, maruf artistler hasıl onu tanımıyan yoktur. Bir yerde eğlendikten sonf# | avdette biraz daha kafa tü lemek istiyenler, Londranın İ kısmı hakkında malümat al istiyenler aylarca denizde dalgs” | larla çarpıştıktan sonra karayf ayak basan denizciler muhakkak surette Çarli Braunun meyhat* sine ouğrarlardı. rli Braun Madrit, Singapur, Şanghay ve K* de- Janeyroda'da tanımıyan yoktu. | Çarlinin meyhanesine uğrıya” | lar, burada İspanya kıralı Alfi 7 Mari Pikforda, Ferbanksa tesadö? edilirdi. e Seferden dönen a gemici muhakkak Çarliye hediye getirirdi. Bunun için J linin meyhanesinde Çin işi, Japot işi, Hint işi, valhasıl çok er ; eşyalar vardır ve bunların kıyme” | yüz binlerce sterline baliğ olmak" j tadır. j Bütün bu eşyalar meyhanenii yi içinde şurada buruda asılı vel r maktadır. Çarli Brauun © | hatıratını yazmaktı, fakat bu çeri İ / : le nail olamadan ölmüştür. Braun ölürken oğlunu yanına 4 ğırmış ve şu sözleri söylemişti” | Ben artık ölüyorum. Bu meyba” | neyi böylece muhafaza etme senden çok rica ederim; çünki, burası çok sevdiğim denizcileri? yuvasıdır. İktisadi Buhran Ve Misafir. Nevyork (Hususi) — bilek all ? mnerikade yeni yeni icatlar çıkarılmaktadıf" il Son zamanlarda sayfiyelerde ©! ranlar - ki bunlar zengin mi | nerlerdir - gelecek misafirleri içkiyi de beraber getirme! g tavsiye etmektedirler. Meselâ bir milyoner ziyafet vermiye (kalkarsa, ahbapları” göndereceği (davetiyelerin bir. köşesine “içki ve mezeleri beri” ber getirmeniz rica olunur, be resini yazmaktadır. Hafta son! sayfiyelerdeki ahbaplarıma re fir gidecek olanlar muhal ; iyeceğini, içeceğini 2 ar ge vi i de aç kalmıya mahküm dur. ii Geceyi de sayfiyede ge | dır. Aksi takdirde oba Sr çimenlerin üzerinde geceyi g9“ miye mahkâmdurlar. çoğ Ğ Sayfiyelerde oturanların yil misafirlerden aldıkları (oda Pier (yemek parası) sayesinde an, | dan geçinmektedirler. Amerik e daki eski tantanalı misafi ge liğin şimdi yalnız acı bir h9' kalmıştır. 4 çıkar Li Adamcağız, dışarı maz, MANAV İ — İşte, dedi, kırk yl paraya as müşteri Ki da bende bulunmıyan' Ananas, daha bu ri içeri girmiş şey değil ki“ e Allahın (şaşkın kıs” | — e yapacaksın, # i çil €sene:- |, iile | ” “Ve hırsını, önündeki çil, | den almak ister gibi olgu" 4 | dan iki tane çilek seçi? red attıktan sonra mi tın pe bittiğini hâl dilile anlattı — İşte bu budur, “a

Bu sayıdan diğer sayfalar: