2 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

2 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eli — İKINCİ KISIM — aklı çıkaracak kaideleri vücude getirmişti. Rasputin tuttuğu yolu h muhtevi bir tarikat Doktor Lâzoverin bu sözleri de, bü-|Rasputin, saray kadınlarını ormanlara Yük bir dikkatle dinliyen Cemile hay: tet vermişti: — Doktorl.. Eğer bunları siz anlat- Masanız, mümkün değil inanmam. Diye söylenmişti... Doktor Lâzover, dudaklarında garip bir tebessümle söz. lerine devam etmişti: — Bu kararı verir vermez, Raspu- tin derhal bir program hazırlamıştı. Bütün Sibirya köylerini dolaşacak.. ham, mütaassıb halkın hissiyatını yok- hyacak.. icad edeceği tarikin ilk te - mellerini atacaktı ,..Rasputin'in bu ta- Tiki, şu esasa istinad edecekti. (Allah, insanların ruhuna girmedik- ce, insanlar, rullarını tasfiye edemez- ler. (Allah durgun ruhları sevmez, va böyle ruhlara girmez. Tİnsanlar ruhlarına bir cevvaliye: ve elâstikiyet vermeli.. Cenabıhakkın mu- kaddes ruhunu davet etmelidir. (nsanların ruhlarına cevvaliyet ve elâstikiyet verecek yegâne kuvvet, şunlardır; — Oruç, ibadet, dint rakı. (Oruç, hassasiyeti arttırır. — İbadet, iman ve itikadı kuvvetlendirir. Dint raks ise, hem vücudün ve hem deruhun cevvaliyetini arttırır. Tİnsanların sırtlarına giydikleri el- bise, nasıl ki havanın nüfuzuna mâni ise; mukaddes ruhun vücude girmesi- ylece mânidir... Çünkü insan- lar, günahları, sırtlarına Giydik> leri o elbiseler altında işlemektedir... Ruhu tasfiye etmek için nasıl ki, gü- mah çıkarmak elzem ise; muükaddes ücüde ithal eylemek — için de, andan tecerrüt etmek el - zemdir... Buna binaen, (Adem) ile (Havva), (cennet) te, Cenabıhakkın huzurunda ne şekilde ve ne kıyafette raksetmişler ise; (hakiki mümin)ler de burada, dünyadaş" o şekil ve kıya- fette raks ve ibadet etmelidir. Sadece avrat yerleri, bir kaç yaprakla setre- dilmelidir.) Çİşte; insanların hakiki ve samimt #badetleri budur.) — Vay, kuznaz herif vay..” Acaba, ği bu garip tarike, mürit bula- bildi i Diye bağırmıştı... Doktor Lâzover, gülümseyerek başını salladı: — Hay, haaay... Hem de yüzlerce.. ve binlerce köylü, kandırmıştı. — E buna; hükümet ve kilise mâni elmadı mı?. — Azizim!.. Rasputin bu — ibadeti açıktan açığa yapacak kadar budala mı?.. İcat ettiği tarikatin esrarını, sıkı sıkıya saklamıştı... Müritlerimi, hücra köylerin ve ormanlarında, toplardı. Ve bunlara, baygın düşürünceye kadar rakslar yaptırırdı. Müritlerinin büyük bir kısmı kadın olduğu için, bunlar iç- kinin ve raksın yorgunluğuna dayana- mıyarak birer tarafa düşer kalırlardı. — Sonra?.. — Sonrası, malüm... bu derin yor: gunluk içinde mest ve beyhuş olarak gözlerini yumarlar; Cenabıhakkın ru- hunun kendi ruhlarına girmesine mun- tazır olurlardı. — Demek ki, bu saf köylüler; buna imanırlardı?.. — Yalnız saf köylüler inanmış ol- salar, bir şey değil... Saray kadınla - rından bazıları, nasılsa bu ibadeti ha- ber almışlar; onlardan bazıları da giz- Kce Rasputinin etrafında toplanmışlar: dı... Bizzat kendi anlattığına göre; cuğum seni severse, belki bilâhare üst baş meselesini de düşünürüz... ilh...» Sabahat mektubun sonunu okumadı, kâğıdı elinde buruşturarak çöp sepe- tine'sttı Ve dudakları - arasından şu sözler döküldü: — Para kadıncağızın aklımı almış... Zavallı tembel Şeyda! « L rüklememek için icat ettiği ibudette küçük bir tadilât icra etmişti. Evvelâ |bunlara bir vaiz vermiş; (siz, Allaha yaklaşmak mı istiyorsunuz?.. İnsanla- rı, Allaha götüren en kısa yol; tava- zü ve alçak gönüllülüktür.) demişti. Haşmet ve etiket içinde yaşayan bu kadınlar, tavazularını nasıl göstere - cekler; ve alçak gönüllü olduklarını ne suretle ispat edeceklerdi?.. Raspu- tin, derhal emretmişti: — Kapalı bir yerde soyunacağız. | Ve, siz beni yıkayacaksınız. Rasputinin bu emri derhal icra edil- İmişti. Bu kibar kadınlar, bu fakir pa- pazı önlerine oturtarak yıkamak sure- | İtile tavazıdarını göstermişler; Cenabı- hakka, takarrüp etmişlerdi. (1) Cemil, hayretler içinde kalmıştı: — Acaba, çariçe hazretleri de, ayni şekilde ibadetti...... Diye, mırıldanarak bir sual sora - caktı... Fakat doktor; dalgın dalgın sözüne devam ettiği için sualini ta - mamlıyamamıştı. —RAasputin, ba saray kadınlarının delâlet ve tavsiyelerile, 1904-1905 teki ihtilâl senelerinde Peterspurğa gelmiş- |ti. Küçük ve mütevazı bir evde yerleş. mişti... İlk iş olarak, Petersburğ (ilâhi- yat akademisi rvel piskepos, Teo- fanis)i ziyaret etti. Bu adam tam bir dindar ve zahitti. Hakikaten bir (âziz) safiyetine malikti... Bu zat, Rasputini, bir imtihandan geçirmek istedi. Ras- putin; bu suallere basit bir köylü lisa- nile cevaplar verdi. Fakat bu cevaplar- da, o kadar özlü bir kandırma ve kud- ret kabiliyeti vardı ki; © âlim piskepos, bu cahil köy papazının önünde başmı eydi. : — Saf ve cahil halkı irşat etmek, onlara iman ve itikat vermek hususune da; siz bizden daha fazla meziyetlere maliksiniz. Bugünden itibaren, bu var zifeyi deruhte etmelisiniz. Dedi. Ve Rasputini, resmi bir ayinle (takdis) etti... İşte âzizim; o günden itibaren de, aftık Rasputinin yıldızı, ik- bal ve istikbal semasında, birdenbire yükseliverdi... Rasputin, bu — vaziyet karşısında, üçüncü defa olarak tari - katte bir teceddüt husule getirdi, Mü- ritleri arasında, (ibadet) ile (zevk)i birleştirdi. Evine, gizli bir ( mâbet ) süsü verdi. Artık kâmilen kadınlardan mürekkep olan müritlerini buraya da. vet etti. Kendi, fasılasız içti. Onlara da fasılasız içirdi. Ve Doktor Lâzover, birdenbire sustu, Rengi, sapsam olmuştu. Gözleri Ce- milin gözlerine dikilmişti. Adetâ, ka- İtalepsi haline gelmişti. Doktoru bu hal- | ürpermişti: — Eyvahl.. Zavallı doktor, galiba Rasputinin habis rahunun hışmına uğ- ruyor. Diye düşünerek ; adetâ korka korka: — Ne oluyorsunuz, doktor?.. Demişti... Doktor Lâzover, pencere- den tarafa kulak kabartarak elile işaret etmiş; — İşitmiyor musunuz?., CÇevabını vermişti... Cemil de, din- lemişti. Uzaktan, korkunç ve tehdit - kâr bir uğultu gelmekte idi. — Rüzgâüâr değil mi, doktor?.. — Hayır, azizim.. fırtına... Hem de, büyük fırtına... Diye mukabele etmişti. Kapının zili şiddetle çalınmıştı... de görünce Cemilin vücudu da hafifçe , SON POSTA « Son Posta » nım Tarihi Tofrikam : 47 görüşme — «Sama nasıl bir erkek..? Dünyas; da sevgilisi var mı? Ve bir kadım se - vecek olursa, acaba en çok nesini ve neresini sever?» diyor. — İşte bu güzel bir tesadüf oldu, Ca- mol Ben sana kışaca Samanın huyla - rından ve meziyetlerinden bahsede - — Fena olmaz, Uran! Ben de sen - den bunları öğrenmek istiyordum.. Uran, yavaş yavaş anlatmağa başla- h: — Sama, çok temiz yürekli bir er- kektir. Doğruluğu sever. Muztarib in- sanların yardımıma koşmaktan zevk duyar. O, Sirtellâdan ayrılırken, bütün halk arkasından ağladı ve genç kızlar onun atımın bastığı yerlere saçlarını ke- sip demet demet serdiler. Sama insan- ların yüzlerini değil, ruhlarını sever... O, insanın dışımdan ziyade içile meş- gul olur. Şimdiye kadar hiç bir kadın sevmemiş.. galiba Suz sarayında hoöş- landığı bir kadım varmış ama, o da öl - müş. — Demek şimdi içi boş bir küp gibi yaşıyor, öyle mi? — Evet. Fakat, unutmamalı ki, bir küp bundan fazla boş ve kuru kala - maz. Onu muhakkak su veya şarapla doldurmak gerek. — Bu haber beni çok sevindirdi, U- ran! Çünkü bizim prenses böyle bir su küpünün içini kendi elile duldurmak ister... Acaba, Suz sarayındaki kadı - nan neresinden hoşlanmıştı.. nesini sev mişti onun? — Ben o zaman yanında değildim ama,. yanında imişim gibi söyliyebili - tim: Sama, o kadının yalnız gözlerini sevmişti. — Haniya, biraz önce onun yalnız kadınların ruhlarını sevdiğini söylemiş tin? — Doğru. Gene aynı şeyleri tekrar- hyorum, Eğer © kadının içini dışından çok sevmiş olsaydı, bugün boş ve kuru bir su küpü gibi yaşıyamazdı. Onun sevgisi kalbini doldurmuş olurdu.. O, şimdiye kadar hiç bir kadını candan sevmemiştir, Camol Eğer Gudeanın kızile sevişirlerse, bu, ikisi için de çok hayırlı olacaktır. — Karşı karşıya gelip de konuşsa - Bir Doktorun Günlük Notlarından Aşerime Gebe kadınlarda âşerme denilen ve ilk üç ayda görülen Umumi bir sar - sıntı vardır. Bazı kadınlarda bu hissolunmıyacak derecede hafif ge- çer. Fakat bazan da o kadar şid - detli ve kuvvetli kaylar, bulantılar hâsıl olur ki hakikaten muhitini ve hatt& doktorları bilen endişeye sev- koeder. Böyle çok şiddetli kay eden gebe kadınların derhal idrarlarını 1 ettirmelidir. İdrarda (aseton) denilen madde Mevtut ize (enso - ları yapılarak vaziyeti eğe çalışmalıdır. Şırınga - larla bir çok defa kayların kesildi - ği, kadının ahvalı - umumiyesinin düzeldiği görülür. Salı — (©) Prenses Emma, sapsarı bir — çehre ile odadan içeri dalmış; başındaki kalpağı bir kanepenin üzerine fırlatmış; kor- kunç bir vaziyetle: (Arkası var) (1) Rasputin, hayatta iken (Nov -| yavremya) gazetesi —muharrirlerinden birine böylece beyanatta bulunmuş; ve bu beyanat, o zaman neşrolunmuşlu. Pek nadir olarak ta ensolin şırın - gaları da tesir etmez. O zaman iş aile tabibi ile mütehassıs doktora terkedilir. (*) Bu patları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı Eamanınızda bu notlar bir doktar gibi imdadınıza yetişebilir. yim.. sırası gelirse prensese anlatırsın! | İj Yazan : Celâl Cengi? lar, sanırım ki birbirlerini çok seve - cekler. — Prenscs, Samayı bir kere pence- reden görmüş diyorlar, doğru mu? — Doğrudur. Fakat, uzaktan ancak boyunu, bosunu gördü. — Beğendi mi? — Beğenmiş olmalı ki, ondan sıkça |bahsediyor. — Eğer bir kere karşılaşsnlar, umgr rım ki, prenses, Samanın ruhunu da sevecek. Çünkü o, hiç bir erkeğe ben- zemiyen meziyetlerle yaratılmış bir as- landır. Camo düşündü: — Hatırıma bir çare geldi, Uran: Bunları karşılaştırmak — için, bir gün İprensesi bahçeye çıkaralım. Sama bah- İçeye saklansın. Birbirlerini bu suretle yakından görmüş olurlar. —— Fena fikir değil ama, CGudeadan korkmuyor musun? Şimdiye kadar kı- zınin yüzünü hiç bir erkeğe gösterme- miş. — Güudea bunu nerden duyacak?! Bilâkis prensesin bahçeye çıkışından mepinun bile olur. — Pekâlâ. O halde sen bunu bazırla. Ben, prensesin bahçeye çıktığını görür görmez, derbal Sümaya haböt meririm; ... Bir geyik resminin manası nedir ? Gudeanın kızı yedi yıldan beri ilk defa sarayın bahçesine çıkıyordu. Sa- rayda sevinç ve neş'e ifade — eden bir telâş vardı. Gudea bu haberi da « yunca kızının yanına koştu: — Yavrum, bahçeye ineceğine çok sevindim, dedi, istersen ben de senin- l birlikte geleyim. Güzel prenses başını salladı: — Hayaı; bebat'bah yalıız isseh © ğim. Yanımda Camodan başka birini görmek istemem, — Giyikler; ceylanlir bahçede do- laşıyor. Eğer onlar seni rahatsız ederse, söyle de hemen kümeslerine kapasın - lar, — Hayır. Her şey yerinde dursun. Gudea odasına çekildikten — sonra, hasta prenses, Camo nun koluna yas- lanarak bahçeye inmişti, Camo bahçenin ortasındaki en bü- yük akasyanın altında durdu. — Yedi yıl önce burada koşup oy- nardınız. Renkli kelebeklerin peşin- İlen kaşar, yazulür ve buna: ÇHaydi İşu kelebekleri tut!) diye bağırırdınız! Hatırladınız mı? Gudeanın kızı zayıf bir göğüs ge- çirdi: — Hatırladım, Camo! Hepsini ha- tırladım.. o kelebekleri sen de tutamaz- din.. ve korkarak karşıma gelip ağla- mağa başlardın! Hepsi gözümün önü- ne geliyor. Demek bu akasya o zaman- danberi bir insan boyu kadaz üuzamış.. ben hâlâ olduğum gibi duruyorum. — Siz de büyüdünüz.. o zaman ço- cuktunuz! — Ya şimdi?.. — Olgun bir kız oldunuz! — Sama gelecek mi'buraya?.. Camno. yangözle “arkasına bükarak: — İşte, dedi, şuradaki duvarın ö - nünde nöbet bekliyor. Gudeanın kızı başını arkaya çevir-| di: | — Sırtını bu tarafa çeviren © Ucniq1 omuzlu adam Sama mıdır? — Evet.. — Çağır onu burayal SÜRÜDHİRİĞçeki Kİ L li idak Gudeanın kızı yedi yıldanberi ilk defa olmak üzere Sama ile k için bahçeye inmişti. Camo derhal duvarın dibine koşt — Mellâ.. prenses sizi çağırıyor! Sanış vücudünde hafif bir ürpt duydu: — Yüzümü size dönüpte mi $ yim? — Hayır.. arka arka yürüyünüzl Sama arkasına dönmeden yürüt” büyük akasyanın gölğelediği kumlaf' üstünde durdu. Sama yan gözle prensesi iyice müştü. Sarı benizli.. fakat, çok göl çok sevimli bir kızdı. Mâ: bakı vardı. O güne kadar gördüğü hiç birine benzemiyordu. Cökten inmiş bir dişi mahlüktu Gudeanın kızı ağaçtan bir dal pardı.. yere iğildi.. ve kumun üstü büyük bir giyik çizdi. Sonra birden elindeki değneği man#en önüne attı ve bir şey söylemeö Bekledi.. Konuşmuyordu. Konuşmadan anlaşmak mı istiyö du? Sama, prensesin bunun — manasl sorduğunu anlamıştı. Yerden ağaç İ hını aldı.. kuma iğildi ve prensesin $Ö diği resmin yanına uzunca bir bel şekli çizdi.. değneğini tekrar prenses önüne attı: Gudeanın kızı gülümsemiye baş dı. Yerden ağaç dalını aldı ve mematill yet ifade eden bir tavırla, kumun Ü tüne iğildi.. balık resminin yanma zun bir ok şekli çizerek başını Sam&! çevirdi. Tekzar gülümsedi.. fakat, elinde değneği delikanlıya atmadı. Zenci cariyenin koluna dayandı.. — Haydi, beni odama götür, Cami Arkasına bakmadan yürüdü.. baf' çeden saraya girdi.. Ve odasına çık? Gudeanın kızı bahçede yarım bile kalmamıştı. * Insan kılığına giren bir geyik.« Sama odasına döndüğü zaman, mf rak ve hayret içinde idi; Gudeanın Fi zının çizdiği resimlerden ancak bir” nin mânasını anlıyabilmişti: Prensesin çizdiği resim Sumerlilef ce çok mukaddes sayılırdı. Sama bif nun yanına bir balık resmi çızmei’ Elâmlıların da balığı mukaddes tan dıklarını anlatmak istemişti. (Arkası var) eee Nöbetci Eczaneler Bu geceki nöbetçi eczaneler şun * lardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Sârım). — Beyazıtta (Cemil).'Fenerde: (Hüsameddin)- Şehremininde: (Hamdi). Kuragüm rükte: (Fuat). Samatyada: (Erofi" 108). Şehzadebaşında: (Üniversite- Hikmet Atlamaz). Emin” alih Necati). Alemdar * f Neşet). Küçükpazarda! gi). Bakırköyünde: (Hilâl). Beyoğlu cihetindekiler: iklâl caddesinde: (Deljâ Suda): ü n Hüsnü). Tak * simde: (Limonciyan). - Pangaltıdâ' (Nargileciyan). Beşiktaşta: (Sü * lJeyman Recep). Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda: (Ömer Kenan), Sart | yerde: (Nuri). Büyükadada: (Şi | nasi Riza): Heybelide: (Halk).

Bu sayıdan diğer sayfalar: