26 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

26 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

€ Sayfa L EDEBİYAT | Bir komünist edebiyatı yaratmak mümkün mü? Yazan : Halit Jullen Benda, 5 haziran tarihli Les Nouvelles Litteralres'de <«Bir komünist edebiyatı mümkün müdür?» sernamesile kısalığı nisbetinde mühim bir başmakale yyazdı. Bu makalesinde, ya bugünkü Rus cejiminin ve proleter edebiyatının tesiri altında kalân, yahut Rusyada sadece bir tecessüs seyahatinden dönen bazı Avru- kurcaladıkları bu davaya çok isabetli gö- rüşlerle temas ediyor. Demek ki Avru- pada büyük harpten sonra ortaya atılan dadaizm, kübizm, fütürizm gibi çok yeni sanat nazariyeleri arkasından kervana karışan bu proleter edebiyat davası da hâlâ sürüp gitmektedir, bilhassa Fransa- da Romain Roland'ın tesiri bunda mühim İbir âmil olmaktadır. Ben kendim bu ma- kalemde bu meseleye dair lehde veya a- Jeyhde yazılıp da gözüme ilişen - yazıları burada sıralayacak ve bunların ana fikir- Jerini münakaşa edecek değilim. Bir kere bir seri makale yazmak lâzım gelir, sonra fozla bir külfet teşkil edebilir. Julien Benda'nın makalesi ise tezi sarahatle or- taya koymaktadır. Bu sebebden biraz o- pun fikirleri üstünde durmağı, bugünün şekil şekil tefsire uğrayan bir edebiyat ve tabiatile bir fikir davası noktasından faydalı buluyorum. Jullen Benda makalesine şöyle başlı- «Malümdur ki komünistlerin yenileş- tirme arzuları, bir de, tamamile komü- nist olan, yani burjuva edebiyatından ta- yoamile farklı bulunan bir komünist ede- biyatı yaratmak hevesleri vardır. Onlar bu programı ortaya sürerken arzu edile- cek izahı vermecdiklerinden bu işi ben yapmağa çalışacağım. «Birinci maddeleri edebiyatı mevzula- gile yenileştirmektir. Burjuva edebiyatı- ma karşı en büyük hınçları da bu edebi- yatın, Insanı, sadece, lüks faaliyetleri adını verebileceğimiz hâdiseleri içinde tahlil edişinden ve maddi ihtiyaçlarını temin için tablatle mücadelesi ve ekono- Mik faaliyeti içinde göstermeyişinden fleri gelmektedir. Eschyle'in tiyatrosun- Han müsyö Bernstein'inkine, Longus'ün romanlarından müsyö Mauric'ınkilere kadar garb edebiyatının eşhası, krallar, kraliçeler, hükümet adamları, çobanlar, gibi halk adamları bile olsalar, gene hep- si siyasi, ahlâki, dini, âşikane ihtiraslârla pa müuharrirlerinin son senelerde sık M)u şiddetle reklâm etmekteler) ve daha Fahri Ozansoy )sarsılmaktadırlar ve onların bu ihtiras- ları arasında insanın harici âlemle mü- sadelesine pek az yer verilmiştir. Ra- cine'in ve Marcel Proust'un kahramanları açlığı pek fena anlıyorlar ve tekniğin mükemmelleşmesi onların umurunda bi- le değil. Hiç şüphesiz Epicure, Lucrâce ve bir cihetçe Spinoza (komünistler bun- başkaları insanın madde ile mücadelesi- ni mevzu almışlardır; fakat bunlar istis- | nadırlar. Biz meslek teranelerimize ede- | rum. Başlarında şapka yok, sırtlarında biyatın bir kısmı nazarile bakmıyoruz. Alayı bırakalım; burjuva edebiyatı eko- nomik cepheye pek az mevki vermek- tedir.> Maamafih Julien Benda, bu sözlerine, «Avrupada bugünkü edebiyatın, dünkün. den daha ziyade, insanların sosyal talih- lerini tadil için madde ile uğraşmasın- dan duyduğu ihtirası da gösterdiğini ve burjuvanın bundan çok zevk duyduğu- nu» ilâveyi de unutmuyoruz. Yalnız şu var ki, diyor, komünizm taraftarları ede- biyatın sadece ekonomik bir gayc güt- mesini istiyorlar. Böyle olunca da, komü nist edebiyat yalnız mevzularile deği! fakat o mevzuları anlatış tarzile de sathi kalmağa mahkümdur.» Muharrir sonra bu hükmü şu suretle izah ediyor: «Yahut diğer tâbirle, bir burjuva ya- zış tarzı vardır. Komünizm bunu yıkacak ve yerine bir diğerini ikame edecektir. Bu burjuva tarzı nedir? Öyle sanırım ki bu, bir nevi edebi teknik endişesi, gü- gel bir ritmin aranışı, doğru kelimenin zevki, sentaksa bir mezhebe düşkünlük gibi rlayettir.> Bu saydıklarımı da, mubarririn de itirafı üzere, kısaca güzel yazmak sanatıdır ve işte komün.stlerin yok etmek istedikleri de budüur. Julien Benda makalesinin sonunda ko- münist muharririn vasıflarını şu nokta- larda topluyor: 1 — Herkese, bilbassa küçük zekâlara hitab etmek istiyorsa ne Lucröce'den, ne Spinoza'dan bahsetmemeli, 2 — Eserlerinde edebi sanat bulunma- yacaktır. (Masmafih, diyor, bunun da monopolu komünist muharrire verilmiş değildir. Her edebiyatta bunun nümune- | leri vardır. 38 — Komünist edebiyat tamamile de- magojiktir. Ukalalığa çok müsalddir. 4 — En sonunda komünist müellif, bur- GÖNÜL İŞLERİ! “İzdivaçta aşk Felâket getirir? ,, «Silivri» de oturan Bay «<İ. S. T.» di- yöor ki: — «Senelerdenberi — yazılarmızı ta- kip eder, birçok arkadaşların gönder- dikleri mektupları gazetenizde okur - ken, ne yalan söyliyeyim, onlara hem güler, hem de akıllarının ermediği, ba- şaramayacakları işlere neden - karış- tıklarını düşünerek kızardım, fakat işte şimdi böyle bir mesele benim ba- şıma geldi ve sizden derdime derman istiyorum.> * Fakat bu satırla başlıyan mektubun altında bir kayıt var, Baktım: — Mektubumun gazeteye dercedil. memesini rica ederim, diyor, © halde gderdini burada tahlil edemiyeceğim, sadece tavsiyemi söyliyeyim: — İzdivaçta aşk felâket getirir, şek- linde bir kaide mevcut olduğunu ben bilmiyorum, bu, olsa olsa işittiğini an- Tamıyan birisi tarafından müsbet, men- fi yapılmış bir hükmün bozulmuş bir ifadesi olabilir. Bilâkis bence izdivaçta aşk bir saadet başlangıcı,” hiç değilse thtimalidir. Yalnız şurasını da söyliye- yim. İzdivaçta aşk elzem bir şart te- lâkki edilmiyebilir. İtiyadın da aşkı olmasa bile aşka çok yakın bir dost- luğu, kırılmaz bir şefkati doğurduğu tecrübe ile sabittir. - Sizin vaziyetinize gelince: Önünüz- de iki yol yaktur. Kendiniz - intihabı gapmış, adımı atmışsınız, bu yol üze- rinde yüzüyeceksiniz. * Dört aylık evlilikten sonra kocasından bıkan kadın İstanbula yakın şehirlerden birinde oturan bir okuyucum bana çabuk bit- miş bir aşk hikâyesi anlatıyor. Hikâ- yesinin sanunda da şunu soruyor: — Sevişerek evlenen, evlendikten sonra da kocasının yanında ancak bir kaç ay kalıp bir bahane ile annesinin evine dönen bir kadınla tekrar hayat ortaklığı yapılabilir. mi? * Okuyucumun oturduğu şehir, hayır kasaba, hayır kasabanın da küçüğü pek dar bir muhittir, hikâyesi — işitil- miş olabilir, tafsilâtını buraya kaydet- miyeceğim. Yalnız şunu söyliyeyim: — Bir kızın annesini, babasını unut- Masına imkân yoktur, unutursa tabil bir insan sayılmaz, fakat kız evlendiği gün doğduğu evden çıkmış, yaşayaca- ği eve girmiştir, adını bile değiştir- Tiş, kocasının adını almıştır, iİlk adım- da anne koca ihtilâfı çıkarırsa, ikisin- den birini tercih şıkkı karşısına dü- gerse, bu her şeyden evvel iyi bir gör- gü ve muhakeme sahibi olmadığını gösterir. Sözümü burada bitireceğim. Benim için umumi hükimlud&ı mi—kün oımw. SON POSTA HÂDİSELER KARSISINDA Ve minelgaraip Muhakkak ki bu mevsimde evler, so- kaklardan daha çok serindir. Evde ceketsiz, yakalıksız, boyunbağsız oturuluyor. Hattâ bazılarımız pantalonu da çıkarıp yerine incecik pijamalar giyi- yoruz. Fakat serin evden, sıtak sokağa çıkar- ken İş değişiyir. Pantalon giyiliyor, göm- Jek giyiliyor, yaka kravat takılıyor, ce- ket sırta, şapka başa geçiriliyor. Serinden sıcağa geçmek için insanla- tın soyunmalarına aklım erer amma, gi- yinmelerine bir türlü akıl erdiremem; Ve minelgaralp. * Muhakkak ki bu mevsimde sayfiye yer- leri şehirlerden daha çok serindir. Sayfiye yerlerinde kadınlara rastlıyo- ince ince ipince, gerdanı, kolu, ensesi, omuzu açık açık apaçık entâri giyiyor- lar. Çorapla bacaklarını örtmüyor, kor « sayla vücudlarını sıkmıyorlar. Fakat serin sayfiyeden sıcak şehre inerken başlarına şapka, arkalarına ka- palı bir entari, onun üstüne manto giyi- yorlar. Vücudlarını korsâ cenderasine sokuyorlar, Bacaklarını çorapla örtü- yorlar! Gene ayni şeyi söyliyeceğim: Serinden sıcağa geçmek İi insanların soyunma- larına aklım erer amma giyinmelerine bir türlü akıl erdiremedim. Ve minelgaraip! tarzı ile ayrılmalı- dır. Kendisine ilk kaziyelerinden çıkar- dığı neticelerin © ka lere pek uygün olmadığını söyleseniz bile pervası yok- tur. Haydi oradan, der, siz hâlâ burjuva ğına inananlardansınız. (Demek ki başka bir mantık daha varmış!) Bu tasniften sonra muharrir, yukarı- danberi gelen fikirlerinin neticsini Ççıka- rirken makalesini şu süretle neticelendi- riyor: «Hâsılı, bir cümle yapmakta, bir fikir be etmekte, bir kitab yazmakta bir kol st tarmı vardır. Zaten öyle sanı- rım ki bir riyazi musadele halletmek, bir gülü tasvir etmek, bir ray döşemek, bir kist çıkarmak için de bir komünist tarzı mevcuddur. O halde rica ederim söyleyin bana, öyle bir kitab var mıdır ki komü- nist olmayan bir rejimde yapılması im- kânsız bulunsun? İşte mesele budur. Maamafih bunu bu- İ '!ıvp ortaya Çıkarmak ta gene burjuva mantığı ile kabildir.» * Julien Benda'nın muhakemesi bu ince istihza ile düğümleniyor ve halka hitab ettiğini, halkın menfaatini güttüğünü ba- Bıra bağıra ilân eden proleter edebiyatın kuruluğu kadar realitelere çok kere uy- mıyan zayıf noktalarını açıkça göstermiş oluyor. İnsanın içtimal ve ferdi hayatın- daki bütün faaliyot ve Ihtiyaçlarını sade- €e ekonomik cepheden gören bu edebiyat hiç şüphesiz ki ifrata varmakta ve yüzde doksan vücuda getirdiği eserlerde gele- cek nesillere intikal edebilecek yüksek san'at tezahürlerinden uzak kalmakta- dır. Halid Fahri Ozansoy Kaza ve ıztırap Güzelliği arttırır mı? eee SazIZ Bu genç kız, bundan bir müddet ev- vel bir otomobil kazasına uğramış, ay- larca hastanede yatmış ve sonunda kö- türüm kalmıştır. 18 yaşında daha genç- liğinin baharını yaşarken uğradığı bu kaza, ve çektiği ıztırap kendisine öyle bir ilâhi güzellik vermiştir ki ömrün- ce yatalak kalacak olan kızın tesmini yapmak için yüzlerce artist evinin ka- pısını aşındırmıya başlamışlardır. “|gezip te temiz bul « Radyoloji Enstitüsünde bir saat Kelliğin tedavisinde kullanılan aletlerden fazla rağbette Tekrar saçlarına kıvuşınlınıı_b;r çoğu eğilip aleti şükranla öpüyorlar Radyoloji enstitüsünün dokt orları ve bir hastanım tedavisi Topkapıdaki rad - yoloji — enstitüsünü mamak, imkânsız. Bir kaç gün evvel yapılan törenle, res - men açılan müessese, kurucularına tam Y70,000 1liraya mal- olmuş. Fakat yük bu bü- görünen ye - kün, — müessesste - nin — başardığı — iş- lerden ©o kadar kü- çük kil. Dün, doktor Nimet Ersöz, bize mües- seseyi bizzat gezdirmek nezaket ve lü- tufkârlığını gösterdi. Bembeyaz renklerile, mücssesenin yü- zünü sğarlan tedavi aletleri, bembeyaz duvarlar, hulâsa, bastığınız, baktığınız, tuttuğunuz her yer, her şey müessesenin maksadı kadar temiz... Doktor Nimet Ersöz, her gezdiğimiz yerde, gözlerimize, takdir ve iftiharla birlikte dolan cehli; bizi mahcub bırak- miyan bir tevazula gideriyor: — Bu bir sathi tedavi aletidir! — Burada Epilasyon yapılır! — Burası dersane... Burada projeksi- yonla talebelere vak'alar gösterilir. — Burası teşhis dairesidir! — Şu aleti, profesörümüz Desaver icad etmiştir. Bu makineden, dünyada yalnız Üç tane vardır. (400) kilovat üzerinden çalışır! Derin tedavilerde kullanılır! ©, bir taraftan gösterip, bir - taraftan söylüyor. Ben, bir taraftan not edip bir taraftan düşünüyorum: — *Sathi tedavi> nedir? «Derin tedavi: ne demek? Epilasyon da neci oluyor? Foto Cemal, benden daha sabırsız dav- ranıyor, ve cehlini resmen ilân edip, su- ale girişiyor. Bayan Nimet, gülümsiyerek, verdiği izahatı aydınlatıyor: — Biliyorsunuz ki, kanser, sarkom, Pe- ritonit, tuberküloz ve daha birçok hasta- Jıklar, tontgen şuaile tedavi olunmakta- dır ve bu gördüğünüz aletler, bu tedavi- de kullanılan en san sistem, en mükem- mel âletlerdir" Faraza kanser urları ba- zan vücudun gözle görülehilecek, bazan da görülemiyecek yerlerinde olur. Gözle görülebilecek yerlerde olanların tedavisine «sathi tedavi», ve gözle görü- lemiyecek yerlerde olanların tedavisine 86 «derin tedavi» diyoruz. Ben de merakımı gidermek istiyorum: — Epilasyon demiştiniz? — Kelligğin, Egzemaların — tedavisinde kullanılan alet... O alet sayesinde, saç- Jarı dökülmüş olanlar da saça kavuşabi- liyorlar, Radyoloji enstitüsünün kurulu- şundan sonra, Türkiyede birçok kimse- ler tanımamıyacak hale gireceklerdir. Bu alet sayesinde, kendilerine yüz ver- miyen svgililerine kavuşmuş — ihtiyarlar vardır. Çünkü buraya bilârdo bilyesi gi- bi pırıl pıril bir kafayla gelenleri, bir ay sonra görseniz, tanıyamazsınız, Saçın İn- sanı ne kadar güzelleştirdiğini, gençleş- Ürdiğini görmek istiyorsanız, buraya ge- lenlerin, tedaviden evvelki ve sonraki ballerine bakınız!.. Epilasyon aleti, ihtiyarlara gençlikle- Doktor Nimet arkadaşımıza izahat veriyor rini, güzelliklerini iade ediyor. — O halde bu slet ondülâsyon aletle-! rini bastıracak bir rağbet görüyordur. — Öyle... Müessesenin en çok çalıştı-, alet diğer rılan aleti budur diyebilirim! Bilhassa keller, derdlerinden kurtulduktan sonra, sevinçlerinden aleti öpüyorlar. — Kanserin tamamen tedavisi müm- kün olabiliyor mu? — Şifa bulanlar çoktur, ve diyebilirim ki, bu tedavi sayesinde, kanserden kur- tulamamak ihtimali yoktur. Fakat maalesef, birçok kimseler, has- talıkları metastaz vermeden buraya gel- miyorlar. Hastalık senelerce ihmal edi- liyor. Koca karı ilâçlarile, büsbütün tah- riş olunuyor. Ondan sonra bize geliyor- lar. Kanser, upkı bir habaset müessesesi gibidir. İçine girdiği vücudda, şubeler Açar, yani vücudun lenf yollarında ken- di nevinder: başka urlar peydahlar. Biz buna metastaz deriz, Hastalar, hastalıklarının metastaz ve- rişinden evvel davranıp ta bize gelseler, şilaya kavuşacakları muhakkaktır. Halbuki, maalesef, ekseriyet, ihmalkâr davranıyor. — Kanserl doğuran sebebler anlaşıla- biliyor mu? — Hayır. Fakat tahrişin çoök büyük rol oynadığı muhakkak. — Hastalık kadınlarda mı, erkeklerde mi daha fazla görülüyor! — Kanserli kadınlar daha fazla... Bil- nassa rahim kanserleri çok! Yaşlı insan- larda da, gençlerden çok oluyor. Gene gördüğümüze göre, Anadoluda kanserli- ler İstanbuldan boldur. Gelen hastalar, âletlerden korkuyorlar. Aletlerin heybeti, gürültüsü, onlara te davinin çok ıztırablı olacağı zannını w yandırıyor, Halbuki, tedavi hiç sızı ver mediği için, tedaviden sonra, bu korku: Jarı hayrete inkılâp ediyor. Bir çokları — Bana bir şey yapmadınız ki? Bu te davi olmadı galiba? diyorlar. Ben teşekküre ve vedaa hazırlanırken Bayan Nimet Ersöz, tedavi dâiresindek ince duvarı gösteriyor: — Bu gördüğünüz duvarın içinde kur şun vardır. Çünkü bilirsiniz ki, çok teh Jikeli olan rontgen şuaı, yalnız kurşunı geçmez ve b'z tedavi esnasında bu kur şunlu duvarın himayesine sığınırız! Defterimdeki bu son notları burayı geçirirken, dinlediklerimi yarilış anlat müş olmaktan çekinyorum. Fakat bu ha tanin, Bay etin İzahatındak! ek sikliğe değil, benim bu sahadaki vuku! suzluğuma verileceğini düşünüyor,

Bu sayıdan diğer sayfalar: