July 5, 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

July 5, 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA . Temmurz 5 Hint Denizlerinde Türkler Piri Rele - Murat Reis - Babhâdir Şah Sakalını Sıvazlayıp Düşü- Yazan : “ M. Turhan Hadım Süleyıman nürken Safer Reis Gürlemişti... eei y — Burhan — Bey — Istanbula varıp da yalvarırsa mutlaka de- nizden, yahut karadan bir Türk ordusunun yola çıktığını duüya- cağız. — Gelip ne yaparlar ? — Hindistanı hallaç pamuğuna çevirirler. Artık orada ne taht kalır, ne sultan. — Bize de ilişirler mi ? — Elinizde bir ülke, başınızda bir taç, altınızda bir taht var mı, yok mu? Türk pençesinden kurtu- lamazsınız. — Peki amma ben de Türküm ve Osmanlı Türklerile aramda hiçbir geçimsizlik yok. Ne diye bana ilişsinler? — Onlar her yerde kendi bayrak« larını görmek isterler. Hele Türk- çe konuşulan yerlerde başka bay- hiç dayan- — Biz Gücerat dili konuşur yoruz. — 'Türkçe de biliyorsunuz. — Soyumun dilidir, nasıl unu- turum? — İşte bu kadar ilgi, ülkeni- zin elden çıkmasına yeter. Ve birden ayağa kalktı, heye» canlı bir sesle haykırdı: — Yalnız şurasımı unutmayı- nız: Burhan Bey bir Türk ordusu veya bir Türk filosu getirmeye gidiyorsa benim yolladığım adam- lar da buraya Portekiz donanma- ları getireceklerdir. Büyük kral- mız, şevketlü hükümdarımız Üçün el Juan bazretleri Hint sularını, Hint topraklarını yerden değil, gökten gelecek ordulara, donam- malara karşı da koruyacak kadar kuvvetlidirler. Bahâdir Şah, dalgın dalgın sa- kol karıştırırken Sefer Reisin tezi yükseldi. — Dostumuz amiral hem Türkleri yanlış anlatıyorlar, hem Portekiz kralına iftira ediyorlar. Şimdi üç çift göz, Sefer relsin üzerine dikilmişti. Bahâdir Şah biraz şaşkınlıkla, amiral açık bir kızgınlıkla, Matmazel Jan derin bir hoşlanışla onu dinleyorlardı. Kızın gözleri yarı kapanıvermişti. Ble dağın dile gelmesini, bir denizin konuşmasını işitir gibi olarak engin bir haz içinde idi. Sefer Rois üç çift gözde ayrı ayrı beliren biribirine uymaz duy- gölarla iliksiz kaldı, çelik çınla- masını andıran sesile sözüne de- vam etti: — Dostumuz —amiral Türk ndını bütün İnsanlar gibi duymuş, fakat Türkü tanımamıştır. Türk, eşiğine düşen başı mutlaka kal- dırır ve o başın taşıdığı derdi gi- dermeye çalışır. Bürhan Bey bunu TA bildiği için çok iyi davranmış, 1 tanbuldan eli boş dönmiyecektir. Fakat buralara — gelecek Türk ordusu hiçbir zaman çekirge sürü- SÜ gibi davranmıyacaktır. Belki Hindistanı yükseltecektir. Amiral atıldı. — Avrupada böyle bir büyük- lük yapmadılar. Sefe: — reis, sille vurur - gibi cevap verdi: — Küçüklük içinde yaşayan Avrupa büyükleri anlamazsa ayıp geğildir, fakat ben, Alamanyalı ,:ı aül'rt 1 SŞ papas Lutherin bizi Türkler kur- tarır, adam eder, dediğini duy- dum, Hem uzun söze ne hacet?, Ulu sultan — bizden — iyi bilirki Babür Şah Hindistana gelmeden önce Hintlilerin kir dökmek İçin içine girecekleri bir tek ha- mamları — bile yaktu. — Onlara yıkanmayı öğreten, havuzu belle- ten, bahçeyi tanıtan Babür'dür. Amiral yine atıldı: — Türklerin buralara gelme- sini — çoktan beri bekliyordunuz galiba. Lâkin arada biz varız. Bunu unutmayınız. Sefer Reis kızmadı, yalnız sesini biraz daha çelikleştirdi: — Ben Türküm, Türkleri her yerde görebileceğime — inanırım. Lâkin burada benim düşünceleri- min yeri yoktur. Sadece sizin yanlışlarınızı düzeltmek istiyorum, Sözümü —kesmeden — dinleyiniz, sonra dilerseniz cevap verirginiz ve cevabımı alırsınız. Evet, Tür« kün — kılıcından kan damladığı yalan değildir. Lâkin o kılıçtan sicim gibi ışıkta sızar. Düşmana kan kusturan — Türk — kılıcı dosta yürek ferahlığı sunar. Bura- ları Türk için dost yurdudur, kar- deş yurdudur. Amiral, Biraz durdu ve Bahâdir Şahın derin derin yüzüne baktı: — Sert söylersem beni boşgör Ulu Sultan, çünkü içim kırıldı. Dedikten — sonra — gözlerini Amirala çevirdi: — Dostum, deminden Türkü kötülemeye yeltenirken kralınızı da yuceletmeye savaştınız. Demek ki biribirinden ağır ikl suç işle- diniz. Işte Türkün ne demek oldu- ğunu duydunuz, aldanıyorsam dü- zeltiniz. Kralınıza gelince biz onu da tanırız. En yeğit askerlerini Şarlının emri altında Cezayire göndermişti. Ben o vakit Barba- rosun yanında idim. Matafos bur- nunda haylı çarkıştık ve Alman« lar gibi, Ispanyollar gibi Porte kizlilerin de nasıl kaçtıklarını gö- rüp öğrendik, Kral hazretleri o yeğitlerlemi gökten gelecek ordu- ları yenecek?.. Amiral, artık dayanamadı. Elini kılıcının sapına attı ve haykırdı. Heşmetpenah, bu adamı ya sus- turunuz. Yahut dilini kesmek için bana izin veriniz. Babâdir şah nediyeceğini kes- tiremeyip alık ahk bakınırken mat mazel Jan yerinden, kardeşinin boynuna sarildı, kulağı fısıldadı: — Ne yapıyorsun deli. Bütün plânlarımızı alt üst edeceksin. Ve sonra Sefer reise döndü, ta yürekten gelen bir tatlı gü- lümseyişle yalvardı. — Kardeşimin sözlerini yanlış anladınız. O, Türkü küçültmek istemedi. Çünkü kartalın serçe diye gösterilemiyeceğini bilir. Yak nız Burhan Beyin Istanbula git- mesi yüzünden buralarda gürül- tüler -kopabileceğini — söylemek istemişti. Ülke sultan hazretleri- nindir, biz kendilerinin misafiriyiz. Bir gürültü çıkarsa ne yapılacağını kendileri düşünürler. Misafir ev sahibinin işine karışmaz. Sefer Reisin kıpkızıl kesilen gözlerindeki kan bulutu birden silindi ve dudaklarında bir aslan gülüşü bolirdi. (Arkası var) Hizmetçi Niçin Gidiyormuş ! < İL2 — Bayan, artık gidiyorum, Baya tahammülüm kalmadı. — Neden?. Size sataşıyor mu? — Ne Münasebet! Yüzüme baktığı bile yok.. Bir Bahçe Meraklısına Cevaplarım ( Baştarafı 8 inci yözde ) kesersiniz ve böylece hem asma- daki Midiyo hastalığına faydalı, hem de yapraklara zararsız bir bulamaç hazırlamış olursunuz. Asmalara kükürtlü bulamaç serpilmez. Kükürdü ayrıca serp- melidir. ve bu işe 'filizler bir ka- rış olunca başlayıp üç dört defa tekrarlamalıdır. Asmalarda mil- diyo pek olmaz amma külleme çok olur. Göztaşından çok kü- kürde dikkat etmek gerektir. * Ağaçların yapraklarının sarar- Sararan a- | Ması türlü hasta- hlıklardan ileri ge- lir. Bunu görme- den kestirmek — doğru değildir. Bununla beraber uluorta gelen sarılığa karşı şu reçete iyldir: Nitrat dö potas 5 gram Süper fosfat Vizi'm Sülfat dö manyerl 2 ,, Su (on kilo) 10.000 ,, Bu su ile ağaçları sularsanız sarılık gider. Bordo bulamacının buna da faydası yoktur. Dedim ya bu Kâcı hangl maksatla kuk landığınızı anlayamadım. Pek meraklı olduğunuza göre size bir kitapcık tavsiye edeyim: (Pendikte T. Birlcik) adresine bir mektupla kırk kuruşluk pul gön- derip (Öğütler) ismindeki kitabı isteyiniz. Bu kitapta mütenevvi zıral malümat vardır. — Çiftçi Eskişehirda telsiztelgrafçı A. Akin; Karanfille- .l!(ı'ııı;(m'ljr dcokk - lefa köl ndeki ÂN BEPAP Ü bayç lııılılı;:ıınu- gea rarırlar, Toprak- larını değiştirip bakınız. Eğer beyaz rer.kli yumrular görürseniz bunları ayıklayınız. Yüz gram suda beş gram göztaşı eritip kökleri bu suda bir dakika tutunuz — sonra — yıkayınız. — ve yeniden yeni toprağa dikiniz. Kökleri yiyen tırtıllara karşı yu- kardaki meraklıya — söylediğim tütün, tömbeki, lizol ve afla ilâ- cını kullanınız. Diğer sualleriniza de sıranız gelince cevap verece- şim. — Ç. (©) Kirnat hususundaki müşküllerinlei serunuz. Bon — Posta'nın ( Çilftçi ) al Aize cavap verecektir. DOYÇE ORİENT BANK Dresdner Bank Şubesi Morkezi: Berlin flr?lıılck! şubelerl: Galata - istanbul - izmir Deposu: İst, Tütün Gümrüğü * Her türlü banka işi * İ[— HİKÂYE Ingilizceden : — İŞ ADAMI Dünkü Kısmın Hulâsasi: Hary Bostok ile ihtiyar bir Profe- Aör ayaı kompartlımanda — seyahat etmektedirler. Hary Bostok kendi- sibin tam bir iş adamı olduğunu, hez şeyden — onladığını söylüyor. Meselâ ev inşamna, emlâk satışma onun kadar vâkıf olan yoktur. Ka- rısı sanayli nefiseye düşkündür. Ihtiyar arkasına dayandı ve | Gdeta söz anlamıyan bir çocuğa | gülümser gibi gülümsedi : — Bulttihamınız pek şümullü' olmadı mı ya? dedi, Bostok sözünde ısrar ediyordu: — Dolandırıcılar... dedi. Ihtiyar adam elini — yavaşça cebine soktu ve bir kartdövizit çıkarıp karşisındakine uzattı. Bostok kartı yüksek — sesle okudu: — Llonel Petigru Demek #iz de antika tüccarısınız öyle mi? dedi. Petigru — hafifçe ellerini oğuşturdu. — Eh... Pek de tüccar dene- mez. Gerçi benim firmam iki yüz senelik eski firmadır, fakat ben satış kısımile alâkadar değiim... Ancak san'at kışmına bakarım, Ötede, beride eski ve bilhassa antika mobilye araştırırım. Bence bu araştırma dünyanın en zerkli işlerinden biridir,, dedi. Bostok bu ihtiyarın gözlerinde parlıyan — san'at aşkını — gördü. Şimdi onda istihfaf ile merhamet hisleri biribirile mücadele ediyor, antikacılar hakkında — sarfettiği sözlere nadim olmuva başlıyordu. — Ben antikacıların dolandı- rıcı olduğunu söylediğim vakıt... Hepsini ... Kastetmiyordum ... diyebildi. Petigru elini kaldırdı. gözle- rinde ve dudaklarında her şeyi affeden bir gülümseme vardı: — O bahsi kapatalım mister Bostok, dedi. Ben sizin ne demek istediğinizi pek İyi — anlıyorum. Her meşlekte iyi adam'ar da, fenaa damlar da var... Benim bile bazan hafif hafif vicdan azabı duyduğum zamanlar vardır.. dedi. Ve sinirli sinirli güldü. Bostok, kendi kabahatlerini itiraf eden bu adama baktı ve kahkahalarla gülmeğe başladı. Elini kaldırarak tekrar İhtiyarın dizine vurdu. — Dedimyal Iş İştir. Karşın- dakini sen aldatamazsan, o seni aldatır, değil mi? dedi ve kendi | iş bilirliiğini göstermek için, kah- ramani olduğu bir sürü vakalar, hikâye'er anlatmağa başladı: “Meselâ, geçenlerde mütekait bir mektep muallimine bir ev satlım, Herif yorulmuş — başını dinlendirmek İstiyor ve görültüsüz patırtısız bir yerde bir ev arıyor- du. Tabü karşıdaki arsayı, gazino Inşa etmek isteyen birine saltığını kendisine söyleyemezdim ya ?..,, dedi ve yine kahkaha ile gülmeğe başladı. Karşısındakinin gülmedi- ğini görünce: — Sizinle bahse girişirim ki, sizin böyle büyük günahlarınız yoktur. dedi. Petigru tereddüt eder — gibi çenesinl kaşıdı: — Vallahi bilmem dedi.. Bu gayet nazik bir meseledir. Tabit aldığım antikaları elden Ü kadar ucuz almağa gayret ederim. Karşımdaki adama nisbetle bu işte ekisper olduğumu - düşünü- yorum da bazan pek de dllrüıl gülümsedi. ——— —— ——— bareket etmediği mi... Bostok sözünü kesti: — Yuvu.. - Kendinize — iftira etmeyiniz.... Onları siz aldatma- sanız, başkaları aldatacak. Evvelcede dediğim ıiıı[ iş iştir ve bu düstura riayet etmek lâzımdır. ,, dedi. — Vallahi — bilmem. — Insan bazan —pek garip vaziyetlerle karşılaşıyor. Bakınız size garip bir şey ânlatayım. Ben Sevin- don'da otururum. Naidenhead'da Spondon sokağında eski bir mo- bilya dükkânı vardır. Bu dük- kânda gayet güzel bir masa görmüştüm. Bugün — oraya gidip o masayı alacaktım. Halbuki sis yüzünden geciktim. İhtiyar mobil- yacı şimdiye kadar çoktan dük- kânı kapamıştır. İşim bilmecbu- riye yarına kalacak, dedi. Bostok; — Masa antika bir şey mi? diye sordu. — Hâlis Çipendeyli. Hem de Çipendeyl'in — yaptığı en nefis parçalardan biri... Bugün sokağa atsan beşyüz sterling eder, dedi. — Dükkân nerede idi dediniz? — Spondon s#okağında. — Hım.. Spondon sakağı... Herif kaç para istiyor? Ihtiyar gülümsedi: — İki yüz sterling İstiyor... Zavallı adumcağız, masayi Çipen- deyl devrinde yapılmış iyi bir taklit zannediyor. Tabil benim kim olduğumu bilmiyor. Bilmem siz benim ( Çipendale ve muatir: ları) ismindeki eserimi okudunuz mu Mister Bostok ?,, — Hayır, okumadım. — Halbuki herifin masasında bunun bir atshasım — gördüm, Tuhaf değil mi? ,, Bostok sabırsızlanıyordu, me- rakla sordu: — Masanın hakiki Çipendeyl olduğuna şüphe yok ya ?,, Petigru gayet tabit bir eda ile : — Ona biç şüphe yok. Iki dakikalık bir muayeneden sonra hakiki olduğunu anladım. Temin arasıra hafif vicdan azabı duy- duğumu — söylemiştim ya., — Bu vak'ayı da ona bir misal olsun diye size anlattım. Zavallı adam elindeki — masanın hakiki — bir Çipendeyl olduğunu bilse.. Petigru sözünü — bitiremedi. Tren bir istasyonda durmuştu. Bostok acele acele yerinden kalktı, şapkasını aldı ve ihtiyarın elini sıkarak : — “Ben burada — oturdum. Öyle ufak tefek şeylerle vicda- minızi yormayınız azizim, Unutma- yan ki iş iştir. Dedi trenden iİndi. * Ferdası günü öğle üzeri, Bos- tok yemeğini yeyip bitirdikten sonra tabağını — önünden — itti ve —arkasına — dönerek — yanı Başında duran ve etiketi hâlâ Gzerinde bağlı bulunan yeni . ma- saya baktı. Karısı da evvelâ ma- saya sonra kocasına hayran na- zarlar'a bakıyordu. — Hekikaten ucuz almışsın Hary. Za.en bu gibi işlerin usta- sısın sen değil mi? Dedi. Hary Lostok başını arkaya doğru kaldırdı ve göğsünü şişi- rerek purosunda derin bir nefes çekti. — Biz iş adamları böyleyiz ( Devamı 13 üneü yüzde ) Nü n ada l £ S di e d GKL ÜÜDİ eli DĞ B $e l

Bu sayıdan diğer sayfalar: