15 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

15 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Hergün Kıışlnı Ötüyor Çaeıbları Memlehet İşleriyle Alâkalandırmanın Yolıı Kuşlar ötüyor ün ebedi istirahatgâhına y.ımıml D Suad Hamdi son günlerini Adadaki #anatoryomda geçirmişti. Ölümünden bir gün evvel kendisini zi- yarete giden dostlarına: — İşitiyor musunuz, kuşlar ötüyor, di- yordu. Ve sonra tekrar ediyordu: — - Kuşlar ötüyor... Hayat ne güzel. Mmiş meğerl, Suad Hamdi Tıbhiyede haca idi. Bu - gün hoca tanıdıklarımıza hocalık etmi Bütün hayatını ilme ve lâboratuarına vak feti bir âlimdi. Hayatta derslerinden ve Kiboracuarından başka alâkası yoktu. | almağa lâyık bu büyük — âl, snıe k bür hak - sazlık yapıldı. Darülfünun tasfiye edilip Ü- minde y hayatının son günlerinde b Üke kamlarkaz ada Kedyö” Bakl Baraktık. Kendisine bu kararı lâboratuar - da tebliğ ettikleri zaman — Yuanlış getirdiniz, bu kâğıt başkasına ait olacak, demişti. kâğıdı okumuş: Hocalıktan çıkarılmasına ihtimal miyordu. Fakat bu hakmzlık '€en büyük acısı oldu. O gün ver ) hayatının ibaren e Nihayet e vekili Relik son anlarında ki derdi nüksetti ve hasta dü; talebesi sıhb ona elini uzattı ve memleketin bu muhte- tem hocasını parasız ve kimsesiz bir köşe- «ikde ölüvermekten kurtardı, onu sanatar- yoma yalırttı. İşte Suad Hamdi ilk defa tabiatla ora- | da karşılastı ve kuşların ötüsü ile tanıştı. Fakat hu tanışma uzün sürmedi. orada Dün cenazesinde bulunanlar sanki ona kazşı işlenen son günahın mes'nliyetini o- muzlarında taşıyorlarmış gibi, başları önde — stanarak onu son istirahatgâhına götürdü- 1’» — altında günün mesclelerini mi ler. * Çocukları memleket işleriyle Alâkalandırmanın yolu A merikada 29 orta mektebin son s- nf talebesi muallimlerinin nezareti kaşa et mek üzere bir kongre yapmışlar. Mevzu, Cumur Reisi Ruzveltin çıkardı- | ğ kanunlara karşı dokuz ki kep âli mahkemenin verdiği karardır. Bu — mahkeme Ruzveltin bütün kanunlarını hü- — meseleler üzerinde münakaşaya davet | yetleştirmiş... jdüdüğü yutmuş... jbütün ihtilâlcıları kral aleybine ayaklandır. . Jihtifaller tartip etmekle meşguldürler. Resımlı Makale Babamız ölür, daha göz yaşlarımızı silmeğe vakit bulmadan zevku safa sürmüş. Biz onların borçlarını ödüyor, i. |kapımıza alacaklılar dolar. Babamız ölünce evde ne kadar | tirdikleri boşlukları dolduruyor, yaptıkları hataları — düzelliyo- | tufeyli varsa hep bizim omuzlarımıza yüklenir. Bir çoklarımız bu ağır yükün altında erilir gideriz. Cemiyet hayatında da yeni nesil eski meslin yükünü Memlekette biricik ve dünya ub âle-| Hele biz inkılâp nesli kadar eeki meslin ağır ve kötü yöküne te- nesil yoktur. Eski nesil yemiş, içmiş, eğlenmiş, vınhı eden bıı İruz. " |bür yük miras kaldı. retmeğe çalışıyoruz. KA Eski neslin mirası Kl vücude ge - Nesiller biribirlerinin yüklerini taşırlar. Bize maziden — ağır| Biz gelecek nesle bu yükü hafifleterek dev- (SÖZ ARASINDA Karısı horlayan Erkek ne yapar? Milânolu bir ressam, çok sevdiği karı - snın horlamasından bizar olmuş... Sene- lerce uykusuz bir hayat geçirdikten sonra, nihayet çaresini bulmuş. kadının — ağzına | muvafakatini alarak bir gece bir düdük | Maksadı, — düdüğün — sesile | karısını uyandırmakmış.. — Halbuki - kadın Nihayet midesini açmak zarureti hâsıl olmuş... Karım da kocasın - dan ayrılmağa karar vermiş. Şimdi ressam, — horlamasına — yazı imiş ama karısı bu kararından vaz geçimiyor - Müş. * Marseyyezi besteleyen adam Marseyyezi besteleyen Rowget de li- ledir. Fransız inkılâbında bir topçu zabiti olan bu adam 24 - 25 nisan gecesi, beste- lediği ve bilâhare Fransızların milli marşı olarak kabul ettikleri şarkıyı okumuş — ve mıişti. İnkılâbın ruhunu yaratmakta büyük Amil olan bu adam nihayet açlık ve sefalet içinde ölmüştü. Fransızlar şimdi onun namına — büyük Bir Fransız gazetesi bu münasebetle şu mütale- ayı yazmaktadır: kümsüz bırakacak kararlar vermiş ve Cu- mur Reisini akâmete mahküm etmiştir. Mektepli gençler bu mevzu — üzerinde | münakaşalar yapıyor ve kararlar ittihaz e- | diyorlar. Bu kararları da gazetelerle ilân | ediyorlar i Amerikada bir kaç seneden beri mek-| tep talebesini memleket ve dünya işleri ü- | aerinde düşünmeğe — sevkedebilmek — için mekteplerde günün meseleleri — hakkında aynca dersler verilimekte ve çocuklar bu d dilmektedir. Çocuğun memleket alükası Löyle bes /— İenir, böyle kuvvetlenir. Halbuki bizde değil ülk ve ortu mek- teplerde, artık hayata girmek üzere olan liselerde talebenin gazete ve mecmun, hattâ mektep kitabı haricinde kitap — oku- K man yasaktır. Onun için de bizim mektep- / erimizden çocukların memleket alâkaları — Mahdut, dünya hâdiseleri hakkındaki bil. gileri noksan ve ufukları dar oluyor. S aanasonnnanananannana AA ASA Kendi kendine yetişen fizli lmi Fransada Amperein yüzüncü ölüm .“ . / Hesi münasebetile ihtifaller hazırlanınakta- — dır. Ampöre meşhür Politeknik mektebin- de senelerce hocalık ettiği halde © mües - seseden yetişmiyen tek insandır. Babası — Janjak Rusodan mülhem olarak oğlunu O tamamile serbest bırakmış ve Ampâre de istidadının sevkile dünyanın en büyük & - “zikcilerinden biri olmuştur. ge Cemiyeti Akvam bombası Cemiyeti Akvam kâtibi umumisi Ave- nol geçenlerde Cenevrede — diplomatlara — ziyalet vermiştir. Yemek yenirken İlistede » «Cemiyeti Akvam bambam»v diye bir isme — gasigelmiştir, " bu isnin Ce B Kâtibi umumi b nun ne ale| duğunu sorunca ketdisine « F mevi don- | durmaltn denmiştir. Bunun üzerine Avenol | yeti Akvam mefhşimile kabili telif olmadığını söylemiş, değiştirilmesini | Tica ethü tir. « Bugün namına zengin ihtifaller yapı- lacağına, o zaman açlıktan ölmesine mü- saade edilmeseydi, daha — eyi iş yapılmış olurdu.» |cenubundan başlıyarak 200 yardehk fa * Açlık hastalığı İspanyada doktor Voreniesonun klini - Bine, açlık hastalığına müptelâ iki kişi gel- miştir. Bunlar bol yemek yedikleri halde doymamaktadırlar, Bir tanesi günde muh- telif yemeklerle dokuz kilo ekmek yemek- te, otuz fincan çay içmektedir. T! ayda 60 kilo artmıştır. Bugün 130 kilodur. Bu kadar yemesine Tüğmen — yürüyemiyecek derecede halsizdir. Diğeri günde iki kile ekmek, iki kilo ba- lık yemekte ve aç kaldım diye ağlamak - tadır. * Avrupa piyesi ve Avrupanın hall Fransızların maruf tiyatro müclliflerin- den Maurice Rostand Avrupa isminde bir piyes yazarak oynatmağa başlamış, sey- redenler, Avrupa piyesini pek karışık bu- kuyorlarmış. Bundan bir kaç gün evvel bu piyesi gören bir dostu, üstadın yanına so- kulmuş. — Tebrik ederim demiş... Bu ne ke- hanet! Piyesiniz oynandıkça Avrupa ka - rışıyor.. HERGÜN BİR FIKRA Arttırma ! Üstünde kalır... Frenk, İstanbula yeni gelmiş, üç. beş kelime de Türkçe öğrenmiş, şehri ge- ziyor. O gün de cani istemiş, İstanbulda başka görülecek hiç bir yer yokmuş gibi, Karaca Ahmet mezarlığına gidi- yor. Yolda, dağlar gibi saman yüklü bir araba ile karşılaşıyor. Sokak dar, hay- vanlar yorgun.. araba, herifin yanın - dan geçerken, kazara onun koluma kıl kadar sürtünüveriyor. Frenk memleketinde — terbiyelidir. Buraya gelince, gönlünde kapitilâsyon devrinin hasretiyle beraber, — kabalığı da uyanır. Bizim çelebi, hiddetle araba- cıya dönüyor ve: — Eyek! diye küfrediyor. Arabacı pişkin bir İstanbul — uşağı. Lâf altında kahr mı? Bastırıyor: — Eşşoğlu eşek! Frenk dügşünüyor. Bu cevabı sür- atle tahlil ediyor; ve herhalde üste çıkmak için: — Üç eşek! diyor. O zaman, sbeys arabacı: — Anttırma, Üstünde kalır!. ceva- bını verip, yoluna devam ediyor. BULMACA 4 1 9 1 Meşhür Fransiz kumandanı, Ab, 2 — Türkiyede meşhur bir dağ, beyaz, — fena göz. 3 — Sıri, insan kalabalığı. 4 — Ci- üGerler, evin duman çıkan borusu. 5 — Bir Ç ilâvesiyle biribirini kateder. 6 — Uğra- mak. 7 — Bitirmek, eşeğin — sırtındaki, 8 — Yerine koymak, garp. 9 — İlâç, ye- mek konur, Mastar edatı. 10 — Zimnen anlatmak, katık, bir A ilâvesiyle tatsız ©- har. V1 — Kabullü, bir adet. Yukarıdan aşağıya: | — Delik, mağara. 2 — Sokucu hay- wan, yerine koymak. 3 — Bir kumar oyu- 4(6 — İlkbahardan sonra gelir, Bir şehirde70,000 Haydut olabilir mi? Amerika gazeteleri yeni dünyadaki hay- dut bolluğundan şikâyet Meğer haksızmışlar. Şanghayda çince intişar eden Nichi - Nichi gazetesi şu malümatı vermektedir: *Şehrimizde tanınmış 70.000 eşkiya var- dır. Bunlardan 40 bini kendi kendilerini tekaüde sevketmişlerdir. Faallerin emelile geçinmektedirler.» edip — dururlar. * Diplomatlıkla mebusluk arasında ne fark vardır? Fransız gazeteleri yazıyorlar: Berlin - deki Fransız elçisi Français - Poncet al - mancayı fevkalâde bildiği halde vukufu - mu, diplomatik sebeplerden olacak bildir - mek istemez. Almanyanın, Reni işgal et - mesi üzerine, Göring mumaileyh ile kanu- gürken inceden inceye alay atmek istemiş. Fakat muhatabı, nezaketle cevap verip te lisana çok iyi vükıf olduğunu — anlatınca, hariciye nazın Baron Neurath, edebi bir çevirme hareketi yapmağa kalkmış, fakat becerememiş. Bunun üzerine elçi: Diplomasiyi bırakıp tekrar meb'us o- lacağım! diye cevap vermiş. Anlatmak is- temediklerini anlatan insanlarla konuşmak “zap oluyor!» « * 94 kilometrelik kitap ratı Fransız milli kütüphanesindeki rafları yanyana eklemek icap etse 94 kilometrelik bir mesafe elde edilir. Bu mesafe hafızı kü- tüp adedine taksim edilirse adam başına yedi kilometrelik kitap düşer. Takriben Tünelden Şişliye kadar olan mesafe, mu, €v plânımı çizen. 4 — Köy evi, büyük. 5 — Memuriyetten kovma, aptal hayvan. ara Bra 7 — Yayın eşi, sinirli. 8 — Tahassür, 1a- bit edatı. 9 — Fiyat sorgumu, — buyuruk. İ10 — Cuma ezanında verilir, bir K ilâve- İsiyle biricik olur; tatlı değil, 11 — Derin lik, görünmeyen şahıs, bir içki. Dünkü bulmacanın halli Soldan sağa: | — Karpuz, karı. 2 — İn. izah. 3 — Aszlan, Rost. 4 — İfa, ree. 5 — Haki, a - kıl. 6 — Tramvay. 7 — İt, tam. & — La- la, atalet. 9 — AF, rabılta. 10 — Fatin. H O, Kafkasya. Yukarıdan aşağı: |— Ki ihülâl. 2 — Anafartla, O 3 — Saka, lâf. 4 — Pil, in, âfak. 5 —U. zak, ve, tâ. 6 — Zan, Arif. 7 — Yay, tank, 8 — Tab. 9 — Erik, Ali. 10 — Se- Tümet. 11 — İste, Tana. f_—.———_'—_—_——'_ İSTER İNAN İSTER İNANMA! Florya plâjı modern bir hale sokuluyor. İstanbul zibi dünyanın en güzel şehrinde modern bir plâj Fılıı(hıvııîkiey—ılııhıyını-ım Floryadan Sirkeciye kadar denizden bir kordon yapılacak. Bu kordon asfalt bir yol halinde Kilyosa kadar uzanacak. Sonra Kilyosda da Florya ayarında ikinci bir plâj yapılacak. Bu suretle İstanbul iki plâja sahip olacak. Bir şehirde ki daha su yoktur, süt yoktur, tiyatro yoktur, hattâ düz bir yol yoktur. Orada böyle geniş hayallere kapıl- mak, ayağını yorgandan dışarı çıkarmaklır. İş böyle hayale binince hakikat olması lâzım gelenlerin ha- yal uğruna kurban gitmelerinden korkulur. İSTER İNAN İSTER İNANMA! Sözün Kısası Ben Demedim mi? E. Ekrem-Talu: B azı adamlar vardır: Her işde bile gi, feraset, keramet sahibidirler, Boğaziçinde izmarit avımdan tutun da, Avrupa siyasasının en dakik mesele « lerine kadar akıl erdirmedikleri bir tekf iş yoktur. Her şeyin vukuunu, atisini önceden kestirir, haber verirler. Her hâdisenin âkibeti, mutlaka onların peşin çizmiş oldukları ölçü ve çerçeve dahilinde tecelli eder. Dünya yüzünde her hangi bir mühim vak'a hâdis ol « du muydu, beşuş bir sima ile size doğ ru gelirler ve sorarlar: — Nasıl? Ben demedim mi? Onların bir şey demiş - olduklarıni siz ne kadar hatırlamasanız da, onlar hatırlatmıya çalışırlar. Bazen de zait gördükleri bu külfeti ihtiyar etmezler, Siz ister hatırlayın, ister hatırlamayın; 'mn— söylemiş olmıya, hattâ bizzat İşünmüş olmıya da mecbur değildirler. |Dünyada ne olursa, kendi karihalarına (uygundur. Onu çoktan kestirmişler - dir. Buna kanidirler, imanları vardır. Çok defa muhatabını iz'aç eden bu gibi adamları susturmanın, haptetme- nin tek bir yolu: — Peki! dedik, biliyordun da, n& diye önüne geçmedin? Niçin icap edenleri ikaz etmedin? Sualini sormaktır. O zaman duraklar ve susarlar. Ya hut ki, mesele beynelmilel bir mahiyet ve ehemmiyeti haiz ise, hafifçe gülüm- seyip: — İlâhi, birader! Kime ne söyler « sin? Yazsan, varakı mihri vefayı kim okur, kim dinler?! Cevabını verirler. | Bu, «demedim mi» cilerin bir ne * vi daha vardır ki, şom ağızlılığm — bit timsalidirler. Bunlar yalnız kötü şeye lerin, faciaların, musibetlerin — dellâlı « dırlar. O kadar ki: «Ben demedim mi?» diye felâketin, musibetin vuku- unu kolaylaştırıyorlarmış, hissini —w yandırırlar. Filhakika, insan bir fenalığın vukü bulacağını sık sık dinlerse, © fenalığa manen hazırlanır. Bedbinlik fena şey- dir ve her halde hâdiselerin üzerinde ü met kudretini kırar. Onun içindir ki bu kabil adamlar * dan daima uzak kaçmalıdır. SY <. Ehgamr Talbuz —in 5, Biliyor Musunuz? —a 1 — 31 mart jsyanmda şehit olan bat* hea simalar kimlerdir? 2 — Kara Mustafa Paşa kimdir? 3 — Matbaacılığı kim icat etmiştir? 4 — Arap harflerile ilk kitap ne basılmıştır? 5 — Gazi Etem Paşa kimdir? (Cevapları yacın? * (Dünkü suallerin cevapları) 2 — Sahil olmıyan şehirlerimizden d& nize nazaran seviyesi en aşağı olan Edir nedir. İrtifmr 40 metredir. 3 — İstanbul - Edirne demir yolunus uzunluğu 318 kilometredir. 4 — Türklerde beyaz bayrak teslim işa* reti değildi. Bilâkis padiğahların önleri! çekılııdL — Kemüankeş Ali'Paşa Dördüncü N#W rat ıımnnmda 1032 tarihlerinde sadrüi * zamlık etmiş bir devlet adamıdır. haydutlarının koeşfettikleri yeni usul Amerikalı haydatlar bir dökkünt sw'ı: İta kaçmak istedikleri zaman b_uıkı' pantalonlarını çıkanp . bacaklarını GiP bırakıyorlarınış. Eğer taarruza uğriyan adam ise tabil onları ba halile takip edemi muş. Haydatlar da kaçmak için vaki! İzanıyorlarmış. ıyo( ğ ." Ş müessir olur; çünkü manevi mukave- | — Yunanislanın nüfusu 6,204,684 türa, lli dilüa e A A $ r yanhçsi !

Bu sayıdan diğer sayfalar: