29 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

29 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Selim Hocanın k ailleri dün mahküm oldular Maktulün dünkü muhakemede hazır bulunan karısı hıçkıra h'îkım nğlıyordu Sarayburnunda bir paçavra deposunda bekçi hoca Selimi öldürmekten maznun Abdullah ile Artin oğlu Serkis ve suç or- “takları Salmenin muhakemeleri, Ağırce- ı za mahkemesinde dün nihayetlenmiştir. Yapılan duruşma neticesinde, bekçi - Selimin Abdullah ve Serkis tarafından — biçaklanmak - süretile öldüğü anlaşıl- S“pislerine, ebediyen âmme nuştir. Diğer tareftan suçluların bekçiyi vur- dukları bıçağı bilâhare Abdullahın met resi Saimeye yıkaması ve saklaması için verdikleri de, cürüm ortağı Saimenin ik- rarı ile anlaşılmıştır. Ancak, Selimi bıçakla hangisinin vur- Guğu tesbit edilememiş olduğundan, her iki suçlunun da 10 ar söene müddetle ha- hizmetlerin- den mahrumiyetlerine ve ölen bekçinin ailesine bin lira tazminatın verilmesine, suç orlağı Saimenin 20 gün müddetle hapsine karar verilmiştir. Dün, Ağırcezada karar okunurken Se- lim hocanın yaşlı karısı hıçkırıklarla ağ- lamıştır. Muhakeme edilan nahiye müdürü Ahmed Nusret isminde birinden 25 lira Tüşvet almaktan suçlu Yeniköy nahiye müdürü A!âeddinin duruşmasına, asliye birinci cezada dün de devam olunmuştur. Dünkü celsede yeniden görülen lüzum üzerine şahid polis memuru Hamdi din- lenilmiş ve kendisine vak'a günü nahiye Mmüdürünün ellerinin cebinde olup olma- dığı ve baston taşıyıp taşımadığı sorül- Mmuştur. Şahid arkadaşlarının en arka- sında yürüdüğü için pek farkında olma- dığını, fakat müdürün elinde baston bu- lunduğunu söylemiştir. Muhbir Ahmed — Nüsret ise, kat'iyyen baston bulunmadı- ğainı iddia etmiştir. En ufak teferrüatın bile hâdisede büyük rolü olabileceğini mnazarı dikkate alan mahkeme heyeti, şa- hid Hamdiye tekrar sormuş, o da: — Biz aldığı 25 lirayı bir kenara atma- sın diye, dikkat halindeydik.. Baston v. s. Bibi şeylere fazla dikkat edemedim de- miştir. Muhakeme halen Ağrıda bulunan polis j komiseri Fahri ile, Alişanın tekrar ifa- deleri alınması için başka güne bırakıl- mıştır. Arnavutköyündeki kavganın muhakemesi Bir müddet evvel, Arnavutköyünde Markonun gazinosunda Siyami ile, arka- daşı şoför Halidi yaralıyan eski polis ko- —Miserlerinden Lâtifin duruşmasına, asli- yt 3 üncü ceza mahkemesinde dün başla- nılmıştır. — Dünkü celsede, dinlenilen Siyami hâ- dise hakkında şunları anlatmıştır: — Ben vaktiyle, Beyoğlunda umumt '€ev sahibi Gülizar ile, dosttum. Bilâhare, ayrıldık.. Benden sonra, Gülizar Lâtif ile döst olmuş.. Vak'a gecesi, arkadaşım Ha- Jidle beraber Sirkecide istasyon - gazino- sunda rakı içiyorduk.. Bu sırada Lâtifle Gülizar, yanlarında Receb isminde bir larkadaşları olduğu halde gazinoya gel- diler. Bunun üzerine kalktık, Arnavut- köyüne Markonun gazinosuna gittik, Gü- |lizarla Lâtif de arkamızdan oraya geldi- ler.. Biz aldırış etmedik, bir müddet iç- ten sonra, gitmeğe karar verdik.. Tam çıkacağımız sırada, birdenbire başımıza bir tabak ya; ru yağmıya başladı.. Şa- şırmıştık; ben: — Yapma Lâtif, vazgeç diye bağır- |dım.. İşte, bu söz üzerine Lâtif silâhını | - kardı ve rasgele yedi el ateş etti. Ha- le, ben yaralanmıştık.. Halid dahâ ağır |bir surette yaralandı.. Hâdisedön sonra, |suçlular kaçmışlardı. Lâtif ve arkadaşı Receb az sonra Demirkapıda yakalan- dılar.. Atılan kurşunların böş kovanları da, polis memurları tarafından ele geçi- idi.. Suçlu Lâtif ise, cürmünü inkâr ederek: — Ben, eskiden polis komiseriydim, bi- lâhare işden çıkarıldım.. Bu hâdisede be- nim hiçbir suçum yoktur ve vak'adan ta- mamile bihaberim.. O gece, Arnavutkö- şünde başka bir iş dolayısile bulunuyor- dum.. demiştir. Gazinocu Marko da, müddeiumumiliğe müracaatla suçludan, 500 lira tazminat istemişti. Muhakeme, Markonun celbi çin başka bir güne bırakılmıştır. Çocuk çiğniyen şoför tazminat verecek Bir müddet evvel Kuruçeşme önünde Yusuf isminde bir çocuğu çiğniyerek, ö- lümüne sebebiyet vermekten maznun şoför Sadrettin, asliye 4 üncü cezada ya- pılan duruşması sonunda ll ay müddetle hapse, 29 lira 10 kuruş para cezasına ve ölen çocuğun ailesine 300 lira tazminat vermiye mahküm edilmiştir. Bir elektrik hırsızı mahküm oldu Unkapanında İhsan isminde bir adam saati olmadığı halde, müsbet ve menfi iki kutbu birleştirmek suretiyle kaçak elek- trik kullanmış, şirket suçluyu adliyeye vermiştir. Sultanahmed 2 inci ceza mah- kemesinde yapılan duruşma neticesinde, suçu sabit görülen İhsan 1 ay müddetle hapse mahküm edilmiştir. İstanbul orman başmühendisliği İstanbul Orman Baş Mühendisi E - min Gürel Konya Baş mühendisliğine, Emin Gürelden açık — kalan İstanbul Bâaş mühendisliğine Fevzi Baban ta - yin edilmişlerdir. Henüz Fevzi Baban vazifesine gelmemiş olduğundan bu va ifeyi mıntaka mühendisi Necati Ilgın âleten idare etmektedir. İ - Kadının parası ile.. Geçinen erkek İzmirden «Ke imzası ile bir kadın mek- tubu aldım. Söylediği birkaç kelime ile / Bülâsa edilebilir: #«— Kocam beş yıldir. işstz kaldı, Fakat b bizi müreffehen yaşatabilecek bir »tndım var, geçinip gidiyoruz. Kocumdan Şikâyetel değilim. Rahi içmez, şarab İç- — mez, hattâ tütün de kullanmaz. Yabancı tadında gözü yoktur, esasen sokağa çik- 3 ki çapkınlık yapmıya İmkân ve za- man bulabilsin, bütün vaktini evde geçi- rir Sabahın ilk saatlerinde çiçek bahçe- ginin işleri De meşgüldür. Ondan sonra gazeteye veya kitaba dalar, konuşmaz, söy- lemez, kendi kendine bir hayat yaşar, B ırı bu hali işitseler belki ne Iyi adam r, fakat bu kukla haline gelen erkek frtık beni sıkmıya başladı. Kendizini in- eltmek İstemem. Pakat biraz faaliyete, erkekliğe sevketmek için ne yapa- * Kadının parası ile yaşıyan erkek' dün- yim?. ——— .—— a — 0 —— ———0 CÖNÜL İSLERİKZ. | şanın bütün memleketlerind; ığrenç gö. rünür, istihfaf uyandırır. Fakat mevzuu bahsedildiği zaman hatıra gelen genç bir erkek, yaşlı bir kadındır. Ben bu okuyucu- mün mektubunda böyle bir vaziyet gör- müyorum. Anladığım şudur: — Kadım ve erkek yekdiğerininki ile mütenasib yaştadırlar, yıllarca evyel ev- Tenmişler, mes'ud yaşamışlardır. O zaman arnda servet farkı da yoktu, bu fark erke- in işsiz kalmasını müteakib başlamıştır. Binaenaleyh hakkında fena bir hüküm ve- remeyiz, Bana öyle geliyor ki erkeği atalete sev- keden şey yarı manevi bir bastabktır. İşin içinde bir sinir yıpraması aranabilir. Her şeyden evvel bir doktorla konuşunuz. Son- Ta küçükten başlıyan yeni bir işle erkeği yı'.'lI. bir faaliyet hayalına hazırlamak güç değildir. * Bay (Aral) a: İlk mektubunuz gelmiş ve gazetede çıkmıştır. Kolleksiyona bakınız. TEYZE HÂDİSELER KARŞISINDA İnsan ve araba — Artık arabadan aşağı inmiyor! Dedim, sordular: — Tabil kibirinden de durulmuyordur. — Bilâkis kibirlenmemiş. — Nasıl olur? — Ben de şaştım, fakat olmuş. — Her halde yaya yürüyenlere tepe - den bakıyordur. — Hayır, hiç kimseye tepeden bakmı- yor. — Eski tanıdıklarının evlerinden aya- ğını kesmiştir? — Gene kemafissabık eski tanıdıkları- nan evlerine gidiyor. — Masrafı da artmıştır. giyimine, ku- şamına fazla dikkat eder. — Eskiden nasılsa gene öylel — Yeni bir mahalleye taşınmadı mı? — Nerede doğdu ise orada yaşıyor, ve mahalle değiştirmiye hiç niyetli değil. — Kim bilir arabasında nasıl kurulu - yordur? — Kurulduğunu görmedim. Arabanın bir köşesine büzülmüş, gidiyordu. — Eşini dostunü artık yanma almaz? — Ne münasebet; eş dost hep birlikte binip geziyorlar. — İkide bir nerede olursa olsun bir a- rabası olduğundan ' bahsediyordur. Mar- kasını söyler, metheder, başkalarınınkini beğenmez.. Öyle değil mi? — Öyle değil, bir kere bile ağzını açıp bu yolda lâf ettiğini duyan olmamış. — Şimdi anladım... Araba başkası -| nındır, Bir gün için filân binmiştir. | — Araba kendi hususi arabası, — Tuhaf şey!.. — Benim bildiğim bütün insanlar bir arabaya sahip oldukları zaman kibirle - nirler; yaya yürüyenlere yüksekten bak- miya başlarlar, eski tanıdıklarından yüz çevirirler, arabaya kuruldukları zaman eş dost gözlerine görünmez olür. İkide bir kendi arabalarından bâhseder, baş - kalarmınkileri kötülerler. — Fakat o bunların hiç birini yapmı- yor. — Ben böyle bir insan görmedim. — Ben insandan bahsetmiyorum ki.. — Ya neden bahsediyorsun? — Bostan patlıcanından! İsmet Hulüsi Masum bir ineğin Başına gelen felâket Bu inek masumdur. Bu vaziyete girme- sinin kabahati de kendisinin değildir. Çayırda sakin sakin otlarken muzib kö- peklerin şerrine uğramış ve can hevlile, | oraya buraya sâldırırken, geçmek istedi- | ği kapının tahta havalesine boynunu kap- tırmış ve adetâ boyunduruğa girmiş bir vaziyete düşmüştür. T(—)—; lantılar : Kadıköy Halkevinin konseri Kadıköy Halkevi açıldığı günden bugüne kadar ikl sene zarfında musiki sahasındaki çalışmalarını halka göstermek ve bir musiki yayımı yapmak üzere, Fenerbahçe stadyo - munda büyük bir açık hava konseri yapma- ğâa karar vermiştir. Bu könserde memleketimlede ilk defa o- larak Koral, yan! toplu teganni tarzı din - lenecektir. Şimdiye kadar tek seslerden baş- ka bir suretle teganni usulü fatbik olunmm yan memleketimizde Kadıköy-Halkevinin u- zun çalışmaları neticesinde elde edilen po - lifonik teganni ilk defa bu koönserde dinle - pilecektir. Konser 2/11/937 cumartasi günü saat 16 da verilecekti Dün gelen seyyahlar Dün Romanya vapuru ile şehrimize muhtelif milletlere mensüp 150 sey - jyah gelmiştir. — Paris sergisinde en çok rağbet gören yer: Gazino Sanki beynelmilel bir ticaret ve sanayi sergisinde değil, enternasyonal bir oburlar meşherindeyiz Yazan: Vasfi Rıza Zobu — 16 — Paris sergisinde Alman ve Sov yet pavyonları karşı karşıya Paris sergisinde en ziyade göze çar- pan eserler; Sovyet ve Alman pavyonla- rıdır. Cidden bir san'at eseri olan bu pavyonlar görülmeğe değer şeylerdir. Bütün muhalefetlerine ve birbirlerini sevmemelerine rağmen, sanki bir kasd eseriymiş gibi, sergide karşı karşıya yer almışlar. Sovyetler orakla çekiçlerini gürbüz bir kızla bir erkeğin eline teslim etmişler. Mütemadiyen uçuyor ve yük- seliyorlarmış gibi, bu gençlerin rüzgüra ve fırtmaya karşı gelen bir halleri var. Alman pavyonunun tepesindeki armada malüm olan ucu çengelli haçtır. Amma haçı yalnız başına Ruslarına karşısında bırakmamışlar. Kayserlik zamanından kalan ihtiyar kartalın himayesine ver- mişler. Kartal; yumurtasından çıkardığı yavrusunu düşmana karşı nasıl muhafa- za ederse, çengelli haçı da müthiş tır- naklarının altına öylece almış. Karşıdan, üzerlerine doğru hücum eder gibi duran «orak ve çekie» ©& yan yan bir bakışı var, Fatih camii avlusunda dövüşecek iki az- gin koçun ilk karşılaşışlarına benziyor. * Tebil ilk iş, herkesin yaptığı gibi, sergi denilen bu muazzam yangın yerinde, Al- man ve Rus pavyonlarını gezmek oldu. Sanki bu serğiyi Fransızlar değil de Al- man ve Ruslar açmışlardı. Dalgınlıkla bu işe girmiş gibi duran Fransızlar, yal- nız kapıda bilet kesip para almakla meş- güller. Komünistliğe hevesli olan Fran- sız amelesi iş değil, sadece grev yapmak- ta mahir. Ceblerindeki komünist bayra- Bi: Mendil kadar sık sık ceblerinden çı- kıyor ve her çıkışta birkaç saatlik u- mumi grev kendiliğinden doğuyor. Bu suretle inşaatta bir günlük iş, on günde yapılabiliyor. Onun için sergi dahilinde yabancı mil- letlerin binaları yer yer yükselirken, Fransızlarınki yerden bir karış bile yük- selememiş. Hattâ rivayete bakılırsa, bu şımarık amelenin kahrına dayanamıyan Almanlar, tayyare ile memleketlerinden işçi getirmişler. İlkönce mübalâğalı gö- rünen bu söze sonra inandım. Onü yapa- bilmek için Alman disiplin ve bilgisi lâ- zımdır. Haydarpaşa garının merdivenle- ri gibi geniş basamaklarla çıkılan, Berlin olimpiyad kulesi gibi bir kule ile süslü duran bu binanın içinde neler yok, Ağır ve.hafif sanayilin en ilerisini burada gördüm. «Güzel san'at> ların, güzelleşti- rici işlerde nasıl kullanıldığını burada öğrendim. Alman sanayilinin bir kompri- mesi halinde duran bu pavyonda insan- hk namına gurur duymamanın imkân yok. Pavyon, bu gibi işlerde ihtısas ve rey sahibi olmamama rağmen, kafamın içine şu iki mısraı mıhladı: «Ayinesi işdir kişinin, Iâfa bakılmaz> «Şahsın görünür rütbel aklı eşerinde» * Sovyetler, Parise kadar eşya taşımağa lüzum görmemişler. Üztadane yapılmış binalarının içinde, milli faaliyetlerini re- kimler ve yazılarla öğretmeyi daha mü- nasib bulmuşlar. Göze çarpacak «mal> iki otomobil, birkaç kürk, biraz konsen ve, biraz pamuk gibi, Sovyet Rusyanız ikinci ve üçüncü derecede gelen işlerine aid nümunelerdir. Yüz seksen milyonlul bir insan kütlesinin bir emir altında bü- yük işler ve ağır sanayi yolunda çalıştı ğını duyduğumuz gibi, geçen seneki Rus: ya seyahatimde de gördüm. Umumi harb, den sonra, yükselmeğe her millet ve devletten evvel başlıyan Sovyet Rusya. nın, herkese parmak ısırtacak kadar gü- zel eserler vücude getirdiği muhakkaktır Bu suretle Paristeki Sovyet pavyonu bir sergiden ziyade, bir resim ve heykel galerisi nümunesi olmuş. Ben de pavyon. daki tabloların karşısında hayran hay- ran dolaştım. Sıcak o kadar fazla, o ka- dar bunaltıcı idi ki: Hararetimi söndür- mek için, ıçecek soğuk bir şey aramak tmecburiyetile kalabalık arasından dışarı dar fırladım. * Paris sergisinin en rahât binaenaleyh en fazla rağbet gören yeri, gazinolar, lo- kantalar, kahveler ve- sanduviç satan dükkânlardır. Halk mı pisboğaz, yoksa gö- rülecek başka bir şey mi yok nedir, bü, yenilecek, içilecek nesne satan pavyon- ların önü adam almıyor. Burası sanki beynelmilel bir sanayi ve ticaret sergisi değil de, enternasyonal bir — «oburlar» meşheri, Macarların pavyonunda «Peşte lokantasıs, Avusturyalıların — «Viyana kahvesi», Almanların «Münih birahane- sb> ve nihayet Hollandalıların «Brezilya kahv ganki serginin görülmeğe lâyık güzi syanlarıdır. Binbir ayak bir ayak üstünde, Bilmem «mahşer> denilen yer bunlardan daha mı kalabalık ola- cak?, Hulâsa bizim Çırpıcı çayırı ve Kâ- üdhane â lerinin alafrangası, Biz ora- larda içer içer nera atardık; bunlar bura- da içip içip sızıyorlar galiba, On seş sada yok. Sez ve sadanın olmayışı sı- zışlarından ma dersiniz? Ben pek zannet- miyorum, Nasıl bağırsınlar ki: Herkesin ağzı yiyecek bir şeyle tıkalı. Sanki sergi, sergi değil bir çöl, arka arkaya yürüyen insanlar, insan değil, bir deve katarı. E- min olun ki, bu müazzam kârvan deve- lerinin geviş getirme sadası, bura halkı- nın ağız şapırtısından daha fazla değil- dir. Bakıyorum da iyi kızarmış bir daomuz budunu, güzel bir tablonun seyrine, ar- kasından top top beyaz dumanlar çıkaran bir tayyarenin cambazlıklarını. buz gibi köpüklü bir duble Alman birasına ter- cih edenler daha çok. * Sergi münasebetile yeni açılan eyeraltı treni» cidden enfes. er birçok güzel Ve enteresan şeyler de var. Fakat bütün bunlar bugünkü ek ği, bugünkü inti- zamsızlığı affettirecek «göz boyaları» ©- lamıyor. Bugün belki sergi mükemmel bir şekil almıştır, fakat benim gibi o za- man gidenlerin ne günahı vardı? İstanbuldaki Fransız konsolosluğundan (Devamı 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: