6 Nisan 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

6 Nisan 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gâv Yedi Her hakkı ur Mehmet (Aşık)lar Şirketi 6- &- 934 Tefrika No. 88 mahfuzdur Karmen'in Olümü.. ö l “Karmen,, in Aldığı Yara Tam O Hain Kalbinin Üzerinde İdi.. Cevap yerine, merdivenden çıkan bir ayak sesi duyuldu, O adam, hem yavaş yavaş, korka korka merdivenleri çıkıyor; hem- de söyleniyordu: — Ne olacak?, Az alsın, ka- çıp kurtuluyordu. Fakat, bu ko- ca adamın bir kadın kurşunile devrildiğini görünce dayanama- dım. Koştum, tabancasını aldım. Elimden bir kaza çıktı. Bakalım şimdi ne olacak?.. Gâvur Mehmet, — birdenbire büyük bir sevinç hissederek sor- du: — Demek ha?... — Vallahi, nefes bile aldır- madım, — Ya onun arkadaşı.. Kısaca boylu.. Siyah ceketli,.. — O da, kapının dibinde ya- tıyor. — Aferin hemşerim.. adırl ne?.. — Benim Bayram. — Haaa, Bayram Ağa.. Seni şimdi tanıdım. Bak, sana - söyli- yeyim. Sen, tevkifhanede gardi- yansın. Bu şeytan karı senin da- marlarına girdi. Seni kandırdı. Cöndii kaçmak için; sanl dö - kar çırdı. — Vallahi, oldu, be hemşerim.. Ne biliyorsun, bunları sen, — Şimdi beni dinle. Senin kabahatin epice büyük. Lâkin, bizi vuran o mel'un karı ile ar- kadaşını geberttiğin için bu ka- Bahatin uffolunacak, ' Buna, beü şahitlik edeceğim... Şimdi senin yapacağın bir iş kaldı. Eğer onu da yaparsan, ceza yerine büsbü- tün mükâfat görürsün. — Söyle be mu istersin?.. — Hayır.. Ona lüzum kalma- dı. Sen şimdi koş.. Buraya en yakın olan Kapıiçi karakoluna git. Vukuatı haber ver. karıyı hakladın Senin adım.. Ha, mori.. öyle hemşerim.. Su — Ya beni yakalarlarsa... — Hiçbir şey yapmazlar, Koş.. Bir dakika vakit geçirme... Fakat.. Buna hacet kalmadı. Sabah henüz pek erken olduğu için zaten dar ve tenha olan so- kaktan hiç kimseler geçmemiş ve Karmenin yerde yatan cese- dini kimse görmemişti. Lâkin, silâh seslerini işiten komşular pen- cerelere - fırlamışlar.. Yerde bir kadının kanlar içinde yattığını görür görmez, karakola adam koşturmuşlardı. Bayram, henüz, merdivenden inerken, dört beş zaptiye evin önüne gelmiş; zaptiye kolbaşısı da kapının önüne dikilmişti, * Bu hâdiseden hasıl olan netice şu olmuştu: Gâvur Mehmet sağ bacağın- dan, Hüsnü Efendi de göğsünden yaralanmıştı. Bayramın attığı bir kurşun, Salihin belkemiğine vakım bir yerden girerek kaburga ke- mikleri arasında kalmıştı. Köşe- başında, yüzüstü yere kapanan Karmene gelince; Bayramın ikinci - kurşunu, onun da arkasından gir- miş ve kalbini parçalamıştı. Galata ve Beyoğlu halkı hâ- | diseyi çarçabuk haber almış, her tarafta bin türlü dedikodu başla- mıştı Frenk gazeteleri, ciddi bir tahkikata lürum bile görmeden, gözlerini yummuş, ağızlarını aç- mışlardı. Karmenin ölümü, onlara kâfi derecede sermaye temin etmişti. Ne hadisenin ehemmiyet ve haki- katini, ne de yaralanan erkekleri nazarı dikkate almıyorlar: ( Bu, ne rezalet.. Sokak orta- larında ecnebi kadınlar kurşun- larla vurulup öldürülüyor.. Hükü- met buna karşı seyirci kalıyor. Artık Türkiyede asayiş ve emni- yet kalmamıştır.| Diye, bar bar bağırıyorlardı. Bereket versin, ertesi günü intişar (Tarik), — (Sabah), (Vakıt) gazeteleri uzun sütunlarla bu vak'anın mabiyetini açıktan açığa yazmakla beraber, Adliye nezareti — tarafından — gönderilen resmi bir raporuda neşretmişler; karşıyakanın garazkâr gazetele- rine müskit birer cevap vermiş- lerdi. eden Mecruhlar, ilk yetişen xabıta memurları - tarafından en — yakın hastaneye nakledi'mişlerdi. Has- tane, şimdiki Tünel hanının kar- şısındaki köşebaşında idi. Sivas- topol muharebesi esnasında İtal- yan Salibiahmeri tarafından tesis edilen bu hastane, harpten son- ra da kapatılmamış, Feriköydeki ltalyan rahibeler manastırına bir varidat temin etmek için hususi şifa yurdu baline ifrağ edilmişti. Hastanede, Gâvur — Mehmetle Hüsnü Efendiye Haliç'e küçük bir oda tahsis olunmuştu. Salih de ağır yaralı olmakla be- raber zabıtanın nezareti altında tedaviye başlanılmıştı. nazır Yaralılar hastaneye nakledilir edilmez, Adliye Nezareti tara- fından meşhur muallim Şahbaz Efendinin riyaseti altında üç ki- şiden mürekkep bir istintak he- yeti gelmiş; tahkikat yapmıştı. Bu tahkikat neticesinde Güâvur Mehmetle Hüsnü Efendinin, salâ- hiyetlerini tecavüz ederek mevkuf Salihi hile ile tevkifhaneden ç- kardıkları ve böyle bir hâdiseye sebep oldukları tahakkuk - etmiş ikisinin de suçlu olduğuna karar verilmişti. Fakat bu kararı haber alan Zaptiye Müşiri Hafız Paşa derhal mertçe ortaya atılmış: — Ne demek?.. Bu güne bu gün sayeişahanede ben kos koca bir Zaptiye Müşiriyim.. memurla- rıma bu selâhiyeti gizlice ben verdim. Kadın olsun, erkek olsun; iki caninin vücudü ortadan kal- karsa kıyamet kopmaz a.. Su testisi, su yolunda kırılır. Diye, bar bar bağırmıya baş- lamiıştı, Hatta, derhal saraya ko- şarak ve meselenin iç yüzünü anlatarak Bayram hakkında da bir af iradesi almıştı. Filhakika Bayrm, Karmeni kaçırmıştı, ( Arkası var ) Gençliğr — Şapkamı çok genç bulma- dın mı? — Evet; elinde dururken bi hassa genç gösteriyor ! l 1 | Dünya İktısat Haberleri hE YU MA aa AA p Mısır - Sovyet Ticari Münasebatı Kahireden bildiriliyor: Sovyet T icaret mül üi ğ’_'f""/ :ı;.n Me'ökar Mt “f#. kümeti — arasında Benziyor | bir müddettenberi devam etmekte olan müzakerat müsbet bir neticeye varmak Üze- redir. Mevzubahs projeye nazaran Misir Sovyet Rusyadan - külliyetli | miktarda petrol satın alacaktır. Anlaşma Projesinde Rusların hu- | susi sarnıçlı vagonlar istimal ede- cekleri yazılı bulunmaktadır. Bu kayda göre mevzubahs miktar her türlü tahminin üÜstünde ola- caktır. Buna mukabil Rus ticaret mümessilliği de Sovyet Rusyanın mensucat fabrikaları için lâzım- gelen mevaddıiptidaiye ihtiyacını temin etmek üzere Mısırdan büyük miktarda pamuk almayı teahhüt edecektir. * Stampo gazetesi İtalyanın ik- TI | tsadi ve para vas ziyetine ait dik- kate değer - bir makale neşret- yazıda — İtalyanın göz önünde tutul- makta ve bugünkü —müşkülâtın önüne geçmek için ithalâtı azalt- maktan başka çare mevcut olk madığı neticesine varılmaktadır. 1933 senesi zarfında İtalya | milli bankası altın mevcudunun | nasıl arttığını hatırlatan gazete; (934) senesi ilk aylarındaki vazi- yeti beğenmemektedir. Bu ma- kalede yazıldığına göre (1934) senesi ilk iki ayında ktalyanın harici ticaret bilânçosunun açığı (344) den (516) milyona çıkmıştır. Yani iki ayda (172) milyon liret çoğalmıştır. İtalya tediye muvazenesinde son zamanlarda hissolunan ağırlık ta işte bilhassa bu vaziyetten ileri gelmektedir. Diğer taraftan, gazete, İtalya milli bankası altın mevcudünün Martın son haftası zarfında (98) milyon tedavülde — bulunan paranın da (90) milyon liret aza- mış - bulunduğunu — kaydetmekte ve bu vaziyeti düzeltmek için ya ihracatın arttırılmasını veyahut ta ithalâtın azaltılmasını memleket iktısadiyatı için elzem görmek- tedir. Bu iki noktayı tahlil eden gazete bugünkü beynelmilel iktı- sadi gidişe nazaran ihracatın arttırılabilmesini imkân haricinde görmekte ve kapalı iktısat siya- setinin her tarafta — azalacağına bilâkis artmakta olduğu işaret olunarak yegâne çıkar yol olarak ithalâtın tahdit olunması teklif olunmaktadır. İtalyanın İktisadi Ve PaoraVaziyeti Bu umumi vaziyeti mektedir. ve HİKÂYE Bu Sütunda Nakleden : Hergin Hatice Hatip Görünmez Belâ Çünkü yol, o dar ve çapraşık yollardan biriydi ki, insan oradan geçmek istemez. Fakat ezkaza saptı mı? Tıpkı bir odaya girmiş gibi olur ve bilâihtiyar gözlerini © pencereden bu pencereye çevi- rip şu pencerede oturan kadın- dan öbür pencerede halı silken bir başka kadına daldırıverir. Recai de bu sokağa işte böyle ezkaza ayak basmıştı ve pence- releri gözetlerken bir çift kadın gözile gözgöze gelmişti. Müsademe ani olmuştu; hemen o saniyede Recai yıldı- rımla vurulmuş gibi, yahut taban- larından toprağa yapıştırılmış gibi olduğu yerde durakalmıştı. Kadın harikulâde güzeldi. Gözlerinde adamı uyutarak çeken bir garip kuvvet vardı. — İşin mi yok; adam.. Akşam Üstü başını belâya sokmakta ne mana var? Diye kendi kendine söylendi. Recai.. Fakat- haddin varsa kımıldan.. Kadının gözleri âdeta dile gelmiş gibi konuşu- yordu: — Gel.. Çabuk.. Durma, gel! Recainin bakışlarında ise; “ha- kikaten beni istiyor musunuz? Yoksa benimle istihza mı ediyor- sunuz?,, Diyen bir hal vardı. — Evet.. Evet.. İstiyorum, gell Çabuk gel.. Kapıyı aç, merdiven- leri çık ve.. Gell Delikanlı çekingenliğinde daha fazla ısrar edemedi. Bu — güzel kadınım cazibesi karşısında inat edilemiyeceğini anlamıştı. — İnsanı çıldırtacak derecede güzel.. diye mırıldanarak apartı- manın kapısından içeri daldı. * “Mes'ude Zarif,, Hammefendi (*) gayet feci bir vaziyete girmiş bulunuyorlardı. Muhterem zevçleri Zarif Beyin zarafet yalnız adında kalmıştı. Yoksa bu mübarek zat haddizatinde — yezidin). biriydi. Bir kere son derece kıskançtı. Saniyen hazret çirkin mi çirkin pinti mi pinti, ihtiyar mı ihtiyardı. Mes'ude Hammefendi bu baş belâsına ancak yirmi dört saat tahammül edebilmiş ve izdivaçla- rının yirmi — beşinci — saatinden bilitibar zarif Beyefendiyi gülünç bir vaziyete sokmuşlardı. Doğrusunu isterseniz Galip Vahdet gibi bir adam için Zarif Beyle — yaşıyan bir kadını elde etmek bir haylı kolay bir işti. Hele bu münasebeti istiyen bizzat kadın, yani Mes'ude Hanımefendi olursa işin ne derece kolaylaşacağını ve dört aydanberi ne derecelere ka- dar ilerletilmiş olacağını siz tah- min ediniz. Bu apartmanın üçüncü katın- da küçücük bir daire tutmuşlar- dı. İki günde bir sinemaya git- mek bahanesile evden çıkan Mes'ude H. buraya geliyor ve saat sekiz buçuğa kadar iki sevgili başbaşa kalabiliyorlardı. Bir haftadanberi Zarif Beyde bir fevkalâdelik sezen Mes'ude H. azevvel pencereden bakarken kocasının bu apartımanı dikkatle süzerek geçtiğini görmüş, çok geçmeden kocasının kâtibi Rüs- tem Ef, gelip köşe başında, sırtı- nı bir duvara dayayarak bekle- meye başlamıştı. Mes'udenin aklı başından git- mişti. Mutlaka bir fevkalâdelik hazırlamış olacaklardı. Her halde evi basacaklardı. Şimdiye kadar beklemiş olmalarından da anlaşı- — () Güzel kadının ismi bu idi. ve hyordu ki Galip Vahdetin gelme- sine intizar ettiklerindendi. Hemet apartman kapıcısını çağınıp bir kâğıt yazmış ve; — Galip Bey şimdi ya pasta- cıda, ya yoldadır. Bu kâğıdi ona ver. sakın buraya gelmesin..-diye de tenbihlemişti. Tenbihlemişti amma şimdi nel olacaktı. Âşıkın gelmediğini gö- rünce Zarif Bey tersyüz edip gi decek intikamını almak için bir başka fırsat bekleyecekti. Mes'u» de düşünmüş taşınmış bir karar vermişti. Madam ki bir rezalet mev'ut- tu. Bu rezaletin birgün evvel veya birgün sonra oluşunda bir menfa- at bulunamazdı. Fakat sokaktan geçen erkeklerden birini baştan çıkarıp yanın açekecek olursa pu- suda bekliyen Zarif Bey, aşıkını şahsen tanımadığı için soluk B0 luğa gelecek ve tabancasını çe- kip bu adamı öldürüverecekti. Tabil sonra polisler gelip onu yas kalayacaklardı. Hapse atılacaktı.. O zaman; artık gel keyfim gel.. * İ **« Tabit Recai böyle bir plân- | dan zerre kadar şüphe ede- | cek halde dağildi. Bir kadın | onu görmüş, beğenmiş, çağırmış- tı. Yarı açık kapıdan içeri girim | ce sofada kendisini ayakta bek- liyen kadını, alıcı bir gözle bir daha süzdü, Yanılmamıştı. Alaca karanlığa rağmen onu güzel, ha- rikulâde bulmuştu. Mesude ona bakmıyordu bile.. ©, kocasım bekliyordu. Recai bir söz söylemeden ona doğru yürümiye başlamıştı ki, dü- rüst bir itişle açılan kapıdan içe- riye bir ok gibi giren bir gölge zavallının ensesine bir yumruk indirdi ve iki el boğazına sar- hverdi. İki adam yere düştüler. Bir — el. Recainin eli.. Pantalonun arka cebine gilti. Bir tabanca sesi işitildi. — gölgelerden birl © olduğu yerde yüzü koyun kalı- verdi. Oooh... İstediği olmuştu. Mes'- üde sevinçle pencerelerden birine doğru koştu.. avazı çıktığı kadar bağıracak, polis çağıracak, katili tutturacaktı. Bir el saçlarından kavradı. Kafasını döndürünce sokaktan gelen adamı' tanıdı.. Demek ki tabancayı çeken el bunun eliydi. Ölen de kocası.. Demek ki iste- diğinden de âlâ bir neticeye kavuşmuştu. — Bırak beni alçak katili diye bağırdı. Lâkin devam edemedi. Göbe- ğine bir yumruk, bir de tekme yiyerek yere yuvarlandı. Recai de apartımandan — fırlayıp — sokağın karanlıkları arasında eriyiverdi. Aradan kim bilir ne kadar geçmişti. Mes'ude biraz kendine gelir gibi olunca hemen deli gibi ayağa kalktı. Elektriğin düğme- sini çevirdi. Yerdeki adama şöyle bir baktı ve dili tutulmuş gil — Pe.. Pe.. Pe.. sen m Sen mis'n? - Diye kekeledi - ve bir et külçesi gibi Galip Vahde* tin cesedi üzerine yıkılıverci. Mesele gayet basitti. Kapıci Galip Beyi pastacıda bulamamıf yolda giderken de gayet dalgıf bir adam olduğu için yanında geçtiği halde görememişti.

Bu sayıdan diğer sayfalar: