26 Mart 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

26 Mart 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—8 Sayfa Kahraman bir 'I'ürkün maceraları KIZIL KILIĞLI ASLAN Yazan; Ömer Rıza Zırl'ılarını Çıkar, lmparatorıçe Yemek- ten Sonra Zırh Görürse Uşuyormuş Bu sıralarda imparatoriçe kap- healardan avdet etti. Ben de onun gıyabında olan biten her şeyi gösteren bir rapor hazırladım ve gönderdim. Raporumun souunda memuriyetimden affımı ve yerime bir başkasının tayinini istirham etmiştim. Birkaç gün sonra bir mah- pusa dair bir kâğt yazıyor- ken kapıcı, Ogüsta tarafından bir elçi geldiğini baber verdi. İçeri almalarını emrettim. İçeri bir mabeyinci veya bir haremağası değil, fakat siyahlar giyen bir kadın girdi. Kapıcı gittikten ve kapı kapandıktan sonra elçinin martina olduğunu anladım. Onu sevinçle karşladım, Çünkü de diğim gibi onunla çok dosttuk sonra sordum: — Ne haber Martina? — İlk vereceğim baber Ogüs- tanın kaplıcalardan çok istifade ettiğidir. Ogüstayı — zayıflatlık. Artık teni genç bir kız teni gibi oldu. — Ögüstanın seyahatinden mamnun olması bizi mesut eder. Başka ne var? — Oglüsta raporunuzu bizzat okudu. Çünkü sizin rumcayı ya- tıp yazamadığınızı anlamak isti- yordu. Raporunuz onu çok hoş- nut etti. Sizi intihap etmekte isabet gösterdiğini başvekile söy- ledi. Çünkü bu sayede mahbus prensler — ölümden — kurtuldular. Sonra Ogüsta sizl bu me- muriyetten affedecek, ve tekrar saraya alacak, hem de şimdiki rütbe ve maaşınızla. Yalnız yeni bir. muhafız bulunciya kadar vazifenize devam edeceksiniz. — Bunların hepsi güzel ha- berler Martinal çok teşekkür ederim. Başka ne var? — Daha ne olacak?l.. — Her halde bir şey vardır. Bu kadar sevindirici haberler bedava olmaz! — Bunların bedava olup ok madıklarını artık kendin keşfet. Yaln z sana kardeşçe bir nasihat. Gün geçtikçe ilerliyorsun. Her balde - kıskananlar vardır. Dik- kat et. — Döğru söyliyorsun... — Bu sırada yıldızın pek par- lak. Belki Ogüsta senin yılde gına tapınıyor. ve gece gündüz senden bahsediyor. Bir iki defa seni kaplıcalara çağıracaktı. Mah- pus prensler olmasaydı, muhak- kak seni Zetirtecekti. —- Yal, — Görüyorsun ki taliin pok açık. — Şimdilik öyle... — Şimdilik mi,, Hani senin düşmanın olsam da gu sözünü * İmparatoriçeye — nakletsem — seni fena halde kıvrandırırdı. — Fakat sen benim dostum- sun! — Ondan hiç şüphe etme.. Şimdi sana son haberi vereyim. — Ogüsta bu akşam yemek- ten sonra seni bekliyor! — Başüstüne... Murtina — vazifesini — bitirdiği ıddl L zaee için ayağa hlktı. selâm Wdı ve çıkıp gitti. Emre itaat gerektil.. * Muayyen zamanda saraya git- tim. Benli hemen hususi daire kısmına şötürdüler. Beklendiğim besbelli idi. Mabeyincilerden biri beni görür görmez, yerlere kadar eğilerek biraz oturmamı rica etmiş ve çıkıp gitmişti. Onun gitmesi üzerine Martina, Bugün MELEK Sinemasında Haftanın en çok beğenilen filmi BAL AYI Mümessill'eri: BRiGİTTE HELM ALBERT PREJEAN Fransızca sözlü, Fransızca ve halyanca şarkılı İlâveten:Paramount dünya havadisleri gazetesi. GLORYA Sinemasında 29Mart Çırşımbı ıkşııııı saat 21 KUSİKİ SAN" ATKARLARI CEMİYETİ tarafından ter ip edilen ve Safiye ve ya Hanımların — iştirakile 35 kışılık Alaturka koönser Flatlarıı 75 100 - 150 - 200 Biletler sinemanın gişesinde satılmaktadır. ELHAMRA Sinemasında BÜYÜK MUVAFFAKİYET!! TurLçe sözlü- Şarkılı- orta oyunu Toklitli halk komedisi DÜĞÜN GECESİ Oynayanları "AŞIT- HAZIM HALİDE - ASIM Ef. HAYRI - MUAZZEZ va Ali Bey'er. SAZ: MES'UT CE! Bey idaresinde Filme ilâve: ARTIST KANI Fransızca — sözlü. aaf 29 Mart Çarşambadan itiharen OPER A'da Halkımızın tanıdığ , pek Lusvdiıi RLES FARRELL ve c"A)OAN BENNETT tarafından temsil edilmiş MEÇHUL ADAM En kuvvetlinin delili, her hükme hatta aşk mahkemesine bile ierayı tesir eden- zamanın en müessir bir mevzua malik muazzam bir filmdir. ilâveton: - | - M A_J i K,te - - . iÇiMiİZDEN BiRiSi Filmini seyreden binlerce halk BRİGİTTE HELM tarafından çevrilmiş buudan daha ğüzel bir filim görmediklerini beyan etmektedirler. Radyo dünya havadisleri: Berlin'de Rayştag binasındaki yangın - Amerika Reisicomburuna yapılan sulkast. | Pazartesi akşamı resmi beyaz elbisesile geldi ve: — Biraz erken davranım şsın ! dedi. Tam bir âşık gibil Amma isabet olmuş. Ne diye böyle zırhlarınla, silâhlarınla geldin. Bu vakit, İmparatoriçenin huzuruna böyle fırîlır mi? Vazife başında mısın — Vazile başında olduğumu zannettim | — Yanılınışsın. Haydi zırb- larını çıkar. Çünki İmparatoriçe, yemekten sonra zırh görürse üşüyormuş. Ben de sana yardım ederim. Zırhlarımı çıkardım ve mavi elbisem içinde kaldım, Martina yine beni beğenmedi: paratoriçenin huzuruna böyle çıkılır mı? imi çıkarınadım. Martina ellerini çırptı ve bir haramağası içeri girdi. Martina ona bir şeyler söyledi. O da gitti ve bir elbise ile döndü, bu elbise, altın işlemeli ipektendi. Onun gibisini ancak asılzadeler mera- simde giyiyorlardı. Bana göre biçilmiş gibi olan bu elbiseyi giydim, Marlina kılıcı da çıkar- mamı istedi. Fakat reddettim: Kılıci çıkaramam. Onu ancak imparatoriçe emredebilir. — Pek âlâl Zaten ben de ona dair bir emir almadım. Fakat dikkat et. Biz bu elbisenizin vem- gi ile boynunuzdaki gerdanlık taşlarının — biribirine uymalarına itina ettik. Çünkü İmparatoriçe biribirine uymıyan — renklerden hoşlanmaz, — Aman Martina ne diyorsun? Ben bir insan mıyım, yoksa kur« ban edilecek bir hayvan mıyım? — Allahaşkına sus! — Peki, pekil Tam bu sırada bir mabeyinci geldi ve İmparatoriçenin beni beklediğini söyledi. Maztina: — Haydi, dedi. Sana muvaf- fakiyet dilerim ve malümat bek- lerim! . Mabeyinei önde yürüdü. Fakat kabul salonuna şideceğimize İm- paratöriçenin husust yemek da- iresine — ilerledik. İmparatoriça yemek masasının önünde oturu- yordu. Masanın Üüstünde şarap ve yemiş vardı. İmparatoriçanın karşısında yegâne oğlu Ozüstos Kostantin oturmakta idi. ( Arakanı var ) Bu akşam 21,30da kstzndul Belediyesi AYNAROZ — ŞehirTiyatcosu ÖD | ji Kafes Arkasında Salı akşamı Güzeş Batarken S - Mart 226 - aa İşçiler Ve lşsızler Arasında İşsizler Ne İle Ve Nasıl Yaşarlar ? ( Baş tarafı 1 izci sayfada ) çocukların aralarında hatta müm- kün olursa bir gece geçirmek niyetinde idim. Fakat şimdi anlatacağım oda- yı gördükten sonra bu niyetl sonuna — kadar — götüremedim. Boyaz ve deliksiz. yeri kak mamiış duvarlar, Çamurdan gö- rünmiyen yer, yer delik bir dö- şeme, Demir destekler Üzerine tahtalar uzatılmış. Bunlar yatak» lar. Üzerlerinde, yorgan oldukları soylenmeden anlaşılamıyan kalın, ve simsiyah, yırtık yırtık paçavs ralar. Bu yorganlar ©o karyolalar üzerinde hem yastık, hem şilte, hem battaniye, hem çarşaf işini görüyorlar. Eski bir gaz tenekesi içine kül doldurulmuş, küller üzerinde sönmesi yaklaşımış Üç parça ateş yar. Ufak, ve Üzeri sinek pislik» lerinden örtülmüş bir kötü ampul, gündüz vakti kâinatı dolduran ış.ktan hissesini alamıyan karanlık oda benzerine bir nebze aydınlık serpmiye adeta çabalıyor. Mangal vazifesini gören te- nekenin içindeki Üç parça ateşin konduğu yerin yanındaki yatak- lara benizleri sararmış, yıpranmış on kadar işsiz genç toplanmış, ısınmıya çalışıyorlar. İçeri girdiğim zaman bu, başları biribirine yaklaşmış insan kümesi, içine büyük bir taş alılmış havuz sathı gibi karıştı. Kalktılar, toptan selâmlaştık. Bana, hasır ve arkalıksız bir sandalyede yer gösterdiler. — Kimsesiz yurdunda oturan sizler, heçiniz dünyada yalnız kalmış insanlarsınız, bu muhakkak,. Fakat hepiniz işsizmisiniz? İçlerinden birisi, gözleri zekâ ile parıldıyan on sekiz yaşlarında bir delikanlı cevap verdi: — Aşağı yükanı! içimizde bu- gün çalışmakta olanlar yok de- ğil, Fakat şöyle bir hesap eder- sek, hepimiz, haftada ancak iki- şer gün iş bulabiliyoruz. — Pekâlâ, belediye size yak nız yatak vermiş. Bu haftada iki günlük kazancınız sizin çalışma- dığınız günlerde karnınızı doyur- manıza yetiyormu? — Tâbil yetmiyor. Onun ha- ricinde, birgün kazanan arkada- şımız iki çalışmıyan arkadaşına bakıyor, içimizde yemek pişirme- sini bilen birisi var. O parası olduğu zamanlar bir tencere ye- mek pişiriş - , hep birden başına geçip kıt kanaat karnımızı doyu- ruyoruz, paramız olduğu zaman- da borcumuzu Öödüyoruz. — İçinizde en Fazla tahsili olan klmdu? — Vallahi, bepimizin iptidat tahsillerimiz var, rüştiyeyl bitir- miş iki kişi de var. Bizim çoğu muz san'atkârız, kimimiz elektrik- çi, kimimiz, marangoz, kimimiz doğramacı, kimimiz kunduracı, kimimiz demirciyiz. Sabahları hep birden buradan çıkarız, fabrika fabrika, yer yer saatlerce iş arama peşinde koşa- rız. Bulanlarımız çalışır, bulam> yanlarımız buraya döner. İçimiz- den birinin çalıştığı yerde İşçi lâzım olursa, derhal gelir bura- dan kâfi derecede arkadaş alıp götürür. İçlerinden birisi güldür t — Gazeteler ikinci tabı çıkar- Kimsesizler yurdanun kapısında dıkları günler bizlere gün doğar. O zaman müvezzilik yaparız Baş'ca birisi vaziyetlerinden şikâyet ederek: — Beladiye, dedi, bize bura» da barmabilecek bir yer pöe- termekle çok büyük bir iyilik daha yapmış oldu. Fakat “iş yok- tur, diye Üzerine levha asarak kapılarını kapatmamakla, bizlere bir azda o hususta yardım et- mekle yapacağı iyilik kalplerimizi hudutsuz minnet hişlerile doldu- racak. Bir diğeri: — Biz, dedi, hepimiz, baba- ları bu toprağa el uzatanlarla boguşurken can vermiş şehitle- rin, çocuklarıyız. Babalarımızın kanlarile sulan- miş olan bu toprakta biraz daha gözetilmeyi iştememizi çok gören haklı olmaz sanırız. Kimsesiz ok mak fena bir şey, fakat muhale kak ki leke değil zannındayız. Halbuki çok kimseler vardır ki, kimsesizler yurdundan bahseder- ken, serseriler yatağı, demiye dil yardırıyorlar. Geçenlerde arkadaşlardan bi risi bir yerde bir ceset görmüş. “Zabıtaya haber verirsem, belki ikramiye verirler, diya düşünmüş, gidip haber vermiş. Çocuğu zannaltına — aldılar. Maznunluk- tan yakayı sıyırıncıya kadar epi zorluk çekti. Samiml ve beyecanlı şikâyet- leri bitip tükenmiyordu, Akşam ayrlırken sordumi “İş bulamıyoruz!,, diyor- sunuz, nasıl nerelerden, ne şeki- de iş istiyorsunuz, neden vermi- yorlar? bunları - bitaraf bir gö rüşle anlayabilmek istiyorum. İçis nizden birinizle birgün sabahtan itibaren iş isteme müracaatlarına beraber gidel'im. Mümkün oldu- gu kadar yakından takibedebile- yim, Hepsi birden: — Hay hay, hay hay, ne za- man isterseniz Beyim! dediler, Ayasofyadan uzaklaşırken, ka- nımi taşıyan bu çocukların yörek üÜzen — vaziyetleri kalbimi türlü türlü —ıztıraplarla — doldurmuştu. Fakat belediyenin himmetile Ga- latada yeni açılacak olan kimse- sizler yurdunu düşündükçe acılar rım azalıyordu. — Naci Sadullah

Bu sayıdan diğer sayfalar: