12 Haziran 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

12 Haziran 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: All Rıza Seyfi Deli Aslan Tefrika No, B 4B Aslan Yerini Yaşlı Cenkçiye Bırakmıştı Bu sade, kılıç demiri gibi düz- gün ve keskin koşma, “cehen- nem yüzlü,, pala, kır bıyıklı yeni- çerl zabitini, istemiyerek, neş'e- lendirdi, ağır elini delikanlı sipa- hinin omuzuna koydu: — Yüreğin darlanmasın Ar- lanım, dedi, fazla müşterilerin ge dip sana da sıra gelecek vakit yakındır!. Delikanlının tazeneyi tutan eli durdu ve başını kaldırdı. Kargşı- sında —yaşlı cenkçiyi görünce o da gülerek coşkun bir silkinme ile yerinden fırladı. Omuzuna dokunan bu el, Türk kabramanlık tarihinl yapan demir ellerden biri idi. Bu elin mıknea- tısı, gücü ve büyüsü onun bütün sinirlerine yayılmıştı. Irl kara göz- lerinl açarak; — Dayı; dedi; tanri bilir: 88 zümÜn, sazımın, “çapraz ,, Mi bir olduğunu göreceksin! (1) Daha tatlı canına doymamış L genç ölüm Aşıkını Erzurumlu ye içeri zabitinin — eli, cebrailin kanadından daha çok yükseltmişti! Yeniçeri zabiti yürüdü geçti; ancak pek kısa olan neş'esi de geçmiş, kaşları yeni baştan ça- tılmıştı. Şimdi onun uzaklaştığı kapı altında coşkunluk, eğlenti yine sürüp gidiyordu. Sipahiler ve yeniçeriler kor- kunç, kark tali ile alay eder gibi çalıp çağırıyorlardı. Genç sipahi kubuz sazını diz- Terinin Üstüne bırakır bırakmaz yeniçerilerden biri, en çok yeniçeri ocağında çalınan çuğur sazına el Attı. Yine o kafiye ile sipahl İle atışmıya başladı: Tatlı kız gözi göklerden indir, Tanrıt cönnete ihtiyacı yokl! On Macar kılıcından daha keskindir, Keman kaşlarının attığı bir ok! Çatık kaşlı zabit uzaklaşırken Yeniçerinin yanık sesi ve Çuğur sazının tellerinden uçan titreme- ler kalın, kararmış kale duvarla- rında dolaşıp duruyordu: *On Macar kılıcından daha keskindir, “Keaman kaşlarının attığı bir ok !, Ta uzakta yürüyen çelik gö- nüllü, kır saçlı savaşçı — başını salladı, içini çekti. Ölümün dağları, ovaları, evleri ve gönülleri öldürdüğü şu anda Yeniçeri ağasının acaba hangi gençlik ateşi tekrar içini yakmıştı! * Şahin beyin konağındak! kor- kunç kurultay dağıldıktan, kıranta Yeniçeri çorbacısı sonra Aslan bey o büyük bahçe- de olduğu yere mıhlanıp kalmıştı. Şimdi ölüm kurultayının o de- rin büyüklüğü, coşkun — varlığı ortadan gitmiş, onunla beraber büyük insan toplantilarında © toplantıyı yapan tek adamların duyduğu dağlar deviren ve yanar dağları elile, kanile söndürecek gibi gökreyen güç ve yiğitlik de kalmamıştı. Delikanlının yürğinde karanlık vardı... Kudurmuş kışla- rın donmuş — gecelerinde toprak yuvarlağının ikl uçlarını — örten buz ovaları bile şimdi şurada kanayan bu yürekten daha donuk, daha yalnız değildi ! Oh, karıncaya bile acıyan Tanrım! Ne olurdu; önlerindeki bu kara gece, bu kanlı ve ölüm- lü, bu gözönüne getirilemiyecek (1) Çapraz: kısa saplı, çift ağızlı — bür savaş baltası idikiş en çok “üç,, — lerde Türk slpahileri kollanırlardı. işler gecesi bir bitseydi... ve kendisini keskin kılıcı — elinde düşman karşısında bulsaydı ! Zavallı genç, en sonra, olduğu yerden yürüdü ve yavaş, kırık adımlarla kalenin loş, kimsesiz bucaklarına saptı. Akçama daha iki saat vardı. Aslan Bey bir yandan evine gitmek, —annesini, — kardeşlerini görmek, boyunlarına atılmak, on- ları öpmek, öpmek istiyor, ana- cığının kadife yanağına kendi güneşten yanmış yüzünü dayaya- rak ağlamak diliyordu. Bir yan- | varlığı | dan da bu ikl — sevgili görmekten, — onların — yüzlerine bakmaktan korkuyordu. Oh, bu görüşmenin kasap ile zavallı ku- zuların, cellât ile suçsuz öldürü- leceklerin görüşmesinden ne ay- rılığı vardı ?., * Aslan Bey ne yaptığını, nere- ye gittiğini bilmez olarak bir saat dolaştı. Sonra birdenbira titredi ; kor- kulu bir duştan uyanır gibi sıç- rayarak dört yanına baktı. Çev- resindeki donuk kale taşlarından, göklerde kaygusuz uçup giden | kuşlardan, bulutlardan, — şurada sallanıp yıldız yellerile gizli konu- şur gibi duran ağaçlardan ona | yardım yoktu. onlar onu tanımı- yorlardı, onun koca bir İnsanlık yüreğinin taşımıyacağı korkunç acılarını düşünemezlerdi. yine duruyor, elile alınını sıkıyor: — Ne oluyoruz, bütün bunlar gerçek olabilir mi, dünyada şim- diye kadar böyle korkunç şey olmuş mu ? Yoksa ben mi çıldı- rıyorum ?. Diye mırıldanıyordu... Sonra yine o acımaz alın yazı- # gözlerinin önünde — sırılıyor, ona ; — Haydi yürü, yürü, kurtulu- şun yok | Diyordu, Deli Aslan çok içmiş bir adam gibi sallanarak, — sendeliyerek ve gözleri bulânarak — evine doğru yürümeye başladı. Orada ne yapacaktı? — Onu kendi de bilmiyordu. Dış kapıdan avluya girince orada küçük kardeşi Ali ile bir kaç genç ve yaşlı kadının korku, kaygu ve şaşkınlık içinde konuş- tuklarını seçti. Kardeşi Ali onu görünce sap- sarı bir benizle ona koştu: — Ağabey, sana geliyordum... Ağabey... Annem... Diye sustu. Çocuğun — gözlerinde yaşlar vardı. Aslan Bey titredi: — Ey, annen? Söylesene, ne var, ne oldu, ne ağlıyorsun?, Ali mırıldandı: —— Annem çok fena, baygın... Bir #saat önce birden fenalaştı... Sen... Aslan Böy kardeşini artık din- lemedi, İçeriya koştu. Bu soyun bir iki defa toplanmış olduğunu gördüğümüz geniş odaya girdi. Odanın ocağa yakın ucunda iğreti yapılmış bir yatak vardı. Burada Aslan Beyin annesi yat- yordu. Ylüzü kireç gibi beyaz, gözleri kapalı Idi. Yatağın çevre- sinde Aslanın kız kardeşi Yıldız ile bir takım komşu hanımlar, evin kadın hizmetçileri sesssiz duruyorlardı. SON POSTA Son Pişmanlık Fayda Vermez — Kuzum doktor! Kurtar, onu hâlâ seviyorum |. Son Posta İstanbul BORSASI 11-6- 1935 ÇEKLER 1.T.L. için Nev - yerk 0,7920 — | Viyana Parle BAA — Müadelt Milüre 9,6180 | Berlin Brliksel 45931 | Varşoru Allar BA VÖD Z AD — Bükesş 78,654 ©THA3 | Belgaat 15,0195 ŞT0 | Londra Kr. 618,50 154099 | Mossova ,, 10115,25 ESHAM ve TAHVİLÂT Lira | İş Bank.(Nama) 9,50 Bomon'l A B » fHümlle 950 | 1031 de'lkrası — Sör— || » (Miless e) 9öçm | İstl vi Dahilt M aS Oomanlı van'u 247X) | Düyüsü Müs — O0 — Belinik 5— | Bağ et tertip 1 ex, 70 Şi keti Hay.lye 15,50 M G8,70 Haliş 2,3$ O0 10,— e ee — lüzm |ler aa co,to BuarKA.Fo 1886 127,—| e * 9S 568) . » İ xc,50 W | Bektei —- || K t0 | MESKÜKÂT (*| Kuruş | 913 | (Ham'n 1050 / (Reyat) 842 | (Vah'ip L söy0 Mazk et(O4.B./ 230 Kela beşibirke ailaa |B çatı , —göps | Vahit £ *v25 1.T. L. için 4,2355 58118 197 4,205 4ATIS Lira 10,50 | Reji Havagsıl Yelelen Kuruş 4750 S0 (6 İnce beşibir'ik ata || (Cümhurlyı 6750 | WHom Yo armalı 54$) Vah cayet, (Ave) D. D. Yolları Ve Limanlar Kanunu Devlet Demiryolları ve Liman- ları İşletme Müdürlüğünün 1935 malf yılı bütçe kanunu resmi gazetede çıkmıştır. Resmt gazete * 4-6-935, sayı S0L0, ka- mun No, 2740 * Hudut Ve Sahiller Sıhhat Müdürlüğü Kanunu Hudut ve - Sahiller Umum Müdürlüğünün Sıhhat 1931 mali | senesi hesabı kat'i kanunu kabul edilmiştir. Resmt gareter 5-6-035, sayı İN0, ka- mua No, 2715. * İzmir Liman İşleri Bütçe İzmir Liman — İşleri Umum Müdürlüğü 1935 mali yılı bütçe kanumu kabul edilmiştir. Resmt gazete : 6-6-935, sayı 3021, ka- mun Ne. 976 ( îoElııııılır, Davetler ) Amerikan Kollejinde Dip- lomalar Dağıtılacak Istanbul Amerikan kolleji önü- müzdeki Cuma günü saat 17 de mektep binasında ders sonu mü- nasebetile diploma tevzi moerasi- mini yapacak, mektebi bitiren talebe, davetlilere takdim edile- cektir. Haziran —— — — [ HİKÂYE CAN KURTARAN TABUT Dünkü Kısmın Özü: Peter'in iriyarı, cadalorz karısı hastaydı. Herkes onun akşama sabaha öleceğini — söylüyorlardı. Şimdi Pater'in bir tabut hazır- laması lâzumdı. Fakat, Adada ağaç, tahta namıma bir şey yoktu. Petor karısından kurtulacağı için memnundu. O smırada Düblen'den köye gelecek olan genç doklora bir tabut getirmesi için bir telgraf çekti. Dr. Evvelâ buna kızdı. Fa- kat bu küçük köyün adamlarını gücendirmek istemiyordu. Asabiyetle şapkasını başına bastırdı, sokağa fırladı ve ilk ras- geldiği tabutçu dükkânına girerek | telgrafta yazılı ölçü üzerinden bir tabut ısmarladı. Bundan sonia da | arkadaşlarile buluştu ve sabaha kadar içtiler, eğlendiler. Genç doktor fedası sabah le- tasyona geldiği zaman, tabut meselesini tamamen unutmuştu. Vagona yerleşmiş, perende ve pencerenin dibinde toplanan ar- kadaşları ile görüşüyordu. Hepsl | de bu ayrılıktan mahzundular. Tranin hareketine bir dakika kala kanter içinde kalmış bir hammal, sırtında bir de tabut olduğu halde koşarak ve bağırarak geldi. — Doktor bu tabut sizin de- gll mi? Yetiştirinciyekadar canım çıktı... — Benim... Allah belâsını ver- Furguna atıver onu, — Fırgon ağzına kadar dolu, | yer yok şuradaki boş yere ko- yuveririz. Hamal cevap beklemeden ta- butu vagona soktu ve doktorun karşısındaki boş yere yerleştirdi. Doktor hammala bahşiş verdi ve tekrar arkadaşlarına döndü. Fakat bunlarda artık hüzünden kederden eser kalmamıştı. Hem yavaş yavaş yürümiye başlıyan trenin yanında koşuyorlar, hem de gülmekten çatlıyorlardı, Genç doktorun, — mesleğine, müşterilerine böyle tabut taşı- makla başlaması hakikaten gö- rülmüş şey değildi. Nihayet doktor yerine çöktü. Mendilini çıkararak alnının terini sildi. Tabut karşısında duruyor, herkes merakla ona bakıyordu. Hattâ vagondaki kocakarılardan bazıları aralarında — fısıldaşıyor, arasıra — istavroz çıkarıyorlardı, Daoktor nerede ise bunalacaktı. Adaya geçilecek küçük - sahil kasabasına geldiği zaman denizde müthiş bir fırtına vardı. Vapurlar işleyemiyordu. Orada birkaç gün kalmağa mecbur oldu. Tabutu da eşyaları ile beraber küçük otolin salonuna koymuştu. Ziyaretine ge- len kasabanın papazı, doktoru ve hâkimi tabutu görünce ona takıl- mıya, kaba kaba şakalar yap- mıya kalkışıyorlar, gelen geçen kendisile alay: ediyordu. Nihayet hava düzeldi. Vapura binip te adaya yaklaştığı zaman içi biraz ferahlamıya başladı. Artık tabut burada kaba şaka- lara maruz kalmıyacak, ciddiye- tini iktisap edecekti. Şüphesiz ki adada bu tabutu bekliyen kimse- let vardı. Onlara yaptığı bu büyük iyilikten dolayı gelip kendisine teşekkür edecek, belki de elle- rine kapanacaklardı. Fakat vapurdan çıkarak küçü- | cük bir adamın kendisine doğru koştuğunu gördü. Zavallının yüzü sararmış, nefesi tıkanmış, gözleri dışarıya fırlamışlı. Solük — soluğa doktora yalvarmıya başladı: — Aman doktor, Allah aş- kına emret te şu tabutu gerisin gerlye vapura koysunlar... Doktor şaşırmıştır — Ah doktor, geç kaldı... Geç... ölütedi... ölmedi... Domuz gibi dükkânda çalışıyor... Amaa tabutu görmeslu, Adamcağızın birdenbire diz- leri gevşeyiverdi ve çamurların Üzerine çöktü. Doktorun artık tahammülü kalmamıştı. Gözü hiç- bir şey görmüyordu. Önündeki adamı bir tarafa iterek bir ara- baya atladı ve kaçtı. Savurduğu küfürler arabacının bile yüzünü kızartıyordu. Peter düştüğü yerden kalktı. Dağ gibi karısı rıhtim boyundan ona doğru geliyor ve yaklaş- tıkça da daha büyüyor, daha, kor- kunç oluyordu. Korka ile etrafına bakındı, kaçacak bir yer arıyordu... tabut denklerin — arasında — görünmü- yordu. Mary Brenman kocasının yanına yanina geldi: — İşinle gücünle uğraşacak yerde buralarda dolaşıyorsun ba? Ne işin var burada senin? dedi. Peter, titrek bir sesle cevap verdi: — Bir şey ısmarlamıştım... Onu almaya geldim. — Ne imiş ©o ısmarladığın bakalım? Hem sen kim oluyor- sun kl Gteberi wsmarlıyorsun? Kadın balyaların, sandıkların araşında araştırmaya — başladı. Tabutu görür görmer betibenzi sarardı. Bir çığlık kopardı: — Peter, kimin bu tabut? Çaresiz kalan Peter doğruyu söylemiye mecbur oldu: — Senin, dedi. Ve boynunu bükerek helecan içinde kopacak fırtınayı bekledi. Fakat Mary Brennan sesinl çıkarmadı. Üzerine bir. baygınlık geldi, sendeledi ve kocasının kol- ları arasına yıkıldı. Peter, güç hal karısını tutabiliyor bir taraf- tan'da onu teskin etmiye ça- lışıyordu. Bir müddet sonra kendine ge- len kadın ondan beklenmiyen, gayet mülâyim bir sesle: — Çok mu hasta idim Peter? — YI Okadar hasta Idin ki seni ölecek zannettim. Ne kadar büyük bir sukutu hayale oğradığı sesinden — bile belliydi. — Öldüğümü istiyor mıydın Peter? K — Doğrutunu İstersen umuü- rumda değildi. Sen de biliyorsun ki çok zalim, çok fena, çok kalb- siz bir kadınsın Mary. Kadın başını önüne eğdi - ve ağlamıya başladı. Bütün vücudu baştan aşağı zangır zangir - titri- yordu. Peter, ona hiç bu halde görmemişti, O şirret karı, şimdi karşısında titriyordu hal Bir taraftan onun bu haline bakıyor, bir taraftan da kendisin- de gittikçe artan bir erkeklik gururu, bir hâkimiyet duyuyordu. Karısını sert bir hareketle çekti: — Kalk artık gidelim, dedi. — Ya şunu....? — Burada bırakacak değiliz ya, tabulu da götürürlüz. Nasıl olsa bir gün lâzım olacak... Hem iki buçuk JTira da para verdim. Ziyan mı edeceğim? ( Devamı 13 üncü yüzde |

Bu sayıdan diğer sayfalar: