16 Eylül 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hati Bir Deline Vaı Yazan; Hatice Hatip 0 Balmumundan Ya ılm ' 'Bebk Gibi Cansız Denecek Bır Halde Oturup Duruyordu -— 50 — SON Eadıköyde Muhakkak — POSTA A Galiba on on beş ayak kadar | merdiven İndiler geniş bir sofaya geldiler... Bu sofalar hasır kaplı di... İleride ta yerlere kadar inen geniş pencerelerin Öönlünde alçak bir kerevet vardı, Üstü halı kaplı bir kerevat. Sofanın tam ortasın- dan geçtiler ve bir odaya girdiler. Kenarda cevizden kocaman yük- sek, bir karyola duruyordu. İlerde geniş kanapeler.. Bir tuvalet ma- sası ve yerde hariküulâde fakat eskimiş bir halı uzanıyordu. Genç kız odanın içine baktı: — Kız kardeşim nerededir? Diye kekeledi. Yabancı adam | ona: — Buyurunuz oturunuz dedi.. Kız kardeşiniz hakkında - size malümat verecek, İnsan birazdan gelecek. Bütün bunlar ne kadar gayri hakikt şeylerdi. İlerdeki konsolun Üzerindekl iki kocaman petrol lâmbasını yaktılar... Faneslarını da taktılar. Oda yine buğulu bir ışıkla sarılmıştı. Ve odadan dışa- rıya çıktılar, Genç kiz etrafına bakındı... Burası yarı eski ve yarı yeni bir tarıda döşenmiş bir oda idi ilerde Iki büyük penceresi vardı. Bu pencereler öyle genlş- tiler ki bütün odanın bir cephe- sini kaplıyorlardı, Beş dakika kadar balmumun- dan yapılmış küçük bir bebek gibi cansız denecek kadar hare: ketsiz oturdu. Sonra merakından yerinden kalktı. Korkulu adım- larla pencereye yaklaştı. Dışarı« sını görmek İçin., pencerelerin Üstünde kafes gibi örülmüş de« mir bir parmaklık vardı.. Par« maklığın altında hiçblr gey gö- remedi. Gece xrifir! karanlıktı. Parmaklıklardan — ürkmüştü. Geri döndü arkası yüksek büyük koltuğa oturdu. Yine bir müd- det bekledi. Gece o kadar ser sizdi ki bütün kâlnatta nefes alan yaşayan bir İnsanın kalmamış olduğuna hükmedilebilirdi. Bu intizar içerisinde Aacaba kaç.saat geçti? Bilmiyordu. Bel- ki de yalnız ona saatler kadar uzun gelen kısa dakikalar geç- mişti. Nihayet sabrının kalmadığını hissederek kapıya kadar İlerledi. Kapının pembe kırlistaldan tok- mağını tuttu, çevirdi. Fakat bi- yük bir hayret ve dehşet İçeri- sinde kapının açılmadığını gördü, Evet kapı açılmıyor, açılamıyordu. kapı kilitlenmişti. Kapıyı tokma- ğından — tutarak — salladı. Kavl kapı yerinden Barsılmadı bile, seslendi: — Hey.. hey kim var orada?, ÂAçınız - kapıyı.. Açımnız kim var orada?, Sesine cevap veren olmadı... Tekrar — pençereleri açtı... Ve demir kafeslerin üÜstüne ayrıta da demir — kepenklerin — kapatılmış olduğunu gördü... Tekrar kapıya koştu. Kapıyı yumruklamıya baş- ladi. yumrakladı tekmeledi.. diz- lerile bacaklarile vurdu.. —vurdu. Bağırıyor — sesleniyor... Ağlıyor.. hıçkıriyerdü. - Nihayet ©o kadar yoruldu, o kadar harap olduki bitkin ve kendini bilmez bir halde kapını : önüne yık: verdi. Göz ezini açtığı zaman kendini yıtığuı Üzerine uzanmış buldu.. Onu olduğu yerden kaldırmışlar. Sıvışmışlar mavi lpek bir gecelik giydirmişler ve yatağın Üzerine yatırmışlardı. Lâmbalar sönmüştü. Ve oda gündüz ışığile aydınlan- mıştı. Demek demir kepenkler açılmıştı. Yerinden fırladı. Karyoladan aşağıya İndi. Sağına soluna bak- | madı sessiz pencerelere doğru ilerledi. : Pencere bir avluya veyahut avlu denilebilecek bir bahçeye bakıyordu. Bu bahçenin dört bir tarafında içinde bulunduğu köş- kün pencereleri vardı. Sarı sıvalı demir kafesli pencereler, ve kendi penceresi bu köşkün en alt ka- tında bulunuyordu. Bu kattan başka daha üÜç kat vardı, Avlu eskiden müntazam olma- lıydı. Halbuki şimdi büyük mer- mer havuzu kurumuş, havuzun içerisine kuru yapraklar dökül- müştü, avluda Uç selvi vardı va üç selvinin altında harikulâda san'atkâ-ane yapılmış bir lâhit bulunuyordu. Fakat onda da metrük bir hal vardi, bakılmıyan mezar- ların biçareliği.. Pencereden içeri çekildi, etra- fına bakındı karşısında geniş bir endam aynasında kendini gör- müştü ağlamaktan — gözleri ve burnu kızarıp — şişmişti. Saçları darmadağnık yüzüne dökülmüştü. Üstünde mavl bir İpek gecelik vardı. dantelli güzel bir gecelik bü mereden — geliyordu böylel, Onu nezaman soymuşlar ne za- man giydirmişlerdi. Ayakları da çıplaktı. Hemen çorap ve ayak: kaplarını aradı, ayakkapları or: tada yoktu, orada yüksek yata« ğın kadife merdiveninin önünde çok şık bir terlik vardı. Mavl ipekliden tüylü bir terlik. İstor İstemez ayaklarına onu geçirdi. Gecelik çok İnce bir şeydi vücudünü âdeta çıplak bırakı- yordu. Böyle —ortada — dolaşmasına imkân yoktu. Etrafına bakmdı, yatağın ayakucundaki koltuğun Üzerine atılmış çok şık bir kimono vardı. Ona elini bile sürmek istemedi. Elbisesinli aradı; bulamadı. Niha- | yet bilmeeburiye kimonoya bürü- nerek oda kapısma gitti, kapıyı açmak İstedi. Kapı kapalı idi, Kapının tokmağını tutarak kapıyı sallamıştı ve ©o böyle kapıyı ve karşısında beyaz önlüklü bir hizmet a oldu. e plîdl s (Arkan var) Eam belli başlı saylavları ve Türk Bir İstanbul Çocuğu Bükreşte Konser Verdi Geçen yıl Glorya sinemasın da werilen bir konser bize, henüz 12 yaşında küçük bir sanatkâr tanıt- mıştı. 1500 kişiye yakın bir kala- balık tarafından takdir ve hay- ranlıkla dinlenen bu vaktinden evvel yetişmiş hassas çocuk, piyano — muallimlerinden Bayan Pepelyan'mın kızı Maridir. Klasik ve ağır parçaları küçük parmak- larile.piyanoda kolaylıkla çalabi- len küçük Mari, geçenlerde Ro- manyaya gitmiş, orada bile naza- rıdikkatl celp etmişlir. Bükreşte kalabalık bir halk ve hükümet erkânı karşısında verdiği konser muvaffakiyetler kazanmıştır. Marl 15 gün sonra Romanya- sefareti erkânı karşısında ikinci konserini verecektir. Yukarıdaki resim, küçük san'atkârı piyanosu başında gösteriyor. sallarken kapı birdenbire açıldı EYLÜ ÜÇ GÜNLÜK TOPLU BİLET Birinci 100, ikinci SO kuruş Sımldığı yerler: NATTA, Beyoğlu » Galatasaray NATTA, Karaköy- Ziraat Bankası yanında Millt Spor magazası, Istanbul Bahçekapı. RIZA: ATLETİZM BALKAN OYUNLARI Fenerbahçe Stadında BÜYÜK HAFTALIK MECMUA z Res mli HERŞEY î Yakında Çıkıyor 20 don Tazlar Hikâye « Roman - Şiir - Tariht yazı - Fıkra - Karika - tür - Hatırat * Kadınlık - Moda - Spor - Sinema - Eğlenceli müsaba- kalar ve 100 den ziyade Tesim. Pösta kütusu 251, Istanbul Tımw"&hçıılıdı Bu akşam snat £2 de KARAGÖZ Her hafta Perşembe, Cuma, Cumartesi, 21 Cumartesi saat 14,30 da 2? Pazar — w 16 de 29 Pazar . 15 de | direklerine | gövdelerinin kasvet verici yekne- Altın Fışkıran Memleket :6 Eylül 16 HABEŞİSTAN “Yeni Çiçek,, Beldesi Nasıl Kuruldu ? Ortalık kararmıya başlayınca mola verdik ve rüzgârdan korun- mak için etrafı çalılarla çevrilmiş bir yer bularak geceyi geçirmek Üzere konakladık. Ertesi gün, yolumuza koyulduk. O akşam Adisababaya varmak ümidi hepi- | mize yenl bir kuvvet vermişti. Alettaya vardığımız raman bir | iki Avrupalı evi de dahil olmak üzere tek tük medeniyet eserle- rine tesadüf ettik. Burada İnsana en ziyade dehşet veren BEY, ıiıç- ağaçları da tamamen güzıhıı kay- bolmuştu. Adisababanın birkaç millik çevresinde tek bir ağaç gürünmüyordu. Bundan birçok yıllar evvel, eskl payitahtından bıkmış usan- mış olan Habeş Imparatoriçesi, çıplak arazida bir noktaya İşaret etmiş ve mimarlarına da burada kendisine yeni bir saray yapma- larını emretmişti. İşte bu emir, (Yeni çiçek) mânasına gelen Adis- ababa şehrinin doğuşunu ve fa- kat aynı zamanda da civardaki ormanların ölümünü —mucip ol- muştu. Etraftaki bütün ağaçlar, ya kereste yapılmak veyahut ta yakılmak Üzere devrilmiş, mah- vedilmiş ve şehrl çeviren bu ağaçsız saha gitgide büyümüştü. Bundan sonra maemlekete bir. ecnebi gelmiş ' ve Ökalip- tosg ağacı dikmek iİçin Habeş hükümetinden bir iÜmtiyaz ah mıştı.. Önun İçin bugün Adis- ababa civarında tesadüf edilen yegâne ağaç, Ökaliptos ağacıdır. Nihayet, bulunduğumuz yayla- mnın kenarına *geldik, Tigrili dor- tum kolunu uzatarak aşağıdaki ovanın ta uzaklarında siyah bir noktayı gösterdi. Bu, Adisababa- | ökaliptos #idanlıkları idi. Ne bir bina, ne bir çatı ve nede bir kule görünüyordu. Etrafı yüksek tepelerle çevrilmiş olan bu payansız amfiteatrın sarı ve bir ressamın fırça darbesine benziyen mavimtrak bir lekeden başka bir şey ı&rünmüyorâu. Bu lekenin Üzerinde de, havada, ufki ve boz renkte bir buhartabakası dalgalanıyordu. Gideceğimiz şehrin mervkini tayin eder etmez, Tigrili dostu- ma veda ettim. Fermorla © alk- şam buluşacağımız yeri kararlaş- tı'dımndırhılhmııhıırv yavaş bunlar yol şeklini almıya ve şehrin ilk kerpiç kulübeleri * görünmiye başladı. Bunları geç- pılmış fakat daha sağlam bina- Ökalipto: la- lara rastladım. liptos ağaçla | kaka üvere bir surette dolaşi* | yorlardı. rının, canli ağaçtan ziyade tolgraf benzeyen, dimdik saklığından nihayet kurtuldum. | Biraz &onra da şehrin mırînı.lıl | teşkil eden postane mıydanhğını vardım. Şehrin, buraya gelinciye kıılıı görmüş olduğum kısımları lıpkı l büyük fakat pis ve İntizamsız J SA erkenden tekrar Yazan: L. M. Wesbiti 7.bir Afrika köyüne benziyordu. Postane meydanı büsbiütün başka bir manzara arzediyordu. kulakları tırmalıyan bir gürültü vardı. Kaldırımsız. ve bakımsız olan bu meydan uzun ve yayvan bir müsellese benziyordu hastane iki katb, kârgir ve çirkin bir binadır. Üstünde, cephesini boy* dan boya kaplıyan ve altın yal- dızlı. Lâtin ve Amhari harfile “Postane,, ibaresl yazılı simsiyah bir levha asılıdı. Bu mlimarf ücübesinin yine cephesinde öl- reklerle — tutturulmuş — tahtadan balkonlar vardır. Postahane sırasında, ve yarı galvanizli saçtan yapılmış evler vardır. Bunların xemin kat- ları dükkân, kahvehane, meyha- ne veya umumhane olarak kulla- nılmaktadır. Müsellesin xzlirvesin- den Üç yol ayrılmaktadır, Bunlar de, Adisababanın diğer — yolları O gibi pis ve kaldırımsızdır. sına iİsabet eden uzun dıl'ı Üze- rinde de bir sıra kulübe ve önleri açık, kapısız, izbeye ve mağara- ya benzeyen bazı oyuklar var. Bunlar Yunanlı, Suryeli, Ermeni vesair Şarklı esnafın tuttukları dükkânlardır. Bu perişan binaların Önünde tahta kazıklar Üzerine oturtulmuş ve Üstü siyah Jâvhalarla örtülmüş uzun bir sundurma var. Ben, bu- nu, boyluboyuna yatırılmış devasa blr solucan ölüsüne, Önünde top" | danan kalabalığı da onu sürükle- miye uğraşan karınca sürülerine benzetiyorum. Müsellesin Üçüncü ve en kısa dıl'ını büyük bir bina işgal et- mektedir. Bunun yapılışı biraz da Inşaatı henüz bitmemişti. İskelet halinde idi. Ben gördüğüm zaman inşaat muvakkaton tatil edilmişti. Birstirü müteahhidin elinden geçtiği, elden ele devredildiği ve şimdi de yine son mütcahhidin değişmek üÜzere olduğu besbelli idi. Sonradan anladım. Bu binayı | Giği için birtürlü ikmal edile- u.yduun ortası tıpkı bir Meydanlığın bir kenarında üç beş taksi otomobili müşteri bekliyor, bazı Avrupalı adamlar tikten sonra yine topraktan ya- | ata binmiş geziniyorlardı. Yalın” ayak, üstleri başları perişan, kirli, bir sürü yerli de biribirini İte 'Benim kıyafetim de perlişandı. Bereket versin bana Kkimse dik“ kat etmiyordu. Köşebaşında bek* leyen otomobillerden birine atla” dım ve giyaben tanıştığımız İş mor'u bekledim. — ortağımızın evine g'ldM Fer- Mey- — danda büyük bir kalabalık ve , kimisi Ö | alçak, kimisi yüksek yarı tahta Müsellesin, postahane karşı- — Avrupa binelarını andırıyorsa da — T gel

Bu sayıdan diğer sayfalar: