22 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eee a n 2.; Sayik İ SA AA Hi7 zi a— S " KNĞ e F Mt W a ğ e VTT A SON POSTA Eylül 22 r “. Hergün Corcu seven köylü, Borçtan korkan köylü Yazan: Muhittin Birgen ee Memleketimizin iyi tanıdığım şey - lerinden biri de köy hayatıdır. Hayatımın bu mühim bir kısmını köy iktisadiyatının tanzimini gaye edinen bir kooperatif hareketinin içinde ve köylüler arasında uğraşmakla geçir - dim. Köylünün bütün zihniyetini, bü - tün derdini, bütün haklı davalarını ve |baksız iddialarını bilirim. Köyün en büyük derdi parasızlıktır. on zamanlarda bu derdin devamına sebep olan bir âmil peyda oldu ki bu da köy mahsulünün ucuzlaması ve köy- de geçen istihlâk maddelerinin ya pa - halanması, ya hiç ucuzlamıvarak oldu- gu yerde kalması ve yahut ucuzladıysa da, pek az ucuzlamış bulunmasıdır. Bugün köyde hüküm süren sıkıntının, ve hattâ köylünün iktisadi ahlâkında bir çözüntü yapan darlığın sebebi bura- dadır. * Köy iktısadiyatında bir zamandan - beri göze çarpan darlık ve müşkülâta karşı kendini müdafaa için köylünün müracaat ettiği iki usul vardır: Borçlarımak ve yahut borçtan kaç- mak, Bazılarına göre borçlanmak bir silâhtır, bazılarına göre de en güzel si- lâh, hiç borçlanmıyarak dişini tırna - ğına takmak ve kalkınmak için köy hayatına daha iyi şartların karışmasını beklemektir. Birinci silâhı kullanan köylü, ekse - riya tam köylülüğünü kaybederek ka- sabalı ve şehirli itiyatlarına doğru git- miş olan kısımdır; ikinci silâhı tercih eden köylü de köylünün esas vasıfla- rını henüz tamamen muhafaza eden - dir. Bu ayrılışı, ayni muhit içinde yaşı- yan insanlar arasında da görmek ka - bil olduğu gibi, bunları memleketin muhtelif mıntakalarına göre ayrı ay- rı görmek te mümkündür. Meselâ, garbi Anadolu köylüsünde borçlanma temayülü fazla, merkez yaylâsı küy - lülerinde borçtan kaçma sevkı tabiisi kuvvetlidir. Bunun için garhi Ana - doluda zirai kredi kooperatifleri ç < fazla, merkezi Anadoluda çok azdır. * Köylüler bana soracak olurlarsa on- lara derim ki kendilerinin en büyük düşmanları borçtur. Bugünkü hayat darlığını en ufak miktarlarla dahi ol- sa, borç sayesinde defetmek istiyen köylü, bir daha belini doğrultamama - ya mahkümdur, Ben, aldığı borç para- yı tarlasında kullanıp bunu iki misli B : yapmak suretile bir müddet sonra bir ü p kısmı ile borcunu ödemiş, öteki kısmı ile de bir ihtiyacını defetmiş köylüye hemen hemen hiç rastgelmedim, diye- bilirim, Hele, zirai işleri bizdeki gibi havanın binbir türlü — tesirlerinden azami derecede müteessir olan köylü- ler Aarasında senelik istihsalini, şahsi veya ailevi istihsal kudretlerinin hari- cine taşırıp borç sayesinde fazla mah- sul almak hevesine düşmüş olanların içinden bir tane dahi muvaffak olanı- na tesadüf etmedim. Buna mukabil ne- rede borçtan korkan, borçlanmıyan bir köylü veya köylüler gördümse orada, köy iktısadiyatı şartlarının daha iyi günlere kavuşması devrini daha sağ - lam bir köylü bünyesi ile bekliyen in- sanlar bulunduğunu farkettim. Bence bugün çok sıkılan, fakat, borçlarımıyan köylü daha çok ümitlidir. * Böyle olmasına rağmen, küçük ka- sabalardan ve umumiyetle Anadolu - nun ve bilhassa garbi Anadolunun şe- hirlerinden yükselen <«Kredi! Kredi'» feryadı, hükümeti de şaşırtmaş, köye — fazla miktarda kredi vermeyi temin e- decek tedbirlere sevkeylemiştir. Kre- di! Kredi! diye hükümetin iki ayağını bir pabuca sokanların tam köylü ol - madıklarına, tam köylü ikusadiyatı içinde yaşamadıklarına kaniimm, Bun - | lar, şehirlileşmek istiyen, köylü gibi yaşamıya razı olmıyan ve ayni zaman- da bugün aldıkları borcu ne vakit ödi- f unsurlardır, yeceklerini düşünmiyen — Sırf onların tesirleriledir ki bugün bil- — hassa garbi ve cenuhi Anadoluda köy- — lü çök borçlanmış ve Ziraat Bankası- nın da bir çok paraları bağlanıp kal - mıştır. Ki Tr #rüR Ş f $e Kİ Arik a Ç ice- Z Ç “İR esimli Makale için istikbal, ötekine: nisbetle | KA Güler yüzlü olunuz! İ | Bazı adamlar çatık kaş ile asık suratın kendileri- ne ağırlık ve otorite ver- diğini vehmederler. ilk tesir Hakikatte çatık kaş ile asık suratin uyandırdığı pati, bir sevimsizliktir. 4 K l Buna mukabil, yeti de ihmal etm kuvvetli bir anti — güler yüzle, karş nız. kini daha çabuk ikna e - der, daha çok çalıştırırsı- ciddi - Atadan kalma meşhur iyen bir sözdür: Tatlı söz, güler ınızda - yüz, yılanı deliğinden çı- karır, deriz. (söz ER ASINDA |) İngiliz hâbimlerine göre Kadınlar kaç yeşında Boya kullanmalı? İngilterenin küçük Salford kasaba- sının mahkemesine suçlu olarak 13 ya- şında bir kızcağız getirilmiştir. Suçlu dudak boyası çalmakla itham edilmek- tedir. Hâkim kızı mahküm edecek yer- de kadınların dudaklarina boya sürme- leti hakkındaki noktaj nazarını anlat- mağa başlamış ve: «Sen şimdiden boya sürmeğe pek a- cele etmişsin. 50 yaşına kadar sabredip ondan sonra dudak ve yanaklarını bo- yaman lâzımdı. Kırk yaşına kadar ©- lanların boyası için tabiat kendi kendi- ne renk vermiştir. Kızların kadınların boyandığını görerek kıskançlık saikasi- le boyanmağa teşebbüs ettin. Boya- nanlar erkeklerin hiç hoşuna gitmez ve ahlâkları için her türlü sui tefehhüme meydan verir.» demiştir. Suçlu kız hâkimin bu sözleri üzeri- ne ağlayarak ihtiyarlayıncaya — kadar bir daha boya kullanmıyacağına — söz vermiş, hâkim de kendisini affetmiş- tır. Bu hâdiseyi yazan İngiliz gazetele- ri, bunları işiten genç kadınların hâlâ boyanmakta ısrar edip etmiyeceklerini soruyorlar. * ** Dünyanın en cesur adamı yıalndan korkuyor Ötomobil yarışında Almanya kupa- sını kazanan Lakambay en tehlikeli virajları dönerken bile otomobilinin sür'atini azaltmayan bir adamdır , Onun için: — Korku nedir bilmez! Derler. Korku nedir bilmeyen bu a- dama bir gazeteci soruyor: — Siz hayatınızda hiç korkmadınız miı ? — Korktum, diyor, bir kere, Ve ilâve ediyor: — Dört yüz kilometre sür'atle gidi- yordum, birdenbire otamobil bözüldü. Yoldan bir tarlaya saptım. Tarlada ot- lar vardı. Otomobil otlar arasında bir müddet gittikten sonra durdu. İşte o gün çok korktum. — Otomobil devrilir diye mi? — Evet, yolda olsaydı korkmaz- dım, fakat tarlada iş öyle değil. 'Otlar yarim adam boyundan fazla, araların- da yılanlar falan bulnmak ihtimali çok- aa |tına düşkün hırsızı yakalamışlar. AA * “HERGÜN BİR FIKRA Öyle ise satmam! Tarihçi Emin Âlinin bahadan kal - ma köhne bir evi vardı. Bunu ucuz, pahalı satıp savarak başka bir ev al- mak istiyordu. | Günün birinde Ercümend Taluya geldi. — Cancağızım! dedi; bizim mahut | evi okutmak istiyorum.. Artık otu - rulamaz hale geldi.. Bana bir ilân yaz da, gazetede neşrettireyim, Ercümend de yazdı: «.., mahallede, .... sokağında, fev- | kalâde havadar, nezareti emsalsiz, her türlü konforu havi, modern bir ev satılıktır. Bahçesi şöyle, avlusu, banyosu, odaları şöyledir... Hâsılı, bir meth ki demeyin git - sin, Emin Âli, ilânı okuduktan sonra, sordu: — Bu tarif ettiğin, bizim ev mi? — Evet. — Bizim ev bu kadar iyi imiş, öy- le mi? Ercümend başını salladı. Bunun — Madem ki bizim evin bu kadar muhassenatı varmış, öyle ise satmı- yorum! dedi. — Rahatını seven Hırsız yakayı Ele verdi Fransız mahkemeleri çok garip bir hırsızlık davasına bakmışlardır. Hâdise şudur: Meşhur sabıkalılardan birisi zengin bir adamın evine girmiş. Yükte hafif, pahada ağır neler bulmuşsa kaldırmış, hepsini bağlamış, fakat tam gideceği zaman uyku bastırmış, orada bir de güzel şezlong görmüş uzanmış ve uyu- müş. Sabahleyin bir türlü erken kalka- mamış. Ev halkı uyanıp ta hırsızı upu- zun yatarken görünce, polise gizlice haber vermişler, ve gelen polisler raha- Halbuki, - belki bu sözlerim bir kı- sım köylülere garip gelir, fakat - dün- yanın her tarafında bütün köy ve halk iktısadiyatı ile meşgul olan âlimler ve bunları idare eden teşkilâtlar, hen köy- lünün borçlanmasına — muhaliftirler. Köylünün en büyük düşmanı borçtur ve hattâ, mübalâfasızca söyliyebiliriz, senesi içinde ödemeğe muktedir ol - madığı her nevi borçtur. Köylüler, borcu sevmeyiniz, borçtan Almanlar ağaçtan Cam yapmıya Muvaffak oldular Üzün senelerdenberi -otomobiller vesaire için kırılmaz bir cam keşfedil- kadar ağaçtan bu şekilde bir cam ya- pilacağını kimse hatırına getirmemişti. İki Alman mühendisi bunu düşünmüş- ler ve en sonunda da muvaffak olmuş- lardır. Alman mühendislerinin ağaçtan yaptıkları cam diğer camların sikleti- nin yarı ağırlığındadır. Şeffaftır ve kat- iyyen kırılmamaktadır. Hem de maka- ra halinde katlanmakta ve istediğiniz şekilde destere ile kesilmektedir. Alman mühindisleri bu keşiflerinin esasını gizli tutmaktadırlar. *& & * Üç senede 600 kişiyi öldüren kadın Eski saraylarda insan zehirlemek â- det hükmüne girmişti. Yemeklere ze- hir katıştırılarak insan öldürmek mo- da haline gelince, bunun da mütehas- sısları peyda oldu, ve Marya Topana isminde bir kadın bu münasebetle meş- hur oldu. Bu kadın üç sene kadar bu işde çalıştı ve muhtelif memleketlerin saraylarında bu müddet zarfında 600 kişiyi zehirliyerk öldürdü. Bu zehirlemek meselesi bilhassa Renaissance devrinde fazla inkişaf et- mişti. İtalyada bir çok ahçı kadınlar bu işle meşgul oluyorlardı. İçlerinde haf- tada 200 kişi zehirleyenler pek çoktu. *ok * Katı yaka yüzünden ölen adam Ronalt Maden isminde 68 yaşında mütekait bir ilk mektep muallimi gi- yindiği sert kolalı yaka yüzünden öl- müştür. İhtiyar muallim kolalı ve çok yüksek yakalık giyinmek meraklisi i- miş. yakalığının iki ucu birden boğazına derince saplanarak zavallı ihtiyarın bo- * * & Bir aşı için 200,000 mark alan doktor Doktorlara en fazla ücreti kim ver- İkinci Katerina... giliz doktorunu bir aşı için getirtmiş, doktor muvaffak olunca kendisine 200,000 mark vermiş, 40,000 mark ta yol masrafı tediye etmiş, ayrıca ölün- ceye kadar senevt 10,000 marklık bir korkunuz! irad temin etmiştir. vaya gittikleri malümdur. Dün, güreş, müsabakalarının neticeleri geldi. Bu m rimizden biri şöyle yazıyormuş: lette mağlüp olduk.» Diğer bir gazete şöyle söylüyormuş: GÜRe UA 5 ö ll Sporcularımızın, musabakalar yapmak üzere Mlosko - eden bir okuyucumuz gazeteleri tetkik etmiş, gazeteleri- <Güreşte galip geldik, eskrimde berabere kaldık, bisik- İSTER İNAN İSTER İNAN «BiSiklet takımımız birinci geldi» Üçüncü bir gazete de şu satırlar varmış: «Güreş, eskrim ve bisiklette Sovyetleri mağlüp ettik.» Moskovadaki müsabakalar hakkında hep ayni mem- balardan malümat alınmaktadır. Şu serlevhalar: gördük- ten sonra, gazete idarehanelerine gelen havadislerin o- kunduğuna, anlaşıldığına ve ona göre serlevha yapıldı- eskrira ve bisiklet üsabakaları merak İSTER İNAN İSTER İNANMA! MA! , Fakat ey okuyucu sen ister inan, is- Kİ ea d irç Yd * a e TEÇ Hi ü a D d S !r.' | Turk polisi Sözün Kısası x E. Talu S gibi lokomotifi, bacasından kı- vılcımla karışık kapkara dumanmi ku- saraktan, Bulgar hududundan Türk toprağına girdi. Yataklı vagonun seyyar bir lâhide benzeyen dapdaracık yatağının içinde, bu son gece, esasen beni uyku tutmu- yordu. On yedi günlük ayrılık, gönlümdeki yurt sevgisini körüklemiş, hâd bir ha- le koymuştu. Memleketime, yurddaşlarıma, yuva- ma bir an evvel kavuşmak arzusu bir sade arzu değil, bir «iç çakişi» idi. En dost bir muhitte geçen son on gine, çekilmiş bir lâstiğe benzetiyor- dum. Lâstiğin de duygusu olsa, gerilirken, mesine uğraşılmakta idi. Fakat şimdiye "şüphesiz, benim çektiğim garip iztira- bı çekecekti. İşte şimdi, beni geren el, gevşetiyor- du. Ve gevşedikçe, bana yemek. içmek, uyumak gibi ihtiyaçları unutturan bir ferahlık duyuyordum. İstasyonda, hiç kimse haber vermedi« ği halde, Edirneye geldiğimizi hisset« tim, Kendimi kompartımandan dışarı« ya attım; etrafa göz gezdirdim. Sağa sola telâşla koşuşan istasyori memurları, yolcular ve hamalların a« rasında, uzun boylu, ağır, vakur çeh « reli, temsil ettiği devlet otoritesinin &a hemmiyetini, ciddiyetini ve yüksekli « ğini iyice kavradığı hal ve tavrındafı belli bir polis duruyordu. Edirnenin tarihi simasından azıcık birşey sezebilmek arzusile uyanarak, benim gibi trenin penceresine koşan ecnebi, karanlıkta emeline nail olamam dı; onun da gözüne bu ağır başlı, nezih tavırlı memur ilişti. O zaman gayriihtiyari bana döndü ve ? — Sizin polisiniz, ne kadar mükem- mel! dedi. Sonra, bir iki defa Türkiyeye gelmiş olduğunu, her seferinde zabıtamızın mükemmeliyeti nazarı dikkatini cel a bettiğini, bizde, bizim polisimizde gör- düğü terbiye, nezaket, vazifeseverliği başka yerlerde her vakit rastlamadığı- nı uzun uzadıya anlattı. Yüda böyle bir intıbala giriş hem hoşuma gitmiş, hem de milli gururumu okşamıştı. Pencereden uzanıp ta, mümkün olsa, bana bu hazzi tattıran o «efendi» me- murun, yüzünü gözünü öpecektim. olduğum, o fedakâr, vazifeşinas insana, hayatımın böyle kıvanç verici temiz bir gulmasına sebep olmuştur. heyecanını borçluyum. Biliyor Musunuz? | — Meşhur hikâyeci ve şair Ander- son nerelidir? 2 — Almanların en meşhur şarkılı 3 — Fransız ihtilâlinde en büyük rolü oynuyan klüp hangisidir? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: |I — Anübis eski Mısırliların ilâh « larından biridir. Vücudu insan, başı çakal şeklindedir. 2 — Baltık denizi, Polonya, Alman- "ya, Danimarka, İsveç, Rusya Finlân « .diya ve serbest Danzig şehri sahillerile çevrilidir. 3 — Türkiyede matbaayı tesis eden İbrahim Müteferrikanın mezarı Ka - b Cei Ba L Lsunpaşadadır. J " (e emplon - Oryan - Ekspresin devi — | beş gün zarfında, kendimi bir ucu vas Ö) (tana bağlı, öbür ucü da zorla, alabildi- — Türk polisine, her zaman takdirkârı * EEER S A

Bu sayıdan diğer sayfalar: