24 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

24 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Bayfa 4ON FOBTA İngilterede dedikodulu bir evlenme S5lik bir pap as 17 yaşında bir kız aldı İzdivaç haberi dehşetli bir gürültü kopardı, papas etrafını saran gazetecil ere nihayet macerasını anlatmıya mecbur oldu Dünya işlerinde — alabildiğine “geniş mezhepli olan elli beşlik bir İngiliz pa - pazı, 17 yaşlarında seyyar tiyatrolardan birinin baletine mensup kızlardan birile evlenmiştir. Bunu duyan gazeteciler, pa- pazla yeni karısının etrafını sarmış, mü- lâkat üzerine mülâkat istemişler, halk her nereye giltseler peşlerini bırakmamış, ©o derece ki, yeni gelin sinirlenmiş, âdeta kaçacak delik aramış. Gözü açık gazetecilerden biri, bu asri ışmıya muvaffak olmuş, ba- ihtiyar, fakat gönlü taze papaz neler anlatıyor: — BSözüme, sevgili karıcığımın bir cümlesile başlıyayım: Bizi neden rahat bırakmıyorlar? Gazetelerin ilk sahifele « rinde, büyük büyük puntularla dizilmiş isşmimi görmek, boy boy resmimi geyret- mek, aşkımızın ölmiyecek hikâyesini o4 Xumak önceleri bayağı hoşuma gidiyor- du. Amma artık gına geldi. Nedir efen - dim, ne olmuş? Bunda ne var?.. Hilda ile seviştik. Sevişenler az mı? Dünya ne tuhaf olmuş? Bir papaz dünya nimetle - rinden istifade edemez mi? O, Allahın kulu, bendesi değil mi?. Mesleğimiz iti- barile biz, belki de Cenabı Hakkın en muti yaradılışlı insanlarıyız, meğer ha - sutlar, kısksnçlar ne kadar bolmuş. 17 yaşında genç, güzel ve bir içim su gibi bir kızla, hayır bir melekle evlendiğim için, bana zehirli mektuplar yağdıranlar oldu. Akılsızlar.. Bununla beni korkuta- caklarını sanıyorlar, Efkârı umumiye - nin bu hasut zihniyetine aldırmadığımı söyledikten sonra şimdi size karımla na- sil evlendiğimizi anlatayım: Hilda ile seviştiğimizi söyledim ve ber ne pahasına olursa olsun, kendisile evlenmeğe karar verdim. Papazı bulun - duğum mahalle halkı bu kararımı öğre - nince evvelâ şaşırdılar, kaldılar.. Ben ba- Bit bir insanım. Bununla beraber can ta- #yorum, Ben de sevmek, sevilmek ihti- Nikâhtan sonra yacını duydum. Dini vazifem bulunma - gına rağmen tiyatroyu da çok severim. Bilhassa seyyar tiyatro truplarında çalı - Şşan genç kızların yaşama — ve geçinme tarzlarile ziyadesile alâkadar — olurum. Bundan dolayı da, mıntakama böyle bir trup geldi mi, tiyatro heyeti ile temasa geçer ve kendilerine her kolaylığı gös- teririm. İşte, bir keresinde, gene nahiyeye bir tiyatro heyeti gelmişti. Kızlardan birisi birden nazarı dikkatimi çekti. Bu, on üç yaşlarında kadar görünen Hilda idi. Kız hoşuma gitti. Kendisine karşı garip bir alâka duydum.. Ve sırf bunun tesirile de, heyeti çaya çağırdım. Çayda hep onunla meşgul oldum. Bacak kadar boyuna rağ- men beni kendisine öyle bir bağlamıştı ki... O hafta, her gece tiyatroya gittim ve en öÖn sırada oturarak Ömründe ilk defa olarak sahneye çıkan Hildayı içten gelen bir iştiyakla seyrettim. Bir müddet sonra, seyyar tiyatro nahiyemden ayrıl- dı. On beş gün sonra da, tiyatronun mü- diresi, beni Londrada bir çaya çağırdı. Koşa koşa gittim. Hildam da orada idi. ızdivacın ertesi günü Ertesi gün genç kızla, annesini çaya ve ginemaya götürdüm. Böylelikle tanışık- lığımız arttı, ilerledi. Tekrar turneye çı: kan Hilda, her gittiği yerden bana mek- tuplar yazmıya başlıdı. Ben de ona demet demet namcler yağdırdım. Bet için için onu seviyordum, amma bu sevgimi dışarıya vuramıyordum. O - nunla samimi iki arkadaş gibi görüşü - yordum. Ve zannederim ki, böyle de ka- lacaktık. Amma, komşularımızın dedi - kodusu arttıkça arttı. Her yerde, kili « semde, sokakta, çaylarda kinayeli kina - yeli sözlerle karşılaşmıya başladım, bak- $ım olacak gibi değil Bir gün büti Baretimi toplayarak, vücudumda garip Teşeler duya duya, Hildaya vaziyeti an - lattım. Konuştukça açıldım.. Ve sonunda anladım ki, o da beni seviyormuş, hem delicesine.. şik bir papaz, bu toy kızı seviyor, Allah yemin ettiğim halde, onun karşısında e- riyor, bitiyorken 17 yaşındaki genç kızın da beni 'sevdiğini öğrenmiş bulunuyo - rum, Bununla beraber, aramızdaki yaş far- kımı düşünerek, kızım dedim, ben senin baban sayılırım. Âlem ne der? Gülünç lbir şey bul.. Biz bütün — ıztıraplarımızı kendimize saklıyarak ayrılalım... Cici Hilda, güzel gözlerinden billür gi- bi yaşlar akıtarak: — Âlem re derse desin, ben senin ola- tağım. Seni mes'ut edeceğim, diye cevap verdi. Ve hemen o gün aramızda nişan- landık. Niyetimiz uzun müddet nişanlı kal - maktı. Fakat, birlikte oturduğum annem, layri bir eve çıkınca koskoca evde yalnız kaldım. Canım ne de olsa, evi yapan dişi kuştur. Biz ne kadar uğraşırsak uğraşa- hm, kadının sihirli eli başkadır. Onun dçin biricik ve dünyanın en güzel kızı Hildamla bir an evvel evlenmeği karar- laştırdık. Mensup olduğum kilise heye - tinden de izin aldım. Gördüğünüz gibi de evlendik. Balayı seyahatine çıkıyoruz.. Amma.. Sorarım size, bizi neden rahat bırakinıyor!lar?» Belediye mühendisleri arasında yeni tayinler Fatih belediyesi başmühendisi Şev- ket, merkez inşaat şubesi mühendisli- ğine, inşaat şubesi mühendislerinden |Nevres tetkik şubesi mühendisliğine, tetkik şubesi mühendislerinden — Ata, Fatih başmühendisliğine, Beykoz baş - mühendisi Muammer, Kadıköy başmü- hendisliğine, Kadıköy fen memuru Su- ad, Beykoz başmühendisliğine terfian tayin edilmişlerdir. Bir Şirket vapuruna radyo kondu Şirketi Hayriyenin 71| numaralı va- puruna radyo konmuştur. Şirket, di - ğer vapurlarına da radyo koymağı dü- şünmektedir. huzurunda, irademle hareket edeceğime | Konuşma: Benzeyişler... Nurullah Ataç İnsanın nüfuzu nazarı keskinleştikçe biribirile alâkası olmıyan, hattâ biribi- rine zıd gözüken şeylerin arasında da bir benzerlik, bir birlik bulunduğunu keş- federmiş... Bu doğru ise bizim şair Na- zım Hikmet'in zekâsınm şiddetinden güpheye imkân yoktur: son zamanlarda kendi şliri ile «kendinden evvelkis hece- cilerin şiiri arasında bir benzerlik bulun- duğunu keşfedivermiş. «Onlarda da ben- de de ışık ve vuzuh daima ön plânda gel- miştir» diyor (1). Nazım Hikmet'i insan olarak da, şair olarak da çok severim. Bazı manzumele- rini, büfün edebiyatımızın en güzel eser- leri saydığımı kaç defa söyledim; bu hu- busta fikrimi değiştirmiş değilim. Şu son baftalarda Yedi Gün'de çıkan iki şiiri de çok hoşuma gitti. Seneler geçtikçe heye- canının da, sanatinin de daha kuvvetli, daha saf bir hale geldiğini isbat ediyor. Fakat bizi hayran ettiği yeter, bir de hay- rete düşürmeğe kalkmasın, Onun şilri ile hececilerin şiiri arasında benzerlik... Elbette vardır, bir kene Na- zım Hikm&t de hececiler gibi türkçe yaz- mıştır; onun hitabları Babıâli caddesi ki- tabcıları tarafından bâstırılıp satılmıştır. Daha başka benzerlikler de vardır: ikin- ci, üçüncü dereceden benzerlikler. Gerçi sışık ve vuzuh» da bir eserde, ikinci j- çüncü derecede aranılacak - vasıflardan- dır; fakat <aşık ve vuzuh>, Nazım Hik- met'in dediği gibi, hem kendisinin, hem de hececilerin eserlerinde bulunan me- ziyetlerden değildir. «İşik ve vuzul» ne demektir? Bir ese- rin, bir küllün çabuk anlaşılır olması de- ğil mi? Nazıtn Hikmet hececilerin şiirin- de bu meziyeti ne zaman bulmuş? Ben, itiraf edeyim ki © şairlerin manzumeleri içinde zevkle okuduklarım oldu, fakat anladığım olmadı. «Ben yürüyorum. Lo- dos cenuptan eser. Voltaire on sekizinci asır Fransız muharrirlerindendir» — gibi sözler, birer birer alınınca, hiç şüphesiz gayet vazıhtır: fakat üç cümleyi birden okursanız: «Bu da ne demek?» diye so- rarsınız. Hececilerin şiirleri de öyledir: mısta mısra, belki kıta kıta alırsanız mana çıkar; fakat bütün. manzumeden bir şey çıkarmak kabil değildir. Vuzuhta başlıca şart kasd, mevzu bu-| lunmasıdır. Hececilerin şiirlerinde ise bir |mevzu, ihsas edilmek istenen bir şey yök- Halimi tasavvur edebilirsiniz.. Ben 55! tur. Bir «thema> yı alırlar, onun etrafın- |da parça parça şeyler söylerler. Yahya Kemal'in «Mahurdan gazel» inde vüzüh vardır, Nedim'in gazellerinde vuzuh yöok- tur. Ahmed Haşim'in şiirlerinde, hececi- lerden sonra gelenlerin bazı manzüme- lerinde, Nazım Hikmet'te vuzuh vardır, hececiler de vuzuh yoktur. O kadar ki manzum hikâyelerinde bile anlaşılmaz bir hal vardır: çünkü gelişi güzel konu- vermiş beyitlerle doludur. Türk şürine, «systematigue» bir suret- te vuzuh, Tevfik Fikret'in şiirile gir - miştir ve ancak, Tevfik Fikreti gibi, Av- rüpal bir zihniyetle şiir yazmağa kabk kanların şiirlerinden <ışık ve vuzul» gö- lmüştür. Hececiler Içinde Ise (kendi- lerine bir bakıımdan rehberlik etmiş olan Ziya Gökalp'ı «hececiler, arasında say- kten Avrupai zihniyetle soktür. Nazım Hikmet de bunları pekâlâ bilir; hececilerin şizrinde <ışık ve vuzuh> bul- olamaz. Fakat hececiler- den ve kendisinden sonra gelenlere çal- mak istemiş ve «müşterek hasm> e karşı, ç | makta samim! vre— Memleket röportajları Halkevlerinin köy gezileri çok faydalı oluyor mahsur kalması Zanguldak (Hususi) — Üç hafta var ki 15 kişilik bir heyet halinde karış karış Zongüldak köylerini geziyoruz. Heyetimiz! bir vücut farzedersek atlet kompleye benziyoruz: İçimizde doktor var, ziraatci, baytar, hukukçu hepsi var, ve heyetin mezaisini yakından gören bir yazıcı sıfatile kanaat edindim ki bu gibi sistematik-gezişlerin bir hayli de faydası var. İlk merhale Beycuma nahiyesi ve köy- leri. (Son Posta) nım devamlı karileri bu «Beycuma» nahiyesini hatırlıyacaklar- dir, 47 kilometrelik Zonguldak - Devrek şösesinin ortasındak! bu mevkiden zaman zaman bu sütunlarda bahsedilmi Bu- ,Tanın nehiye müdürü, güler yüzlü, şen bir zat. Bilhassa dikkat ettiğim bir hu- Süsiyeti de, kilosuna nazaran hareketle- rinde çevik ve acul bir adam oluşu, Nhiye müdürü, geçeceğimiz köyleri haberdar etmiş, kâylünün halkevi heye- tile toplu bir halde tesamları imkânlarını hazırlamış, burada kendisine - teşekkür, bir vazifedir. Beytumada pek az duruyoruz. Nahiye merkezinden evvel yapılacak işler köy- lerde dökter hastalara bakacak; parasız zlâç dağılacak ziraat ve baytar müdür- leri ziraf vaziyet, hayvan bakımı, hayvan hececilerle ittifaka kalkmış. Zaman te- sanüd devri,.. Ama Nazım Hikmet'e, bi- zim sevdiğimiz Nayım Hikmet'e benzeyişler aramak yakışmıyor. (1) Her ay, Sayı 2 Şehir dahilinde inek ahırı bulundarulmıyacak Belediye, dört sene evvel inek ahırla- rını şehir haricine çıkarmıştı. Son za- manlarda şehir içinde inek ahırları ile koyun ağıllarının yeniden çoğaldığı gö- rülmüştür. Sıhhiye Müdürlüğü şehir dahilinde ahır tesisine müsaade edil- memesi için alâkadarları ikaz etmiştir. Tramvay kapıları kilitlenmiyecek 'Tramvay arabalarının hareketleri es- nasında kapıları vatman ve biletciler tarafından kilitlenmekte idi. Bu usul tatbikatta zorluklar doğurmuş olduğun- dan devamından sarfınazar edilmiştir. “Arabalar hareket ettikleri sırada kapı- ları yalnız kapanacak, kilitlenmiyecek- tir. böyle || bastalıkları hakkında köylülerle konuşa- gaklar, ihtiyaçlarını Ööğrenecekler. Köy- ciîlü_k kolunun başkanı Ahmet Gürel de l_oyun kültür ve sosyal durumu - cephe- Şinden tetkikler yapacak ve berabe de getirdiği bir yığın ders levazımıhı köy gocuklarına dağıtacak. " Köyün içtimai vaziyeti deyip geçmeyi- niz. Maksadlı ve verimli olabilmesi için bu köy gezileri iyi organize edilmiştir. ğ sistemli ve hesaplı tutulmuştur. Tet Yik edilecek köy meseleleri arasında me- #elâ şu mevzular da bulunuyor; _Kıdm hayatı, çocuk bakımı, doğum şe- killeri, toprak yemek, filân Bibi hasta- hklar, kötü itiyadlar: Samanlık Yyakma, meydan hırsızlığı ve saire. Bunlar 20 be'li başlı mevzu içinden al- diğim birkaç misal «Muradlı» köyünde durak verdik. He. yetin kadın erkek bütün azası misafiri bulunduğumuz köylü kardeşlerle o ka- dar çabuk kaynaştı ve öyle bağdaştı ki... Ziraatçi, baytar — içlerine karıştıkları gruplarla, meslekleri üzerindeki mesele- * * » Ş Köylerde öyle genç zekâlara rastlanır ki bunların * köy mektebinin basit tahsil çerçevesi içerisinde : tecviz edilemez Ü y bir arada Jeri kohuşuyorlar. Doktor'hastalarına büe kıyor ve Ahmet Gürel kalem, kâğıt, defe iter dağıtmakla meşgul. Ben bir çocuk grupuna yaklaştım, on« larla konuşuyorum. Bu konuşmanın bene de bıraktığı intiba şu oldu: -«Muradlır adını ne zaman duysam aklıma bir isim ve gözümün önüne on on iki yaşlarında zeki bir köylü çocuğunun çÇehresi " gele- cektir. Bu isim: İsmail Köktürktür. İsmail, köy mektebini yeni bitirmiş. mhuriyeti ve inkılâbı bir çocuk kalfasının kavrayabileceği nisbette o kas dar iyi kavramiş ki... İsmail, saltanat ve cumhuriyeti ayıran farkları anlatırken bana dedi ki: — Eskiden memleketin başına yalnız padişah çocukları geçebilirdi. Halbuki şimdi her Türk çocuğu, meselâ ben köye lü çocuğu da ileride bir cumhurreisi ola- bilirim. İstikbal için çok şeyler vadeden bu ze- n, bir köy mektebinin basit tahsil gönül Çevresi içinde mahsuür kalmasını, hiç istemiyor. Köktürk ad'ı :şiklı zekâsını ze işaret etmek içindir. A.N. Kanalizasyön inşaatı devam ediyor Kanalizasyon faaliyeti devam etmek- tedir. Eylüle kadar Cihangir cihetin « deki kanalizasyon ameliyeleri sona ere- cektir. 1937 yılından itibaren kanali « zasyon işlerini- belediye bizzat idare e * decektir. Bu sene yalnız 250 bin liralık tesisat yapılacaktar. Tesisat her sene bir müteahhide ihale editeceğinden be- lediye hazırlıklara başlamıştir. Bütçe tasdikten gelince ihâale işine geçilecek- tir. Festivale gelecek ecnebi gruplar Festivale ecnebi heyeller getirmek üzere Balkanlara giden konservatuaf müdürü Yusuf Ziya bu vazifesi! miş, İstanbula gelmek üzere y mıştir. Festivale Yugoslavy Bulgaristandan 12, Macaristandan dâ 20 kişilik milli heyetler gelece N sene festivale iş edecek mal yetlerin oynıyacakları oyunlar geç senekilere benzemiyocektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: