2 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

2 Nisan 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Ka * Yarihi tefrika ,, No. 3 -Lala Mustafa Paşa Ve Arkadaşları -—Hemen Harbe Başl SWA V DENİZ L ça KİMİN Z- — YAZAN: KADIRCAN Katlı amak İstiyorl N e. ardı Ea e İspanyol filosun dan bir galer Tüsası : Mora kıyılarında bir sabah, bir Türk Suda limanından çıkmış, garba gidi - yordu. Fakat Türk gemisi yelken - lerini indirmişti. Küreklerini pek ya - vaş çekiyordu ve direkteki — vardiya durmadan dört yanı gözetliyordu. Bu sırada uzaktan bir Venedik gemisi görünmüştü. İki gemi pervanesi Türk gemisine çevrildi ve topları hep birden ateşlendi. Şiddetli bir dövüşten sonra gemi yağma edilmişti. İçinde bulunan- lann hepsi boğazlanarak denize atılı - yorlardı. Venedik kaptanı: bırakmayın diyordu. Hakikaten böyle yaptılar. Kadın, ço- Tuk, çocuk demeden kestiler, gemiyi Mteşlediler ve biraz sonra denizin üze- bir şey kalmadı. tüccar gemisi İstanbula doğru geliyor- du. Bir Venedik kadirgası da Giridin Evvelki günkü ve dünkü kısmın bü -|Jer. Sıkıya gelince Kıbrıs limanla - rından her hangi birine de uğru - yorlar, gerek Venediklilerden ve gerek Limasolda oturan Tampelye şövalyelerinden büyük yardım görü- yorlardı. Zaten İstanbul ile Mısır a- rasında işliyen Türk gemilerine bir türlü rahat verilmiyordu. Bunlar da vakit vakit yağma ediliyor, batırılı- yorlardı. Devletin en başlıca deniz yolu olan burasını emniyete almak gerekti. Vaktile Rodos adası bu maksatla bir kaç defa zorlanmış, iki «— Hiç|defa abluka edilmiş ve son defa a- kimse sağ kalmıyacak, hiç bir iz/ İımmış bulunuyordu. Kıbrıs adasının da Türklerin ellerinde bulunması lâ- zımdı. Malta korsanları başka bir sefer Tinde yanık tahta parçalarından başka |üç gemi ile gene Nil ağızlarına hü - cum ettiler, Bir kaç Nil gemisini to - _' Lâkin b_&;ı. baskına uğrıyan bir|pa tutarak ele geçirdiler. Fakat İs- Türk gemisinden boynu yarıya ka- kenderiye beyi Şoluk Mehmet (1) / du, işin iç yüzü anlaşıldı. — Türk hükümeti protesto etti. Venedik telâşa düştü. Çünkü »fımletln bozuşmak işlerine gelmi- yordu. /— dar kesilmiş olan bir çocuk kurtul - top seslerini duydu. Yedi kadirga ile yetişti. Rüzgâr iyi ve Malta ge - mileri de çok hızlı idiler. İkisi kaç. ti, birisi yakalandı. Yapılan sorgu- ların sonunda bu işi Venediklilerin * Harp patlıyacaktı. Fakat İstan - hııkırltıklın, onlara yataklık ettik- . buldaki Venedik elçisi saray adam-| ©Ti meydana çıktı. larına çok değerli hediyeler verdi. Zaten ikinci Selim Karaman vali- | Türk hükümetinin zorlaması üzeri-|liğinde iken deniz işlerile uğraşmış- | »e amiral Zeno on yıl için sürgün|tı. Oralarda Venediklilerin Türk ti- -— edildi. Venedikliler 25,000 altın taz-|caret gemilerine yaptıkları alçakça p minat ile tarziye verdiler. / gıkar, huy çıkmaz» derler, tecavüzleri öğrenmişti. İstanbul - çi Senato büyük bir korku atlatmış-|Mısır yolunun ve Akdeniz kıyılarının — t Geniş bir nefes aldı. Fakat «can|rahat yüzü görmesi için Kıbrısı al - gene|mak lâzım geldiğine karar vermiş |— Türk gemilerini batırmak, Türk ti-|bulunuyordu. (2) | caretini zedelemekten vaz geçeme- Kanuni Sultan Süleymanın yeri- |diler. Bu sefer Malta ve diğer hi -İne padişah olduktan sonra bu işi | — ristiyan korsanlarını kışkırtmıya da- _Iı çok ehemmiyet verdiler. — 1568 de Malta şöv, iyi bir şekilde bitirmek için hazırla- nıyor fırsat bekliyordu. Fakat Ve - inin rei-|nediklilerle yirmi dokuz yıldanberi si olan Jan Parizo dö la Valet öl - devam eden sulh muahedesini boz- | muhasara eden ve başında Turgut reis ile Piyale Paşa ve Lâla Musta- |fa Paşa gibi kumandanların bulun- /— Maz, zeki bir adamdı. Atlattığı bü- “yük korkudan sonra Türkleri bir da- ha kızdırmamıya karar vermişti. Fa- O Müştü. Buadam 1565te Maltayı mak ta istemiyordu. ( Arkası var ) (1) Turgut reisin yetiştirmelerinden - —duğu Türk ordu ve donanmasına |dir. İtalyanlar kasırza — manasına — olarak | muvaffakiyetle karşı durmuştu. Yıl. | Sirokko adını vermişlerdi. Şoluk lâkabı bu kelimenin değişmesinden gelmiştir. -Bazı tarihler (Çolak) diye yazarlar. (2) Son yıllarda deniz tarihine dair e- serlerile tanınmış olan Fransız deniz za - | kat onun yerine geçen Piyetro di |biti (Pol Şak) iki deniz harbi diye bir ki- — Monte Venediklilerin kışkırtmaları- |'tap yazdı. Bunda ikinci Selimin sadece şa- ı* şarkına harp gemileri göndere - ı*_ korsanlık yaptırmıya, Türk ge- -|ve şehirlerini vurmıya başladı. “na kapılıyordu. Bunun için Akdeni.|'aba ve duka altınlarına — düşkülüğünden dolayı ve yahudi gözdesi Jozef Nassinin teşvikile Kıbrısı alınak — istediğini — yazar, Türk devleti hele deniz fütuhatından hiç birisini keyif için yapmamış, devletin se - Şövalye Sen Open kumandasın -tlâmeti için yapmıştır. İkinci Selim olsa olsa daki iki Malta gemisi Nil ağızların- bususi hayatında bu yahudiye J4f olsun | —da pusu kurdü. Bir kâyıktaki doksan | Tt #eni «Kıbrıs kralı yapacağımı demiş. yi esir etti. Daha sonra büyük bi — yelkenli taşıma gemisini de yaka - Tadı. Bunda Mısır defterdarı bulu İ Yahudi de bunun Üzerine evinin kapısına ! (eKıbris krali birinci Jozef» levhasıni as - miştir. Nitekim Kıbns zaptedilince ya - -|hudiyi kral yapmak kimsenin aklına bile | muyordu. Malta korsanları bu Türk | gelmemiştir. Esasen ikinci Selim bir çok “gemisinde binlerle altın ve top top | Avrepa müverrihlerinin dedikleri gibi key- | ipekli kumaşlarla diğer değerli eş- buldular. fine düşkün, hele devleti heveslerine alet eden bir adam olaydı bütün saltanatı sıra- sında Sokullu Mehmet Paşanın nasihat - Bi Llalta korsanları pek sevinçli idi- | lerini dinliyerek, yaşamazdı. Atletlerimiz Hazırlanıyor.. Yaz mevsimi büyük müsabakalarla geçecek Atletizm federasyonu Berlin olimpiyadı hazırlıkları için Kadı- köy ve Taksim sahalarının pistle- rini yaptırmıştır. Atletler Taksim stadında her akşam idman yapacaklar, |Kadı- köy'de de müsabakalara girecek- lerdir. p .Öııümüzdekı' mevsimde atletle- rimiz için çok zengin müsa lar hazırlanmıştır. Yapılan bir ter- tibe göre 17 Mayısda İstanbul Atletizm bayramında, 7 Hairanda Atina'da, 29 Haziranda Bulgar- larla İstanbul'da, 12 Temmuz Pa- zar günü de Romanya ile yine tanbul'da yapılacak üç muhtelif müsabakaya gireceklerdir. Genç oyuncular futbol turnuvası Fenerbahçe klübü — tarafından genç ) mahsus olmak ü_ışro_bi_r futbol turnovası tertip r. 12 Nisanda acak olan bu turnuva her ı.-d'.'lııfu iki defa Kadıköy stadında yapdacaktır. Müsabakalara sekiz kulüp işti- rak edecek, oyuncular resmi maç yapmamış olanlardan seçilecektir. Atletik hakem kursu İstanbul Atletizm heyeti tara- fından açılan Atletik sporlar ha- kem kursu dün altıncı toplantısı- ni yapmış, atmalar ve koşular ü- zerinde konuşmalar yapılmıştır. Hakem kursu iki hafta sonra işini bitirecek, yapılacak imtihan- lisanslar dan sonra verilecektir. İngiltere - İskoçya maçı Cumartesi günü — Londra'nın Wembley stadyomunda karşılaşa- cak olan İngiltere-İskoçya milli takımları maçı için son bir tecrü- be müsabakası yapılmıştır. Bu tecrübe neticesinde İngil- tere takımına altı oyuncu Arse- nal'den seçilmiştir. z N Geçen Kânunuev yanın Glaskov nhd:da' A milli maçı 1—2 gaybeden İngil ler, bu maç için takımı hemen genç oyunculardan - teşkil etmişlerdir. Bir Doktorun Günlük Notlarından Perşembe © Kâzip anjin nöbetleri Andıran göğüs Romatizması 45 yaşında bir hasta yirmi beş sener denberi tütün kullanıyor. On iki sene evvel ağır ve uzun süren Bir tomatizma geçirmiş Üç sene evvel de (tropika) habis sıt- madan yatınış, kahveyi de fazla kulla- niyormuş. Muayenemde: | — Kara ciğerini biraz büyümüş bul- düm. 2 — Kalpte yalnız büyük ana kan da- marı biraz genişlemişti. 3 — Göğüs etlerine zaman zaman sap- lanan ve uykudan uyandıran ağrılar ge- liyordu. Tazyik ile ayai yerde ağrı hu: sule getirebiliyordum. Bu hastamın tansiyonu hali tabüde idi, nteşi yoktu, eski romatizmanın — fazla kaloriferli sıcak odada geçen günün - den sonra soğuk hava temaslarından aükantmiş olduğunu romalizmasının tesbit ettim. Salislât posponu, Nevropatin — şuru - bu verdim. Sigarayı içittmedim, kah - veyi azalttı, kavrulmamış — yemekler, ve muntazam bir perhiz yaptı. Ağrıla- vı geçti ve iyileşti. (*) Bu notları kesip saklayınız, ya. but bir albüme yapıştırıp kölleksiyon yapınız. Sıkantı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. Son Postanın Teirikası: — © O, olduğu yerde bu man- zarayı bir müddet içini çeke çe- ke seyretti. Neden sonra ayni adam penbe yanaklı kızla ikinci kalanı vu- rurken başı beyaz baş örtülü, tıknazca karısı ona yarı ciddi, yarı şaka fından çıkıştı: — Ağucuk bebek! Ne de yaraşıyor sana bu yaştan sonra evlâdın yerinde- |ki çocuklarla kolan vurmak! Aklına İçocukluğun geldiyse git berbere p kos- koca bıyıklarını kazıt ta mahallede ço- cuklarla yeniden zıpzıp oynamağa baş- hat Hasanın içi biraz ferahladı. Fakat, karısının bu sözleri herife önce — vız geldi: — Sus, sen, dedi, sen önündeki işi- ne bak! Bu sefer kadın biraz daha taştı: — Haydi yeter artık, haydi in aşağı, © koskoca lenduha gibi gövdenle — ipi koparırsın da başımıza - iş çıkarırsın; in artık ta gel, yerine otur, zaten ke- rahet zamanı da yaklaştı. Gel de rakı- nı Ziflenmeğe başla! Karısının bu ikinci ihtarı ile biraz bozulan adam — salıncaktan - atladı ve oradan ailesinin yanına dönerken u - zunca boylu, esmerce - kızın saçlarını okşadı: — Aferin sana hanım abla, iyi ko- lan vuruyorsun! Hasanı, şimdi olduğu yerde, bir dü- şünce almıştı. Oradaki uzunca boylu, esmerce kız, ona, zihninin derinlikle- rinde uyuklıyan çocukluğa ait çok tatlı bir hatırayı hatırlattı. Hani bu kız, altı yedi yıl önce bir bayram günü tenteli muhacir arabasında tanıştığı küçücük kişmiri ve narin kız da benzemiyor değildi. İçinden: — Sakın o olmasın, belki de odur! Diyordu. Fakat, kadınların arasın- da, onun, o zaman, bir kaç defa gör - müş olduğu annesine benziyen kimse- ler göremiyordu. Sonra onlar, kendi semtlerinden Beşiktaşa taşınalı bu ka- dar yıl olmuştu. Onların bu gün bura- larda işleri ne idi? Gene içinden: — aBelki de, diyordu, bu günlük, yahut bir iki günlük buradaki akraba- larına, ahbaplarına misafir - gelmiş - lerdir.» Demin arkadaşlarile salıncağın ke- narında dururlarken, neden kızı teğ - his edememiş, neden ona kendini ta - nıtamamıştı. Sonra niye şöyle düşü - nüyordu: j — #«Demin yanımdaki arkadaşları- min çoğu kopuk alayı, mahalle çocuk- lariydi, Hattâ içlerinde ceketsiz, ço - rapsız, püskülsüz güruhu da vardı. Ben o zaman, niye tamamile onlardan, onların hamurundan yoğrulmüş ço - cuklardan sayılmazsam da ne kadar olsa yine oların zihnine oldukça gir- miş gibiydim. Eğer öyle olmasaydı onlarla böyle gezmelere, seyir yerleri- ne çıkmazdım. Ve ben ki demin yarı yarıya onların zihnine bürünerek bu- raya gelmiştim. Elbette ki o kafa ile ben o zaman bu kızın © kız olup olma- dığını pek inceden inceye düşünemez, araştıramazdım. Vâkıa ben bu kızı ar- kadaşıyla — salıncakta ilek gördüğüm anda kalbime, bilinmeyen ülkelerden meali anlaşılmaz, kısacık bir şifre, bir şeyler vurur gibi olmuştu. Lâkin, ben tara- şifrenin halli için uğraşacak zaman ve mevkide değildim. Çünkü biz bugün yedi, sekiz arkadaş buralara salt yara- mazlığa, haşarılığa, muzipliğe, — şuna buna takılmaya, hattâ şuna buna çat- maya ve hattâ sağdan soldan üzüm, incir, hınap, kuş kafesi gibi ne bulur- sak tırtıklamaya çıkmıştık, Sabahleyin mahallede buluştağumuz zaman ara- |mızda proğramımızı böyle çizmiş, ka- yarımızı böyle vermiştik. —Onun için şimdi kim bilir, o arkadaşlarım böyle- ce kendilerinden ayrılarak oyun bo- zanlık ettiğim için bana ne kadar kız- gin ve kızgındırlar. Ama ben ne yapa- | Yazan: Osman Cemal yım, benim elimde değil ki; ben het ne kadar onlardan olmağa çalışırsam çalışayım, olmuyor işte... Zira benim mayam, benim hamurum onlardan büsbütün başka... İçinde yaşadığımız ayni çevre, ay- ni mahalle, ayni görgüler, ayni pano- ramalar da beni tamamiyle onlara ben- Zetemiyor!» İşte bunun içindir ki demin herifin kendisini oradan kovmasındaki ağırlı- ğı, haksızlığı bir türlü hazmedemiyor, şimdi yeni esvapları, yeni papuçları ile oturduğu yerde bir saatten beri yüre- ğini yoklayan şifreyi halletmekten zi- yade o heriften nasıl intikam alacağı- nı, daha doğrusu biraz önce orada bir sürü kadının, erkeğin çoluğun çocu- ğun arasında kırılan izzeti nefsini yine onların karşısında o herife nasıl tamir ettirebileceğini hesaplıyordu. Hulâsa: Hasanın kafası şimdi üç cepbeli işliyor; üç şey düşünüyordu; biri: — Bu kız, o kız mıydı? — Bu adamdan nasıl intikam ala- caktı? — Sonra bu kiz o kızsa ne yapacak- tı, şimdi ona nasıl davranacaktı? Ya bu kız, o kız değilse, kalbi neden bu kızla bu kadar alâkalanır gibi oluyor- du? Yoksa Hasanın ruhu: - «İçmişti Füzüli bu alevdenl» Denilen alevi ezel sofrasında bu tip bir sakinin elinden mi içmişti? Fakat zihninin birinci plânında hep © heriften intikam, hep kırılan izzeti nefsinin tamiri dolaştığı için öteki me- seleler üzerinde istediği gibi serbest dolaşamıyor; onların hallini intikam- dan sonraya bırakıyordu. Düşünün bir kere, biraz — sonra o dehşetli kalabalığın içinde on dört yaş- larında bir çocuk, koskoca pehlivan yapılı ve kendi karısının tabiri vechile ip koparan koskoca — bir lenduhadan intikam alacaktı! Buna kediler bile gülerdi! * Akşam eyice yaklaşmış, güneş bat- maya yüz tutmuştu. Kalabahk henüz olduğu gibi duruyordu. Yer yer, takım takım orada incirlerin altında yenecek akşam yemekleri hazırlanıyordu. Hasa- nın arkadaşlarından birini fena halde döven ve kendisini oradan pek kabaca kovan herif bir hayli anzarot yutmuş, kafası adamakıllı dumanlarmış; onun ortaya savurduğu saçmalar kendi aile- sini bile çoktan kızdırmaya başlamıştı., Derken herifçi oğlu, içi yarı yarıya rakı dolu su bardağı ile ayağa kalktı ve bardağı etrafa göstererek: — Şerefinize ! Deyip onu da kafasına diktikten #onra orsa boca, tekrar salıncağa doğ- ru yollandı. Karısı, baldızı ve daha ©- rada nesi varsa hepsi birden: — Gitme yahu, yapma; etme, a- yıptır, günahtır, elâleme rezil olacak- sın! Diye bağırıyorlar, fakat bir türlü ona dinletemiyorlardı. Onun bu halini gö- ren salıncak sahipleri çocuklar ve ka- dınlar hep birden surat asarak, başla- rını geriye çevirdiler, öna hiç bakmı- yorlardı. Sarhoş salıncağa — yanaşınca deminki kızlara seslendi: — Haydi bakayım... Hanım... Ab- o anda kalbimi yoklayatı - bu kısacık |lalar... Haydisenize... Gelin... Efendi amcanızı... Biraz sallayınl... Hiç kimse cevap bile vermiyordu. Nihayet kendi kendine salıncağa atla- dı. Fakat ilk atlayışında ayağı kayınca düştü. Karısı tekrar feryadı bastı: — Ayol, yapma, gel, düşüp bir ye- rini kıracaksın! Tekrar salıncağa atlıyarak karısını azarladı: Z — Çenen tutulsun, senin kafan kı- rılsın! * Şimdi hafif hafif hem salıncak sak lanıyor, hem de — salıncağın - üstünde fıstıki makamla ayrıca da kendi vücu- du yalpalıyordu: ( Arkan var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: