8 Temmuz 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

8 Temmuz 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Resmi Makam Hint Denizlerinde| Adları Türkler Murat Rais - Pirl Rola - Yazan :* M. Turhan Hadım Süleyman Nefer, O Heybetli Türkü Selâmlaya Selâmlaya Odadan Çıkıp Uzaklaştı ; —Ğ Saler Rels genç kızı kayaların üserine oturttu. Kendi de yanına bağdaş kurdı Denizci nefer, kalbini hayale ve hulyaya kaptırmış bir. kadın kaleminden dökülen birkaç say- falık gilri uzun bir kitap haline çevirecek ve saatlarca söylenip duracaktı. Sefer Reis, işin şirya- tını çizip Özünü aradı. — Geyerzeliği bırak, dedi. Kız ne istiyor? Nefer şaşkın şaşkın — cevap verdk — Nemi istiyor dediniz? Halâ anlamadınız mı sinyor. Sevişmel: istiyor. — Kuru kuruya mı? — Orasını ancak siz bilirsiniz. Fakat matmazelin kuru kalmak istediğini ummuyorum. — O oradadır, ben buradayım Böyle uzakta sevişmek nice olur” Yoksa işimiz! gücümüzü bırakıp biribirimize name mi yazacağız? Nefer, elindeki mektuba bir daha göz gezdirdi: — Sonuna kadar dinleseydi- niz Dona Jovananın öyle uzak- tan selâmlaşmakla kalmak İste- mediğini anlardınınız. — İyi ya, sende orasını söyle. Cevizin kabuğu atılır, içi yenllir. Kadının da gülüşü, kıvrılışı kabu- ğu benzer. Onların son sözlerine bakmalı Ne diyor bakalım bu kız? — Sizi çağırıyor, yarın sizi bekliyeceğini yazıyor. — Nerede bekliyecek miş? — Boğazın — ortasındakl ka- yalıkta. — Saat kaçta? — Tam gece yarısında, — Odu kayalığa kim geti- racek ? Nefer, yüksek terbiye görmüş Lir gövalye gibi iğildiü — Benl.. — Ya beni kim alıp oraya götürecek? Nefer, yaptı : — Yine benl.. Safer reis, yataklı bıyıklarını Şöyle bir sıvazladı, kısa ve çok kısa bir — düşt gonra cevabırı verdi: — Golirim. Kıza selâm söylel.. bir daha röyerane Nefer, şapkasile bir sürü ya- rım daireler çizerek — heybetli Türkü selâmlıya selâmlıya odadan çıktı, aldığı altınları koltuğu altındaki bir küçük keseye yer- leştirdi, yoluna düzeldi. Hem gidiyor, hem söyleniyordu: — Bizim Amiral kale alamı- yor amma kız kardeşi gönül alabiliyor. Bakalım bu alışverişten biz ne kazanacağız? * Diu adası, Kambay körfezinin ağrında ve sol tarafındadır, topu topu otuz kilometre murabbar genişliktedir. Fakat Gücerat top- raklarına yüzerek - geçilebilecek kadar yakın olduğu, körfezin de tam ağzında bulunduğu için eski devirlerde süel doğaeri vardı. Bahâdir Şah ve kendinden önce Gücerat tahtına oturan hü- kümdarlar bu adaya ancak balık avlamak,, tatlı bir ıssızlık içinde yorgunluk çıkarmak için gelir- lerdi, bununla beraber — adada saray denilecek kadar — büyük konakları, duvarla çevrill bahçe- leri vardı. Portekizliler, yukarda — da yazdık, bu küçük adayı - güya fırtınalara karşı — sığınacak — bir köşe olmak üzere - kiralamış!lardı, Fakat filolarımı limana soktuktan sonra karaya aaker çıkararak çadırlı. bir ordugâh kurdukları gibi adanın körfez tarafında bü- yük istihkâmlar da yapmışlardı. Bir kiracı işine benzemiyen bu zorlu tutum, Bahâdir Şahın dik- katini çeldiğinden payitahtı olan Ahmetabat şehrinden bir aralık ayrıldı. Arasıra yaptığı gibi eğ- lenmek - fikrile geliyormuş gibi görünerek adaya indi. O, kendi gözle Portekizlilerin kurumunu görmek ve verilen haberleri doğ- ru bulursa heriflerin yerleşmele- Tİane meydan vermeden sert dav- ranıp adayı kurtarmak İstiyordu. Lâkin portakal çiçeğini görün- ce bülün bu düşünceler kafasın- dan silindi. Adayı değil, kendini bile unultu ve paytahta dönemi- yerek orada kaldı. Devlet işlerini | oluruna bırakmıştı, Matmazel Janı mekle ve bu canlı çiçeği göğsüne takabilmek yollarını ara- makla vakit geçiriyordu. ( Arkan var ) Türk Dili Comiyıdnllı Listesi Resmi makam ve daire listesl ad. İarının öz türkçe karşılıkları yanlış yazılıyor. Türk dili tetkik cemiyeti bu yanlışlığın devam etmemesi için aşağıkl — İisteyi —tanzim etmiştir. Okuyucularımıza arzediyorur: Osmanlıcaları Türkçe karşılıkları Reisi Cümhur — Cumur Başkanı Riyaseti Cümhür Cumur Başkanlığı Büyük Millet Meclisi Heyeti Vekile Başvekil Adliye Vekili Millt — Müdafaa Veklli Baridiye Vekili Dahiliye Vekili iye Veklli Ö?g’rü ve İnhi- sarlar Vekili Nafin Vekil İktisat Vekili Maarit Vekili Ziraat Vekili Sılıbat ve İçtimal muavenet Vekili Erkânıharbiyel Umumiye Şürayi Dovlet Mahkemeyi Tem- - Temyl- Süel Yargutay Süel danıştay Asbaşkan Genel Sekreter Yönetker Başkanlık karu Kestör Kamutay Bakanlar Başbakan Tüze Bakanı Kurulu Sü Bakanı Dış Bakanı İç Bakanı Finans Bakanı Gümrük ve Tekitler Bukanı Bayındırlık -Bakasi Ekonomi Bakanı Kültür Bakanı Tarim Bakanı Sağlık ve soysal yar- dıun Bakası Genel Kurmay Danıştay Yargutay Divanı 5İ Askeri Şürayı Askeri Role Vekili Kâtbi Umumt Müstoşar Divanı Riyasaet İdare Âmirl Müdürü Umumi Genel Direktör Müdür Direktör Vilâyet hi Vali İlbay Kaza İlçe Kaymakam (Ka- za kaymakamı ) İlçebay (İloebay) Nahiye Kamun Nahiye Müdürü Kamunbay Belediye Uray Belediye reisl — Şazbay Belediye riyasetl Şarbaylık Belediye meclisi Şar kurulu Şehir Şehir Kasaba Kont İdare Yönetim, Yönetke Emniyeti Umu- miye Heyeti umumiye Kalemi maksus Kamuğ güven Genkarul Özel Büro Gereç Arşiv Sayış Sayışman Yayın Çevirgen Direktörlü Bölüm direktörü Kalembaşı İşyar Sekreter, Betimen Yar Yurbaskan Muhasebesl Neşriyal Daire mlüdürü Şube Müdürü Mümeyiz Memur Kütip Muavin Reix muavini Müdür muavini Yar Direktör Müddei Savaman Müddei Umumi GCenel Savaman UTÜN ÜLKEYİ ğg&âŞM.&ZSINlZ WESon Posta BürÜN Ückevi HERGÜN DOLAŞIR| Çeviren: Selim Tıynet —- NİÇİN E_Y_LENMEMİŞ? Evet babacığım, evlenmedim. Mademki öğrenmek istiyorsunuz, sebebini de söyleyim size, Zaten, çocukluğumdan beri, yaptığım ka- bahatleri söylemek — âdetimdir. Yalnız, bu biraz daha büyükçe onlardan. Fakat umuyorum ki yine affedeceksiniz beni. Siz de biliyorsunuz ! Ben pek güzel, yalnız fakir bir kızdım. Yanl fena yollara çabuk sapabi- lecek bir kız. Halbuki erkeklerin etrafımda çok dolaşmış olmasına rağmen, yirmi beş yaşına geldi- ğim zaman bile temiz ve namus- luydum. Hayatımı kazanabilmek için hastabakıcı olmuştum. Ve hastalarla uğraşmaktan — âdeta zevk duyuyordum. Bir gün, ken- disine hörmet ettiğim bir kadın : — Size, dedi, iyi blr iş bul- dum, Liyonda bir şatoda ihtiyar bir karı koca var. Ikisi de kibar ve asil insanlar. Yalnız, bakıl- mağa muhtaç bir haldedirler. Size ayda baş yüz frank vere- cekler. Tabit yemek içmek de oradan, Üstelik ev kirası da yok. Nasıl, kabul ediyor musunuz ? — Evet, dedim. Kabul edi- yorum. Ve iki, üç gün sonra da doğ- ru Liyona yollandım. Ah babacığım! Nasıl insan- ların içine düştüğümü imkânı yok tahmin oedemezsiniz. Erkek sek- senlik, kadın da yetmiş beşlik vardı. Çok bitkindiler. Hizmetçi- lerin yardımı olmadan yerlerinden bile kıpırdayamıyorlardı. Elli se- nelik evliydiler. Fakat bulsalar biribirlerinin gözlerini oyacaklardı. Ne ise, yazın her iklsinl de ayrı ayrı odalara koyarak gürül- tünün Öönünü aldık. Fakat kış gelince İş çatallaştı. O koca hak kuran kafesinde ısınabilecek gibi yalnız bir oda vardı. Artık ister istemez ikisini de bir odaya ko- yacaktık. Ve nitekim de koyduk. Yalnız, hiç olmarzsa biribirlerinin yüzlerini görmesinler diye, birini odanın bir ucuna, diğerini de öbür ucuna yerleştirdik. Amma bunun da bir faydası olmadı hani! Meselâ kadın Ööksürecek olsa erkek, sanki gidip de onu tepelemek istiyormuş gibi, olduğu yerde homurdanarak te- piniyor, erkek de hokkasına şöyle bir hızlıca tüküreyim desa karısı çemnesinin olanca kuvvetile beddua etmiye başlıyor, âdeta çileden çıkıyordu. Bütün kış, en küçük bir se- bepten, vahşi hayvanlar gibi bir- birine saldıran bu karı kocayı dinledik. Size itiraf etmeliyim ki o za- matlar Harbiyeden çıkmış bir mülâzlmi seviyordum, Onun da bana karşı gittikçe artan b'r tut- kunluğu vardı. Hatta benim, Parisl bırakarak Liyona gitmeme çok, hem de pek çok üzülmüşlü. Tabii kışı birbirimizden oyrı geçirdik Sevgilim Ekbaharda izin alarak, Liyona, beni görmiye geldi. Dağ- larda karlar eriyor, her taraf yeşermiye başlıyordu. Ben de ç- ç k açmak için çırpınan bir gül gibi idim. Bahar Bütün sinirlerimi kamçılamış, beni yalmız aşk için yaratılmış bir insan haline sok- müştu, Sevgilime gelince, bana karşı çok heyecanlidi o. Konuşur- ken kalbi göğsünü delecekmiş gibl çarpıyor, gıcak solukları yüzümü yakıyordu. Nihayet, bizi ayıran " her türlü engelleri ortadan kal dırmak için yalvardı: — Evlenelim seninle, dedi. Nı olur, acı bana! evlenelim. Birdenbire korkarak yerimdet fırladım. — Evlenmek mi? Allah gör termesin! Ölürüm de yine evlem mem. Şaşkın ,şaşkın yüzüme baktı. — Yazık! dedl. Beni sevmiyor muşsun demek. — Hayır, sana tapıyorum! — O helde? — O haldesi falan yok, dedim. Ben seninim, yalnız senin! Fakat evlenmemek, evlilikten hiç bahset: memok şartile. Va böylece biribirimizin olduk. İşte, elli sene evlilikten sonra, biribirine- karşı en sönmez bir kin ve mefretle bakan Ihtiyar çiftten aldığım ders bana bu işi yaptırtmıştı. Babası derin derin içini çekti. — Çok, çok fena yapmışsın kızım, dedi. — Evet babacığım! Çok fena yapmışım meğer, Hem de sizin umduğunuzdan daha çok fena. Bakınız, neden: — On, on iki sene sonra Parise dönmüştüm. Bir gün ansızın mektup aldım. İhtiyar kadının ölümünü bildiriyorlardı. Hemen Liyona hareket ettim ve cenaze gömülmeden bir iki sant önce de şatoya — yetiştim. Ne — görsem beğenirsiniz? — Ihtiyar kocanın ağlamaktan gözleri çişmiş, sesl kısılmıştı. Ikide birde kalpleri sızlatacak bir şekilde hıçkıra- rak karısının Üstüne kapanıyor, “Doğru mu, kadınım söyle! Doğ- ru mu? Seni artık hiç mi göre- miyeceğim ? Düşün! Beni nasıl bırakıyorsun ? Altmış senelik ev- lilikten sonra ben nasıl katlanırım buna ? Bırakma ! Acı bana kadi-/| nım | Benim harpte ölen oğlumun annesi, acı bana!,, Diye inli yordü. Ihtiyarın bu sözleri içtendi, Samimiydi. Ölüm bütün o zahiri kinleri, nefretleri, her şeyi silip süpürmüştü. Bunları görünce ben de ağla- mıya başladım. — Fakat onlara değil de kendime, Çünkü, herşeye rağmen, insanın, ölümünde tabu- tuna kapanarak böyle göz yaşı 'dökecek bir erkeği olmalıydı. Ah, meğer evlilik ne kadar İyi, ne kadar kıymetli şeymiş, Güzel mülâzimim şimdi neredeydi acaba? Babası : — Evet, dedi. Tam zamanı imiş, aramadın mı onu ? Kızı dalgia, dalgin verdi ; — Evet, dedi. Aradım ve buldum, fakat faydasız bir buluş. Çünkü, yüzbaşı olmuş, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı. Sonra, uzaklara doğru baka- rak ilâve etti. — Benimle artık hiç kimse evlenmez, dedi, bu yaştan sonra. Çok, hem de çok pişmanım gimdi. Çünkü, yalnız yaşamak neyse, fa- kat yalnız ölmek, bu her şeyden cevap “ginir ve akıl hastalıkları müt Dr. ETEM VASSAF Cağa'oğlu Orhan B. apartımanı Te 22033 Ev. Kudiköy Bahariye İlcel sokak Tel6079)

Bu sayıdan diğer sayfalar: