ŞErır garyarı —T TTTT ee -— e ERIŞ A ” T T YY Eint Denizlerinde Türkler — (t AA n Hadım Süleyman -Pir! Rele- Murat Reis Amiral Baş Tardesinde Süvari Vazi- fesini Süleyman Reis Görmekte İdi Kendisi ne Ü- nünç birşey katan, ne de servet balıı- mından bir kazenç göetiren bu sefer- den memnu de- gildi, enki hulyala- rına dalarak bol bol kitap okuyor- du, bol bol yazı çizikdiriyordu. Lâ- kin İstanbul. papı- lan işi yarım bul- muştu, — Portekiz- llerin bir daha kızıl deniz ağızla- şında görünmeme- leri için sert bir teşebbüste — bulu- nulmasını İstiyor- du. Bundan ötü- rü Piri Beye emir verildi, donanma İle kızıl denizden çıkarak Hint kıyı«- larına kadar tarama yapılması bildi- tildi ve bu suretle ikinci Hint denizi seferi açıldı. . Piri rels, hiç A ummadığı bu #emir Üzerine iİlkin neşesizlendi. Çün- kü büyücek bir filo ve büyücek bir ordu İle Hint denizine giden Hadım Süleyman paşanın eli boş dönüşünü göz önüne getiriyordu, — ürküyordu, sonra düşündü, bu ürküntüden sıy- rıldı. İyi Idare olunacak bir filo lle o denizde çok işler başarılacağına ka- naat getirdi. İstediği yüksek ün, ara- dığı servet işte kendini çağırıyordu. Piri rele bu düşünceler iç'nde do- nanmaya hareket emrini verdi. Zaten gemiler, Aden dönüşünde — kalafat edilmişlerdi, eksiklerini — gediklerini tamamlamışlardı, — ilk İşaret Üzerine denize açılacak bir durumda bulunu- yorlardı. Hint illerine yürüyüşe çıkı- lacağı anlaşılır anlaşilmaz genel bir sevinç yüz gösterdi, bütün — gemilör donatıldı, genlikler yapıldı, bir yandan da kumanya düxülmeye başlandı. Süveyş filosundakl — her gemloel, Hadım Süleyman paşa kumandasında Hindistana giden filonun Portekizli- leri adamakıllı ermeden — geri dönü- şündeki sebebi biliyordu. Kumanya- sızlıktı. Ondan ötürü gemi kilerleri- nin en uzun bir sefere dahi yetişöcek derecede doldurulmasına önem verl- liyordu. Bugünün — geml suvarileri demek olan reisler, amiral ve hattâ her nefer, Önceki seferden alınan derse göre davranıyordu, — açlık yü- zünden dönmeye mecbur kalmâmak için her tedbire başvuruluyordu. Şu tutuma göre bu gidiş, Gbür gidişten daha yaman olacaktı. Süleyman Paşanın filosu « nakliye gemileri hesaba katılmamak şartile « otuz büyük barp gemisinden ibaretti. Türklerin o yıllardakl Kızıldeniz do- nanma kadrosu bu çerçeve İçinde bulunduğundan Piri rels de okadar kadırga, — kalyon ve — baştarde- gden mürekkep bir filo ile yola çıktı. İki sefer arasından tam 12 yıl geçmiş bulunuyordu. Hadım Süleyman 1538 de Süveyşten açılmıştı, Piri rein 1551 de Hint denizine doğru yelken açıyordu. Bu uzuün zaman içinde gemiler yenl« leştirilmiş, kaptanların çoğu değişmiş- ti. Bununla beraber filoda Kat ve Kuka kalelerini yıkan, Diuda çarpışan HMaylı asker vardı. Onlar, bu İşlerde eli olmıyan yoldaşlara kendi destan« larını hikâye ediyorlardı va Safer rgisin adını derin bir saygı ile ani- yorlardı. Kaygusuz Yaşar adile — Mısırda gönüllü yazılip da Aden kâlesini sa- veşsıiız ele geçiren, bütün o sefer sıra- sında filonun ruhu ve dımağı kesilen sonunda bir düzene kapılıp Diu ada- sında kafasiını kaybeden Safer rels, şu on İiki yıl içinda efsaneleşmiş, bambaşka bir hüviyet almıştı. Birçok neferler onun Ölmeyip göze görünmez olduğuna İnanıyor'ardı ve Diu ada- | sındeki kayalıkta bir hayalet gibi ya- İkinci Hint Denizi seferi açıldı... insanlıktan Üstün bir yüz ve Öz ver- mekten zevk alan bir takım levent- ler de Safer reisin İstanbuldaki hükü- met adamlarını uykularında sıkıştır- dığını, Hindistana yeni bir donanma gönderilmesini istediğini, bu filonun o sebeple yola çıkarıldığını kuruntu- lamaktan zevk alıyorlardı. Reislar de, leventler dae derin bir heyecan taşıyorlardı. Bu heyecanın dillerdeki aksi ne olursa olsun mu- hakkak olan bir şey vardı: Yenmek, mutlaka yenmek hırsıl. Diu adasından dönüşün acısını, o dönüşte bulunma- yanlar da bulunanlar kadar yürekle- rinde yaşatıyorlardı. Susuz ve ek- meksiz kalmak yüzünden vukua gelen o hareket, bütün filoyu ateşlendiren bir hatıra idi ve herkes, Öc almak ihtiyacile yerinde duramıyor gibi idi. Amiral baştardasinde süvarl vazi- fesini Selman Rels görüyordu. Recep, büyük bir kalyonun başında ve en önde bulunuyordu. Süveyşten ayrıla- cakları gün o, Pirl Relisin son emir- lerini aldıktan sonra arkadaşça yanına sokulmuş, fısıldamıştı : — İşte fırsat gözüktü. Akdenizden daha büyük bir denize açılıyorurz, Cezayirden Tunustan daha geniş ülkelere gidiyoruz. Dayının da, Bar- barosun da ruhu göktem sana bakıyor, yapacağın işleri gözetliyor. Kendini dört yana tanıtmak, onları da sevin- dirmek için bu fırsatı kaçırma, Ve Selman Reolisle vedâlaşırken de yu sözleri söyledi: — Gözünü dört aç kardeş. Başımız Piri Beydir amma gemiler milletindir, Bizi idare eden o, fakat ne yaptığımızı gözleyen — millettir. Yanlığ bir iş görürsek yüzümüze tükürürler. Ona göre uyanık bulun ! (Arkamı var) Diyorlar Ki: Bu Sene Kış Çok Şiddetli Geçecek! ( Baştarafı 1 inci yüzde) silmiş eve teslim 260 kuruş. Bunlar Kefken ve İIğneadadan gelen odunlardır. Istanbula da başka yerden hemen hemen hiç odun gelmemektedir. Mangal kömürü Bnlgaristan malı kilosu 3 kuruş 30 para, İg:- neada Bulgarya tipi ve Çerkes- köy 3 kuruş 10 para. Diğer mangal kömürleri kilosu 100 para. Igok kömürü: En az beş ton almak şartile Gazhanede tonu 16 lira 75 kuruş, beş tondan aşağı alursa tonu 18 lira 75 ku- ruş. Depolardan eva teslim 20-21 lira, Alman koku Kuruüçeşmede depoda teslim 23 lira 25 kuruş, depolardan eve teslim 26 lira. Ingiliz koku gelmemektedir. Ingiliz Antrasiti depoda teslim 50 lira, Rus antrasiti 38 buçuk liradır. Türk antrasiti de yakında / Sovyet " görlülmüş Eylâl 16 Borsada MÜSABAKALI î g b f Haftâ 1çinde HİKÂYELER Jl Fransızcadan Neler Duyduk? Piyasanın genel durumu hare- ketlidir. Bilhassa — Sovyetlerin yapağı piyasasındaki alışları ilgi ile takip edilmiş ve bu piyasayı da sağlamlaştırmıştır. Her müd- denin özel durumunu aşağıdaki satırlarda ayrı ayrı bulacaksınız. Afyon — Afyon piyasası dur- gündür. Anadoludan gelen mal- lar alıcı bulmaktadır. Fakat fiat- lar bu yıl daima aşağı bir sevl- yeyi takip etmektedir. Kaba af- yonların kilosu 300-320 kuruş Soft afyonların İse 500-510 ku- ruş araşındadır. Teşrinevvelde İnhisar idaresinin bu maddeye fiat biçeceği malüm- dur. Bu fiata intizaren piyasada bir hareket görülmemekte genel durum durgün bulunmaktadır. Tiftik — Tiftik piyasasında hafta içinde de alışverişler devam etmiştir. İki aydanberi az da olsa bu mütemadi aallış piyasanın sağlam durumunu takviyeye yara- mıştır. Sovyet Rusya hesabına tiftik — soruşturmaları — varsa da fiatta anlaşamamazlık yüzünden iş olamamaktadır. Halihazırdaki alışları yapanlar Almanyaya ihra- cat yapan firmalardır. Bunlar iyi Anadolu mallarını kilosu 75 kuruşa kadar satın almıya başlamışlardır. Bir firma 72 kuruştan alıcı olarak piyasada dolaşmakta ise de satıcı bulmak müşkülâtı karşısında işini göre- memektedir. Piyasanın genel du- rumu büyük satışlar olmamasına rağmen çok sağlâmdır. Yapağı — Yapağı piyasa- sında — günün alıcısı rolünde Rusya ticaret — mü- messilliği görünmektedir. Bu mü- messillik on gündenberi — mun- tazaman hergün — piyasamızdaki yapağı partilerini muayene et- mekte ve kilosu 45 kuruşla 47 kuruş arasında alıcı olmaktadır. EBu suüretle mümessilliğin satın aldığı yapağı miktarı bir tahmine göre 4500 - 5000, bir diğer tah- mine göre de 8000 balyadan faz- ladır. Hakiki alış miktarı — bu söz kesimlerinin kat'i satış — olarak borsaya intikali zamanında belli olacaktır. Her halde pivasamızda stok Üzerinde tesr yapacak bir büyüklükteki bu satışlar yapa- ğı tüccarının maneviyatını kuvvet- lendirmiş ve bu fiat'a da piyasa- yı sağlam bir duruma sokmuştur. Buğday — Buğday plyasası sağlam o'arak bir hafta öncenin aynı bir vaziyet — göstermiştir. Hafta içinde Karadenizden un talepleri yine eskisi kadar çok ve değirmenciler da buğday Aalmakta istekli olarak devam etmişlerdir. Bu vaziyetin tabit bir neticesi olarak piyasada kendini tutmuştur. Ekstra buğ- dayla 7 kuruşa kadar muamele görmüştür. Piyasanın gidişi talebe bağlı olarak sağlamdır. Arpa — Arpa piyasasında yerli ihtiyaç için — Bandırma ve benzeri mallar çuvallı olarak 4 kuruş etrafında — satılmaktadır. Ihracat İçin dışardan büyük istek- ler yoktur. Yerinde iskele teslimi dökme 3 kuruş yirmi beş paradır. Piyasa durgundur. Fındık — Fındık piyasasın- da büyük hareketler başlamıştır. Mahsul piyasaya çıkmıştır. Hazır mallar Üzerine yenl satışlar 38-39 kurüş Üzerinden — yapılmaktadır. Her taraftan — fındıklarımız için eyi istekler vardır. Ihracat bil- hassa Almanyaya ve kışmen de Çekoslovakya ile diğer memleket- Bir Esrar Meraklısı v Wökemi — Bunlari yazan ben değilimi Yazı, katiyen benim yazım değil- dir. Bu sırada, avukat Sir Artür İnglevud, reise bir deste evrak uzatarak, en bezgin bir sesle: — Mtüekkilimin bu iddiasını derhal ıspata hazırız! dedi. Ken- disinln, Ingiltereye ayak bastığı basalı, hattâ bazılarını benim gözlerimin önünde yazmış olduğu bir. sürü mektubu takdim edi- yerum. Mahkemeniz bunları öte- kilerle karşılaştırsın. Esasen, İiddianın ıspatı İçin daha kolay da bir yol vardı: Maznun, reisin davetl Üzerine, beyaz bir kâğıda bir gşeyler yazdı ve altına da imzasını attı, Hâkimin, bu yazıyı ötekilerle karşılaştırınca, arada hiçbir ben- zerlik — göremediği, — yüründekl şaşkınlıktan anlaşı'ıyordu. Şu halde, Fençörç sokağında- ki istasyonda Kerşova randevu veren şahıs kimdi? Maznun, vapurdan karaya çık- tığı andan İtibaren geçen zama- nının dakikası dakikasına hesabı- nı verdi: — Dostlarımdan birinin malı olan Çarskoye Selo yatı ile In- giltereye geldim; dedi. Taymis nehrinin ağzına geldiğimizde, sis o kadar kalın Iİdiki, sahile ya- | naşmak İçin yirmi dört saat bek- lemiye mecbur oldum. Rusyalı olan dostum bana uymak isteme- di; bu muzlim Ülke onu Ürkütü- yordu; daha güler yüzlü gönlülle- re kavuşmak hususunda istical ettiğinden, hemen Maderaya ha- reket etti. Bana gelince, karaya çıkar çıkmaz Londra trenine bin- dim. Hamalla arabacının da hu- zurunuzda şahadet ettikleri gibi,eş- yamı bir arabaya yüklettim, sonra, hararetimi söndürmek için büfeyl aramaya gittim. Bekleme salo- nundan geçiyorken, yanıma, kı- yafet düşkünü bir adam sokuldu ve bana, acınacak bir hikâye anlatmaya başladı. Bu adam kim- di? Bilmiyorum! kendi söyledik- lerine bakılırsa, yurduna canla başla hizmet — ettikten sonra, bugünkü günde sefalete düşmüş güya eski bir askermiş. Evine kadar gidip, açlıktan ölmek de- recesine gelmiş olan karısile ço- cuğunu görmemi ve İfadesitin doğruluğuna böylece kanaat ge- tirmemi teklif etti. Halbuki, dikkat — ederseniz, otuz yılak bir ayrılıktan sonra, ceblerim altınla dolu olarak, öz vatanıma henüz o gün ayak bas- mıştım ve ilk defa böyle bir dilekle karşılaşıyorum!, — Diğer taraftan, ben sadaka vermek hususunda bile, ifrat derecede İş adamıyımdır; Kafese konmasını hiç sevmem. Onun içindir ki, sisli sokaklardan geçerek bu adamın peşisıra gittim. O, sessiz sessiz, yanı başımda yürüyordu. Nerede bulunduğumuzun farkında — bile değildim. Birdenbire, bazı şeyler sormak İçin, o adamdan yana döndüğümde, baktım ki yok olmuş! Hiç şüphesiz ki, aç ve perişan ailesini gözlerimle görmeden ken- disine bir para dahl vermiyece- ğgimi — anladığından sıvışmış ve başka bir hayır sahibi aramıya gitmişti. Bulunduğum nokta korkunç Hediye Veriyoruz! “ Son Posta ,, evvelki günden itibaren şu sütunlarda bir seri müsabakalı hikâye neşrine başladı. Bu hikâyeler, beheri 3, 4 gün sür- mek üzere 18 tanedir. Her hikâ- yenin sonunda o hikâyenin netice- sini kari tahmin edip yazacak ve 12 sini birden adres İle birlikte bize yollıyacaktır. Hikâyelerin ne- ticeleri, 18 ncisi — bittikten bir hafta sonra neşredilecek ve tah- minlerinde en çok isabet edenlere | birer hediye verilecektir. Bu hedi- yeler gu suretle takdim edilecektir: Birinciye: Bir gümüş kol santi. İkinciyeı , , — ocep saati ( kadınsa çantası ). Üçüncüye: Birfotoğraf makinesi Onuncuya kadar birer masa - saati onuncudan 20 nciye kadar birer mürekkepli kalem, — 20 nciden sonrakilere muhtelif küçük hedi- yeler... geçiyordu, ne de bir araba, bizim bu sisli havalarda, İnsanın ne kadar kolaylıkla kaybolacağıni bilmek için Londrada yaşamış bulunmak kâfidir, Gerisin geriye döndüm ve İstasyonun yolunu bulmıya ça- hştım, Lâkin daha ıssız semtlere düştüm. Böylece, ikli buçuk saat kadar serseriyane dolaştım. Hattâ nasıl oldu da akibet İstasyonu bulabildim? Hâlâ şaşıyorum. Da- ha doğrusu, ben kendim bulma- dım da, sisin İçinde yüzyüze çarpıştığım bir zabıta memuru bana yol gösterdi. Hâkim sordu : — Peki! Kerşovun, hareketi- nizin tarihini, bindiğiniz geminin adını, Londraya varacağınız günü ve herhal ve hareketinizi nasıl olup ta bildiğini ne türlü izah edebilirsinliz ? — Bunların hiçbirini izah ede- mem. Mektupların benim elimden çıkmadığını ve Kerşovu öldüren ben olmadığımı ıspat ediyor mu- yum ? Artık Ust tarafı bana ait değildir. : — Sizin hareket ve buraya muvasalat tarihlerinizl. - burada olsun, başka yerde olsun, bilenler var mıydı ? — Vladivostok'taki eskl müs* tahdemlerim bittabi yola çıka- cağımı biliyorlardı. Fakat onlar* dan hiçbiri Ingilizcee bilmediği cihetle bu —mektupları yazmış olamaz. — Demek ki, bu esrarengiz davayı aydınlatacak ve poliso yardım edecek hiçbir malümat veremiyeceksiniz ? İ — Dava, sizin için olduğu kadar, benim için de aynı de“ recede esrarengizdir. İ Bunun — Üzerine, — mahkeme, Smethörat'ü serbest bıraktı. Müdafaasının en kuvvetli iki istinat noktası şunlardı : 1 — Maktule randevu veren mektupların, kendi elinden çık* madığını İspat ediyordu. 2 — 10 ilk kânun günü onun taraâfından öldürüldüğü iddia edi- len adam, 16 ilk kânunda sağ ve salim görülmüştü. Co Şu halde, — milyoner Smet* hörst'ün hal ve hareketlerinden Kerşovu muntazamen haberdar etmiş olan acaba kimdi ?.. (Okuyucularımızın bu noktada durup, iyice düşünerek bu esrar perdesini — bizzat kaldırımalarını -