12 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

12 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ani bir düşman baskını ile limanda kapana tutulmuş SON POSTA Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren * Ahmet Cemalettin Saraçoğlu BİRDA bir fare gibi mahsur kalmamak için denize açılmıştık | — h’—:km bunun bu kadar çabuk tahak- Pit edivereceğine, doğrusu imkân ve imal tasavvur edemiyordum. hun'"l“nh beraber ihtiyar piskaposun dar yanılmasını mümkün görmü- ’l:"'dum. Sibiryadan gelen diğer yolcu- ,da Felemenkli piskaposun söyledik- %' teyid ettiler, asker, mühimmat Şök trenler yüzünden yolculuklarının ie Eecikmiş, pek can sıkıcı bir şekil- Bievmış olduğundan şikâyet ettiler, L “Eferim esnasında bu harb hazır- İtittim dan o kadar çok bahsedildiğini ki ben de istemiyerek onlar gibi imeğe, harbin zan ve tahmin etti- f:'m daha yakın olduğuna inanmi- im, Hx;îek ki neş'e gibi, bedbinlik de sa- Bunun ülk defa olmak üzere farkına * OTdum, ş dı:j: kere harbin yakın olduğuna inan- kon ” sonra yapılacak — ilk iş insanın Bîdl kendine : .,,_h;eks. âni olarak bir harp patlak davra he yapmak icab eder? Nasıl )ım. fmalıyım ki harb beni galil av- mi) ÇA2 Sualini sorması olur değil .“M'ulîe ben de o suali kendi kendime k'H'.! V€ su cevabı, gene tabii kendi verdim: S Sn—nH*'b âni olarak patlak verince, ol ""_âk aşker olursa gafil avlanmış iyiş, Binacnaleyh üniformayı giyme- Diki, nqılîi""'- ediyor musunuz? Ben daima daima hovarda «Lauterbah», Ve hhl:-'lmmyan Çin denizinin iri yarı N Dit aha dostu kaptanı olan ben eze- harbe p *dam istemiyerek, bilmiyerek Yi bi "lzıxluuyor. © korkunç tehlike- Tştlamıya hazırlanıyordum. file d""l. ih_ü_vut deniz sübayı sıfa- ı...;."onımmaca hizmetime istediğim Deriay başlamak müsaadesini haizdim. küvyepe ÇİE Tava daki Alman deniz *ri kumandanı — amiral -Fon lk. Ye bir istida ile müracaat ede- h"*an::yh—k faal devreme derhal baş- hu%mmde etmesini rica ettim. h"“—hn Müsbet bir cevab gelmekle d.îıı“ *d_'— Ben de vapurumun kuman- Tn İkinci kaptana terkederek «Çing m_yolunu tuttum, kş oller Büzel vapurumdan çiıkiş o çır E"“lın “niş; ve ben Çin denizinin etli & ve Varisi Lauterbah şarkısının neş- Tind meşreb kahramanı o çıkış öi tibaren, bütün harb müdde- Yütak ıu’_fllc Adeta köşe kapmaca oynı- sÇin işim, YE“,X'E'TW. a geldiğim zaman Aksa- Tünü z!:l bu mühim Alman deniz üs- Ve neş'e içinde buldum. 1' Herkes eğlencesine dal- hoş geçirmeğe yelteniyor- İngilizlerin hakiki kruva- Wlirimi Mürekkep ince bir - filoları h*. Br m':nlüat;le demirli bulunuyor- * ki:hk n amiral gemisi, sonrala- p Gdenizinde Lord Kiçner ile ba-| 'ş;ı"ö"ü di olan «Hamşayr» - zırhlı . Müfirleyin. :uıly l:l?mnizin şerefine balolar ve- ğ Yo,q_u "_m kabuller birbirini takib e- izim amiralle misafir İngiliz tlikte geziyorlar, bıldırcın a- Sn,[r"d? Çikıyorlardı. Mkk'hd. ki Rus kıtaatının harekâtı " İşittiğim şeyleri #mirlerime Ce A!h’hhhhhil"h güldüler. KEtlah İ Aşkına sen deli mi olsun La- $i Tirağ aÜİ bi Yiha hlıb'ı Bu umacı hikâ ni yelerini ne- l?llup Çıkarıyorsun?.. Ni arkaya çevirip d a. Süki İ ya çevirip de o za. ::h, &n _'“Yu_ Muhakeme ettiğim za- Ka '€rime gülen bu arkadaşla- Ebin larmı yersiz bulmuyorum ı?lkm. çok yakın olduğuna Üy mazur — görüyorum. ü © kadar üsude ve sakin kdingerdu ki, . B h :_“Z. On :v' 4 geldiğimin üzerinden İökaylal kadar geçmişti ki «Da: S ;—îlda_ büyük bir masanı k Ab Anmış, arkadaşlarla bi Mira! Fon «Speer» de ara-İ Bi her Evet yanılmamıştım. Gelen Riason mızda idi. Bir aralık bu kibirsiz âmrial bana dönerek: — Lauterbah, diye sordu, iki aylık faal hizmet müddetini hangi gemide geçirmek istersiniz?... Tereddüdsüz cevab verdim * — Şiyed . müsaade - ederseniz «Em- den» de amiral. Bu intihabımin sebtbi, bu kruvazö- rün süvarisi Fon «Müller» ile çok sıkı ahbab olmaklığımdı. Kendisile candan sevişirdik, Şayet bir harb çıkacak olur- sa arkadaşımın gemisinde düvüşmek, benim için ehveni şer oluydu. Amiral, masamızda bulunan Fon «Müller» e : — Lauterbah'ı sordu. « Maalmemnüuniye, kendisile arka- daşlık ederim, amiral.. — Şu halde mesele kalmadı... Ve işte bu suretle ben de «Emden» in Zabitleri arasına karışmış oldum. *Yal- nız şurasını da hemen itiraf edeyim ki bu güzel kruvazörde vazifeye başlarken talihin bu gemiye ayırmak lütfunda bulündüğu harikulâde heyecanlı ve şe- refli macerâları, sergüzeştleri tahayyül bile etmedim. Harb olur, cesurane vuruşulur, ya ba- fırırsın veyahud batarsın... Deniz cen- gini herkes böyle düşünmez mi? Her ne ise, haziranın on beşinci gü- nü «Emden» deki vazifeme başladım. O ayın yirmi sekizinci günü gemide nöbetci zabiti bulunduğum bir sırada Avusturya veliahdinin eşile birlikte Bosna Saray'da katledilmiş olduğuna dair bir telsiz aldık. 'Telsiz geldiği zaman süvarimiz Fon «Müler» gemide değildi. Telgrafname- nin bir suretini bir neferin eline tutuş* turup karada bulunan sü imlize gön- derdim, kendi kendimt de: — Burnuma harb kokuları gelmeğe başladı, diye söylendim. Peygamber misin mübarek?.. Dünya- da hiç bir tahminim bu kehanetim ka- dar elifi elifine doğru çıkmadı. Uzakşarktaki biz Almanların halimiz feciin fecil idi. Anavatandan binlerce mil uzakta, her türlü yardım ve vesa- itten mahrum bir halde idik. Karşımız- da İngilizlerin ezici faikiyetleri var- di ister misiniz? diye . , Vakıâ «Çing Taus filomuz keyfiyet itibarile güzel ve son sistem gemiler- den mürekkepti, bu filo mürettebatı- nın maneviyatı çok mükemmel ve ytük- sekti. Lâkin ne de olsa İngilizlerin nis- bet kabul etmiyen faikiyetleri karşı- sında ergeç ezileceğimiz de su götür- mez bir hakikatti. Ancak şurasına emin idik ki biz bat- madan evvel düşmanın da canına oku- yacak, onu mümkün olduğu kadar faz- la hırpalıyacaktık. İşte 1914 yılı yazında harp cadısı et- rafımıza gerdiği harbir» çelik örümcek ağını var kuüvvetile dokurken f kruvazörle & rdu. ismin deki Rus posta vapuru idi. tek bir kruvazör bırakmıştı: Bizim «Emden> i... Ertesi günü almış olduğumuz bir tel- sizde Almanyanın Rusyaya ilânı harp etmiş olduğunu öğrendik. Çin denizinde tek bir kruvazörle bü tün bir düşman dünyasının karşısında kalmak. Görüyorsun aziz kari ya!, Va- ziyetimiz hiç te parlak değildi. Bereket versin ki (Emden) de Çin ve Japon denizlerinin kıyı ve bucağını Çinin içi gibi bilen bir deniz zabiti vardı ve bu bilginin ileride ne kadar mühim Yyoller oyhadığını sen de göreceksin. Harp ar- tık bir emri vaki olunca Fon «Mül- ler» le karşı karşıya geçerek işe rere- den başlamak lüzım geldiğini müzake- ve ve münakaşa ettik. Ani bir düşman bücum ve baskını ile limanda kapana tutulmuş bir fare gibi mahsur kalmamak için, zaten de“ nize açılmıştık. Harpte işini bilir bir kruvazör için en emin ve kârlı melce müstahkem bir limandan ziyade açık denizdir, Elverir ki istenildiği vakit kömürden sıkıntı çekilmesin. (Arkası var) , Başı ağrıdan çatlıyacak gibi NEVROZiN En şiddetli baş ve diş ağrılarını dindirir NEVROZiN Bütün ağrı, sızı ve sancıları keser NEVROZiN Nezle, grip ve roma- tizmaya karşı çok müessirdir. Son sözü: — Bir Onun ölümü, her noktai nazardan mu- zaaf bir facla idi. Son sözü: — Bir damla su!... oldu... Ve «bir damla su, yarabbi bir damla su!..» diyerek ve haftalarca bir katre su- yun hasretini çekerek gözlerini hayata kapadı. İnsanların isimleri, bazan kendi deni- len müsemmalarile ne kadar tezad teşkil ederle: Nice adamlar tanırız ki kendile- ri halim ve selim oldukları halde leri «Celâl> dır; hayatları *türlü türlü mesşvi ile dolu olmasına rağmen adları «Afif» olan birçok kimseler de vardır. Bu arkadaşımın ismi de; hayatını dol- duran ve bir zincir şeklinde fasılasız im- tidad eden bir sürü acı faciaya rağmen «Mes'ud> du. Zavallı «Mes'uds!.. Onu son defa hastanede gördüğüm za- man kirpiklerimin uçlarına asılan yaş- ları çok müşkülâtla zaptettim. Yüzü sap- sarı , Fırlayan elmacık kemikleri a- vurdlarını bir çukur halinde içeri çö> kertmişti. Gözleri, zaman zaman tavanâ saplanıyordu. Bu halile o, bütün hakiki manasile yaşıyan bir ölü idi; fakat görü- yordum ki, onda hâlâ — yaşamak hırsı vardı. Ölümden korkmak şöyle dursun, hattâ ölümü kendisine yakıştır- mak şöyle dursun, ölümden - bahis bile etmiyordu. Kendisini son gördi m gün bana: — Hayat çok uzun yol.., dedi. Ben c- nu ancak yarıladım. Buna rağmen ken- dimde yüzlerce okkalık yük altına gir- miş bir hamalın kudretsizliğim duyuyo- rTum. Nahif birer çengele benziyen kadid ol- muş parmaklarını hayatın vermiş oldu- ğu son bir hirs ve gayretle batkan İ geçirdi ve: — Benim diye sözüne devam etti.. Uzvi bir hastalık, daha fazla âsab bozuk- luğu... Ben bu yaşta yatağa yatacak a-| dam değildim. Şimdi mütareke senele- rini düşünüyorum: Anadolu hükün nin gizli tebliğlerini almak için Boj doğru, kanter içinde göğsümü p rüzgürma açarak Karadenizden gelecek olun gemileri beklediğimi ve sonra onun bordasından sarkıtılan iplere tutunarak bütün tehlikeleri istihfaf eden bir can- baz gibi vapurlara tırmandığımı hatırlı- yorum ve sonra onlarla bugünkü vazi- yetimi mukayese ediyorum da içimden kan sızıyor. Kendi kendime diyorum: — Hayatını çok yakından bildiğim za- vallı Mes'ud!.. Sen yoruldun.. Bırak ta sözlerinin mabadini ben ikmal edeyim! başım göğsümde, onun hayatını kendi kendime düşünüyorum: «Güzel güzel yaşıyordun — Mes'ud!... Mesleğinde temayüz etmiştin. Emsalsiz bir gazete muhabiri idin. Zamanının bü- tün gazete muhabirleri senin zekâ ve ka- biliyetin önünde baş eğerlerdi. Bir gün hâdiseler, seni, bir kızla karşı -karşıya getirdi. Evlenmeği gazetecilik gibi bir heyecan mevzuu addettin. Sağına bak- madın, solunu düşünmedin. Mesleğinin hakiki vazilesi tetkik ve tahkik etmek olduğu halde ve eline — ale- lâde bir vak'ayı, tahkik için günlerce yorulup üzüldüğün, bu uğurda harap ve hürdehaş olduğun halde izdivaç gibi biz- sen «Çing Tau» da ise istasyoner OlurAKk | gaa A | SA kendi bayatına taallük eden mühim | MLASU Yazan: Selâhattin Enis- damla su! — oldu. bir hâdise karşısında kör oldun, sağır oldun, budala oldun. Mukadderatin se- nin karşına çıkardığı o kenar mahallenin düşkün kızına gönül verdin. Onun mü- zisini, ve halini tahkik ve tetkike lüzum görmiyerek ona hayatını bağladın...» Bu evlenişin heyecanı ve saade-ler safhası bir ay geçti geçmedi. Evlenen sarmısağın kokusu bile zırk gün çıkm dığı halde «Mes'ud>» un karısı, fena yasını bir ayda meydana vurdu: Bir akşam «Mes'ud», yorgun argın işinden evine geldiği zaman evde karı- sını uzun favurili bir delikanlı ile baş- başa buldu. Karısı onu prezanta etli: — Amcazadem Niyazi! — Şerefyab oldum. İki akşam sonra «Mes'ud», favurili de- Tikanlınım oturduğu ayni koltukta kay- tan bıyıklı bir başka gencin yer aldığını gördü. Bu defa karısı kaytan bıyıklı gen« ci tanıştırmağa henüz vakit bulamadan «Mes'uds: — Dayızadeniz olacak gâaliba?. sordu, Kenar mahallenin kızı, kocasının bu |telmihindeki acı manayı anlıyamıyarak: — Evet; evet!... diye cevab verdi. Mes'ud, ancak bunlardan sonradır ki hissettiği şüphe Üzerine karısı hakkında tahkikata girişti. Daha ilk hatvede onun hakiki hüviyetini öğrendi. Âlemin elbisesini diken tertinin kendi İsöküğünü dikemediği, etrafını tenvir e- de mumun bizzat kendi dibine ışık vore- mediği gibi «Mes'ud>» da en alelâde bir kızın peşinden koşarak taban patlattığı halde bizzat kendi hayatı için bir dönüm noktası olan kendi izdivacınca, ömrünün diye e| bütün imtidadınca hayat arkadaş: ola- cak elan kadının hüviyetini tahkik edememenin verdiği acı gafletin cezasını hayatile ödedi. Kendisini kapıp koyuverdi: ni Unutabilmek — için — beşerin icadı olan bi müsekkin — maddeleri kullandı. Ve nihayet bir gün — kuvvetli bir buhran ve ihtilâç içinde yatağa düş- tü. Tam üç gün müthiş sancılar içinde ya- tağında tek başına kıvrandı. Dördüncü |gün kendisini ziyaret eden bir arkada- şına bir hastaneye kaldıtılmasını rica etti. Karısından gördüğü ihmal: itiraf etmek kendisine zor geldiği için sadece |hastanede daha itina ile tedavi edilece- ğini söyledi. Ben onu hastanede gördüğüm zaman, sertabib onun hastalığının mide kanseri olduğunu bana söyledi. Ve başını teleh- hüfle sallıyarak meyus ve ümidsiz: — Maalesef onu kaybedeceğiz... dedi, O gün sertabib koridorda bana bu sözleri söylerken ben göz yaşlarımı müş- külâtla zaptederek tekrar «Mes'ud» un yattığı odaya döndüm. Başı yastıktan karyolanın yanına düşmüş, çenesi hafif kaymıştı. Ölümün verdiği fevkalhayat son ve kuvvetli bir sesle: — Bâana biraz su... Bana bir damla su!.. diye inliyordu. Öğrendiğime göre, Mes'ud, tam üç haftadır «bir damla su, bir damla su!.. diye inlemiş, ve fakat her defasında iç- tiği su, midesine girmekle beraber onü midesinden kopan bir parça kanla iade etmişti. (Lütfen sayfayı çevfriniz) ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: