29 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

29 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Kocama göz koydunuz ya hepsi bir yola çıkar!.. < Demek için ağzını açıyordu; dışarı- dan Hüsamettinin ayak sesleri duyul- “du. O da giyinmiş, salonun kapısından “İçeriye giriyordu. Süheylâ ile göz gö - “ze gelince dürdu. Bakışlarından korktu. İlk önce anlıyamadı. Demin Fehametle “beraberken kapının açılıp kapandığını kendisi duymamıştı. Onun için MHŞP —. Bin neden böyle öfkelendiğini, s: n- ı'İıgmı birdenbire bulamadı, Yalnız ne olsa, her suçlu gibi onun da içinde 'İİP korku vardı, Fehamet gibi işi piş - kinliğe vurmasını beceremedi. Şaşır - “mış, bir onun yüzüne, bir de ütekine -bakıyordu. - İlk önce kendini toplıyan Fehamet . Deminki hırçınlığı, gözünün ka- ı-ıms. geçmiş; araya lâf karıştırmak, N )h* guı'ullil çıkmadan bastırmak isti - — 'l*ıyıuodı biz mantomuzu çıkar - -mayız, dedi, Hüsameddin de pardesü ile oturur. Oradan çıkmca balaya gi - deriz. “ Süheylâ onu dinlemiyordu. Şimşek- ler çakan bir bakışla gözlerini Hüsa - meddinden ayırmıyotdu. Fehamet baş- ka bir çare düşündü: — Bir ricam var amma, dedi, bil - mem ki saygısızlık olmasın!. Madem ki tiyatroda locanız var; balo için de bir kaç tane bilet almışsınız. Birisini da - ha çağırsak.. Cevat Rasimi tanır mısı - nız?.. Ben kendisini pek beğenirim. “Çok kibar bir çocuk... Çok zengin.. Av- rupadan yeni geldi. Geçenlerde Türk - tiyatrolarını hiç görmediğini ıöyl&yog. -— du. Bir akşam giderseniz, beni de gö- demişti. Müsaade ederseniz 0- çıbnhı. Göreceksiniz, ne iyi bir. çacuk.: Siz de beğeneceksiniz!.. i —uı çevirdi: — Kimi isterseniz çağırınız. -dedi, yaptığınızı bana- —ersunuz Bânmınlu ona doğru bıı ıdın_ııu. — Rica ederim, Süheylâ!.. Fehamet hiç aldırmadı. Kapıya doğ- ru yürürken: — Telefon rehberi nerede? Kuzum bulsana şunu!.. Diye Hüsamettine seslendi; onu da yanına çağırdı. Hüsamettin gilmedi: T — Telefonu yanındaki masanın üs- — tünde Olacakt. — Dedi. Neolursa alsun Süheylâ ile ka- nuşmak istiyordu. Yarım sâ&! evveline dar Fehamete karşı o kadar kibar U S Bf | a_,.dıvnnıdmı şimdi birdenbire buna ne veolmuşlu? Zorla kavga çıkaracak ortada — me vardı?.. Bunları soracaktı. Fehametin ayak sesleri uzaklaştık - tan sonra kapıya doğru yürüdü. Dişarı- sını dinledi. Sonra Süheylânin yanına geldi: — Ne oluyorsunuz, dedi, gene ne var Allah aşkına?., Genç kız öfkeden kıpkırmızı olmuş- tu: — Ne olduğunu bana ne soruyorsu- nuz, kendiniz bilmiyor musunuz? — Ben geldiğim zaman güzel güzel konuşuyordunuz. Sanra da onu siz ye- moeğe âlıkoydunuz, tiydtroya beraber gitmek için çağırdınız. Geldim, size bu- nun için teşekkür bile ettim. Birdenbire ne oldunuz? — İlk önce bu kadar bayağılıkla kar- şı karşıya geleceğimi düşünmemiştim. Her misafire nası| güler yüz göslermek lâzım gelirse ona da öyle davranmıya çalıştım. — Rica ederim, nasıl bayagilik?.. Ne söylediğinizi biliyor musunuz?.. — Ben biliyorum, siz bilmiyor musu- nuz, sanki?.. Hüsamettin birdenbire duraladı. De- mek ki yatak odasında iken Fehametle aralarında geçenleri görmüştü!, Başını önüne eğmemek için pencereye doğru çevirdi. Süheylânın sesi öfke ile, nefretle tit- reyordu: — — Anladımız mı şimdi?.. Ne olduğu - hatırınıza geldi mi?., Bir aralık odama girecek oldum. Merak etmeyiniz, sizin | bilirsin partımanım mem, fakat benim bu- lunduğum bir apartımanda, benim yat- tığım odada başbaşa kalma damda!.. Yakışık alır m B yiniz!.. Yoksa bana gösteriş olsun, diye mi yaptınız?, — Sizin geldiğinizi duymamıştım bi- le... — O kadar dalgındınız, — öyle mi?. Benim — geldiğimi — duymıyacak ka- dar, kadının v sina saygıyı düşünmiyecek ka çilerin önünde bir gü korkmıyacak kadar, öyle mi?.. Hüsamettin, ne diyeceğini bilmiyor- du. Fehametin hiç ses çıkarmadan ora- ya geldiğini, boynuna birdenbire onun sarıldığını söyliyemezdi. Hangi kadın olursa olsun kabahati onun üstüne at- mak bir erkeğe yaraşmazdı; hele Fe- hamet gibi sevdiği bir kadını ele ver- mekten Süheylâ ile çarpışmayı aldı: göze — Bilmem ama, dedi, sizin de bu ka- orada olduğunuzu bilseydim, gelmez - dim. Babanızın gönderdiği gülleri al - mak için gittim. Ne gürdüğümü pekâlâ .. Haydi benim evim, benim a- r... Hizmet. çıkarsa, diye BÜYÜK AŞK ROMANI Yazan : K, R. Enson — Şu dakikada artık bunlar için mü- nakaşa etmek benim pek hoşuma git - miyor. Sizinle aramızdaki vaziyeti, bir- likte verdiğimiz kararları düşünürse- niz, herkese karşı yalnız gösteriş için bir arada yaşadığımızı hatırlarsınız, bu- -|nu böyle uzatmıya, hiç yoktan gürültü -|çıkarmıya kendinizde bir hak bulamaz- sınız, sanırım!.. — Hiç yoktan gürültü çıkarmak mı? Benim odamın havasını girletmek si- zin gözünüzde bu kadar değersiz, basit bir hâdise öyle mi?.. Demek ki siz, ken- dinizde böyle bir hak görebiliyorsu - nuz!.. Maşallah!... Hüsamettin Süheylânın kolundan |yakaladı, sarstı: — Susımuz artık, dedi, yaptığınız hakaret elverir. İşte Fehamet de geli- yor!. Onun yanında gürültü çıkarmak büsbütün çirkin olacak!.. Koridordan doğru ayak sesleri du- yuluyordu. Süheylâ silkindi, — kolunu Hüsamettinin elinden kurtarirken: — Bundan böyle, dedi, bu kadın bu- raya geldiği zaman ben de kendi oda - min kapısını kilitleyeceğim; haberiniz olsun da. tin, bir iki adım geriye çe- Hüsam dar hakaret etmeniz biraz fazla oluyor, I!( lirken Fehametin gölgesi de kapının sanırım, — Ya sizin de bana gösteriş yapmanız pck mi güzel oluyor, dersi- niz?. Bir daha, iki odanın arasındaki perdeyi kapamayı unutmayınız!. İkide vsirde böyle iğrenç levhalarla karşı kar- şıya gelmeğe benim hiç hevesim yok!.. — Ne olmuşsa olmuş, şimdi bunu böyle uzatmak, gürültü çıkarmak sizin için büyük bir kazanç olmasa gerek... »— Açık söylesenize şunu!. idediğiniz ne?.. Ne olsa gözümü kapa - malıyım, ne yapsanız ses çıkarmamalı- yam, öyle mi?.. Biraz daha ileriye gi- dersem beni kapı dışarıya im atacaksı- mız, bunu mu söylemek istiyorsunuz?. Kovulmamak istersem, her hakare! ze, bütün saygısızlıklarınıza Karşı boy- numü büküp oturmalıyım, değil mi?.. Yağma yok!.. Gidip babanıza anlatacak olsam, bakalım hangimize hak vere - cek?, Fakat ben buna tenezzül etmem. Zaten geçinmeğe gönlüm yok, Biran evvel bu süslü cehennemdeti kürtül - mak için can atıyorüm. Fakat ö zamana kadar kendimde hizmetçilere karşı maskara edemem; berkesi kendime gül- dürmek istemem.' Ne halt edecekseniz, gizli bir yere gidiniz, orada yapınız!. — Onu buraya ben çağırmadım. O- Dunla buluşmak istersem başka yer mi yoktu? — Ben de bunu söylüyorum işte... İstediğiniz yerde, ne isterseniz onu ya- pabilirsiniz. Fakat benim odamda bu kadının ne işi vardı?. — Anlaşılan sizi aramıya gelmiş ola- cak!.. — Beni arayan seslenirdi. Hırsız gibi ayaklarının ucuna basa basa koridor- lardan geçmez, gelip sizin boynunuza satışa çıkarılmışlır. kitapta : Bu kitaptan edinmek isteyenlerin, KIİZILAY GENEL MERKEZİi'ne bir surette bildirmeleri lâzımdır. Kazanç KIZILAY CEMİYETİ GENEL MERKEZİNDEN: Cemiyetimiz tarafından bastırılan ve doğuştan iki yaşına kadarki bebeklere nasıl bakılacağını öğreten YAVRULARMIZ aan kitap Nefis ve parlak bir kâğıt üzerine renkli bir surette basılmış olan bu Yeni doğan yavruya annenin süt verme tarzı, bebeğin gıdaları, yemek ve uyku zamanları, yatak odası, bezleri, dirme tarzları, uyku zamanları, dişleri, çocuk hnılılı.ldnn. bulaşıcı hasta- hıklardan koruma yolları, bebeğe yaptırılacak hareketler, oyunlar, iliyadlar, anne ve babanın çocuğa verecekleri terbiye ve daha bir çok hususlar hakkında bol resimle mufassal izahat vardır. İstanbulda, Yenipostane civarında Kızılay Satış Deposunda ve kitapçılarda satılmaktadır. önünde belirdi: — Beş dakika sonra telefon etsey- dim bulamıyacakmışım, diyordu; tam kapıdan çıkarken yakaladım. O da bir yere akşam yemeğine davetli imiş. Bizi tiyatronun kapısında bekliyecek. (Arkası var) AA Bir Doktacun Günlük SALI Notlarından — (*) Gıdalarımız Peynir Peynir hem yağ, bem de kazelin de- nilen albomin kısmını ihtiva — eder. Bu sebeple iyi yağlı bir peynir, tereyağın- dan daha mügaddidir. Sütü presör de- nilen bir maya İle pıhtılaştırarak — elde edilir, Süt de kazein de böyle gayri mün- hal bir hale gelir, — süzülmeğe bırakı - br, peynir olür. Eğer peynir — yapılırken kullanılan sütün kremi alınırsa elde e- dilen peynir çok cılız ve zayıttır. Eğer kreml alınmazsa orta derecede yağlıca bir peynir elde edilir. Eğer — bu esnada süte bir miktar krem ilâve edilirse 6 sa- mman tam yağlı güzel bir peynir elde &- dilir. Peynir çok mükemmel gıda şeraltini hâiz bir maddedir. Hazmı çok hafif ol- duğu gibi diğer yemeklerin de hazmımı kolaylaştıran diyaotas ifraz ettirir. Onun için yemeklerden sonra birer parça pey- nir yemek Çök muvafıktır. Tum — yağlı bir peynir hakikaten eksiksiz bir gıda- dır. Onun eksiği unlu maddelerdir ki 0- nu da biz ekmekle tamamlayabiliriz. Çok sık olarak bizde kullanılan bir tabir var- dir: «Peynit ekmek hazır yemekl» Haki- katen yağı Çıkarılmamış peynir ve ek - mek vücudun ihtiyacını karşılayan pra- tik bir yemektir, (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kelleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda ba notlar ıh dekter gibli imdadınıza yetişebilir. giyecekleri, bebeği giy- bedeli olan bir lirayı ANKARADA göndermeleri ve adreslerini okunaklı Doktorsuz kasaba Yazan: Peride Celâl — &e den ea a. Züleyhanın babası Hasan bey «M> ka- sabasına şube reisi olarak tayin edildiği zaman genç kız bu sefer senelerdenberi taşrada yalnız başına gezen babası ile beraber «M> e gitmeye karar verdi. Za- ten İstanbulda halasının yanında otur - maktan biraz da sıkılmıştı. Çünkü halası asabi, sert bir kadındı. İyi geçinemiyor- Jardı Hem de Hasan Bey «Mh» in bağlık bahçelik havası, suyu gayet güzel bir yer olduğunu söylüyordu. Züleyha <Msme geldikten sonra baba- sının kasabayı İstanbulda meth ederken hakikaten kendisini aldatmadığını anla- dı. Burası bütün evlerinin önünden su- lar akan, yemyeşil, pek şirin bir yerdi. Ahalisi pek iyiydi. Memurları birbirle- rile mükemmel uyuşmuştu. Bahçe eğlen- celeri tertip ederek kır gezmeleri yapa - rak her gece bir evde toplanarak birbir- lerini hiç incitmeden vakit geçiriyorlar- dı. Yalnbız Züleyhayı hayretler içinde b- rakan bir şey vardı: Kasabada hiç döktor bulunmaması: Genç kız «bu nasıl olur» diye, kime sördüysa buyunlarını büküp: «Ne yapalım pek uzak diye, kimseler gel- mek istemiyor» dediler. Züleyha «M>me geldiğinden bir kaç ay sonra bu doktar yokluğunun kasaba için ne feci bir eksik olduğunu dâaha ziyade anladı. Bir gece karyolasında uzanmış kitap okuyordu. Birdenbire dışarıda gürültüler duyarak yerinden kalktı, sesler bahçe tarafından geliyordu. Pencereyi açarak dışarı bak- tı. Komşunun bahçesinde telâşla oradan oraya koşuşan kadın gölgeleri gördü. Yandaki evde adliye mübaşirlerinden bi- rinin oturduğunu biliyordu. * Hattâ lik geldikleri günlerde mübaşirin iyi yüzlü tombul bir kadın olan genç karısı gelmiş «Hoş geldiniz. diyerek yerleşmelerine yardım etmişti. Züleyha «Acaba ne telâş- Tarı var?» diye düşündü. Tam o sırada kapı açılmıştı. İçeri hizmetçi girdi, bu «M> min yer'isinden yaşlıca bir kadındı. Yüzü telâşlı bir halde genç kıza yaklaşa- rak: — Gördün mü hali hatunum, dedi? Komşu mübaşirin karısını bir sancılar bir sancılar tutmuş ki düşman başına... kadın göğerip duruyor. Sabaha kalmaz ölür diyorlar. Züleyha hayretle sordu: — Hastalığı ne imiş? Hizermtçi «bilmem» demek ister gibi o- muzlarını kaldırarak dudaklarını büktü. Züleyha kaşlarını çatarak « Doktor ister» diye, mırıldandı, kadın edoktor için vilâyete haber salmak lâzım diye» cevap verdi Sonra dudaklarında acı bir tebessüm kıvrılarak ilâve etti: « Şimdi buradan otomobil gitse altı, yedi saatton aşağı gitmez fakirin müba- şirinde o kadar para ne gezer» zaten yol gidip gelme sekiz saat sürer 0 zamana' kadar da.... Züleyha bir çare arar gibi etrafına ba- kındı. Sonra birdenbire kapıya doğru yürüyerek benim mübaşirlere geçtiğimi babama haber ver dedi. Gidip kadını bir göreyim.» İki saat zonra eve döndüğü zaman epey yorgun, fakat pek mamnundu. Uyumıya- rak kendisin! bekliyen babasına vak'ayı anlattı: Gittiği zaman kadını sancıdan tırnak- larına kada! morarmış bir halde bulmuş, ağrısının nerede olduğunu zorlukla anlı- yabilmişli. Kadın inliyerek bep böbrek- lerinin olduğu yeri, yanlarını gösteriyon du. Züleyhanın halası bir zamanlar kun hastalığı geçirdiği için genç kız bu has talığın arazını biliyordu. Ayni hali ka dında görünce, hemen sıcak su getirtmi hastanın karnına sıcak sıcak kompresle yapmıştı. Yarım saat sonra sancılar ha ; * fiflemiş biraz sonra da kadın yorgut bitkin bir halde uyumuştu. Ertesi gün babası eve yemeğe gel - diği zaman kızına gülerek: « Senin dün akşamki doktorluğun ka- sabada almış yürümüş herkes bundan bahsediyor.> Dedi. O günden sonra kasabada Züley- hanın ismi «doktor hanım» çıktı ve genç kız garip bit şekilde hastaların hücu - muna'uğradı. Bir yerinden şikâyeti olan, kendini hasta hisseden herkes ona geliı1 yor, Züleyba bunalmış bir halde onlara' 1âf anlatmıya çalışarak kendisinin ger- çekten doktor olmadığını söylüyor, fakat dayanamıyarak bazı öğütlerde bulunduğu: hattâ onlara İstanbuldan getirdiği tentir- diyot, aspirin gibi şeylerden verdiği olu- yordu. Genç kız kapısına kıdıx şifa ınımıyı gelen bu zavallı insanlara yardım edeme- diği için pek muztaripti. Ayni zamanda kasabada isminin «doktor hanım, çıkma- rına, başına gelen bu garip vaziyete de üzülüyordu. Bir gün babasına bu hale bir nihayet vermeli baba dedi. Buraya mu- hakak bir duktor ister. Hergün kapımı çalanları geri döndürmek onlara bir yar- dimda bulunamamak beni kahrediyor, ne napacağımı çaşırıyorum. Siz buna bir ça-, ve bulunuz.» Şube reisi yüzü gayet düşünceli bir hal içinde cevap verdi: — Doğru söğlüyorsun Juzım. Tekrat sihhiye nezaretine müracaat etmeli, fa » kat onlarda da suç yok. Biraz da genç; yeni yetişen doktorlarımızın ücra yer, fena yer demeyip bu zavallı insanların yardımına koşmaları lâzım. Ve yavaşça ilâve etti: — Meselâ bizim Faruk... Züleyha bu ismi işitince hafif bir ür- perme geçirdi. Faruk yakın akrabalarından bir dok4 tordu. Bir zamanlar Züleyhayı seviyor » du. Genç kız da ona lâkayit kalmamıştı. Fakat Faruğun babası ile arası hiç iyi olmıyan Hasan bey ekizim daha küçük « tür, Faruk ta pek genç, Züleyhayı mes' ut etmek için bana itimat vermiyor» di- yerek evlenmelerine mani olmuştu. Züleyha babası ile aralarında geçen bu konuşmadan bir kaç hafta sonra idi. Bir akşam üstü genç kız ziyarete gittiği bir ahbabından dönüyordu. Evlerine kıvrılan sokağa sapmak Üzere iken karşısına bir gölge çıktı, Züleyha hafif bir korku ge- çirerek başını kaldırdı ve birdenbire du- daklarında küçük bir çığlık dökülerek geti sıçradı. Karşısındaki gölge Faruktari başkası değilai, Genç kız heyecandan tit- reyen bir sesle: edemek geldin?. diye mırıldandı. Sonra daha yavaş Ilâve ettir «Yoanl gelebildin!» Getç adam hemen yaklaşıp onun kö- Juna girmişti. Yüzüne hasret ve sevgi do — Ju gözlerle bakarak: — Sen çağırırsın da hiç gelmez olur muyum. diye cevap verdi. Bu söz üzerine birdenbire Züleyhanın gözlerindeki mes'ut ışık sönmüştü. Onum (Devamı 15 inci sayfada) ğ ,._'—ğ_d İ ' oi

Bu sayıdan diğer sayfalar: