31 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

31 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

o31 Mart — En kuvvetli şair, romancı ve hikâyecimiz kim? — A eJ : Je Nâzım Hikmet'in cevabı Nâzım Hikmet cevap verirken bizim tasnifimizi İ)eğenmiyor ve kendisi yeniden tasnif ediyor: Tereddide, maziye hasretl çekmekte, saçmalamakta, methüsena V. S. de en kuvvetli... Suallerimiz : 1 — Meşrutiyetten sonra gelmiş şairlerimizin en — kuvvetlisi kimdir? En beğendiğiniz şüri hangisidir? Meşrutiyetten sonra gelmiş romancılarımızın en kuovetlisi kimdir? En beğendiğiniz eve- vi hangisidir? Meşrutiyetten sonra gelmiş hikâyecilerin en — kuuvetlisi kimdir? En beğendiğiniz hi- kâyesi hangisidir? Nazım Hikmet: — En kuwvetli tabiri çok umumi! diyor. Ve tasnif ediyor: — Meşrutiyetten bu güne kadar ya- zı yazanlar içinde: | — Tereddide «en kuvvetlir olan- kar vardır. 92 — Maziye hasaret çekmekte «en kuvvetli» olanlar vardır. 3 — Bir incir çekirdeği doldurma- yacak kadar basit muhtevaları kelime oyunlariyle şişirmekte ve karanlıklaş- tırmakta «en kuvvetli» olanlar vardır. 4 — Methüsena işlerinde «en kuv- vetlir olanlar vardır. 5 — Burjuva ve küçük Burjuva ide- olojisini vermekte en küvvetli — olan- lar vardır. 6 — Nihayet bir tünkılâpçın, bir «Proleter» edebiyatı sahasında —bu- günün şartları içinde— en kuvvetli o- lanlar vardır. Ve bu, işin bir tarafıdır: 7 — Bir de, sırf teknik bakımdan İngilterenin yaptırdığı uçan oteller İngiltere hükümeti, Britanya imparator- luğu cczası arasında tayyare hatları tesi - sine ve böylece devamlı hava muvasalâ - larını ilerletmeğe büyük ehemmiyet ver - mektedir. Son günlerde bu işi temin yo - bunda tedbirler alınmış, ve 29 tayyare si- Nözun Hikmet vezinlerien kuvvetle kullanan, Türkçeye en kuvvetli şeklini verebilen şâirler vardır. Şimdi, böyle bir tasnife göre: I — Necip Fazılı, Ahmet Haşimi, ve genç şâir İsmail Safayı, 2 — Mehmet Akifi, Yahya Kemali, 3 — «En genç şâirw lerin çoğunu, 4 — Behçet Kemali, 5 — Ziya Gök Alp'ı, ve yukarıki sıralara girenlerin çoğunu; ve 6 — «Bir yıldız aktı» şâiri «İsmet Hüsnü vyü, İsmail Suphiyi sayabiliriz. Sırf vezinlerini ve lisanlarını eyi kullanmak bakımından da Yusuf Ziya- ya, Orhan Seyfiyi, Necdet —Rüştüyü, İsmet Hulüsiyi, Faruk Nafizi, Yahya Kemali, İdris Ahmedi, ve Mehmet Fu- adi gösterebilirim. Meçhul dâhilerimizden birini daha * Tisa Wn:7”7 “ KUT —0 pariş edilmiştir. İç ve dış resimlerini gördüğünüz bu tay- yareler yeni tiptedir. Her biri ikişer katlı- dır ve 740 beygir kuvvetinde motörler mücehhezdir. Sür'atleri saatte 200 mildir. tayyarelerde 16 yolcu için yataklar ile siza- Jcağızın teknik işinde, ve «Öz Türkçen SON POSTA tanımak merakiyle bu sonuncuyu 80- | ruyorum: —0 da kim? Nazım Hikmet gülüyor: — O, diyor, şürlerini getirip " bana okur hep... İnkâr edemem ki çocukca- Büyük harp Avam Kamarasında - İngilterenin dış siyaseti üzerinde yapılan müzake- İre sırasında İngilterenin eski başveki - İli Loit Corc-çok mühim sözler söyle - miş ve bu meyanda büyük harbin na- sil çıktığını da anlatmıştır. Loit Cor - cun sözlerinden esaslı kısımları nakle ! diyoruz: «Versay — muahedesini — yapanlar meşgul oldukları meselelerden bir ço- ğızın hem hece veznini kullanmakta, hem «Öz Türkçev kelimeleri gire sok- makta büyük hünerleri var! gu hakkında kat'i bir büküm vermeyi son derece güçleştiren şerait altında çalışıyorlardı. Bu nokta / unutulduğu | gibi muahedenin tadil edilecek mad - | Sarfa 7 , erkânıhar- iyeler arasındaki müzakerelerden çıktı Loit Corç, hükümetlerin haberi olmadan yapılan anlaş- maların harbe giden en kısa yol olduğunu anlatıyor Loit Corç — Ya romancılarımız ve hikâyeci-|deleri ihtiva ettiğine dair hükümleri|melidir. Erkânıharbiyelerin bir ara- lerimiz? — Romancılarımız ve hikâyecileri- miz için de ayni tasnifi yapmak İâzım. Ben sayayım, sen yine cedvele bak: 1 — Dörtte üçü, 2 — Dörtte üçü, 3 — Dörtte üçü. 4 — Dörtte üçü. 5 — Dörtte üçü. Altıncıya geldik değil mi? Burada da, «Emine» romaniyle büyük bir atla- ma yapan Suad Dervişi, Sabahattin Â- liyi, ve Niyazi Remziyi sayacağım! Lisan, dil ve teknik bakımından ise, Reşad Nuriyi, Falih Rıfkıyı, Refik Ha- sündüzü ve Nuri Urgun'u gösterebilirim. Ayni merakla ayni sorguyu tekrar- ladım: — Bu da kim ? O yine güldü; ve hemen ayni ceva- bı verdi: — Bu çocuk, yazılarım getirip bana okur hep... İnkât edemem ki, çocuk- kelimeleri yazıya doldurmakta büyük hüneri var! Naci Sadullah bulunduğu da unutulmaktadır. İngiltere ile Fransa arasında bir an- laşma olması çok iyi bir geydir. Fakat iki memleket erkânıharbiyesi arasın - da müzakereler yapılmasının — sebebi ne olabilir? Tecavüz mü var?, Biz herşeyden önce haberimiz yok- ken harbe girmemize sebep olacak her hangi taahhütten sakınmalıyız. Çün - kü askeri bir muahede yapıldığı tak- dirde buhran başlar başlamaz, bütün iktidar hük metin elinden çıkar — ve askeri makamatın eline geçer. 1914 de neler vuku bulduğu hatıra getirilirse vaziyet tavazzuh eder. O zaman hükümetin haberi olma - dan askeri bir anlaşma yapılmıştı. Fransanın — yardımına koşacağımıza dair hiç bir taahhüt yoktu, Yalnız ba - zi kuvvetlerin nereye gönderileceği ve nereye hücum edileceği hakkında bir takım askeri anlaşmalar vardı. Fransanın Rusya ile askeri bir an- laşması, Almanyanın da Avusturya ile buna benzer bir anlaşması bulunu- yordu. O zaman hariciye nazırı olan Sir Edvard Grey aFransızlarla Ruslara sulhu korumak için ellerinden geleni yapmadıkça yardımlarına koşacağı - mız fikri verilmemelidir.» demiş, fa - kat çok gecikmişti. Çünkü askeri an- lagğma hükümleri faaliyete — geçmiş, kasırga başlamıştı. Müzakerelerin baş-! lamasiyle bitmesi bir oldu. 1919 danberi berkesin askeri anlaş- malardan ürkmesinin — sebebi budur. Askeri anlaşımnlar 1914 de harbi çer| buklaştırdı. İngiltere hükümeti, bu - nun tekerrür etmemesine dikkat et - Davacı, 460. lhık ihtiyar bir kadın. kız. Dava: Kıskançlık. va içmeğe mahsas'salon vardır. Tayyarelerin gece uçmaları için de tertibat — alınmıştır. Siğara salonu tayyareler için bir yeniliktir. Yolcular burada serbesi serbest sigara içe- ceklerdir. kıskanıyor. Kocası 70 yaşında bir ihtiyar. Yegü | bakmak imiş. İhtiyar kadının yılları dolduran öm - Tünün bu büyük işkencesi son günlerde © kadar bunaltıcı bir hale gelmiş ki. Nihayet mahkemeye kadar düşüyorlar. Soruldu: — Davan nedir?. Hıralı hirsli yanındaki genç kıza bak- H sonra; n — Yine Dedi. — Anlat bakalım. derdimi — Küçük hanım her akşam evinin Bekli penceresinden kocamın yolunu yor. Büyle yapmaması için bir kaç defa haber gönderdim. Dinlemedi. belki sizi dinler inşallah. — Başka bir şey yaptı mı?. Hayretle teisin yüzüne baktı. — Daha ne yapacak gözüme uyku girmiyor. — Neden?. — Böyle bir kocaya düşseydiniz ba- kalım bunu sorar miydiniz?. Davada mevzuu bahsolan — ihtiya adam da orada idi Başını iki taraf Saçlu, 120 yaşlarında güzel bir genç İhtiyar “kadın, genç kizi kocasından ne zevki genç güzel kızlara, kadınlara tazeliyeceksiniz. Şimdi aylardanberi Hayatta Gördüklerimiz | | | ya gelip şurayâ kaç, buraya kaç fır - kanın — gönderileceğini konuşmaları, nerelerden hücumalar yapılacağı ka - rarlaştırmaları harbe girmenin en kes- tirme yoludur. Yeni harplerin korkunç ve müthiş makineleriyle karşı karşıya gelmek için bundan daha kısa yol bu- lunmadığı şüphe götürmez. Hitleri müdafaa etmiyorum. Fakat bence onun en büyük suçu muahede - yi bozmak değildir. Kendisi muahe - deyi bozmağa sevkedilmiştir. En bü- yük suçu, Avrupanın alev alıp tutüş - mağa hazır olduğu bu sırada hesapsız- ca hareket etmesi,, barut deposu içinde fener alayı yapmasıdır. Az kaklı; müthiş bir infilâk ile karşılaşacaktık . Fransızların Ror vadisini — işgal et- meleri, ademi tecavüz paktı imza et- meğe razı olmalarından altı ay sonra vuku buldu. O zaman hariciye nazırı olan Lord Kuzon bu hareketi gayri meşru say « mıştı. Devletler toplanıp bu hareketi meden takbih etmediler? Lokarnonun imzasından sonra bu muahedeyi imza eden devletler içinde yalnız İngiltere her yıl silâhlarını art - tırmadı. Fransa, borçlarını ödemek için bize karşı taahhütlerde bulundu. Fakat bu taahhütlerini ifa etmedi. Mister Baldvin Amerikaya giderek borç meselesi hakkında bir anlaşma imzaladı. Bu muahede ihlâl edilmiş bu- lunuyor. Amerika bu muahedenin ih- lâline razı olmadı. Fakat dünya millet- lerinin biri de taahhütlerini ifa edebi - lecek bir halde değildir: onun için mu- ahedeleri tetkik edip tadil etmek lâzım gliyor. Versay muahedesi de bu yol- da maddeleri muhtevidir. » Kiskançlık - gallıyordu. Reis genç kıza sordü: — Ne diyorsunuz?. — Hiç efendim. — Hakikatea yolunu bekliyor mu « " sunuz?. — Evet. — Niçin?. — Ben dört yıldır bu yolu beklerim. İhtiyar kadın birden kopan bir fırtına * gibi atıldı. — İşitiyor musunuz?. Açıkça sö, lü- yor. Vallâhi şimdi tıkanacağım. Salondakiler yine gülüştüler n Recis bir jhtiyara baktı, bir kıza. Sonra sordu: — Niçin bu yolu bekliyorsunuz?. — Dört yıl evvel> nişanlanmıştım. Nişanlım 66» ay sonza - öldü. Onu bu yoldan götürmüşlerdi. Aygi yoldan * dönecek gibi geliyor, bana. Genç kızın hatırası bükimleri de .dol— mütcersir sesle: — Buyurunuz yavrum, dedi. İhtiyar kadın koridorda — kocasının kolundan tutmuş bağıra bağıra sürük » Tüyordu. — Bana bak onları kundırdı ama ben yutmam. Pekâlâ ikinizin de birbirinizde gözünüz var. Yürü gözü çıkasıca, Oyü» r nm bakan gözlerini! a Muazzez FAİK ei a di ai Ü d lli G el üi dt n e l ee lli e DS C 5e DA ĞÜ G aet ÜĞĞÜ ddi DAĞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: