Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
- -—-—--- BN LAİ ——— Manavlar Arasında Arkadan Dut Yetişmese Kiraz, Boynu- . we nn Kari Mektupları Dün ya Garibeleri Ap Meşhur Meyhaneciler — Kıralı Öldü ; Vapurculuk Ve Bir Mütalea - STT T AÇT ge z —— — A “Milli Vapurcular,, tabiri ben- €e doğru değildir; zira “Milli,, denebilecek bir işin, bir teşekkü- lün, bir teşebbüsün milletin he- yetiumumiyesini temsil etmesi ve bunun için de sırf yerli olmak Üzere, meselâ bir anonim şirket mevcut bulunması icap eder. Hal- buki mevzubahis olan vapurcular bir şirket halinde teşekkül etmiş olmayıp, birer ikişer vapuru, sırf kendi namlarına ayrı ayrı sahille- rimiz dahilinde işleterek posta ve eşya nakleden bazı zevattan iba- yettir. Rekabet meselesine gelince; husust — vapurcuların yürüttükleri mütelealar menafi noktasından olmayıp, müstenittir İdarenin seksen senelik bir tarihçei teşekkülü — vardır.. O müddettenberi sahillerimizde ve bilhassa Trabzon hattiına munta- gaman vapur işletmektedir. Ve akın zamana kadar bu hatta yrı'.iı-lır. bayrağını hâmil olmak üzere işliyen vapurlar Seyrisefain va- purları idi. Beş on senedenberi yani ka- pitölâsyonların ilgasındanberi bazı vatandaşların — tedarik — ettikleri vapurlarla buraya posta yapmıya başladılar. Bu birkaç vapurcunun fikrine göre : Seyrisefain İdaresi mezkür hattı onlara terkederek, kendisi ecnebi limanlarına posta işletmeli imiş. Bu fikir de doğru değildir. Çünkü: Esasen berri ve bahrt postacılık milletin mümessili olan devletin hakkıdır. Türk vapurcularına Ticareti Bahriye kapisı yine açıktır. Nasıl ki evvelce Türk gemicileri her tarafa yelken gemisi işletmişlerse, şimdi de vapur işletebilirler. Memleketin mamulât ve mahsu- lâtını vapurlarile harice sevkedip, hem kendilerini hem de memle- keti müstefit ebebilirler. Bu, on- ların en büyük hedefi, maksadı, gayesi olmalıdır. Nasıl ki, kom- şumuz olan — Yunanlılarla - sair milletler de böyle yapıyorlar. Şi- lepleri dünyanın her tarafına İşliyor ve bayrakları her denizde temevvüç ediyor. Şurada, bilmünasebe, mühim bir maddeye işaret edeyim: Bizim milletimizde, minelka- dim olduğu gibi, elyevm de cari olan bir hususiyet vardır ki ©o da (fertçilik) zihniyetidir (cemi- yetçilik) fikri bizde henüz âdeta mefkuttur. Vakıâ (menafii umu- 'miye) denilen mesele esasen (me- nafii şahsiyeye)|) müstenittir. Fa- kat bizde (menafii umumiye) yalnız bir sözden ibaret olup filen mevcut değildir. Çünki: (menafii umumiye) — şahst — menfaatlerin içtimamdan husule geldiği hal- de, bizde (menfaat) (şahsiyetten) dışarı çıkıp ta ( içtimat ) bir hal alamıyor! Hulâsa; bizdeki tarzı hayat, her ne cihetten bakılsa hodbinlik ) ten başka bir şey eğildir! Halbuki hodbinlik zih- niyeti, pek iptidat bir hissin mahsulü olup, terakki ve mede- niyetin en meş'um bir manlasıdır. Tarih bize gösteriyor ki (cemiyet) hayatını idrak ve temessül ede- miyen milletler, terakki ve teali- den mahrum ve başka milletler tarafından ezilmiye nıahküm kal- mışlardır. w İşte, vapur işletip bahri tica- ret yapmak işinde de artık ferdi | hareketlerden vazgeçerek, içti- mai harekete başlamak lâzımdır. Şu halde, vapurculuk — edenler hepsi bir araya gelerek bir şir- ket teşkil etmeli, bu suretle ser- mayeyi çoğaltıp daha vâsi bir mikyasta bir ticaret yapabilmek için, bu şirkete ( anonim ) şekli vermeli ve ufak hisseler çıkarıp, fakir olan efradı halkın da işti- raklerini temin ve teshil etmeleri ieap eder. Bu pek hayırlı bir sırf menfaati şahsiyeye muzu Çöpüne Dö ndürürdü i Vallahi!.. Seyyar maeyva satıcıları ve manavlar Dükkaânları karşılıklı iki rakip manav, nazlı müşterilerinin işti- hasını tahrik için dehşetli bir çene mücadelesine girişmişlerdi: — Yirmiye — kiraz, kiraz.. — Arnavutköy satıyoruz, otuz beşe Arnavutköy... yirmiye Arnavutköy, sahiden satılığa | çıksa, ancak bu kadar bağrıla- bilir. İ Manavlardan biri, — çileklerini methederken, bir aralık, Trakibi- ne taş atmayı da unutmadı: — Frengin malını çal başına.. Osmanlı çileği buradal:. üstü bir osmanlı.. Öteki, durur mu? Hemen atıldı: — Osmanlının birincisi biz- de. Hay- gidi osmanlı. Otuz beşe bu osmanlı.. Derken, sokaktan bir nâra: — Mecidiye köyünün çiybalı !.. Çiybalı ye efendi... Tablasını yere koyunca etra- fına üşüştüler : — Olgun mu dütlar ? Doğrudan — doğruya vermedi : — -Sinamekiye para verme.. Al yarım okka çiybal ye 1.. Gö- zünü sevdiğim çibalı... Yanpiri yürüyüşlü bir adam, tabladan bir avuç dut alıp ağzı- na attı. Dutçu, buna fena içer- lemişti; fakat sesini çıkarmadı. Öteki ağzını şapırdatarak: — Yok, neme İlâzım, dutların tatlı imiş.. Sonra büyük bir hovardalık yapar gibi kirli para kesesini çı- karıyor: — Tart bana da elli dirheml. Seyyar bir satıcının karşıları- na dikilmesi manavların keyfini kaçırmıştı, birisi sordu: — Dükkânın önünü |(kaça ki- raladınbe? cevap diyor, Herif işi pişkinliğe vurunca, | l el Fellnini — teşebbüs —olur. Ayni zamanda halka da ( teşebbüsçülük ) ve ( cemiyetçilik ) fikri telkin edil- miş olur. Böyle bir işe girişilirken, son derece hüsnü niyetle meşbu ol- manın ve her manasile müstakima- ne hareket etmenin, görülecek işin ve istihsal edilecek semere ve menfaatin yegâne ruhu ve - kuv- vei icraiyesi olduğunu nazarı dik- katten ayırmamalıdır. Â K Altı doya yediğimiz çilekler Bu sene doya, derhal müttehit bir cephe aldılar: — Haydi bakalım, çek ara- bayık. Düutçu tablayı . başına karşı kaldırıma geçti. Orada, manalı manalı söyleni- yordu: — Kirez duta demiş ki, sen arkamdan yetişmesen, yiyenlerin boynunu sapıma çevirirdim! Sır- tından kan aldırmadan kireze el sürme! Çiy balın üstüne yemiş alıp, yoktur.. Bu açıkça meydan okuyuş, tesirini gösterdi. Birkaç dakika içinde tablanın yarısı boşaldı. Otuz beş kuruşa çilek satan manavla konuşuyordum. Bir aralık sordum: — Çilekleri denize döküyor- larmış. Sahi mi? : Çini mavi gözleri hiddetle açıldı: — Zati, kirezin, çileğin gör | hayrını... Bir yağmura bakardı mübarekler... w — Öteki yemişler, nasıl... bol olacak mı bari? — Başını salladı: — Kaylsıların yarısı, fırtına- dan döküldü. Erikleri sorarsan dalların üstünde ben gibi.. Dün Eyübe gitmiştim. Türbe eriği bu | sene nafile... Tavşancıl, Sapanca, İzmit taraflarında — biraz armut varmış. Birden mevzuu değiştirerek, bu sefer kendisi sordu: — Yemiş karın doyurmaz. Sen ekmekten haber ver.. — Buğday pahalılaşırsa ne ya- pacağız” ister. İllâki | mece pazarlığa Korkma, Ğedim. yağmur- suzluk sıkıntısı geçti. Ekinler iyi Yüzü güldü: — Ökh; oh... Allah versin... Bir aralık yine ben söze baş- ladım : — Meyva bu kadar bolken yine pahalı yiyoruz. Neden acaba? Çürümiye yüz tutmuş bir ki- razı ağzına atarken cevap verdi: — Bol amma, yerinde bol.. Neme lâzım?.. Mal, bir kere ye- miş iskelesine dayandı mı, oluyor ateş pahası... Bursada kirezin en âlâsı yedi buçuk imiş. Burada, kabzımal bize toptan on kuruşa veriyor. Bu söze mim koydum: — Demek, on kuruşa alıyor, yirmiye — satıyorsunuz. Okkada on kuruş kâr.. Aşkolsun sizel, Kırdığı potu tamire çalıştı: " — İş senin bildiğin gibi değil eföndi.. Şu gördüğün küfe, az mı fira verir sanırsin? Okkasını on beşe satayım desen evin yolunu şaşırırsın alimallah,. Müşterilerin hepsi mostralık mal kâğıdı kendi elile dolduracak.. Seçmece yok desen gücenir. Kiraz gibi, kayısı gibi, erik gibi yemişlerin bir kere üs- tündeki ellemeler gitti mi, malın kıymeti yarıdan aşağıya iner. Sonra, biz bunları kime satalım? Manava sordum: — Üzümler, nasıl, bu sene? — Ziyansız diyorlar amma, Topçularda bağlar, çoğaldıktan sonra, manavların işi bozuldu. Temmuz geldi mi, herkes, bağlara dağılıyor. Taze taze koparıp, | bu sene... | sepet sepet evlerine taşıyorlar. — Kavun, karpuz ? — Bostanlar, bu yağmurdan sonra verir kendini... Aman ©o bostan da başka bir derttir... İçinde değilsin ki, bilesin. Kes- girdiğin gibi, malın yarısını sokağa at... Kesip vermesen, kimse almaz! Başına belâ olur, kalır. Geçen sene yalnız beş yüz araba karpuz sattım. Allah seni inandirsın yüz liradan fazla ziya- nım oldu. Tekirdağı der alırsın içi kof çıkar. Topatan der alırsın iki ay içinde sana top attırır. Bir araba malda, rastgele sekiz on tanesini kesip bakma- dan pey sürmemek en iyisi.. O sırada kibar bir müşteri dükkândan içeri girdi. Raflarda dizili duran yemişlere seri bir göz attıktan sonra: — Baksanıza, — dedi, ananas bulunur mu? — Yok beyiml... sizde de- Janeyroda'da tanımıyan yokm.'î ( işi, Hint işi, valhasıl çok kıyme Lj Londra ( Hususi ) — Meîh""_' neciler kıralı namını kazanmif olan Çarli Braun 74 yailndçi olduğu halde vefat etmiştir. 1 Braunu ayyaş bahriyeliler, kirah lar, kıraliçeler, imperatorlar, imM” peratoriçalar, prensler, prensesld'i( diplomatlar, maruf artistler V 7a hasıl onu tanımıyan yoktur. —— — Bir yerde eğlendikten sonrâ avdette biraz daha kafa tütsü” lemek istiyenler, Londranın şs! # kısmı hakkında malümat al istiyenler aylarca denizde dalgi” larla çarpıştıktan sonra karayt ayak basan denizciler muhakk!kî- surette Çarli Braunun meyhatt sine uğrarlardı. Çarli Brauntı Madrit, Singapur, Şanghay ve Çarlinin meyhanesine uğrıyan” lar, burada İspanya kıralı Alîoıâ#i.. Mari Pikforda, Ferbanksa tesadi? edilirdi. Seferden dönen htf gemici muhakkak Çarliye hediye getirirdi. Bunun için Ça" linin meyhanesinde Çin işi, Ja .j eşyalar vardır ve bunların kıymet !l yüz binlerce sterline baliğ olmak: tadır. V '3 Bütün bu eşyalar meyhanenn-îî içinde şurada buruda asılı bulun? — maktadır. Çarli Braunun eme? hatıratını yazmaktı, fakat bu eçı:jgu_ le nail olamadan ölmüştür. | Brawn ölürken oğlunu yanına ça * ğırmış ve şu sözleri söylemiş î Ben artık ölüyorum. Bu meyba? Ğ neyi böylece muhafaza etmel? senden çok rica ederim; Ç ', burası çok sevdiğim denizcileril — yuvasıdır. ; | İktisadi Buhran Ve Misafirlik — Nevyork (Hususi ) — İktısadi | buhran — yüzünden Amerikadt — yeni yeni İcatlar çıkarılmaktadı!: _ Son zamanlarda sayfiyelerde 0"!'_ p ranlar - ki bunlar zengin milyo” nerlerdir - gelecek misafîrlo!'î' içkiyi de beraber getirmelofl'l" : tavsiye etmektedirler. vermiye kalkarsa, göndereceği — davetiyelerin köşesine “içki ve mezeleri ber getirmeniz rica olunur,, , resini yazmaktadır. Hafta sonup”” sayfiyelerdeki ahbaplarına m::î z fir gidecek olanlar muhak$ j yiyeceğini, içeceğini beraber Ş7 — türmiye mecburdur. ÂAksi tak€ 1 de. aç kalmıya mahkümdu%f Geceyi de sayfiyede geçirm” bt isterlerse muhakkak — oda ':ş;":w yatak parasını getirmeleri lâZI' — dır. Aksi — takdirde bahg.’d'x** çimenlerin üzerinde geceyi 3'.9"' miye mahkümdurlar. 9# â Sayfiyelerde oturanların ©" | — misafirlerden aldıkları (oda “.L'* (yemek parası) sayesinde anaf0! gi dan geçinmektedirler. Amo'l“: İ daki eski tantanalı misafirp Hrat : liğin şimdi yalnız acı bir hattt kalmıştır. _ Adamcağız, dışarı çıkar * ': maz, manav edi: W n — İşte, dedi, kırk J['ld;.]h u paraya kıyacak müşteri & ,, anı — gll o da benâîh ubııl:ıı:ınu(fı ükk”’dğ | Ananas, ğıı ki 1 4 içeri girmiş şey değil ki -| u. Hey Allahın şaşkın ya gll Ananası kne yapacaksın, ibi çilekten yesene... — .| ( jer” b Ve hırsıni, önündeki çde:ırwı J den almak ister gibi “!9“:295: dan iki tane çilek seçiP ada attıktan sonra mülâkatın Li bittiğini hâl dilile anlattı. — İşte bu budur, ©