2 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

2 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İttihad ve Terakkide on sene No. 7 TİHAD ve TERAKKİ DEVRİNDE FİKİR HAREKETLERİ — On « 1 SON "YOBTA' h : H birinci kısım Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Enver paşa muzaffer olsa idi evvela kendisine “ milli kahraman ,, diyen Ziya Gökalpı yere vururdu. — - Enver Paşa, Almanyanın sayesinde kazara galip ve fatih olsaydı, Türkiyenin demokratik kuvvetleri, kudretli bir mürteci karşısında, uzun zaman mücadeleye mecbur olacak ve kolaylıkla inkişaf edemiyecekti. |program olacak - derecede kuvvetlen- i Tasavvur ediniz ki biz meşru- Yetin ilk senelerinde — maarif işlerile :î?lul olurken ©o zamanın asri ilim EadTu en iyi temsil eden bir adamı Tullah efendi «Maarif tuba ağacına SA Kökleri yukardadır!» dediği “man bütün memleket buna saçma İçizile bakmış ve gülmüştü. Zavallı â- :'— bütün gazetelerin ve mizah mec - Halarının elinde maskara olmuştu. leket kültürün yukardan aşağıya tü geleceğini anlıyamıyordu. Ziya, Seülfünunu bunun için istedi. Bu da kiğılmıya başladı. Kendisi içtimaiyat di düsünü aldı ve bunu hakkile dol - Uşdu. Etrafında gördüğü gençlerden kısmını da darülfünuna- çekti ve * sonra Almanyadan, ÂAvustur - ü'_d"'— Macaristandan — mütehassıslar, M':'e' getirtilmesini istedi, o da ya - - Bütün bunlar yapıldıktan sonra me:.:ü"ünunı hakiki mâhiyetini ver- vt Üzere ilmi ve idart bir muhtari - kir verilmesini istedi. Bu husustaki fi- m;::" de şu manzume ile ifade ct - :""—ılıı-ıııııı! Be'"“_—"'._—' ' derim ki idare her hünerl Bilmez, çönkü mütebamı değidir. Şalihiğer, mansab gibi, yakardan 'Gilmez, hep iİhtisasta alınır... Biç bir âlim nüfuzunu hünkârdan Almaz, görçi endan alır her nâzır.. Bir müderris ü ya flimle taayyün :W-w.—ı.ıu,ı.ııı—; 'ahud ilmi etmemişken tebeyyür Ederxiniz tâyin, kalır bir çömezi Birakınız bunlar kendi kendine , sla seyirei kalınız İlmi verin âlimlere, siz gene Te mülkün dirginini alınız! Üniversitenin muhtariyeti Bu sözlerle de Ziya, darülfünunun Momi'sini istedi ve aldı. Fakat, harb E" gelip de hepsi de müttefiklerden '&t olan ecnebi âlimler darülfünun- d sekilmeğe icbar edilince, darülfü- © da birtakım çömezlerin ellerinde di. Maalesef, Ziyanın. istediği ilim :î'bi ve küli yapıcısı mücesese, a kurulma küzere iken bozuldu. Bozulmuanın sebebi şu idi: Ziyanın Mavvur etöği muhtar — darülfünun, 'ıç Olmazsa kısmen hakiki ilim adam- tının elinde bulunan darülfünun idi. “manyadan, merkezi Avrupadan ge- ifilmiş olan bir takım kuvvetli profe- Vörler gidince bizimkilerin elinde kal- e Halbuki, bizimkiler de ya eski is - v 'stik unsurlar, yahut ta henüz as- © ilim telâkkisi ile yeni yeni ünsiyet Yda edecek, kimisi istidatlı, kimisi Üan 'da mahrum- gençlerdi. Fakat eh Kline bir defa-muhtariyeti geçirmiş o- J bu ilim zümresi, onu ve onun için- _:"dilerini uzün zaman müdafaa i 924.926 seneleri arasında benim müh kıı:( vesilçlerle darülfünunun — 1slâhı b kındaki neşriyatım, — darülfünun winde çok hideti mucip oldu; İakat, __-“ı €seri pek az görüldü. Nihayet, mhuriyet, darülfünunun bir takımı ç SYf unsurlarığı çıkararak, onu Ekse- Yeti Alman olan kuvvetli ilim uti « “rlarile doldurmak - suretile kuvvetlen- D4 Emrullah Efendi dirdi. Buna rağmen, henöz üniversite matlüp olan kuvveti kazanmış değil - dir. Bundan yirmi beş sene evvel Em- rullah Efendinin tuba ağacı ile baştan başa alay eden bir memlekette, bir çok sarsıntılar geçirilirken, bu kadar da ol- sa bir üniversite meydana gelmiş bu - lunmadına elbet şükretmemiz lâzım- dır. Ziyanın tesirleri Ziyanın İttihat ve Terakkiye mal ettiği ictimai, siyasi fikirlerin tahlili uzun sürer. Şunu tekrar edeyim ki Ziya, bütün bu fikirleri gayet ilmt u- sullerle tahlil ve izah etmiş, bunların hepsini gayet kuvvetli formüllerle ic- mal ve ifadeye muvaffak olmuş, fikir- lerini etrafına kuvvetle telkin ve neşreylemiştir. İttihat ve Terakki mu- hiti de bu fikirleri hazmetmiye zaten çoktanberi hazırlanmış olacaktı ki bu ilim adaminın fikirlerini kabul edip onları kendisi için bir program yap - makta ne tereddüt, ne de mukavemet göstermişti. 908 inkılâbı, sekiz sene programsızlık ve müşkülât içinde ça- baladıktan ; arada bir dümenini rüz.. gârların eline bıraktıktan sonra niha- yet bir içtimal program ve renk sa- hibi oluyordu, Tedrici surette bu prog- ramı hayata geçirmeğe karar vermiş olan İttihat ve Terakki, kendi içinde bu fikirlere karşı hiç bir ciddi muka- vemete karşı tesadüf etmedi. Yalnız emperyalist olan asketi bir zümre, bu fikirlere karşı islâmlık ve -fütuhat fi- fikirleğini kaymakta devam ediyor, hilâfını kuvvetlendirmeğe çalışıyordu. Fakat «mürtecin diye tavsif etmemiz mümkün olan bu hareket, Ziya Gök- alpın fikirleri, İttihat ve Terakkiye aA a diği sıralarda kendisini o kadar kuvvet- le hissettiremiyordu. Enver Paşa, galip ve fatih mevkiinde değil, bilâkis, bü- yük müşkülâtın pençesinde esir ve ze- bun idi. Bunun için,işlere bu dereceye kadar müdahaleye cesaret edemiyordu. Eğer, biraz muvaffak olmuş bulunsay- dı, Ziyanın «milli kahraman» - diye tutmak ve hattâ göklere <e armak saf- lığında bulunduğu Enver Paşa, kazan- dığı küvvetle İttihat ve Terakkinin karşısına çıkacak onun bu milli fikir- lerini beğenmiyerek emperyalist, is lâmcı, halifeci, kadın hukuku düşma- nı ve denagog bir mürteci olarak ken- disine hücum edecekti. Fakat, Enver o tarihte kendisinde bu cesareti hissede- cek derecede kuvvetli olmadığı için, yalnız kendi masasında kendi politika» şsını gütmekle meşgul oluyor ve bu iş- lere karışmıyordu. Buna — mukabil, İttihat ve Terakki de, askeri idareye ve siyasete fazla müdahale edemediği için kendisini kültür ve cemiyet işlerine veriyor, hiç olmazsa - kendi kendisini bu suretle teselli ediyordu. Diyebili- rim ki her fenalıkta hayırlı - olan bir taraf bulunur: Eğer Enver Paşa, kaza- râ Almanyanım galebesi — sayesinde, | galip ve fatih olsaydı Türkiyenin de- mokratik kuvvetleri bir takem yeni - Hklerin hayata geçirilebilmesi — için, kudretli bir mürteci karşısında, uzun zaman mücadeleye mecbuür olacak ve kolaylıkla inkişaf edemiyecekti. Ziya Gökalpın programı Ziya Gökalpın İttihat ve Terakkiye vermek istediği program, tam Avrupa- daki gibi, demokratik, meşruti ve milli, bir padişahlık ni: idi. Onun bütün gayesi, taklitçi, ikilikçi tanzimatı yı - karak yerine bir «asri devlet» hukuku koymaktı. Fakat, Ziya Gökalpın «asri devlet» veya «modern ” devlet» diye isim verdiği bu müessese, ne kadar ga- riptir ki, o tarihte Avrupada artık ih- tiyarlamış bulunuyordu. Cihan harbi Avrupayı baştanbaşa yıkarken, ayni zamanda o vakte- kadar - Avrupada yerleşmiş olan — devlet fikirlerini de temellerinden sarsıyordu. Ziyanın ho« cası olan Dürkaym devleti, din ve ah- lâk mücsseseleri üzerine oturttuğu için bizzat hocasından çok Ffazla - idealist olan bu Türk âlimi, devletin iktısadi tarafını hiç düşünmeğe lüzum görme- miş, yahut pek pek âz düşünmüştü. (Arkası var) ile koruyunuz. Baş, diş, adale ten mütevellit — bütün arile üşütmek- ıztırapları durdurur, Nezle, kırıklık, Grip ve emsali hastalıklara karşı bilhassa müessirdir. İcabında günde 3 kaşe alımabilir. A ! Hikâye Sabahat ağır adımlarla Adalar is)w-l lesine doğru giderken, karşıdan telâşlı telâşlı, adetâ koşuyor gibi yürüyen ve beş altı yaşlarında süslü giyinmiş sarı- şın bir kız çocuğunu elinden tutarak sürükliyen bir genç kadi! da vapura yetişmek için acele ettiğini gördü. Annesinin koşan adımlarına uymak için nefesi kesilerek çırpınan çocuğun hali Sabahata o kadar dokunmuştu ki, utanmasa: «Acele etmeyiniz, vapur sa- atine daha on dakika var» diyerek ka- dını kolundan yakalıyacaktı. Yanından geçerlerken Sabahat kü - çüğün, yorgunluktan nefesi kesilerek, annesine! , — Anneciğim, artık koşamıyorum, dizlerim kesiliyor. dediğini işitti. Tam merdiven başında genç kadınla gözgöze geldiler ve ikisinin de ağızla- rından ayni hayret nidası çıktı: A.. Sabahat! — A.. Şeyda! Bir saniye bir şey söylemeden bakış- tılar. Küçı:ık kızın yorgün ndcfleri du- yuluyordu. İlk şaşkınlık tereddüdü geç- tikten sonra Sabahat gülümsiyerek ar- kadaşına elini uzattı. — Adaya gidiyorsun galiba.. etme, vapura daha on dakika var. — Sende mi oraya gidiyorsun? Öyle ise yolculuğu beraber yi , ne iyi! İki kadım, ağır ağır konuşarak vapura girdiler. Sabahat, ilk samimi tezahür- den sonra arkadaşının birdenbire zora- ki bir «hanimefendi» tavrı takındığın! ve salondaki yolcuları mağrur bakışla- rile süzdükten sonra lüküs kamaraya doğru yürüdüğünü gördü ve ses çıkar- madan onu takip etti. Birdenbire ne söyliyeceklerini bilmi- yen insanlar gibi, aralarına bir sükün çökmüştü. Saba - hat, mağrur ha - nimefendi tavrile lütfen ikram etti- ği kahveyi yudum Hudum — içerken, sekiz sene evvel- ki mektep arka - daşını hatırlıyor- du, O zaman Şeyda, sarı saçlı, mavi göz- lü, tombul yanaklı bir kızdı. Mektepte herkes onu <tembel Şeyda» diye tanır- dı. Belki de haddı zatinde kabiliyetsiz bir kız değildi ve derşlerine çalışsaydı, rlak değilse bile, orta derecede bir talebe olabilirdi; fakat onun sınıfta ar- ka sıralarda sinip karşısına aldığı ayna- da kaşlarını yolmaktan, ündeki si- yah noktaları iki tırnağile çıkarmağa şnşmakuın, saçlarının bir kıvrı_m için saatlerce uğraşmaktan başka bir meş: guliyeti yoktu. Arkadaşlarından — biri, maazallah, kendisine hayırhahane bir ihtarda bu - lunacak olsa, hemen köpürür, küçük acele Suçsu mavi gözlerini yuvarlak bir boncuk gi- bi irileştirerek haykırırdı: — Kadının okumasından ne çıkar - miş ki... İş onun güzel olmasında... He- te bir mektebi bitinelim de hangimizin daha zengin kocaya varacağımızı gö - rürsünüz. Siz bileğinizle yazıhaneler - de dirsek Çü ütüp ihtiyarlarken, ben güzelliğimi salonlarda, parlak bir yıl « diz gibi, parlatacağım. İşte Sabahatin karşısında, parmağın- daki pırlanta yüzüğün güneşini ışıl - datarak kahvesini içen Şeyda, bir kaç sene evvel mektepte — «tenbel Şeyda» diye anılan tonbul yanaklı kızdı ve o - nun tefe'ül ettiği gibi, sınıfın en çalış - kam talebesi olan Sabahat, onun kar - şısında şimdi, kabahatli bir çocuk gibi, margizet entarisinin yıkanmaktan so - Jan çiçeklerine bakıyordu. Şeyda kahve fincanını bir kraliçe e- dasile masaya bıraktıktan sonra arka - daşına baktı: — Anlat bakalım Sabahat, ben gör - miyeli ne #lemdesin? Mektepteki küstah bakışlarına em - niyet gelmiş, yuyarlak gözleri, siyah bir kalem çizgisile şakaklarına doğru uzamıştı. Sabahat birdenbire kâbuslu bir rüya- dan uyanarak silkindi. Bir çeyrek saat- tenberi karşısındaki zengin kadının te- siri altında büyülenmiş gibi uyuşmuş kalmıştı. Biraz daha dursa, kendisini büsbütün kaybederek Şeydanın kar - şısında küçülecek,' şahsiyetini kaybe - decekti. Onun' ötülile Kamış:lanmış' gibi kendisini töpliyarak doğruldu. ve sakin İbir sökle tevap verdit —— * —e Yarınki nushamızda : muhakemesi Çeviren: F* Varal ——— — Yazan : Muazzez Tahsin Berkand - Lisede iken daha sana anlattığım projelerimi hi bitirince üniver: yazıldım. İki sene evvel de oraı loma aldım, Mmahkemedeki tirdim; şimdi bir avukatın yanında ça- lışıyorum. Kendi hususi hayatından kı dakine bahsetmek istemediği l leri kopuk cümleler halinde ağzını dökülüyordu. Esasen Şeydanın da onu dinlemediği her halinden belli idi. Yanındaki koltuğa uzanıyor gibi o « turmuş, elindeki çikolatayı, ağzının iki yanından akıta akıta yiyen kızının e - Bni yüzünü silmeği bile düşünmeden, karşıdaki masada oturan şişman bir â- damın harekâtını dikkatle takip ediyor, onun gözlerini kendine çekmeğe çalı- şiyordü. Sabahat, içinden taşan bir ile, bu lüks anaya ve kıza baktı ve bir- denbire onlardan uzaklaşmak ihtiyacı- nı duyarak yerinden fırladı. Fakat Şe: da eski arkadaşını öyle kolay kolay rakmak istemiyordu. — Ne 0? Kaçmak mı istiyorsun? Da- ha bir saatimiz var. Otur da sana ha - yatımı anlatayım. Ve karşı masadaki şişman adamın gözden kaçırmıyarak ve belki onun da işitmesi için ak, sesini yükselterek anlatmağa başladı: Daha mektepte iken benim he - men evlenmek niyetinde olduğumu bi- liyorsun. Son sene'de sınıfımı dönünce, artık âannem de benden ümidini kesti we diplomamı almak için beni bir sene daha mektebe göndermektense, ilk ç kacak kısmeti beklemeği münasip gör- dü. Çok beklemedik; komşumuzda otu « ran Ve senelerdenberi peşimi bırakmı- yan yaşlıca bir banka — memuru beni istedi. An » nem — mütered - ditti, fakat ben, Nasıl olurs, ol - sun evlenmek ve hayata — karış mak istiyordum. Üüğünümüzden bir. sene sonra mmmı Konyaya, bankanın — ikin- © müdürü olarak tâyin ler. Bu, biraz da benim arzuml maksadıma nail olmak için küçük bir yerde yüksekçe bir memurun karısı ol- mağı projelerime daha uygun buluyor- durma. Nitekim de öyle oldu. K bir çok yüksek ailelerle taniştık. İstan> bulda iken kimsenin gözüne çarpmıyanı Bgüzelliğim orada dillere destan olmuş- tu, Bir gece, bir baloda, zengin bir un |tüccarına Tastladım; beni görür gör - |mez herifin aklı yerinden öynadı. Ben de artık fakirlikten bıkmıştım, ona yüz verdim ve bir kaç ay sonra kocamdan ayrılarak onunla gvlendim. Kocamın tükenmez serveti sayesinde bugün İs - tanbulda mükellef bir apartımanda, u- şak ve hizmetçilerim arasında, bir kra- liçe gibi yaşıyorum. 3 Vapur Butgaz âdasına yaklaşmıştı Sabahat bu bayağı kadından uzaklaş - mak için bu iskeleye çıkacağını bahane ederek uzaklaşmak isledi, fakat, lük - sünü göstermek için eski arkadaşların- dan birini güçbelâ ele geçirmiş olan İŞeyda, adresini almadan onun yaka - |sını bırakmadı. İki gün sonra Sabahat, masası başın- da mühim bir dosyanın tetkikile meş - gülken bir mektup getirdiler; Şeyda * dandı ve her satırında bir imlâ yanlışı * yaparak arkadaşına şunları yazmıştı: «Kardeşim, Geçen gün senin halin beni çok üz- müştü. Kıyafetinden paraya ihtiyacın olduğunu hemen anlamıştım, fakat se- nin daha mektep sıralarında iken ne kadar mağrur bir kız olduğunu bildi - ğim cihetle açıkça sana bir teklif yap- mak istememişti Avukat kâtipliği etmenin ne kadar müşkül, yorucu ve bununla beraber ne kadar az kazançlı bir iş olduğunu tah- min ediyorum. Bu işkenceli hayattan kurtarmak için sana, tahsilinle müte- nasip ve daha kazançlı bir iş düşün - düm ve buldum. Son zamanlarda sık sık çayla: partilerine gittiğim için kızım reye kâfi derecede bakamıyorum. O - nuhn mürebbiyesi olmağı kahul eder - seri 'ayda safi olarak otuz beş ? zahirve evimde yer, içer,; yatarsın, Ço« F37 gLOa çeviriniz N zların

Bu sayıdan diğer sayfalar: