17 Haziran 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

17 Haziran 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika No: 57 Laurence otomobilin dir. na geçti ve — “Alman sefirinin tayyaresi galiba,, dedi. Ve otomobili sür'atle sürmeğe başladı. Akşam saat sekiz buçuk olunca 973 numara, yanl Steele yatağın- den kalktı ve gizli tayyare karar göhna girmek için öldürdüğü Al man neferi Gumpert'in üniformasını giydi. Üzerinde ancak Gumpert gibi eşyadan maada bir şey bulunma- ması için ceblerini iyice muayene etti. Steo'e'in Çekoslovakyalı yeğeni Jarmila yaşlı, ufak tefek bir ka- dındı. Steele'in akşam yemeğini hazırlayıp sofraya koydu kendisi de karşısına geçerek, yarım saat evvel kalabalık sokaklardan topla” dığı (o dedikoduları (o anlatmağa başladı. İhtiyatlar Çağrılıyor Beşer onar dakika fasıla ile şehrin her ğarafına o hükümet tarafından beyannameler yapış- tırılmakta idi. Kadıncağız kala- balığı Oyarp (bu beyanname- lerden o birinin yakınma kadar gidebilmiş ve sokak lâmbalarının sönük ziyası altında bunu yarım yâmalak okuyabilmişti. Bu be- yannamede, her nekadar Almen sefiri Prağı terk etmişse de, Çekoslovakya hükümetinin sulh İçin uğraşmakta olduğu ve Al man ırkından olan O kimselere karşı halkın hiçbir taarruzda bu- lunmaması bildiriliyordu. Diğer bir beyanname, iki sınıf İhtiyat ofradını derhal mensup bulundukları (o kıt'alara tibaka davet ediyor ve askerlik çağına gelmiş bütün vatandaşların da ferdası gün askere çağırılmak üzere hazırlanmalarını ilân edi- yordu. Yine başka ve daha müstamel bir ifade ile yazılan bir beyan- name (bütün ibtiyat (o veya mezun olan tayyarecilerin derhal beş mil mesafedeki tayyare kas rargâhlına müracaat etmelerini bildiriyordu. Dördüncü ve daha matbaa mürekkebi tamamile kurumadan dağıtılan bir beyanıame de ise halkın yiyecek maddeleri Üzerinde yapılabilecek (| ihtikârlara karşı müteyakkız bulunması ve ibtikâr yapanlsrın mallarının müsadere ve dükkânlarının derhal kapatıla- cağı bildiriliyordu. Şaylalar Jarmila, halkın bir satın alma paniğine tutulduğunu ve yiyecek satan dükkânların daha şimdiden boşalmakta olduğunu Söylüyordu. Bundan manda Vi'son Istasyo- nu karşısında iki tens evvel baş- lanıp henüz ikmal edilen ve bü- tün Avrupada eşi olmayan siğr nağın emniyette olmadığı hakkın- da da ortalıkta şayialar dönü- yordu. Bu s gınak 50.000 kişiyi istiap edecek ve onları rahat değilse bile sağ ve salim ve en ağır ze- hirli gazların bile < dağılacağı müddetçe muhafaza edebilecek bir şekilde yapılmıştı. Şimdi bir bölük asker bu bir adamda bulunabilecek | Sığınağın etrafını çevirmiş kimseyi buraya yaklaştırmıyordu. Asker- ler bu sığınağın civarındaki bi- tün binaları işgal etmiş ve bum ları damlarından izbelerine kadar baştan aşağı âraşlırmışlar ve bir çok kimseleri nezaret altına ak mışlardı. Bunların arasında bir sürü tanınmış ve namuslu vatan- daşlar da vardı. Fakat asker her “ihtimali düşünüyor, aradığı cani- leri elden kaçırmaktansa, beş on namuslu kimseyi de nezaret ak tına almaktan çekinmiyordu. alçaklar! Steele hem bu dedikoduları dinliyor, hem de yemeğini yiyor- du. İşittiklerinde onu hayretle düşürecek yeni birşey yoktu. Bu ibtimallerin © hepsini © evvelce düşünmüştü. i Kimbilir bir daha ne vakit ve nerede yemek yiyecektil Yemeğini (o Litirince (ayağa kalktı ve ihtiyar kadına dikkatle bakarak: — “Ben gidiyorum. Ne ze man dönüp geleceği mi Allah bi- lir. Belki de beni bir daha gö- remezsin, Odamı kilitler ve şa- yet uzunca bir zaman sonra dön- mezsen anahtarı doğruca götürüp Ingiliz sefirine verirsin, anladım mı?,, Dedi. Dışarıya çıktı. Herkesin kira” ya vererek göçbelâ geçindiğini zannettiği (köhne otomobiline bindi. Başındaki şapkayı arka tarafa attı. Alman üniformasını gizlemek (için omuzlarına bir pelerin (oOattı ve (o kalabalığı yarak otomobili yavaş yavaş şehirden dışarıya doğru ( Baştarafı 1 inci yüzde ) bazı İngiliz gazeteleri tarafından ileri sürülmüştür. Italyan Basını (matbuatı) bu gözetelere cevap vererek Uluslar Kurumu nizamnamesinin 20 incel maddesini hatırlatmışlardır. Bu maddeye göre, kuruma üye olan hükümetler, nizamım- meye uygun olmayan önceki ta- ahhütleri hükümsüz bileceklerdir. Roma, 16 (A.A.) — Italyan hükümeti, doğu Afrikası için bir yüksek deniz kumandanlığı çıkar- mıştır ( ihdas etmiştir ). Bu ku- mandanlık Masaoua'ya yerleşe- cektir. Roma, 16 (A.A.) — Bakanlar kurultayı, Somalı ve Eritredeki sivil ve süel koloni işyarlarının ( müstemleke memurlarının ) ay- lıklarımı arttırmıştır. İngiiterenin Düşüncesi açığa Vuruluyor Londra. 16 (A.A.) — Ingilte- renin Habeş meselesindeki duru- mu İki cepheden gözetilmektedir. Evvelâ Uluslar Kurumu, sonra da Hal ve dan d. Mam ni Uluslar Kurumu cephesinden: İngiltere Habeşistana dalma ku- rüm Üyelerinden (biri nazarı ile bakmış ve bu itibarla onun diğer bütün üyelere bahşolunan haklar- im SN. SON POSTA 17-6- 1935 sürmeye başladı. Birçok kimseler korku içinde şehri terkediyorlardı. Halk onu da bunlardan biri zan- mederek arkasından: , “ Kaçınız alçaklar, kaçınız. Hiç olmazsa Prag şebrinde casus- lar azulmış olur!,, diye bağırmıya şladı. İleride giden otomobilin şofö- rüne de kocaman kir lâhna fırla- tıldığım gördü. Herp Teyyareleri Birdenbire herkes başını ba- vaya kıldırdı ve yavaş yavaş artan girültü birdenbire sevirçli “yaşa ,, say hiasına tahavvül etti, Havada, yüz kadar s'yah, ince kıvrak harp tayyares görünmüştü. Bunlar şehrin mücafaasız olma- dığını ha ka bi'dirmek üzere, s rı, kırmızı işaret lâmbalarını yakıp söndürerek ve harp nizamında birkaç defa şehrin üzerinde de- laştılar ve biraz sonra şimal istika- metinde uçarak karanlıklar içinde gözden kayboldular. Bu mümayişi bizzat Hava Nazırı janda tertip etmişti Buna rağmen kendisi büyük bir ümit- sizlik içinde idi. Cesur olmasına cesurdu, fakat yalnız cesaretle avunmaktan ne çıkardı? Jandanın elinde, kullanılabilecek muhte if cinslerden topu topu 600 tayyare vardı. Halbuki Almanların kendi iddialarına göre 3000 tayyarels'i (vardı. OGizledikleri tayyare'er'e, birkaç saat İçinde harp tayyaresine tahvil edilebilen yolcu tayyareleri da hesap edi- lirse, Alinanyanın kir gün içinde (10000) tayyare çıkarabileceğine hiç şüphe yoktu. (Arkası var) Italya, Harbe Karar Verdi ! lardan, ezcümle yardım hakkından istifade etmesini yerinde görmüş“ tör. Bunun İçindir ki imparator Hile-selassiye 20 mayısta Val-Val hâdisesinin sulhan tesviyesini ve Habeşistan sınırlarının çizilmesini istiyen bir müracaatta bulunduğu zaman İngiltere bir harbin önüne geçmek ve aradaki anlaşmamazlığı kurtaracak bir komisyonun tayi- nini sağlamak için bütün nüfuzu- nu kullanmıştır. Kuşku götürmez ki İtalyanın 25 mayıs tarihli uz- laşmaya İmza koymuş olması ancak İngiliz delegesinin gösler- diği sıkıdan ileri gelmiştir. O tarihtenberi Italya, sınır bo- yundaki hâdiselerin sürüp gitme- sini yeni bir durum yaratır gibi gösterip yeni ihtiyat tedbirlerinin alınmasını haklı göstermek İste- miştir. B. Musolininin söylevi de İtalyanın Habeşistanla ecek m” hesabı alak ve bu hesabın görülmesine hiç kimseyi karıştırmıyacağını ap açık ilân etmiştir. Öbür yandan yabanci hükümetler, uluslar kurumu. Ha- beşistanda her hangi bir hareke- te engel olduğu takdirde Italya- nın kurumdan ayrılacağı kanaa- tindedirler. Roma hükümeti Ber- linle bir yakınlık yaratmıya yek şirken diğer taraftan Italyan sını İngiltereye şiddetle hücum etmektedir. Hariran 1? BirMilyonerimiz Yüzlerce (Baştarafı Linci yüzde) sarrafı edasile ilâve etti: yaya kapıda iş yok eh * Abdurrahman Nacinin bahçe- kapısından içeriye, bizimle bera- ber o hirpanl bir dilenci Ode girmişti. Milyonerin cömert bahçıvanı onun evcuna bir on kuruşluk sıkıştırdıktan sonra bize sokuldu ve sordu: — Kimi aradınız? — Bay Naciyi ! Bahçıvan, elile, bahçenin niha- yetini göstererek uzaklaştı. Peton, yeni ve kcca binanın kap:sını açan esmer delikanlı bize, daha dipteki ahşap evi gösterdi: — Bay Naci oradadır! Ve, İzansızlığımızla eğlenir gibi ilâve elti: — Burası uşaklar dairesi! Uşağın bu cevabı, ikimizi de mliyonerin iyi gönüllülüğüne inan dırdı. Anlaşılıyordi ki üstat; kendisine hizmet edenleri kendisinden faz- la düşünüyordu, Ve kendisi, ku- ru bir çıra yığını kadar kolay tutuşabilecek ahşap bir evceğizde barınarak, uşuklarını beton, asri binalarda yaşatıyordu. Mahmut Yesari: — Üsted hakikaten zengin! Dedi. Sordum: — Nereden anladın? Güldü: — Baksana, kalbi bile altın! * Mahmut Yesariye, görmeden hayran kaldığı üstadı görmek kıs- met olamadı. Çünki bir gece ev- vel, saat ondan evvel yatamadığı için, öğleden evvel yatağından çıkamayan Üstadın kalkmasını bekleyemedi. Salondaki buzluktan getirilen soğuk suyu yudumlarken gözüme, kuyruklu — piyanonun üstündeki “Kur'anıkerım,, llişti. Maamafih, Imanı bütün zenginin kuvvetli tezat merakı, sade buzluğun sa- londa, ve Kur'anın piyano üstün- de duruşundan O anlaşılmıyordu. Eu merakın kuvvetli izleri göze ilişen her köşeye sinmişdi. Az sonra yanıma gelebilen Üstad: — Efendim, dedi, ben sade- ce vazifemi yaptım. Ve bu hare- ketimin, sizi buralara kadar ye- racak bir ehemmiyeti, bir fevka- lâdeliği yoktur. Bu sözüne, ve mülâkat ver- mekten kaçınır görünüşüne .rağ- men, onu istediğim < cevapları vermeğe tarı etmekte güçlük çekmedim ve ilk sualimi sordum: — Havanın tehlikeli olduğunu, Başbakanın işaretinden evvel de seziyor muydunuz Üstad? Üstad; — Ben, dedi, bu büyük teh- likeyi, bir yıl önce sezmiştim. — Acaba, sizin bu işe daha büyük bir yardımda bulunabile- cek vaziyette olduğunuzu söyle- yeuler haklı mıdırlar ? Bu sual, muhatabımın yüzünü, bir sancı gibi kırıştırdı: — Benim yaptığım yardım, viedanımı odoyurmuştur. o Gönül kırmamak için adlarını söylemi- yeceğim diğer zenginlerimiz de benim kadar cömert davransa" lardı, hava tehlikesinin mümkün mertebe ortadan kalkması bir sene değil, bir gün işi olurdu. Cövabına son veren milyoner- den, hayatta muvaffak olmanın başhcf sırrını öğrenmek İstedim : — Bence, dedi, hayatta mu- Mektup Ve TelgrafAlıyor vaffak olmak için, tutulan İşi, tıpkı sevgiliye sarılır gibi, severek ve kuvvetle kavramak lâzımdır. Ancak bu takdirdedir ki doğru ve zeki insanların o muvaffak olmamaları için tek sebep kalmaz. Üstattan, kendisini bugünkü haline ulaştıran geçmişini en kısa yoldan anlatmasını rica ettim: — Ben, dedi, Divrik rüştiye- sinde, Beyrut idadisinde okudum. Ve nihayet 330 da mühendis mektebinden mezun oldum. Işe, Arıburnu cephesinin mes- tur yollarını ve siperlerini yap maktan başladım. Sonra Hicaz hattının Mısır şubesinde çalıştım. Daha sonra, tam dört yıl kadastro başmlihen- disiğinde bulundum. Üstadın bir husus! lisenin sekizinci sınıfında okuyan büyük oğlu, babasının sözünü keserek merakla sordu; — Kadastro ne demek baba? Abdurrahman Naci, oğlunu tenvir etiikten sonra devam etti: — 340 senesinde, Uç serme“ yedarla birleştim. Onlarla birlikte, Samı Sıvas hattı inşaatından bir kısmını teahhüt ettik ve bu- güne kadar; Samsun - Sıvas, Irmak » Ereğli, Fevzipaşa - Diya” rıbekir hatlarının kısmı azamını yaplık. İstanbuldaki birçok asfalt kaldırımları, Sıvasdaki istasyon binalarını, OAnkaradaki (o ziraat enstitüsünü yapan da bizir. Daha fazla saymasına mani olarak güldüm: — Şuna kısaca : " Memleketi ben kurdum! ,, desenize? O da güldü: — Hemen hemenl Zaten onun için soy adımı “ Demirağ ,, tak- tım ya! Ve kısa bir düşünceden sonra, söylediğine pişman olmuş gibi Mâve etti: — Bunları yazmaym amma... Zira benim en sevmediğim şey tefahur, temeddühdür! O sırada odaya giren müte- reddit edalı bir zat, Abdurrhman Naciye sokularak: — Beni, dedi, mektep müdürü önderdi. Dispanser menfaatine bir balo var da... Abdurrahman Naci, bu kabil riyaretlere alışkın kimselerin ha- Hile, cümlenin sonunu beklemeden elini elizdamna attı. Ve piyasada çok az dolaşmış bir on Uralık çekerek İaneciye uzattı . Üstadın büyük oğlu, yine meraklanmıştı: — Baba, dedi, dispanser ne demek? Abdurrahman Nani, onun bu tecessüslünü de giderirken, ziya- retçi uzaklaşmıştı. — Sizin, dedim, yardım İste- yen mektuplar aldığınızı duyduk, Doğru mudur? — Doğrudur, Kimisi tahsl'ini, kimisi nikâhını, kimisi de evini tamamlamak için para iser.. Iki tane, beş tane olsa, hiç birisini kıracak değilim. Fakat binlerce insandan bir İkisini hoşmut'etmek neye yarar ki? Bu itibarla, bitta- bi bu mektuplara cevap vermi- yorum, Fakat sefaleti hatırlatan bu mektuplar o yüzünden, lokmamın böğazıma takıldığı günler oluyor. Zira bence etraflarındakileri de rahat göremeyenler, ne kadar refah içinde olsalar Otamamile mes'ut olamazlar. Faraza ben, şahsen, hiçbir gayesi . olmayan (Devamı 11 inel yüzde) “

Bu sayıdan diğer sayfalar: