22 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

22 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İstanbul Belediyesi İlânları Sahası M. Bir metrosunun İlk murabbaı (değer kiymeti teminatı Fatih yangın yerinde 178 ci adada yüzsüz arsa 2,02 Fatih yangın yerinde 77 ci adada 950 santim yüzlü arsa 24,22 5 Lira 9,10 Yukarda semti bir metronun kıymeti yazılı olan arsalar alâkadarları arasında satılmak üzere ayrı ayrı pazarlığa konulmuştur. Şartnameleri levazım müdürlüğünde görülür. İstekli olanlar hizalarında gösterilen ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 1/10/936 Perşenbe günü saat !4de Daimi Encümende bulunmalıdır. (8) (1322) * * 50 top 18 kiloluk 57X82 boyunda birinci hamur kâğıt 25 top 26 kiloluk 57X82 boyunda birinci hamur kâğıt 20 top 32 kiloluk 68X100 ” Sıhhat işlerine bastırılacak matbu evrak için lâzım olan 95 top kâğıt açık eksiltmeye konulmuştur. Şartnamesi lavazım müdürlüğünde görülür bu kâğıtların hepsine 775 lira 60 kuruş fiat tahmin olunmuş- tur. İstekli olanlar kanunun tayin ettiği vesika ve 59 liralık ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 29/9/936 Salı günü saat 14 de Daimi Encümende bulunmalıdır. (B) (1239) * * Evvelce gazetelerle ilân edilen münhal memuriyetler için 24/9/936 Perşembe günü saat 13,30 da Lise Mezunu Talipler arasında müsa- baka imtihanı yapılacağı ilân olunur. “B.,, “1519, p * * Hepsine 150 lira kıymet tahmin olunan Mercan yokuşunda Tacirhane sokağında 31 numaralı kâgir dükkân ankazı pazarlığa konulmuştur. Şartnamesi levazım mödürlüğünde görülür İstekli olanlar il lira 25 kuruşluk ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 1/10/936 Perşenbe günü saat 13 de Daimi Encümende bulunmalıdır, (8) (1319) Nafia Vekâletinden: 28 Eylül 1938 Pazartesi günü saat 15 de eksiltmesi yapılacağı ilân edilen 13 kalem atelya tezgâhı şartnamesinde tadilât yapılmasına lüzum görüldüğünden eksiltmeden kaldırılmıştır. (982) (1474) 17,90 150 K. ” ” ” KAŞE SON, POSTA .. (aasre | Bu Akşamki Program İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musiki- si, 1250: Havadis, 1395: Plâkla hafif mü « zik, 13,25: Mübhtelif piik neşriyatı. Kapıya vurdular. Bu'saatte onun ka- pısına kim vuruyor?. Yazan: Suat Derviş sile tezat. teşkil eden öyle halsiz bir yürüyüşü var ki: — Nereye gidiyorsun, ne yapıyor « Akşam neşriyatı; 18,30: Çay sasti: Dans| İhtiyar yerinden kalktı. Uzun kolla-|sun? musikisi, 1930: Monoloğ Pişkin teyze tara - fından, 20: Rifat ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi, 2030: Vedin Rızanın iştira kile Türk musikisi, 21: Plâkla sololar. 2130: Stüdyo orkestrası: 1 — Suppe'lo Madehen und kein Mann, Onvert, 2 — Jon. Sirausa, Dynamiden, Walzer, 3 — Sarasale, Spanise- her Tana, 4 — Lehar, Dale Lustiçe Wittwe, $ — Borodin, Cbor der Landicute (Prins (Galli, 9 — Sehuman, Traumerel, 2230-23: Ajans bavadisi BÜKREŞ 630: Sabuh neşriyatı, 19,30-18: Orkestra ve haberler, 19: Plâk, 20: Konferans, 20,20: Grinzinger Şramemi kuarteti (Viyana mu- sikisi), 2040: Konferans, 2055: Lecoa bem- şireler şarkı söylüyor, 2115: Konferans, 2139 Senfonik redyo orkestrası, 23,20: Plâk, 2343: Franswen haberler, BUDAPEŞTE 18,30: Koro, 19,15: Konferans, 1945: Çi — gan musikisi, 20,40: Skeç, 2240: Haberler, 23: Plâk, 24: Cazbant. BELGRAD 2050: Keman &6l6, 21/10: Halk şarkıları, berler, 28.20: Konser sakli , MOSKOVA siklli neşriyat, 21: «Şen harbe İsimli radyo opereli, 23: Yabancı dillerle konuşmalar. VİYANA 18,30:: Piyano konseri, 19: Komuşmular, 20: Haberler, 21,10: Konferans, 20,30: Röpor- taj, 21: Radyo orkestrası, 2235: Haftanın ha- ber iemali, 23: Haberler, 23,10: konseri, 24,05: Dans mustirisi NEOKALMİNA Grip - Nevralji - Baş ve Diş ağrıları - Artritizm - Romatizma N Km SİNİ 2140: Plâk, 22.10: Radyo orkestrası, 23: Ha- | 19,15: Rus balk havaları, 20: Edebi ve mu-! Viyolonsel | rımı öne doğru uzatarak kısacık beyile kapıya yaklaştı. Ocakta yanan odunların ışığı onun tuhaf gölgesini duvarlarda ve tavanda kıvrandırıyor, büyülüyor, küçültü - — Kim 07. Kapının dışında boğuk, kısık ve ha- fif bir ses fısıldıyor. — Hasan çavuşu görmek istiyorum. Aç kapıyı. . — Hasan çavuş benim. Sen kimsin, benden ne istiyorsun? — Baba... Baba... Ben oğlunum se- nin.. aç, aç kapıy Ayla aç kapıyı. Gecenin üstüne uçılan kapı. Kapı- nın önünde odaya kanbur sırtını çe - virmiş bir ihtiyar. Karşısında ocak a- teşinin iptidai ve kızıl ışığı altımda da- çıplak ayaklı, dağınık sakallı ve gözleri kıwilerm gibi pırıldıyan bir adam... Son- Ta dışarıda sonsuz ve karanlık bir ge- ce... Köyde bir çit yok... Herkes çok- tan uyumuş. — Baba.. İki vücut birbirine sımsıkı dolandı. İhtiyar ağlıyor, Gencin gözlerinde hep| . Dağınık sakalı; sintanmın tamamile ürtemedi - Ba dam telâşla kapıyı örtüy İhtiyar soruyor: — Osmün... Osman... doğru söyle sen misin? Evet baba. Sen misin, — İnanamı m oğul. Bu öyle u - mulmaz bir $ ıç Kollarım zah - metle boynuna dolanabiliyor.. Ne ka- dar da serpilmişsin maşallah. Sen git- tiğin zaman daha parmak kadar bir ço- vuktun. — Büyüdüm baba — Bıyıkların henüz terlemişti. Ya - nakların kız yanağı gibi yumuşaktı. — Şimdi tam delikanlı oldum baba.. — Ya sesin, sesin değişmiş. — Tütün kullanıyorum. -— Doğru söyle yalvarırım aldatma keni... Osman sen misin — Görmüyor ımusun yüzümü, oğlu- nu tanımıyor musun... Gel. Gel. Yak- Yaş ocağın ışığına... Bak bana.. Bak yü- züme, yar omuzlarından tutarak ocağın önüne çekiyor. Yerdeki postun üze - rine diz çöküyorlar: ha heybetli görünen vücudile açık başlı, | — Bak, bak gözlerime. hâlâ tanıma- dın mı beni?. İhtiyarın kirpiksiz, ıslak gözleri kı - mıldamıyan fersiz gözleri ne dehşetli: — Bak... Bak yüzüme. — Görmüyorum., Ah görmüyorum. Üç senedir hiç görmüyorum. * Ocağın karşısında yerdeki eski ko - yun postunun üstüne bağdaş kurmuş oturuyorlar: — Sen misin?. söyle sen misin?.. Eğer Osman değil- sen, bana yalan söylüyorsan.. Bu pek fena olur.. — Neredeydin?.. Niçin senelerden - beri bir mektup yollamadın. Hepimiz seni ölmüş biliyorduk. Aman Allah aş- kına bana yalan söyleme sen Osman mısın? — Baba inan arlık bana! * — Bir ses oldu duydun mu?. — Üşüdüm de kapı açık mı diye bak tım. — Avuçların ateş gibi Osman, Genç adamın ellerini okşuyor ve bire den eli onun sağ elinin eksik olan şa hadet parmağı üzerinde duruyor. — Parmağına ne oldu?. — Bir makine kazası. — Nerede oldu anlat şunu.. Nasıl bir kaza bu.. — Şehirde çalışırken oldu baba.. Bi- rak şimdi. Sonra anlatırım. j e : Şimdi ihtiyarın, damarları şiş, de » rileri pörsümüş, avuçları nasırlı, kara tırnaklı elleri telâşla onun kollarında, omuzlarında, yüzünde ve göğsünde do- laşıyor: — Bu ıslak sıcaklık nedir.. Bu sıcak şey... Osman kan. Kan bu. Genç adam kirli mintanının içindeldi pis paçavralarla sarılı yarasını ellerila örtmeğe uğraşıyor. — Bir şeyim yok. — Sıcak kanım avucumu yaktı Os - manım. Söyle sana ne oldu?, Sana nas sıl kıydılar aslanım. Yaranım verdiği nöbet bu dağlar gis bi vücudu öyle titretiyor ki. * Testiden mendile boşalttığı su ile o- nun yarasını yıkıyor, ihtiyar adam 50« ruyor. — Anlat sana ne oldu? Gözleri görmemeğe' başladığından « beri âtıl ve sekin bir kadın hayatı ge- irmiş olan bu ihtiyarda bir kadın has- sesiyeti var ve sesinde bir babadan da» ha fazla bir anne sesinin sıcaklığı ve şefkati var. — Söyle, söyle bana. — Dağın tepesinde idik... Biz iki kişi kalmıştık. Ötekiler çok kalabalıktılar., Üstümüze atıldılar. Arkadaşımı bir kes narâ sıkıştırdılar. Ben göğsünden ya « ralanmıştım. Fakat açık göz davran - dım. Bir uçurum gibi dik bir bayırdan aşağıya atladım. Onlar yoldan inin- ciye kadar da çayı yüzerek geçtim. Bex ni bulamadılar. — Size hücum edenler kimlerdi. Hans gi eşkiya çetesi. — Onlar jandarmalardı. — Jandarmalar mı?. Jandarmalarnın sizin peşinizde işi ne?.. Sizin ne suçum nüz vardi... Hey söylesene”. — Sus öyle bağırma... Yavaş konuş, haftalardanberi peşimizde idiler. Eş « kiya bizdik. — Eşkiya mı?, İhtiyarın yüzü sararıyor. — Yalan söylüyorsun... Bilmem bana ne düşmanlığın var ki e ya « fan söylüyorsun. Sen Osman değilsin? — Ben Osmanım baba. — Nasıl olur da benim kız gibi mag- çup ve tatlı yürekli oğlanım eşkiya o « tur. — Baba bırak şimdi bu sözleri sar yaramı çok kanıyor, çok sızlıyor ya « ram. İhtiyar titrek ellerile yarayı temizli. y rmağa uğraşıyor ve artık bir tek söylemiyör! — Beni, dinle baba, gençlik kanlılık bu.. Dünya i lar insana çok şeyler yaptırıy kârı... O kahpe karı, bütün kabahat on- da, bütün günah onun baba. Onun tans yıncaya kadar, işimle, gücümle, meş- güldüm. Fakat onu tanıyınca iş işten geçti. Güzel şarkı okur, öyle güzel o- yun oynardı ki beni içkiye, beni eğ - lenceye, beni tenbelliğe o alıştırdı, Yü- zünü boyar, gözlerine sürmeler çeker« di. Saçlarına renkli kordelâlar takar « dı, Beni sevdiğini söylediği halde büş« ka heriflerle düşüp Kalkıyordu.. Ona Genç adam irkiliyor. Ve evhamlı bir/efkâr ediyordum. Efkârla makine ba bakışla etrafına bakınarak... Nefes bi-|şında çalışırken parmağımı kaptırdım. le almadan geceyi dinlerken cevap ve-| Sakat kaldım. Beni fabrikadan çıkar « riyor. — Duymadım. — Uzaktan atlılar geliyo, Genç adam ihtiyarm ellerini sıkı sı- kı tutuyor: — Uzaktan, çok uzaktan atlılar geli- yor. O kadar hızlı geliyorlar ki sanki birini kovalar gibi... Genç adamın parmakları titriyor: — Kapıyı sıla kapadık mı acaba?, Emin olmak için yerinden fırlayıp kapıya bakıyor. Oc. dönerken iri dılar. İş bulamaz oldum. Sokaklarda süründüm. Ona istediği parayı getire - mediğim için kahpe günden güne ben- den yüz çevirdi. Bir gün onu bir herif le yakaladım. Kendimden geçmişin, Kanım bütün vücudumu yaktı, gö; rimi kararttı, beynimde fı y kaynadı. Kafa tasımı sanki delip te dı- şarıya taşmak istiyordu.. Sonra bilmi « yorum, sonra ne olmuş... İkisinin ölüsü yerde birbirinin üstüne devrilmişti. £ Some

Bu sayıdan diğer sayfalar: