30 Ağustos 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

30 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

o'n Aüres değiştirilmesi (20) kuruştur. “TİMURLENK /| Seviyordu? Onun düşüncesine göre ha- yat, ya eşe ihtiyaç duymadan yürüyen şen bir sudur, yahut ta kendi meyvalarına benzer meyva veren diğer bir fidana dallarını açmaya hazır duygulu bir genç ağaçtır. O suyu kuru bir çöle | çevirmek bir zulümdür, o genç ağacı, bağrı delik bir çınara bağ- lamak günahtır. Bu sebeple ısrar etti: — Oh anne, anne, dedi, se- vilmeden sevmek niye yarar ki? Artık şefkatli annenin sabri tükenmişti, Hızır Hoca gibi o da inatçı kızı hırpalamak ihtiyacma kapılmak — üzere bulunuyordu. Lâkin acele etmedi, vaziyeti bu | sefer başka cephelerden - tahlile girişti. Timur gibi tek yaradılmış | bir erkeğin aşkına yüreğini ka- | payan kız, mutlaka deli olmak lâzımgelirdi. — Ailesinin felâkete uğraması ihtimaline karşı kayıtsız görünen evlâdın duygusuz olması icap ederdi. Halbuki Tevekkül, ne deli, ne de duygusuzdu. İyi düşünen ve düşüncelerini kuvvetle müdafaa eden zeki bir hanımdı. Babasına, annesine de - 0 güne kadar - candan merbullu, küçük bir hürmetsizlik — göstermemişli. Şimdi densizlenmesi, söz dinle- memesi, inadından — vazgeçme- mesi nedendi? Acaba birini mi seviyordu?.. Anne bu ibtimali, bir an için dahi kabul edemedi. Zira on beş yaşında bir kızın taşıyacağı muhabbet, nihayet bir heves olabilirdi. Heveslerin ise böyle çok ciddi ve çok ağır vaziyetler önünde yaşıyabilinesine imkân yoktu. Acaba kızı seven bir başka adam, aşkını müsbet bir neticeye erdirmek için büyü mü yapmıştı? Safdil anne, işte bu ihtimali kuvvetli buldu ve güzel Moğol yavrusunu, o muhitte kimin seve- bileceğini düşünmiye daldı. Şim- di, kendilerile temasta bulunan bütün gençlere, hayalinde geçit resmi yaptırıyordu ve herbirinin yüzünde hain bir aşkın izini ar- yordu. Annenin bu arayışı beyhude oldu, fakat gönlünde uyanan şüp- he sönmedi, kocasile müşavere etmeği tasarladı. Hıziır Hocanın ayni noktai nazarı kabul etmesi SON POSTA TARTEA K KPMARY UU Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi gene (fikrinde n | | | n Gela | , İstanbula Eski Zapliye İd.'e' Çatalçeşme sokağı 25-1 ' Telefon 3 İstanbul - 20203 Posta kutusu: İstanbul - 741 Telgrahı İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ | TÜRKİYE ECNEBİ | 1400 Kr. 1 Sene 2700Kr. || | 750 ., GAy — 1400 ,, 400 x 9 4 800 ,, 180 ü 8 iy Gelen evrak gerl verilmez Mânlardan 3'uliyet almınaz cevap için mektuplara (6) kuruşluk dul ilâvesi Jazımdır. me Gazetemizde çıkar billin hakları m Biktir, im ve yazıların ve gazelömize halinde işin içinden çıkmak ko- layd. Çünkü büyüyü büyü ile bozmakta müşkülât yoktu. Elve- rir ki, iyi bir sihirbaz bulunsun- du. - Moğolistanda ise onların aliyülâlâları, ayla güneşi küstü- rüp barıştıranları vardı! Anne bu hükmü verdikten, | bu kararı aldıktan sonra ayağa | kalktı, elini Tevekkülün omuzla- rıma koydu, gözlerini onun gözü- | ne dikti: — Kızım, dedi, şeytan seni ters yola sürüklüyor. Senin yü- zünden bize de acı günler görü- | nüyor. Tanrıya yalvaralım da başı- mızı kurtaralım. Ben gidiyorum, namaz kılıp dua edeceğim. Sen de | benim gibi yap. Başka türlü Sahipkıratın — elinden — yakamızı alamayız. Tevekkül Hanım, masum bir tevekkülle boynunu büktü, mırıl- dandı: — O bizden büyükse Allah ta ondan büyüktür. Hiç gam yemem, Tanrıya sığınırım. Beri tarafta Hızır Hoca, oda- sını arşınlıyordu, telâş içinde ka- rısmı bekliyordu. Birçok tehlike- ler, facialar ve felâketler vadeden bu ağır vaziyeti ancak karısının inatçı kız üzerinde yapacağı taz- | yık Lıslah edebilecekti. Eğer şu son çare de müessir ve müsmir | olmazsa kefenleri hazırlamak ve ölüme hazırlanmak lâzımdı. Çün kü Hânlar Hânı ve Hakanlar Hakanı Hazretlerinin oradan eli baş dönmiye, kovulmuş gibi gö- rünmiye tebammül edemiyeceği aşikârdı. Tevekkülün anası odaya gi- rince Hızır Hoca beylik ve erlik vakarını unuüttü, çılgın bir teha- lükle kapıya koştu, kadının elle- rine yapışarak sordu: — Nasıl kandırdın mı, yola getirdin mi? Hayır bir şey beceremedim. O, hâlâ bildiğini okuyor! Lânet! Hoca bu kelimeyi haykırmakla beraber bir postun üstüne yığı- dı, elemli elemli düşünmiye ko- yuldu. Karısı gözünden silinmişti, kızı hatırından ç kmıştı. Yalnız Timuru görüyor ve Onun sesini duyuyordu. Bu hissi teşevvüş bir aralık o dereceyi buldu ki Hoca, hakikaten Cihangirin huzurunda bulunduğunu — tevehhüm — etmiye başladı. Kudretli hükümdar, kısa bir isticvabı müteakıp güya kük- rüyordu, aslan sayhasını andıran korkunç bir sesle kendisini tek- dir ediyordu: — Bana kâğıt yazarsın, kızı- ni almaklığım — içiübyalvarırsın, sonra da: “ Kız seni beğenmedi ,, dersin değil mi? Öyle ise ben de sana kim olduğumu öğreteyim, aklını başına getireyim. Artık kırbaçlanmalar, zincire vurulmalar, diyar diyar sürük- lenmeler — biribirini kovalıyordu. Zavallı Hızır Hoca, hayalinde canlanan bu sahnelerin ağırlığı altında terliyor, titriyor ve kıv- ranıyordu. Karısı büyüye tutul- duğunu sandığı - kıizı için kendi- sinden medet umduğu kocasının bu garip hâlini görünce yeni bir eleme uğradı, adamcağızı cinlerin sıkıştırdığma zahip oldu, telâşh | telâşlı yanına sokularak inledi. (Arkamı var) | çıbaşı; Kaptanlarunı En Heyalı Deniz Maceraları 1 İ?algalaı; Geminin—Üstünden Aşıyordu. Acaba Kız Başkasını Mı Üç Yolcu Dalgalara Kapılıp Gitmişti Artık Ümit Kaln;âmıştı. Ailem Gözümün Önüne Geldi Deniz, facia, su adet — ve — istirap kaynağıdır. — Denizciler — noşelerini onun etgin uluklarında Aararlar, ve ıstıraplarını onun — rongin - pıriltiların- da dindirirler, Bu sütunlarda, hayat- ları denizde, mücadele, korku ve heyocan içinde ge çen — kaptânlarımı zın heyecanlı — maceralarını — kendi ağızlarından — dinliyeceksiniz. —Bugün N. kaptanın maceralarını yazıyoruz : Beyaz saçlı kaptan bir türlü isminin yazılmasını istemedi. Uzun münakaşalardan sora isminin baş barfının yazılma- sına razı oldu. “H,, kaptan şöy- le anlatıyordu: — 9-10 sene oluyor. Bir. kış akşamı idi. İstan bul karla kap- lanmıştı. Denizde tek tük buz z parçalar, yüzüyordu. Sirkeciden kalktım. İçimde sebebini bilme- diğim bir üzüntü, bir isteksizlik vardı. Daha Karadenizin ağzında, | boğazın başımda keskin bir poy- razla karşılaştık. Vapur ağzı ağzına hıncahınç dolu idi. Çarh- — Kaptan, havayı nasıl bü- luyorsun dedi. —İç güveysinden ballice... Poyraz gittikçe şiddetini arltırı- yor, dalgalar kuduruyodu. Şile önlerine geliyorduk.. Üstümüzde dolgun, kapkara bulutlar — vahşi ve korkunç birer hayvan gibi bizi takip ediyordu. Fırtına mü- temadiyen ıslık çalıyordu. Gece olmuş, yolcular uyumuş- tu, gemi müthiş bir dalga yedi ve sadmenin tesirile yana doğru devrildi. Yolcu kamaralarından ve ambarlardan acı çığlıklar, haykırışmalar, koşuşmalar duyu- luyordu. Vaziyet gittikçe fenalaşıyor- du. Dalgalar kaptan köprüsünü aşmıya, ve gemi bir saman çöpü gibi, denizin üstünde oynamıya başlamıştı. Derbal ambar kapak- larını kapattık. Kamara pencere- lerini ve bölmelerini bir daha muayene ettik.. kuru ve keskin bir yağumur bardaktan boşanır- çasına yığlyo'd“' Gece zifiri karanlıkti.. Ön ta- taraftaki yeşil ve kırmızı fenerleri bir dalga aldı, götördü. İkinci bir dalga kaptan köp- rüsüne kadar sıçradı ve camlar korkunç gürültülerle parçalandı.. Aşağıdan, yolculardan boğuk iniltiler geliyordu: Birdenbire bir tayfa, karan- lıkta bi z — Bir yolcu delirdi kaptan!.. Ah onı.e'ahki halimiz, o geceki pe- rişanlığımız, © geceki akıllara dur- gunluk veren zavallılığımız... Dal- galar sıklaşmıya, güverteyi, kap- tan köprüsünü —aşarak tekrar denize yuvarlanmıya başlamıştı... Yağmur, — birdenbire — sulu ve rüzgârlı bir kara çevirdi... Göz gözü göremüyordu... İkinci kap- tana emirler verirken, yolumuza dikkat ediyorduk.. Çünkü tehlike büyüktü.. Karaya düşmemiz ih- timali vardı.. Aşağının vaziyetini tetkik etmek üzere ikinci kap- tanı yerime bıraktım ve kaptan köprüsünün sağından merdiven- | leri inmiye çalıştım... Birdenbire müthiş bir dalga geldi ve par- maklıklara yapışan ellerim boşa- hverdi, bir anda kafama kor- kunç akıbet yapıştı: Ölüm!.. Şuurumun hareketsizliği, vü- cudümün nefessizliği içinde ken- dimi ambarım kenarında buldum ve derhal muşambaya yapıştım. Kurtulmuştum.. Güçhalle kendimi iç kamara kapısına alttım ve içeri girdim: Sahne korkunçtu.. Kamara yolcularının kamaraların- dan tüyler ürpertici sesler ge- liyordu : — Allahım, sen kurtar bizi ! Allahım!. Allahımi. Yarabbim ! — Ayyyy!. OFHE.. Sen bizi sıyanet et.. Kullarına acı Yarabbi, — Ammaaan, aman.. Korkunç bal. Herkes kama- —7 Gülnard; B Kaçakçılık Mücadelesi İyi Neticeler Verdi Gülnar ( Hususi ) — Kaçak- çılığa karşı açılan mücadele çok iyi neticeler vermiş. Bu havalide bir tek — kaçakçı kalmamıştır. Bazı köylerde tutulan son kaçak- çılar da Adana İhtısas Mahkeme- sine gönderilmişlerdir. 3f Kasabamızda yapılmasına karar verilen hükümet konağının temel atma merasimi köylerden de gelen yüzlerce halkın iştira- kile yapılmış, nutuklar söylenmiş- tir. İnşaat kış mevsiminden evvel bitirilecektir. — Necdet Pamuk Fiati Artıyor Adana ( Hususi) — Son gün- lerde pamuk fiatleri yükselmiye başlamıştır. Birkaç gün içinde 180 kuruştan 250 kuruşa kadar yükselmiştir. Tekirdağında İhracat Tekirdağı ( Hususi) — Bir gün evvel şehrimize gelen Ame- rikan, İngiliz ve Alman vapurları ihracat tacirlerinden (9500) çuval kııgeııi alarak sefere çıkmış- lardır. Yeni Neşriyat Dönüm Bazı müteşebbis ziraatçiler tara fından Ankarada ( Dönüm ) isimli bir ziraat mecmuası neşredilmiye l miıştir. Mecmua, mündericat itibarile çok zengindir. v mündericatından anladığınıza göre, meamua, hakikaten mütehassıs öller tarafından - çıkarıl- | maktadır. rasına kapanmış.. canhıraş seslerle gâh bağrışıp ağlaşıyor, gâh boğuk böğürtülerle kusuyorlardı.. Vapur okadar yana devriliyordu ki, her dalgada yere yatmış gibi kamara kapılarına uzanıyordum.. Tekrar kaptan köprüsüne çıktım. Ve karayı seçmiye çalıştım.. Pusu- la bizi sahilden Ççok uzakta gösteriyordu.. Kurtuluş yok!.. Ölüm — muhak- kakl.. Derhal gö: zümün önüne İstanbul., — cad- deler, minareler, ailem, çocukla- rım geldi.. Henüz genç — sayılırdım da.. İki çocuğum vardı.. Ben bu korkunç denizde kaybolacak olursam onlar ne olacaktı? Bu korkunç manzarayı düşü- nürken bir çığlık koptu: — Eyvah, denize adam gitti. — Kim? — Sürmeneli Alil.. Zavallı adaml.. Gitmişti. Kol- larımız bağlı idi. Ona hiçbir şey yapamıyacak vaziyette idik. Tekrar bir dalga geldi. ve ge- mide korkunç bir gürültü koptu. Aşağıya seslendim cevap verdiler: — 5 numaralı kamaranın ya- takları parçalandı. İki yolcu ölü varl.. Fecil.. Aradan on dakika geçti ve makine dairesinden ses geldi: — Dümen kırıldı kaptan?. — Deme! — Yapmıya uğraşıyoruz.. Birdenbire — kapı — açıldı ve tayfanın biri heyecanla bağırdı: — Kaptan, baş taraftan gemi su alıyorl — Nereden? — Bölmeler yavaş yavaş par- çalanıyor! Artık kendimi bırakmak üze- reydim.. Fakat ümit beni tekrar diriltti ve tokrar çalışmıya baş- ladım... Bu esnada deli kaçmıştı. Gü- verte parmaklıklarıni tuta tuta yü- rüyor ve bağırıyordu: — Hey, hey, mubarek Allah... Oyun mu oynarsın sen?.. Ben sana bir oyun oynarsam gö- rürsün.... Ses boğuldu ve dalga zavallı adamı sürükleyip götürdü. Böy- lece sabahbın dördüne kadar uğraştık. Kâh çatlayan Wıelşrl tamir ettik, kâh ambara dolan süları boşalttık, — yolcuları teski- ne, tayfayı teşvike çalıştık. Saat dörde doğru birdenbire sulu kar dindi, rüzgâr bafifledi, dalgalar azalmıya, inmiye başladı. Kurtul- muştuk. Tayfaların sevinçli şarkıları yoccuların — neşeli — ağlaşmaları arasın da havada açılmıştı. Dikkat ettim arka direk te de- nize uçmuş.. ipler parçalanmış, güvertedeki — eşyanın hepsi yok olmuştu.. H. Kaptan o heyecanlı daki- kalari tâlâ yaşıyordu. El'an göz- leri parbyor, — yüzü takallüs ediyordu, — R. Ş

Bu sayıdan diğer sayfalar: