16 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

16 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA bir ana ile görü Yazan: Neci Sadullah telin geniş ye mek salonuna giren- » 'Tamaranın etli, © boyasız dudaklarını & Öpmeden sofradaki Yerlerine (o oturmu- Yanmamış hı iri bir kan damla- & gibi kıpkızıl ke- silen Tamara Bek, Ağzı boş kaldıkça, Yerlerine (yerleşen talebelerini o tanıtr nis deriz. Çünkü ya- i tuma geldiği zaman, bacakları, (İtalyan Makarnası gibi inceciktil — Buna «Büyük anne» deriz... Ar- kadaşlarının en küçüğüdür de ondan... — Şunun lâkabı «Yılan» dır. Fakat dunun kıvraklığırdan kinaye... Hocalarının 'dudağını, İstavroza yüz #üren birer Protestan hürmetile öpen Yirmi talebeye bakıyorum: Eri yaşlıla- Non sekiz, en küçükleri on yaşında ya Var ya yok. Eğer gözlerinize; en küçük dansözle, €n yaşlı arkadaşv arasındaki yüzlerde bir seyahat yâptırırsanız, küçük den- Bözün birer, ikişer sene üruyla çekil Miş canlı birer porlresini görmüş gibi “İuyorsunuz. Çünkü bilâistisna hepsinin saçları ral, ve gözleri mavi. Ve ilk bakış- İâ hepsinin öz kardeş olmadıklarına İhanmak çok güç. Tamara Bek'in du- dâkları buseden boş kalmışken sor- dür; — Bu buselerin hikmetini öğrenebi- miydim Madam? Tamara Bek; dudağına bulaşan bo- Yaları, işlemeli peçeteyle temizlemeğe Salışarak cevaba girişti: — Bu buselerin, bir aşk busesinin Tormanı kadar uzun ve enteresan bir hikâyesi vardır, Fakat bu hikâyenin zevkine iz için, size evvelâ, bu kızlarla hasıl bir araya geldiğimizi anlatayım: Ben Çerkezim. Ve göbek adım Fat- Madır. Fakat Rusyada doğup büyü Rusyaya, baleti ilk defa sokan, Çar. Aleksandr'dır. İtalyadan bir bale hocası getirilmiş, sarayındaki esireleri . çalıştırtmaya . Bu Çar &balesine, o zaman- iyi aile kızları girmiyorlardı. Fa- Çar, çok hoşlandığı » bu-dansların vâra- ve br, kat, İabiatının soğukluğundan değil, Tamara Bek'in çocukları Istanbulda yaptıkları bir kır gezintisi esnasında umumileşmesini istemiş. Ve Aristok- rat ailelerin rağbetini de temin etmek- için, bale dansözleri arasına prensesler de katmış. Bir de leyli bale mektebi açmış. Ve ondan sonra, en Aristokrat aileler, kızlarını prenseslerle yanya için, bu e de, bale, mektebe koşmuşlar. bir Aristokratlar dansı olm fer, biçare esireler açıkta - kalmışlar. Fakat, propaganda rarksadile o baleye sokulan göstermelik prensesler ortadan, çekilince, Aristokratlar da dersleri ser- | meğe başladılar, Ve meydan bizlere kaldı. Ben, Rusyadaki bu ilk bale mekte- binin ilk mezunlarındanım. Mektebi bitirdikten sonra, gittim. Revale bağındaki balığı kocasını gösterdi: — Bü; orada, bir tiyatm müdürü idi. Benimle bir konturat yaptı. Ve sabah akşamda, peşimi 'kollamağı “başladı. Her tenha köşede, karşıma çıkar, yılı gır durürdü. : i ç Kotası; ağzındaki koca lokmayı 0k duğu gibi yuttu, Ve: — Yahu, dedi, sen buseteri anlat. Be- ni ne karıştıriyorsun? Tamara Bek'in, Kocasını da, talebe- haklamâya çalışan | Tamara Bek, büyük bir istahla ta-; Günde 200 defa öpülen 20 sörülld ştüm Kocası, yaradana sığmıp gene söze karıştı: i — Zevci olmanın patronu < olmaktan daha ucuza çıkaca- feni anladım, ve ev- lendik. Tamara Bek gül- dü: © — Amma, ben seni sevmedim, sen bâ- na âşık oldun. — Fakat sen de beni seviyordun. Tamara Bek, ağır bir ithama maruz kalmış gibi Kaşları- nı çattı: — Hayır... Yalan söyleme... Küölis a- rasında ağlaya ağlaya yalvaran sen de- gil miydin? Tamara Bek'in on beş yıllık kocası, Ibir suçu yüzüne vurulmuş gibi kızar- İdi. Tamara Bek, güya onun gönlünü al- mak istedi: 1 ! — Fakat bu haline bakmaym iz. Aslan gibi bir gençti o zamanlar! Ve soğumaya “başlayan. çorbasına iki kaşık 'attıkdım'sonra devam etti: -— Evlendikten sonra, tiyatroyu bir #pektebe gevikdim. - Ve öz zamanda, yüzden fazla talebe bülüum. İlk ders senesinin sonunda da, tiyatroda o bir müsamere verdim. Bu müsamerede gördüğüm rağbeti fasvir edemem. O gün, seyirciler ara- sında; Gomon kumpanyasınn serma- !yedarlarından bir zât ta bulunmuştu. iMüsamereden sonra bana — Mâdâm, dedi, milyonlar k mak istiyorsanız, bu revüyü olduğu gi- bi Avrupaya götürünüz! Aratızda çıkan uzun bir münaka- sada, beni, böyle turnenin çok kârlı o- lacağına kandırdı, Fakat, talebelerim- den çoğunun sileleri, çovuklarından “İJayrılmağâ Tazı olamıyorlardı. “ Yalnız bu gördüğünüz kızların aileleri, bana sonsuz bir itimad gösterdiler, ve |. — Başlarında sen bulunduktan son- leri gibi itaate alıştırdığı belli. Tatliİra, dünyanın öbür ucuna kadar gidebi- sert bir bakış, kocasının di rutma- sına kâfi geldi. Ve o hikây etti: esine devam Meğer bu açıkgöz: #Dansöz değil mi, nasıl olsa kandırırım!s dermiş. Fa- kat o yılıştıkça ben kaçtım. Ve fişsatı ganimet sayarak, ücretimi ber gece bi- raz daha arttırdım. Bu da kendisine hergün biraz daha pahalıya oturduğu- mu görünce... a İlirler! dediler, i «İşte, senelerdenberi benimle bera- ber hemen bütün dünyayı dolaşan bu çocuklar, üzerlerine titizcesine titrodi- Zim emanetlerimdirler. Ve beni ana- larından, babalarından çok severler. Tamara Bek'in, ıslanmış birer an- trasit parçası gibi parlayan siyah göz- lerinde, tatlı bir gülüş genişledi: ; (Devamı 9 uncu sayfada), İSan'atkâr Safiyenin Evinde Bir Sasi “En büyük arzum radyoda kendi sesimi dinlemek!,, » *# * Benim asıl dinleyicilerim beyaz örtülü masalarda oturanlar değil, sahnenin arka tarafına düşen, Yazan: Arkasını piyanoya verip otur- du. Ben kocaman salon gramo - fonunun yanını". tercih o ettim. İlk söze: — Radyo... Diye başlayacak Sözümü kesti: € — Radyo deyince derdimi ta zelediniz. Bilir misiniz, dünyada en büyük emelim nedir?.... Rad yoda kendimi dinlemek, — Plâklarınız bu işi göremi - yor mu? — Ben plâkları kendim için değil, fabrikalar için dolduru - yorum. Bana plâklardeki sesim kat kat büyütülmüş, kat kat sertleşmiş, âdeta mekanikleşmiş geliyor. — Şu halde Bayan Safiyenin antenlerden gelen © şarkılarını dinlemenize imkân olmadığına göre son bir çare kalıyor, arka- daşlarınızın sesiyle kendinizin - ki arasında bir mukayese yapıp aşağı yukarı bir neticeye var - mak. (Yanık Ömer) İn sevimli ar- üsti gülüyor: — Haklısınız diyor. Maamafih rad- yoda kendime dehşetli itimadım var. Bana öyle geliyor ki sesim oldukça fo- nojenik. Hoş bu herkese böyle gelir yal Temin ettim ve hemen sordum: — Kaç senedir radyoda okuyorsu » nuz? — Dört sene oluyor, aşağı yukarı. — Mikrofona söylemek mi yoksa plâk doldurmak mı daha güç? — Ne bileyim bü bir parça da alış- mak meselesi. Fakat bence radyoda okumak, dinleyiciler karşısında söy - İlemkten de plâk doldurmaktan da da- ha zevkli. O an, kendimi, sayısı meç- İhul insanların önünde ölçülemiyecek kadar büyük bir genişliğe hitap edi - yor, sanıyorum. Bunun zevkli heye - canını tarif edemiyeceğim. Bunun için radyoda kendi gibi oldukça fa bırakırsak bütün emelim, yakında VAPURDA BİLET ALMANIN ; DOĞURDUĞU BİR NETİCE purlarda, biletini vapurun içinde alması- mın bazan garip neticeler doğurabileceğini anlattı. Diyor ki; « Bir çok yerlerde olduğu gibi Zongul- dakta da yolcu biletini vapurlarda almak âdettir. Ben de vapurda biletimi nlirim diye eşyalarımla 7/9/938 pazartesi * günü Denizyolları Yöaresinin Çanokkile vapu- Tuna bindim. Benim gisi bir kaç arkadaş vaparda bilet, almaya başlacılar. Ve aldi- Jar. Bu sırada ben de bilet almak için gi- şeye yirmi beş kadar urkadaşla mürscast ettim. Vapurun süvarist yolcu tamam ol- muştur başka kimse alamayız diye bize bilet vermedi. Vapurdan geri dönmeğe metbur kaldık. Vapura gelip gitme sandal ve bümal parası olarak (150) kuruş mas- raf yaptım. Ayni zamanda gece de otel ve sair mecburi masrafirr yaptım. İşin aksi tarafı havanin mühülleti yüzünden iki sün vesalt te bulunmadı. arsada bekleşenlerdir. Ben sahneye gelirken onlar sıra &ıra dizilirler, “Aman Safiye abla, Yanık Ömeri söyle, birazda fazla bağır!,, diye yalvarırlar Kemal Tahir San'aikâr Safiyenin «Son Posta» ya Zonguldakta oturan okuyucumuz Sabri Örer bir yolcunun wen seler yapan va- Sayfa 7 etrafı tel örğüleriyle çevrilmiş verdiği bir resim başarılacağına emin olduğum, karak- teristik, orijinal bir Türk musikisini hudutlarımızdan daha ötelere kadar işittirmektir. Popülerliği sesinin gözelliği Okadar sevimliliğinden gelen Bayan Safiyenin bu samimi emeline kim (insallah) de mez. — Radyo mikrofonu hıçkırık, öksürük, şarkıyı gibi bir felâket geldi mi başınıza? de- dim. — Aman dağlara taşlara. Radyoda başıma gelmedi amma İzmirde böyle bir rezalet oldu. İzmirlilerin pek sev - diği bestekâr Bay Şükrünün gayet gü- zel bir şarkısını okumamı istediler. Şarkıyı arkadaşlarımla beraber üç dört kere geçtik, fakat kendime tamamile güvenemediğim için notaya bakarak okuyayım dedim. Ben herhangi bir şarkıyı tamamen içime ( sindirmeden (Devamı 9 uncu sayfada) İşin acıklı tarafı: Vapurdan dönenler içerisinde acentadan biletini altı; sandal- cıya sandal ücreti verecek parası olmıyan» lar da vardı. Tabii bunlarda bu iki gün içinde sefil ve perişan bir vaziyelis gece gündüz sokaklarda dulâşmaya mecbur kaldılar. * Burada biraz duraklayalım: Canükkale Vapuru gibi Küçük bir yolcu vapurunda yirmi sekiz kadar tayfa var. Bu buhyan! sırasında bu tayfalar imkün varsa lüzu- mu kadar tenzil ed'ise de bulur yerine yolcu alınsa daha muvafık olur Kanautin- deyim. Bu hususun da nazarı dikkate #lin- masını Denizyolları genel müdürteğ ünden dilerim. * Bir vapurün yükü nekadar tamam olsa yine bu geri çevrilen yolcuları alabilirdi. Sözü geçen yapur sövarisinin bizi geri çevirmesinden bir şey anlayamadım Denizyolları idaresinden rica ederi. İs- tanbul - Barlın yolcu vapurları mikdarı kâfi değilse buna Hive yapsın. Bu şevek Denizyolları için ve gerekse eshabumesalih için çok faydalı olur. mnindnin diil emin Sel ki ünl İN ALİ İİ Nİ LİL İİ İİ İLİ 1 ld İL İİ İn 2121 ni di

Bu sayıdan diğer sayfalar: