16 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

16 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— “hutmayan İsmail Hakkı Paşa da bu %.,:ni SON PosSTA İttihad ve Terakkide on sen On ikinci kısım No. 36 CİHAN HARBİNİN SON PERDESİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — Köstenceden İstanbula nasıl geldik? Mayın tarlalarına çarpmak korkusu,r Kömürün bitmesi ihtimali ve bin bir türlü kâbuslu düşünce_leâe yolumuza dcvaı_ıı ediyorduk n gayet tabii olarak söyle-| diği bu sözlerin altında saklanan ihti- Malleri, bir kara adamının, gözlerinde e kadar büyütebileceğini tasavvur et- Mek kabildir. Gemi kaptana, kaptan gemiye benziyorlardı: İkisi de ba- | bacan insanlardı! Bir şarklı tevekkülü İle ikisi de birbirini bularak yola çık Tuşlardı. Gidiyorduk. Ben kaptanın Yerinde olsam, hiç olmazsa bu mühim İseyi, sır olarak saklar, içinde 70 r kadınlı, çocuklu, ihtiyarlı yolcu bulunan bu kafilenin hâdiseden haber- T olmamasını temin ederdim. Çürük teknenin mütevekkil kaptanı Fakat, o, hiç bu fikirde değildi; bir Tarklı tevekkülü ile yola çıkmış, bir Tarklı tevekkülü ile, torpilli bir denizin Mühtemel hırçınlıklarını bile düşü Miyerek, kalkmış gidiyordu. Bir yan - n benimle konuşurken bir yandan | B ieğnisine, zabaha karyı " boğazdan | Sök uzak bir sahili gösterecek olan bir İttikamet vermek üzere, arkamızda git- m_fîc küçülen limana bakıyor, etrafa Röz gezdiriyor, kendisine takribi bir *Yir çizgisi çiziyordu. Bir aralık: — İnşallah, dedi; selâmetle varırız.. Biz de zaten harbe böyle çıkmış de-| miydik? | Kayser, hareket emrini vermiş, biz Puslamızın tamirde olduğunu dahi dü-| Tünmeğe vakit bulmaksızın, yola çık-| :"uık. Her şeyin yıkılmakta — olduğu | sivada Romanyadaki genimetleri &l Ükük tekneüin mütevekkil kaptanma K 3ydil» demiş, o da mütevekkilâne Tadenize açılmıştı! Bütün harp es - yçunda bizim Türkiye teknçsinin sü- .;" ! yıldızlardan istifadeyi olsun dü- Tmüş değildi. Hiç olmazsa bu kap- Yıldızlara bakacaktı! ğ A SZüm ufuklarda, akşam olup yıl- arin doğmasını bekliyerek, zihnen ,Benzeyişlerin müvazi çizgilerini hld'p ede ede, dalıp kalmıştım. Eğer "'zl-ı bizi aldatmazlarsa, eğer bir m'"l çıkıp bizi, farkında olmaksızın, h,,“—muld" dışarı atmazsa, — eğer bir K.," tarlasına veyahut ©o sıralarda *'i'dmude pek mebzul olan bir ser- İş, terpile çarpmazsak, ertesi günü Anbula ayak basmış - bulunacaktık. | 3ç &* orada ne bulacaktık? Kaç gün- Mi S bir hâber alamamıştık. Acaba ._""_eke olmuş muydu? Acaba düş- " işgali karşısında mı kalacaktık? a hükümet ne olmuştu? Hürri- ç ** İtilâf Vahdettin ile birleşip Ta- h DMayı ve İttihat ve Terakkiyi alaşa- b Dit miydi? İstanbula ayak basar- ünç “Men yakalanıp Bekirağa böl © Mi gönderilecektim? Karadenizin 'nda torpil tarlaları ve serseri ğ T ne kadar çok idise seyahat ha- v.,t"'dl da bütün bunlar mebzulen | ö Götürür, inşallah!. İekçaş “ahık, zihnim ilerisini bırakarak, kv'i“_*mğe bulunduğumuz dakikaya Yd ıı.'. Zihnim bir şeye takıldı; biz, Kaçntla yol bulmağa, — torpillerden için yol uzatmağa çalışırken, iz üzerinde fazla dolaşmaya lü,_ıü * kalırsak, acaba kâfi derecede Tümüz var mıydı? N3 SÜvari bey, dedim; kömürce na- E beı ha pi Umdi dürbünle tetkik ettiği Vi Kere da lî_ı,"_'ndı,. 5 "'uııre[i: A, D B ddi bizi İsşanbula — kadar ha göz gezdirip dürbinü ektikten sonra, düşünce- İdüçündük, Celâl Beyi , inşallah! Demek kömür bahsinde de inşallah! Memleket te öyle değil miydi? Siy sahasında onun da kömürü ve istimi son haddine gelemiş bulunmuyor muy- du? Süvari: — Maamafih, dedi; Zonguldak ve Ereğli yakın! Evet, Zonguldak ve Ereğli yakın olunca mesele yoktu. Halbuki memle- ket, siyasi hareketi için muhtaç olduğu kömürü nereden ümit edebilirdi. Siya- setin Zonguldak ve Ereğlisi nerede ol- duğu bile meçhul idi! Her şeyi iyi tarafından tutan $ doktor Rereketversin ki ben sakin tabiatli soğuk sinirli bir adamım ve sır tutmar sını çok iyi bilirim, İlk yıldızlarla be - Taber, berrak semanın bize vadettiği selâmeti görüp biraz bir şey yemenin çaresini aramak üzere aşağıya; salona indiğim vakit, ağzımı tamamen kilit- ledim. İşi yalnız doktora açtım. Onun her şeyi iyi tarafından tutan, müşkül- den yılmayan iyi bir huyu vardır. — Adam ten de, aldırma... dedi; elbet kaptan yolu bulur! Şimdi onu mu düşüneceğiz> Onun bu lâkaydisi, bu endişeşizliği bana da sükünet verdi. Ve biraz bir şey yiyip, uyumak üzere bir tarafa bü-| zülmek zamanı gelinceye kadx, acı, tatlı konuştuk. Güldük, alay ettik, ge çirdiklerimizden bahsettik, hatırladık. Son- ra yorgunluktan bitkin bir halde, bir tarafa büzülüp uykuya daldık. Bütün gece, ikide bir gemi torpile çarptı ve ben gök yüzüne kadar yük - Çümkü ; Bütün cihanda elli senedir daima üs- lün ve eşsiz. kalm.ştır. KREM BALSAMiN Büyük bir bilgi ve uzun bir tecrübe smahsulü olarak — vücuda getirilmiş yegüne sıhhi kremlerdir. KREM BALSAMiN Şöhretini söz ve şarlatanlıkla değil sıhhi evsafını Londra, Paris, Berlin, Nev - York - güzellik enstitülerinden yüzlerce krem arasında birincilik mu- kâfatını kazanmış olmakla isbat et- miştir. KREM BALSAMiN Gündüz için yağsız, gece için yaüğhı ve halis acıbadem kremleri. Tanin- miş ceza, uriyat ve tühafiye mağaza- darında bulunur. Deposu : İngiliz Kanzuk Koezanesi Beyoğlu - İstanbul İstanbulu | |Plâk neşriyatı, 72,45: Brnodan seldikten sonra tekrar suya düştüm ve Karadenizin dibine kadar indim. Uyan sibet torpil kâbusu! Her taraftan tor- pil, her şekilde torpil ve her şekilde havalanma ve denizlere dalma! Bununla beraber, insan her şeye alı- şıyor. Bir zamanlar, Bekirağa bölüğün de bit, pire, tahta kurusu ve saire için- de uyku uyumiya alıştığım gibi, yor- günluük, kâbus içinde de olsa, beni u - yuttu ve sabahleyin kat'i surette gö - Zzümü açtığım zaman, içinde bulun » duğumuz teknenin yavaş yavaş, fakat sapsağlam yoluna devam etmekte ol- duğunu gördüm, İlk işim yukarı çık- mak oldu. Uzakta sabahin sisleri ara - sında kara görünüyotdu. Gece uyu - mamış olan süvarı dürbününü dolaş -» tırarak sahili tetkik ediyordu. Ereğli civarı olmak lâzımgeldiğini — söyledi, yaklaşıp nerede bulunduğunu iyice an lamak istiyordu. Bir müddet sonra yak laştık ve karşımızdaki kara büyüdük çe gördük ki hakikaten Anadolu sahil- lerine gelmişiz. Artık tehlike kalma - muştı! »«Son derece sakin bir deniz üstün- de, güzel bir sonbahar güneşinin altın- da saatlarca gittik. Vapur, Boğaz önün deki torpil tarlalarından korkmuş ol - Boğaza yaklaşmak için uzun uzun git mek lâzim. (Arkası var) Eu günkü Program 16 Mart 1937 Salı İSTANBUL 1230: Plâkla Türk müsikisi. 12,50: Hava- | dis, 1308 Muhtelif Plâk neşriyatı. | Akşam Neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19330: Bminönü | Halkevi neşriyat kolu Namıma Bay Nusret | Befa (Yeni kitaplar), 20: Belma ve arka - daşları tarafından Türk Musikisi ve halk| şarkıları, 20,80: Ömer Riza tarafından A- rapça söylev, 20456: Cemal Kâmil ve arka- daşları tarafından Türk Musikisi ve halk şarkıları, Saat ayarı, 21.15: Şehir tiyatrosu | öperet kısmi tarafından — (Lüküsş hayat), birinci perdesi, 22.15: Ajans ve borsa ha - rleri, 2230: Plükla sololar, Opera ve ©- peret parçaları. BUKKEŞ 1820: Balalayka orkestra, 1856: Romanya şarkıları, 19,15: Müsaflabe, 19.30: — Benfoni könser ( Mazarttan, Haydndan parçalar ), 2030: Haberler, 2145: Fransa, Almanya Ro- manya haberleri, BUDAPEŞTE 1825: Muhtelif havalar, 19,10: 20,10: Orkestra, 2135: 2925: Dans havaları. PRAG 19.10: Kornedi, - 19,55: Plâk — neşriyatı, 20,5 den 22 ye kadar multelif havalar, 2990: nakit- 29 ; Şarkılar, Çigan — örkestrası, Haberler. WİYANA 1720: Muhtelif havalar, 1740: Müzik, 1825 Framsızça ders, 19.10: Oda musikisi, 20,26 : Eğlenecli ha 2210: — Hlaberler, 2220 ; Muhtelif havalar, 23: Plük neşriyatı VARSOVA 19.20: Ukranya halk operası, 2040: Haber- ler, 21: Müsiklli konuşma, 2140 Edebi prog- ram, 21; Sottenoden nukll, 22.30: dan 2330 a kadar dans musikisi Yarmki Program 17 Mart 857 Çarşamba İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla 'Türk Müsikisi, 1260: Hayadik. 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyalı: — 17: İnkılâp dersleri Üniversiteden naklen, Yuzuf Hikmet Bayur, 18.30: Plükla dans mu- sikist, 19,30: Türk tayyare kurumu namına Kâmirun Kaftancı tarafından — konferans, 20: Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 2045: Bimen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, Saat ayarı, 21,15: Örkestra, 22* Ajans ve borsa haberleri, 22,90: Plâkla s.. .ar parçaları, İOpera ve aperet dım, uyudum, hep ayni şey, hep o mu- | duğu için çok açıktan gelmiş. —Şimdi | |tünde, koca kavuklu Öğle Neşriyatı: v vazemar n —e — —a ae < e—ı————l O sabah Topkapı sarayınm büyük kapısı önünde yedi ihtiyar adam gö- ründü. Bunların yaşları elli ile seksen arasında idi. Hemen hemen hepsinin de saç ve sakılları ağarmıştı. Zayıf ve solgun yüzlerinden yorgunluk akıyor- mişti. Başların- ında ve bacak- | larında parça parçı er — gömlekle şalvar vardı. Her gören bunlara dik- katle bakıyor ve yaklaşıyordu. Çünkü acınacak halde olmalarına rağmen bu cihetler göze çarpmıyor; başka ve o za- mana kadar görülmemiş olan bir şey kalabalığı oraya çekiyordu: | Yedi ihtiyarın hepsi de uzun ve yağ- li bir ipi boyunlarına dolamışlar ve u- cünu en önde olanın eline verr di. Öyle ki bu ipin ucundan tutan bir başkası kuvvetle asılsa yedisini birden boğmak mümkündü. Onların görünmelerile beraber bü- yük kapının iç tarafında ayak sesleri ve bazı sözler duyuldu: Ayni zamanda biraz ileriye birik- | miş olan halk yarıldı. Çünkü iki Ça * Vvuş, uzun kırmızı külâhları, sarı kaf- n ve kırmızı papuçlarile koşarak ğa sol& yalın - kılıç kör- r atıyorlardı. 'nler hemen kaşıyaorlar- — Vezir geliyor!. Çavuşlar, yedi ihtiyarı görünce en- ları da yoldan savmak isted ihtiyarlar gözlerini bile — Ne bakarsız, bre bunaklar! Savu- n! Öndeki ihtiyar, yorgun fa sılmıyan bir sesle cevap verdi — Bundan gitmezüz! Hünkârımız kandedir. Görmek dileriz ve illa bızi boğabilirsiz.. İşte kement boynumuz- dadır. | Çavuş aldırmadı ve ikine; kırpacı salladı. Lâkin ihtiyarlar l ene kımıl. O sırada yüksek boyla a! bır at üs - kürklü Gürcü bir bu- hmet paşa döksan yaşında tı. Bunak olduğı beğenmiş bir adamdı. Ye: 1 iple çekti. Çavuşa sesleni , Sorun, bu ne haldir? ünkârla söyleşiruz!.. Gene Anadoluyu kasıp kavuran zor- vazilerden bir şikâyet olduğunda şüphe yoktu. Fakat bu şikâyet herhalde başkalarına benzemiyodu. Hünkâr be ki de görür görmez, kendisinden şikâ- yet edilen vali için: — Boynu vurulsun! Diye emredecekti. Halbuki valiler içinde Gürcü Meh- met paşanın kayırdığı adamlar, hiç ol- mazsa ona armağanlar ve kes# kese sa rı altın gönderenler v Bunun için işi hünkâra varmadan öğrenmek ve ona göre davranmak İs- tiyordu. Gürcü Mehmet paşa gülüyordu: — Kul takımı hünkârla söyleşmek âdet değildir. Elbet bana - söylersi Uygun görürsek divana da arzedersi — Şikâyetimiz Maraş valisı Çopur Ahmet paşa hakkındadır. İşte büyük vezirin yüzü aydınlan. dı. Çünkü bu Ahmet paşa onün — can düşmanıydı. Kâhyasına emretti: — Bunları divana alasız! En öndeki ihtiyar, yaralı ve yanık bağrını yumruğu ile döverek acı acı anlatıyordu: — Sırtımızda gömlek, — ayağımızda çarık kalmadı. Kadınlarımızın boyun- larındaki altınları bile almak için ha- remlerimize sipahi oğlanları — soktu. |Kara Salak Mustafa derler, bir melek |buylu zengin vardı ki altınlar: yuttu diye karısının karnı dı di. | — Anlattıklarma göre Çopur Ahme: paşa bütün Maraş vilâyetini çekirgeye uğramış tarla Üibi attüst etmişti. Gürcü. Mehmet paşa daha önce Ah- met paşadan gelen şikâyetler! de ha- İtarlattı. İç hazineye de üç yıldızlı ebir Ahmet adar da kendisi. | | ECELİ GELMEMİŞ! Yazan: Kadircan kaflı ükçe dahi» göndermediğini söyledi. Padişah ferman buyurdu: — Elbet boynu vurulsun yerine bir iyicesi geçirilsin! Gürcü Mehmet paşa onun sek adamı da hemen buldu: 'din sancak beyi Çokur Ahmet paşa hepsinden münasiptir! Nişancıya emir verildi: — İki fermanı da hemen y resin! Nişancı Mehmet Efendi bu emri al- dığı zaman belli belirsiz. sarardı. Ve kalbi durur gibi oldu. Çünki Ahmet paşa onun eski efendi yıl ona armaganlar yollardı karşılık sadece divandan haberler lerdi. O zamana kadar belli başlı bir ha - ber yollamak nasip olmamıştı. Fakat işte fırsat çıkmıştı. Nişancı Mehmet Efendi hemen bir kenara çekildi. Kuşağının ar: gümüş (divit) i çıkardı, açtı lemlerden en iyisini mürekkebe ba - tırdı. Önce (Tuğrâ) yı yaptı. sonca da onun altına bu kısa emir için uzun bir, ferman karaladı. kincisini de öyle yaptı. Dolaptan iki atlas kese çıkardı.. Gürcü Mehmet Pasa maha âattı. fer ncı onları okudu. du, bağladı ve mumliy K Mehmet Paşanın Mmührünü bastı. bu sırada bir el çabukluğu 1 kimse anlıyamadı. vi On gün sonra Mara t Paşa ardı dümana vahe ı bin Çopur irım hizile şehre d ı önünde attan atlac l şanın boynunu Dönüşte kırk katır üzer Şam ipekleri, H ıbul. Mehmet Paş Bu katırlar Ma ken aradaki iki ağacın sılmış birer gömlek gibi bi kan yedi ihtiyar vardı. Kırk katır Güreü paşan'ın ko: kapısında durdu ve bir paşa yük vezire Çopur Ahmet tubunu verdi. Doksanlık vezir, tubu — okuttu, bir ay önce divanda verilen hüküm, gönderilen fermanlar hatırına bile gel- medi. Harem dalresinin penceresinden ba- nı uzattı, sokağın epeyce uzak a gesine kadar bir sıra olan kırk tırı gördü: — Anın kullukta eşi olmadığ şuncağıza bir samur kürk ile bı gönderilsin. Hem de vezir daha büyük bir vilâyet ver: Kırk katırın bir kısmı, kısi kötü çanlarını tıkamak - için Topkapı sarayına yollandı. - Padişah Gürcü Paşanın dileğin: he- men kabul etti. O gün nişancı Mehmet Efendi hasta- lanmıştı. Yeni fermanı yazmak işi di - ğer nişancı Süleyman Efendiye kal - mıştı. Süleyman Efendi hazırladığı ferma- nı getirdi. Gürcü paşaya okumağa baş- ladı. Gürcü paşa orta yerde birdenbire koca kavuklu başını kaldırdı: — Bre doğru oku! Çopur Ahmet Pa- şa değil... Onun çoktan boynunun vu - rulduğun bilmez misin? Çokur Ahmet Paşadır o.., — Devletlâm, bugün Maraşta vali o- lan Çopür Ahmet Paşadır. Boynu vu- rulan adam Malatya valisi Çokur Ap- met Paşadır. —Bu armağanları o mu yollamıştır? — Eibet devletlüm, öbür dünyadan rtında mal geldiği görülmüş

Bu sayıdan diğer sayfalar: