July 20, 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

July 20, 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika No: 89 Paul ölülerin üzerinde bulduğu kâğıtları ceplerine sokuşturdu ve koşarak geldi. Yüzbaşı Perditanın yanına oturmuştu. Paul da oto. mobile atladı ve biç sesini çıkar- madan dreksiyonun başına geçe- rek otomöbile yolverdi. Perdita da yüzbaşı Dürer de birbirlerile konuşmiya cesaret ede- miyorlardı. Her ikisi de köşelerine büzülmüş, kendi düşüncelerine dalmıştı. Akşama doğru, Alman hudut karakollarına geldiler. Nöbetçi Alman neferleri otomobili durdur* dular va düşman erazisinden ge len bu arabayı ve içindeki yolcur ları aramak istediler. Fakat yüz- başı Düreri, Alman xabiti ünifor- masile görünce bu maksatlarından vazgeçtiler. Alman rzabiti onlara lâzımgelon İzahatı verdi ve nöbet- çiler onu selâmlıyarak yolun ke- narına çekildiler ve otomobile yol verdiler. Perdita yerinden kıpırdamak- sızın ve hiç sesini çıkarmadan bu sahneyl seyretmişti. Neferler ya- nindaki zabiti selâmlarken gizli bir gurur bile duymuştu. Dürer tekrar otomobile bindiği zaman: — * Artık kendi memleketl- niİzdesiniz demek yüzbaşı! ,, dedi. Yüzbaşı Dürer gülümsedi: — Evet şimdi benim misafirim sayılırsınız Mis Perdita. Müsande ederseniz sizi ilk şimendüfer istas- yonuna kadar götürmek ve sal- men Berline giden trene yorleğp- tirmek İstliyorum, dedlk — Çok teşekkilr oderim... Six olmasaydınız ben ne yapacaktım bilmem. Bu felâketlerin ortasında şaşırıp kalacak ve belki de kur- tulamiyacaktım. Fakat ben tirene gidecek değilim — yüzbaşı,.. Otomobllle Berline — kadar gb Gip, otomobili — ve — evr oradaki sefarethaneye teslim « mek İstiyorum.... Siz nereye deceksiniz ?.... Berline gidec seniz beraber gideriz. ,, dedi ve genç Alman zabitin yüzüne baktı. Yüzbaşı Dürer acı acı gülüm: sedi : — Maattecssüf Mis P: ilk kasabada kalmak ve telgri karargüâha malümat vererek mat beklemek mecburiyetindeyim, dedi. Perdita : — Ya?... çok uzak mı? — Hayır.. Uzak değil.. Nk hayet yarım saat sonra oradayız. Caliba bir an evvel buralardan kurtulmak, sevdiklerinize kavuş- mak İsteyorsunuz... Pordita Alman zabitinin ne demek istediğini anlamıştı. Ha- fifçe kızardı. Bir müddet cevap weremedi — sonra — titreyen bir sesle : — Annemden başka kimsem kâlmadı ki.... dedi. Yarım saat sonra küçük bir kasabanın ışık- ları göründü ve birkaç dakika Sonra da kasabaya girdiler. Zafer haberini duyan halk sokaklara dökülmüştü. Her taraf Alman bayraklarile donatılmıştı. Sokak- lardan geçmek — kabil - değildi. Dedi. Bu kasaba Otomubilde bir - tayyâre zabiti görenler derhal otomobilin etra: finı sarıyor, taşkın — tezahliratta bulunuyorlardı. Paul bin müşkülatla bu kala- balığı yardı ve yüzbaşı Dürer'in işareti — Üzerine — telgrafhanenin önünde durdu, Yüzbaşı — Dürer, otomobilin kapısını açtı ve dışarıya - atladı. Genç kıza dönerek: — “Burada temirce bir otel yar Mls Perdita, Geçen sene bu- rada manevralar yaparken birkaç gece kalmıştım. İsterseniz bu ge- ceyl burada geçiriniz, biraz istira- hat ediniz ,, dedi. Genç zabit Perditadan ayrık mak istemiyor, bu son dakikaları elinden geldiği kadar uzatmak Istiyordu. Perdita bir an için te- reddüt etti. Ona buraya kadar refakat eden bu genç ve sevimli Alman zabitinden böyle ansızın ayrılmak onun da kalbini burku- yordu. Fakat onu ümide düşür- mek de doğru değildi. Derhal kararını verdi: — *“ Müsande ederseniz bir an evvel Berline gideyim,, dedi. Yüzbaşı — birdenbire — irkildi. Fakat kendini toplayarak: — “Öyle ise yollarımız burada ayrılıyor Mls Perdita. Size bütün kalbimle hayatta sandetler te- menni ederim.,, dedi. SON POSTA İ 20 7 «« 1935 Gözlerini yere eğmiş, genç kızın yüzüne bakmıya cesaret edemiyordu. Perdita da genç za« bitin gözlerinde o üÜmitalz aşkın izlerini görmemek iİçla onun yü- züne bakıyordu. Perdita: * — Allaha ısmarladık yüzbaşı... Size çok minnettarım. Sizden ayrıldıktan sonra kendimi büsbü- tün yalnız hissedeceğim, Fakat kımbilir belki bir gün,.. Yüzbaşpı Ümitle gözlerini kal- dırdı. ve Perditanın gözlerinin içine baktı. Hissiyatma hâkim olmak İstiyor, dudaklarını ısırıyor, gülmeye çalışıyordu. — “ Belki değil, bir gün her halde tekrar buluşacağız. Bu harp biter bitmez İngiltereye gelip sizi bulacağıma hiç şüphe etmeyiniz,, dedi. Eğildi, genç kizin elini tuttu ve dudaklarına götürerek uzun uzun — Öptü. Sonra askerce bir selâm vererek döndü ve postaha- neye girdi. Perdita bir müddet oturduğu yerde kaldı. Sonra derin bir göğüs geçirerek Paul'a döndü: — Haydi bakalım Londraya ! dedi: Paul hiç sesinl çıkarmadı. Elini şapkasına götürerek selâm verdi ve otomobili sürmiye başladı. Arkası var 19uncu Resim Sergisi Dün, Paj Teşhir edilen resimlerden birkaç parça Dün, sant tam 17 de Güzel san'atlar resim şubesi san'atkâr- ları, Galatasaray İlsesinde 19 uncu sergilerini açmışlardır. Sergide, 30 dan fazla san'atkârın 110 dan fazla eseri vardır. Sergi, bilhassa yerli —mallar sergisirla de açık — bulunması yüzünden, çok — kalabalık — bir ziyaretçi kütlesi bulabilmiştir. Denilebilir ki, dünkü resim vergisinin bulduğu rağbet, diğer hiçbir san'at sergisine müyesser olamamıştır. Galatasarayda Açıldı Oradaki ziyaretçilerle yaptı- miz alâka uyandırıcı konuşma- ları, ve sergi hakkındakl kanaat- larımızı, — görüşlerimizi — yarınki ılılııııııdı yazacağır. D. Sergisi D. Gurubunun beşinci sergisi bugün saat onyedide gehir tiyate rosunun operet kismi olan eski Fransız — tiyatrosu — binasında açılıyor. — Şalir — Necip — Fadıl ile Elif Nacinin konferansları var- l?l;r Sergiyi herkesi parasız göre- Sefalet Yuvalarında Ziyaretçi Hemşire Bir Ai- ON lenin FişiniNasılDoldurur (Baştarafı 1 incl yüzde ) — Kocanın adı? — Neş'et! — Ne iş yapar? — Zerzevat satar! — Ne kadar kazanır günde? — Elli altmış kuruşu bulur! — Kaç yaşındadır? - 29! — Sen? -—221 — İçermi? — Eh... Buldukça İçerizi — Sendemi içiyorsun? — Evet... Yemeklerden sonra birer fincan! Hemşirenin gözleri bhayretle büyüdü: — Hem de yemek Üstüne içi- yorsunuz ha? Kadın olle tutulabllecek kadar koyu bir safiyetle cevap verdi! — Kahve aç karnına içilmez ki! Hemşirenin aklı suya ermiştik: — Sen yanlış anladın, dedi. Ben rakı İçip içmediğinizi #sor- muştum! Kadın, evlüdına sövülmüş gibi irkildi: — Töbeler olsun.. Adını anınca midem bulanır... Ve kaşlarını kaldırıp boynunu bükerek ilâve ettir — Hem biz ekmeğe para ye- tiremiyoruz, rakıyı nereden bulu- ruz ki? Hemşire " sosyal fişek sorgu- larına devam etti: — Buranın adresl nasıldır ? — Nesl'şah mahallesi, küçük geğme sokağı, 24 numara: — Ne kadar kira veriyorsunuz bu eve?. — Biz evin sade bu odasını tutuyoruz. Ayda iki lira veriyoruz! — Kaç kişisiniz bu odada? — Pek öyle kalabalığımız yok- tur bizim. Hemşire, valide, ben, kocam, iki de çocuğum! Baldızım da var amma, ©, her gece kak maz burada |.. — İçinizde — bastalığı — olan var mı? — Yok hamdolsun... Para sıhhatla oluyor amma, — sıhhat para ile olmuyor.. Hem “can boğardan gelir, boğazdan giderl,, Derler. Bizim fazla paramız ol madığı için, boğazımızdan geçen malâmdur! Öyle zenginler gibi türlü türlü yeyler İçip türlü türlü şeyler yemiyoruz k! midemiz bozulsun | Dinlediklerinin bir kısmını not eden hemşire, tamamlanan sosyal fişi bana uzattı: — İşte, dedi, şimdi bu fişi, bu aile için açacağımız dosyaya koyacağız. Ve buudan sonra bu alle de daimi ve muntazam kou- trolumuz altına girmiş olacak.. Bu aileden tedavi veya muayene için müracaat vaki olursa, neti- celeri matbu evraka yazıp, bu fişin yanına koyacağız. Bu sarflar sayesinde mıntakamızdaki bütün allelerin — içtimal, — iktisadi, — ve sıhbi — vaziyetlerini — dalmi — bir mürakabe — altında — bulundura- biliyoruz. Meselâ biz çok muhtaç alle- lelere icabında ilâç, kundak filim, kaşvar (lâstik bohça) dağıtıyoruz. Yakında elliden fazla verem- liye günde 250 gram et, ikişer yumurta, yarım kilo da ekmek verebileceğiz ! Iİşte yine o xzarflâar sayesinde- dir ki bu yardımlara daha fazla muhtaç olanları tayinde yanılmaz Temmuz 20 —— —a bir lııbot gösterebiliyoruz. Bu izahatı tamamlayan heme tire, sosyal fişla altındaki boş yere mütaleasını da yazdı ! — Fakir aile, hala ve ikas metgâh sıhhit —değil sıhhatleri yerinde | Sonra yine öğütlerini vermeye başladı : — Hanım, çocuğunuzun sıle hati yerinde, fakat dikkat et mezseniz, çocuk bünyesi bir. ke: lebek kanadı kadar hassastır, bozulur, en ufak bir - rahatsızlık sezerseniz, hiç vakit geçirmeden getirip doktora göstermeyi ihmal etmeyin. Sonra “ ağlamayan ço- cuğa meme vermezler,, denir. Halbuki asıl yanlış olan çocuğa her ağlayışında meme vermektir. Bu itibarla, çocuğunuza Üç saatte bir meme verin. Ve çocuk katıla katıla ağlasa bile bu intizamı bozmayın... Yoksa çocuğunuz elden gldıd Ayrılırken — Üç gün — gonrâ yenlden uğramayı — vadeden hemşire kapıdan çıkınca bant döndü; — gözlerimdeki — gizli ve müstehzi hükmü sezmiş gibli — Bu, dedi, haddi zatinde kuru ve boş lâf sanılan öğütlerin tasavvur edilemiyecek kadar bük yük faydaları oluyor. Çünkü söz- lerimizi Içten bir inaçla dinliyor- lar, ve kalıbı. kalıbına da yerine getiriyorlar. Eskiden cahil koca- karıların nüfuzları altındaymışlar. Ve kocakarıların, her birl — sıhe hatlerini kundaklıyan Ullllııl“ kanıyorlarmış. Kendilerinin ve çocuklarinıt mukadderatını (tamamile onların ellerine — bırakmışlar; — mikroplu hastalıklara, kocakarı ilâçlarile, mazar boncuklarile, hoca nefeer lerle karşı koymuya çalışmışlar. Çocuklarını kanun kaçağı, alaylı ebelere aldırtınışlar. Bu yüzden dünyaya göz aç* madan ölen yavruların, ve doğar yavrularını kucaklayamadan ah retl boylayan talihsiz — analarıt haddi hesabı yok. Size, daha geçenlerde — şahil olduğumuz iki wak'ayı anlatayım: Hudutsuz — cahalete kurbati gidenlerin zebir kadar acı - âkk betlerini, bir iki vak'adan — dahâ kuvvetli hiç bir şey anlatamaz! - Naci Sadullah — Sekiz Yüz Bin Koyon ( Baştarafı 5$ inci yüzde | Onların çok diri, çok sağlami olmalarının; romatizma, bel ker miği ve mide ağrıları, bağırsak bozukluğu bilmemelerinin inci gibl dişli olmalarının sebebl de budurı fazla et yememeleri ve içki kuk lanmamalarıdır. O devirlerde kaht' ve tütün de yoktu. Dedelerimi$ demir gibi bir mide taşıyorlardı. Istanbul önüne gelen mube* sara ordüsunun ağırlıklarını tâ* şımak için on binlerce deve, ker tır, ököz ve manda da kullanık — mıştı. Bunların arası da sekiz yöt bin de koyun sokarsak ordunu! kımıldanmasına yer ve imkâf kalmaz. Rakkamları ölçülü lıııu' Daım. M T. T aa

Bu sayıdan diğer sayfalar: