31 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

31 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ceket hırsızlığı ile itham edilen küfeci hâkime hırsız olmadığını söylüyordu, fakat suç delili elinğer yakılğnmışh, tevkif olundu Dün, Sultanahmet 1 inci Sulh ceza mahkemesinde bir ceket hirsızının sör- gü duruşması yapılmıştır. Suçlu İbrahim oğlu Sadettin ismin - de bir küfecidir. Sadettin, biraz anor -| mal bir adamdır. Olur olmaz işler y makta, sokakta halkın dikkatini celbe mektedir. Evvelki gün de, Meyvahoşta karpuz sergilerinin arasında gezer « ken, birdenbire sırtında küfesiyle çif . te telli oynamıya başlamış; ahalinin merakla etrafına toplandığı ve kalaba- Jıklaştığı sırada, fırsatlan istifade ede- rek, bir karpuz yığını üstündeki ceketi alıp, savuşmuştur. Bundan sonra, Saraçhaneye giden 200 bin liralık bir kereste davası İnebolu (Hususi) — Ağüstosun on üçünde Kastamonu ağır ceza mahke - mesinde şehrimizi alâkadar eden mü - him bir hazine davası rüyet olunacak. tır. Şehrimizin kereste ve ihracat ta -|rakmaları için rüşvet teklif etmiş, ya- cirleri olan Çolak oğlu Refik, Altıkulaç oğlu Ahmet ve Nabi, Kaya Ali oğlu Hamdi ve Hasan, Ali Yazıcı oğlu bira- derler ve Hecümen oğlu Ahmet, K! Çük İbrahim oğlu Recep vesaireye da » vetiyeler gelmiştir. İddia edildiğine göre hâlen Kasta - monuda mevkuf olarak bulunan orman muamelât memurluğundan açığa çıka- rılan İnebolulu Baş oğullarından Hak- kı oğlu Bay Şakirin zamanı memüri. yetinde ormandan kesilen ağaçların şekli sarfında kanunen muvahazayı mu cip bir nokta vardır, ve bu hal hazine - nin (200) bin liralık zararını mucip ol muştur. Üçüncü bileti ile ikincide gitmek istiyen yolcular mahküm oldular Bundan bir müddet evvel, bir Flar. ya dönüşünde üçüncü mevki biletle - kinciye oluran, sonra da kondüktör Mustafa ile trende hâdise çıkaran ve karakolda komiser Cavitle, polis Zeki - ye hakaret eden iki suçlunun, Asliye 4üncü cezada yapılan duruşmaları, dün nihayetlenmiştir. Bunlar Mehmet isminde biriyle, ar- kadaşı berber Naziftir. Duruşma neti . cesinde, suçu sabit olduğundan Meh - mel 2,5 ay hapse ve 58 lira ağır para cezasına mahküm edilmiş, Nazif de | lira para cezasile cezalandamılmıştır. Sadettin, orada ceketin ceplerini yok - lar nüfus kâğıdı v. s. gibi umsuz Şi 1 ortadan kaldıracağı esnada ya- kayı ele vermiştir.. Dün adliyeye sevkedilen suçlu hâ - diseyi şöyle anlatmıştır: — Ben, perişan bir adamım.. ne di- ye palto çalayım.. O gün şevke gelerek, biraz çifte telli oynamıştım. Beni sey - reden bir çocuk, halime mi acıdı, ne . dir.. Bu ceketi bana verdi, ben de şe - vine sevine aldım.. yoksa, çalmış deği- lim.. Bununla beraber, Sadettinin suçu sa kim suçlunun derhal tevkifia8 karar verdi. Polise rüşvet teklif . eden bir suçlu Gemlik (Hususi) — Cideli Raşit oğ- lu Hasan, ameleden Mehmet oğlu Ra . simi bıçakla yaralamış, kendisini yaka-| Jamağa gelen polis memurlarına da bı- kalanarak mahkemeye verilmiştir. Ya pılan muhakemesi sonunda 3 ay 25 gün hapse ve 50 lira para cezasına mahküm ve derhal tevkif edilmiştir. İktısat Vekili Akdeniz seyahatine çıktı İktısat Vekili Celâl Bayar, şehrimiz- deki tetkiklerini bitirmiş ve dün akşam üzeri Moda Deniz klübünden İpar kot- zasına binerek Akdenize — doğru deniz seyahatine çıkmıştır. Celâl Bayar, hh « |reket ederken dostları ve klüp âzası ta- rafından uğurlanmıştır. bit görülüyordu. Sorgu neticesinde, hâ-| ]lımğı.'ıı eski arkadaşımı birkaç ay göze- Bir fıkra ve bir hakikat Vapurda eski bir arkadaşıma tesadüf etlim. İşsizmiş, iş arıyor, bulamıyormüş.. Nereye gitse, hangi büyük kapıya baş vursa: İş yok! Diyorlar, atlatıyorlarmış. | — Vah vah.. Deyip, bu tadsız bahsi kestim. Biraz da dağdan, tepeden. bahsettik.. Bu arada aklıma bir fıkra geldi. Ona anlattım: <İki kişi konuşuyorlarmış. Birinin üs- tü başı eski, ötekinin ise pek yeni ve çok şıkmış. Üstü başı eski olan, üstü başı İyepyeni olana: — Maşallah, demiş, herhalde iyi bir Vişdesin! — Ticaret yapıyorum. — Ne ticareti? — Kurd köpeği satıyorum. — Bari kârlı bir iş mi? — Çok kârlı bir iş! — Şimdiye kadar çok köpek yetiştir- din mi, koç tanesini sattın? — Ancak bir tane yetiştirdim, ve onu sattıra. — Bu nasıl iş anlamadım. Bir tek kö- pek yetiştirip satmakla insan ticaret ya- pıyor sayılır mı? Sonra bir tek köpekten elde edilecek kazanç ne kadar çok olsa gene neye kâfi gelir ki., Öteki gülmüş: — Kazın ayağı senin anladığın —gibi değil, demiş, bir tek köpek yetiştirdim.. Sattım. Fakat köpek sattığım yerden kaçtı, gene bana geldi, tekrar — sattım, tekrar geri geldi, tekrar sattım. Bu hep böyle devam etti ve devam ediyor. Ben de bu sayede bol para kazanıyorum, — | * Vapurda tesadüf edip bu fıkrayı an- medim. Birkâç ay sonra tekrar karşı | karşıya geldik. Elimi hararetle sıktı: — BSana ne kadar teşekkür edeceğimi bilmiyorum, dedi, beni işsizlikten kur- tardın; hattâ senin sayende pek yakında servet sahibi olacağım! — Benim sayemde mi servet sahibi o- Tuyorsun.. Ne münasebet? — Hani seni vapurda görmüştüm ya! — Evet, — Bir fıkra anlatmıştın; bir adam Bedbine göre TRAMVAY Yazan : Salâhattin Enis Kanbur sırtlı şeklile kaplumbağayı, göz döndürücü hazile geçmesi itibarile yılanı hatırlatan; insanın ilk arkadaşı o- lan, Mesihin tasvirlerinde yer alan ve insana kablettarihtenberi hizmet eden ve hâlâ da hizmet etmekte bulunan eşek neslini inkıraza uğratan tramvay adlı bu medeni nakil vasıtası, harici şekli iti barile bana daima bol allıklara düşkün kadınların intibami verir, Eğer pırıl pı- Tıl boyaları gözlerinizi kamaştırırsa bu- na aldanmayıhız. Onun dışı sizi nasıl Pyakmışsa içi de beni her vakit öyle yak- maştır. * Bir sabah saatinde şehrin, tramvay durağında, sürü sürü insanlar gibi hen de anu bekliyorum. Benim gibi onu hek- liyenler ve sabırsızlananlar asabi asabi, o daracık durak üzerinde aşağı yukarı yürüyorlar. Bunlar içinde üstleri başları temiz ©- lanlar kadar mühmel elbiseli işçiler de köpeğini satıyormuş, köpek geri geliyor- İktısat Vekili, kotra ile Akdenize çı- kacak, Fethiyeye kadar gidecektir. Se- |yahati on beş gün sürecektir. Hamamda bir adam öldü Kadıköyünde Kurbağalıderede bak. kallık eden 65 yaşlarında Hüseyin, dün, Cibalide Küçük Mustafapaşa cadde - ,sinde damadı bakkal Recebe - misafir gitmiş, bir müddet orada oturup ko - nuştuktan sonra oradan çıkıp yıkan - mak üzere Küçük Mustafapaşa hama. mına gitmiştir. Hüseyin hamatmda yı - kanırken üzerine bir fenalık gelmiş ve düşüp ölmüştür. Muayene eden bele - diye doktoru sıcaktan müteessir ola - rak kalb sektesinden öldüğünü tesbit etmiş, cesedin defnine ruhsat vermiş. tir. (CÖNÜL İŞLERİ!' Gene evlenmede Kan ayrılığı Meselesi Bir okuyucum, Bay İ. M. ırkan 'Türk, dinen de müslüman olmıyan bir genç kızla sevişmektedir . Evlenmeyi düşünüyor, fakat mahzur meydanda, meseleyi kızla münakaşa ediyorlar. Kızın cevabı şu: — Ne olur? Ben de Türk olurdum. Bu cümle bana mevzuu bahsolan genç kızın biraz.. basit düşünenler - den olduğu kanaatini verdi. Irk ile di- ni yekdiğerine karıştırmaktadır. Fil - hakika: — Bu genç kız ismen mü bilir, hâkimin önüne gidı si ve adını değiştirmesi mümkündür. Fakat Türk olamaz, damarlarında a- kan kanı değiştirmesi kabil değildir. Çocuğu ve torunu, bu sıfatı bir dere- ceye kadar ihraz edebilirler. İki ayrı ırka mensup olanların ev « lenmeleri bahsine gelince, lehte fikir beyan edemem. Fakat umumi kaide- nin üstüne çıkarak istisna teşkil eden- lerin bulunduğuna inandığımı karile- rim de bilirler. * Balıkesirden T imzalı, kısacık bir mektup, © kadar kısacık ki aynen bu- raya geçirebilirim. İşte: — Yaşım otuzuna-geldi, henüz be- Kkârım. Şimdiki halde bir genç - kızla sevişmekteyim, ne dersiniz meseleyi kendisine açayım mı?» * İşte bir mektup ki, yazanın hiç de- ğilse fillde bir sıga hatası yapmış ol- duğuna hükmedebilirsiniz. Öyle ya madem ki kızla sevişmektedir, mesele- yi kendisi ne kadar biliyorsa kız da o0 kadar biliyor demektir. Neyi açacak; olsa olsa evlenme niyeti olabilir. Fa- kat bu da kayıtlı değil. O halde? O halde tavzih etmesini bekliyelim. TEYZE müş, gene sutiyormuş, Kahkahayı bastım: — Yahu o nihayet hikâye. Kabiliyeti tatbikiyesi olan bir şey değil ki. — Ben de sana onun gibi köpek tica- retine başladım, demedim ya, o hikâye- den ilham aldım. — E sonra! — Bir hizmetçi idarehanesi açtım. Üç lira verenlere birer hizmetçi buluyorum. — Bununla benim anlattığım fıkra a- rasındaki münasebet! — Onu da söyliyeyim.. Hizmetçiler tenbihli. On beş gün içinde gittikleri yerden kaçıyor, bana geliyaorlar, Ayni hizmetçileri başka başka yerlere yerleş- tiriyor.. Gene üç liracıkları alıyorum, Bu böyle devam ediyor ve edecek te. İMSET - Dün seyyah geldi Roma Transatlantik vapuru 300 sey- yahla dün, Markopulo vapuru da 200 İtalyan seyyahı ile bu sabah limanımı- za gelmiştir. Amerikan Seyrüsefer Memurlarının Işıklı yelekleri Amerikada, mik —ag farı gittikçe ar * 4 tan otomobil, mo- ( tosiklet kazaları - nı önlemek için, | düğünüz, projek - törlü yelekler da. Bitılmıştir. Bu ye- leklerden — intişar eden ve — polisin cebindeki küçü - tük bir manivela ile renk renk ya- nan ışıklar saye « sinde şoförler, a - rabalarını — daha * emniyetle sürü « yorlarmışl. var, Bu itibarla şu daracık durak yeri- nin ahretten farkı yok. Nasıl o âlemde zengin ile (geda) ayni saffı teşkil ede- ceklerse bu tramvay durağında da yan- yana ve omuz omuza, Bu arada bir genç dikkatimj celbetti. Uzun boylu idi, Yüzünde derin bir ele- min intibaları vardı. OÖnun Macerasını yakmen bildiğim için mümkün olduğu kadar kendimi ona belli elmemeğe çalı- şıyordum. Bu genç İstanbulu ateş ve â- fete veren ve ismi dillerde muazzam bir destan teşkil etmiş olan meşhur bir ka- dının bahtsiz âşıkı idi. ©, tramvaya önden atladı. Ben âarka sahanlıktan müşkülâtla binerek ite ka- ka' içeride bir yer bulmağa uğraştım. Tramvay bir durağa gelince açılan ye- re oturdum. Yanını işgâl ettiğim ak sa- kallı ve ak saçlı bir adam, başını göğsü- ne mütevekkilâne indirmiş, dudakları mütemadi kıpırdayarak deruni bir iba- detle meşgüldü. İki sıra ileride iki genç kız vardı. Yük- selen sesle Greta Garbodan, Marlen Ditrihten ve daha bilmediğim bir sürü ginema artistlerinden hararetle, heye- ganla, hattâ tramvayı dolduran insanla- rın sükün hislerine hürmet etmeği istih- faf ederek küstah ve kaba gülüşlerie bahsediyorlardı. Dikkat ettim: Önümde oldukları için yüzlerini göremedim. Fa- kat enseleri kalın bir kir tabakası içinde idi. Havanm sıcaklığile saçlarından akan terler, enselerindeki bu kir tabakaların: kazıyarak, tıpkı haritalardaki nehir gü- zergâhlarını gösteren birer iz hâsıl et- mişti. Bir,an düşündüm: Bunlar Greta Gar- bonun ve Marlen Ditrihin hayatımı tet- İkik ve tetebbü edeceklerine hiç olmaz- sa yüzlerini ve biraz da kirli enselerini yıkamağı öğrenseydiler. Kendi kendime: — Geç! dedim... Fakat benim «geç!'» dememle etrafım- daki manzara, renk ve şeklini değiştir- miyordu: Yanımdaki tek kanapede oturan yaşlı bir adam, ikide bir, gözlerine toplanan yaşları siliyor ve hıçkıra hıçkıra ağla- maktan çekinerek zaman zaman gözle- rini tramvayın tavanına kaldırıp gözle- (Devamı 8 inci sayfjada) Nikbine göre TRAMVAY Yazan : İsmet Hulüsi Tramvaya bindim, tâbire dikkat raylar üzerinden etrafa ölüm saçarak | Bindim, diyorum.. Atladım demi! Şimdi tramvayın sahanlığındayım pı bir ilerideki mevkife kadar bir açılmamak üzere kapandı. Derin bir: — Ah! Çektim.. — Ah o eski tramvaylar.. Eski tramvaylar, demekle atlı vayları kasdetmi rum. Şu az $ evvelki tramvaylar için ah çoktirk Onlara atlamak yüz iki kuruş * bilinde değildi ve basamakta &! serbestti. Ah o basamak, yazık ki " nün çocuğu onun zevkini tadamadaf, arının büyü yüyecek ve yazık ki — Basamak Derseniz, cevab veremiyecek. afası nasildı? Tramvay basamağı deyip te meli, on kişi, belki daha fazla da ! alırdı. Tramvayın basamağı, h içinden daha iyi idi. İçi sıcak, ba$i serindi.. İçeride itilip kakılma O? basamakta olmazdı. İnsşan bası sokakta olup biteni rahat rahat derdi. Hattâ şöyle biraz eğilince " vayın içinde olup biteni de görü Hattâ arka sırada gazetesini a: kuyan adamın gazetesine göz atafı nün havadislerini de okurdu. midcinin tablâsından smid çalmak keklik hafifliğile seke seke yürüyt küçük bayanın başından şapkasımi mâak basamak seyyahlarının di lencelerindendi, dahası da var ve ” vermektef maktakiler bilet parası muaf tutulurlardı. Ah o günler... Bir de şimdiki hale bakın! * Söz sırası gelmişken şunu bir keff ha söyliyeyim: Ben tramvaya di ka sahanlıktan binerim ve daima sahanlıktan inecim, Arka bindim mi? Oturanlara bir bakarıf | zekker kişilere değil ha, müenne$ | lere.. Meselâ bir sarışın oturuyor. 4 lüle sarı saçları beyaz ensesine * müştür.. Yarı açık kollarında gi yuran bir beyazlık ve tambulluk Ben bu sarışının yüzünü derhal yalnız benim değil kesin görür görm dür. Arkadan limde yarattığım yüzünü gene düğüm kadın! yaff, âşık olacağı DİTÖİ de seyrede ede varacağım yere VÜY Ve tramvaydan indiğim zaman bu hatıranın bir izi kabr. Arka sahanlıktan indim, demiştifiyi ka sahanlıklan inmesem de, öf hktan insem kazaen belki onun bakıveririm.. Belki, belki değil kak yüzü benim tahayyül ettiğilti dına çirkindir ve bütün zevkim bİ” mahvolacaktır. Niçin arka sahanlıktan binip çin arka sahanlıktan indiğimiü şimdi anladınız ya! * öy var mı inecek? toparlandım, - Ben talebe ikeli — 129 İsmet! (Devamı 8 inci sayfad) | y eee

Bu sayıdan diğer sayfalar: