January 29, 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

January 29, 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünyanın en garip heykeli * Resmin! gördüğü- nüz heykel, Arjantin rının metre dağın miştir. Hazreti eden bu metre tır ortasında yükseklikte tepesine Şili ile hududla- 4000 bir öi Bir yılda 365 gün varı Çünkü — her ı yüze lörce — hacerisemavi düşmektedir. Duna l arz bir şey yüyor, sene bi r, Fakat dünya 366 de- fa döner. Çünkü güneşin etrafında da dönerken İsayı temsil heykel 12 irtifamda- ve eritilmiş $0p - kurşunların- dan yapılmıştır. XIYanadakı Tü Bu kedi ile fare gayel dostturlar. ayai kaptan sçerler kendi etrafında da bir defa daha dönmüş olur hann “Von Leh da Napolyonu Aspern besinde — mağlüb barbde bin ölmük. ikisl muhare- etmişti. de kaçmıştı. Resimlerini gördüğünüz Viyanalı ikizlerin zevkleri, sesleri, kalbleri- nin çarpışı, kan taayikleri, kilola- rı, parmak İzleri aynidir. Fransız Verlaine hayatı « nın yarısını ha « pishanede, yarısı - nı da hastanede geçirmiştir. —) | rklerin Erg buluştukları yer l eİleri-de istidaya benzer birer kâğıd taşıyan bir ile üciler vardır. Viyanadaki Türkler de banka sında, vezneleri önünde bu vaziyette... r- *YİP giriyorum: Yok!.. Aaraylar, lâhik otel ve Bga- '& Çıkıyor, gezme hırım. bağlara, ci gelmiş, Vi- " Büzel kadın varsa der- Bemisine ., yüklemiş, Tu- Puyt, kapılıp meçhül — illere L ik lltlnııx :u gece kiğmet oldu. :'lîıv mış yer orasıymış, , q" Y Suzol kadınların ıuplın- h .l ahülar Nİ gözlü, nrma $ & Bij Meğer bux.xa top! M y " UM, 6 gece oyunu mu sey- M Gt pem- nar. . Fakat ne ©- veden Vis /dun içimde bir acı ka- her hârbden sonra gelen fa- ::Ydo olduğu gib Endine çevirmiş zanne- kadının iDi, so- Her- tmek için, «dös ':““’ Midir, yoksa kleri ng .d €Y icad etmişler. Türki- ten 8e * kapılarında - dilendiri- Büzel güzel paranızı Mer- Yatiriyorsumuz. -On beş N ahırsınız> dey '"mı., Ok! H v e Bankada, kâ İY, Yaha... Hem ( hîıl az buz iş Üç 'k Avustury şilingi, na- l8 y m.ı,"'ğ,““ atarsınız. “İmizde «çek> ıı-— kol- «Üst & na hc Biz de buyurduk. AlL- “"*’“ldıı. Osmanlı Banka- &men Çok türkçe duyamazsınız. ı,"l;_ 'ada kaç nüfus Tü lburadı vezne ıııım— ”. H e yanaştık. Şöyle Y n y w Tnuza tuzdanıır,ıcdan “q“l' evirdi, çevirdi: Yyahı da kendilerine | p elinize | — Üç saat sa: — Tuhaf şey Ama, ne dersin, usulden saat ra tekrar oradayık. değil, üç saat n yarın a ge zahir... Üç | Yalnız biz | evvel orada olanlar da.. sabah teşrin Bir sürü botsa i işlerine ald lâf... Ertesi sabah gene oradayız. Oradayız, diyorum: Yalnız Daverle ben değil; gene bütün Türk tebaası. Artık birbirimizle gayet samimi ahbab olduk sek sesle der başkasına — anlatıyor, Kimi otel parasını veremiyormuş, kimi lokantaya borcunu. Yalvarmalar, ricalar, | iltimaslar.. ama bankadan «para> alahil. mek için bunların hiç birisi «para> etmi yor.. Tabil ertesi sabah gene oradayız. Mü- barek yer, banka değil, bir ziyaretgâh. hem öyle bir ziyaretgâh ki: İhma! etmi- ye gelmez. Gözönünde * bulundurmak farz. Yoksa yerinize bir başkası geçer... Bu itibarla bürası adetâ bütün “Türk. lerin randevu yeri.. Viyanada bir dostu | yorsunuz?.. Yattığı seyrettiği tiyate , n yok. Bir sabah ban- fi Zavallıyı, ya bir san- | İ Herkes yük- nüzüu mu” görmek ist ötelde, yediği Jokantadı roda aramağa İi kaya uğramak dalyede uyuklarken, yahud sir. dolaşırken bulursunuz. Hani bir n T vardır. Onlar ıp bir Lıır,, beş kuruş istemez ilene avuç ler, El lar.. içli s; bir Haklane bidir: Kocası ölmüş. sefil kalmışlar. Büyüğüne tramvay çarpmış, küçüğüne otomobil... Kendi malül, ana- sı kötürüm... Hülâsa, ne kadar acıklı şeyler varsa, pazarlarda, tutiurabildiği- İnin: Gönlün ine, aklına göre para ki Türk tebaası da, çocuklar aç, sirli sinirli | 22 senedenberi! L EDE Dünyanın en küçük müstakil devleti İtalyada, Romada bulunan Al- man hayır müessesesidir. —Toprağı bilfili Calvarry'dan getirilmiştir ve is- tiklâlini de. Vatikar hükümeti ile Al- manya tekeffül etmiştir. HYAT_I uyumiyan adam Münekkıdlerımızı tenkid — Bu, Budapeşteli 54 yaşlazında mütekaid bir adamdır. İsmi Paul Kerndir. Gözüne uyku girdiği san gece 1915 yılının 1 hazi- ran gecesidir. Ve Conlitede Rus cephe - sinde, bir siperde uyumuştur. Ertes Rus toj arının bomlbardımanı esna - kafatasına bir şarapnel | gün sabet - ot- | miş, yaralanmıştır. O gün bugündür Kern uykuya hasrettir. Kırçıl saçlı, biraz da şişkoca olan Kern halini şöyle anlatmaktadır yatağa girer ve dN zarfında da — Her gece saat birı üçte kalkanm., Bu mi ya gramofan, Üçte kal » gözlerimi sıkı sıkı kapar, ve yahud da radyo dinler kınca, trene biner, şehr yotıda bekler ve iki sa den trenleri seyrede giderim, Şimdi tekaüdüm — ama, g'—ııel dalreye devam ederim. Ama para al - mam. Orada gazete okur, arkadaşlarıma yardım ederim. Her üç saatte hürmetlice bir yemek yerim. Böylelikle de günde bir kaç saat istifade ederim. Günde 24 de- kalmak beni j im, Si pipo içerim. Uykusuz iyor, Halimden mem- Macaristanın en- tarynmış doktorlaı, | Kerni kaç kereler muayene etmişlerse de, hastalığını bulup çıkaramamış, onu br | saat olsun uyutamamışlardır. Fransız kıt'alarını Teftiş eden sahte zabit rinde bir ki lu; kimi sokakla kalmış, kimi Fakat bütün bunların hiçbir fay tur. iler müra, leri kapıdan üç beş kuruş nunla geçirtirler ama, kendi kendi paralarını bankaya yatıtan bu za- vallı gürbetzedeler on para bile alamaz. |lar. Ne yalvarmak, ne de uğlamak, der- | dinize bir çare olamaz. Hasta da olsanız, yulua &1 yök- t ettik-, ar ve a ellerile, bu."çlu da kalsanız: «Varakı mihri vefa- yb ne okutur, ne de dinletebilirsiniz... Bu şerait da, böyle para buhra- n en civcivli zamanında «Seyehal te çok zevkli bir » diyenlerin aklına şaşmamak için kendimi zor tutuyorum, , Vasfi R. Zobu Suhtekâr Fransız zabiti üniformasile Birkaç gün evvel bir Fransızın ken- disine topçu zabiti süsü vererek bir çok marifetler becerdiğini, teftişler tığın:, nişanlar verdiğini ve keni ne ziyafetler çektirdiğini yazmıştık. yap - Yukarıdaki resim, bu yaman adamı, sahte zabit üniformasile göstermekte - dir. ——— İyi bir münekkidin samimi ve lıı!lı ıılıktı!ırı onun üslübu ve tahli Ti kadar zevklidir, yeter ki bu nükteler, hakikati boğmıya değil, bütün parlaklığı ile aydınlatmağa yarasınlar! Halid Fahri Ozansoy Yazan: Başta dostum Nurullah Ataç olmak ü- 'a müsaadenizle kendimi de sı- hemen bütün edebiyat ar- zere - arayı kıştırabilirim - tenkidi yapanlarımız gittikçe tenki ka safa, nükteyi ise ön safa geçiriyoruz. |Öyle ki bu merak; bazan, tenkidi büsbü- tün ortadan kaldırmasa bile cevherini donuklaştırıyor ve hakikati göremez ölüs yoruz. Uzun bir düşünce sonunda bugün şuna kanaat getirdim ki bu, tenkid de-| ğil, ancak tenkidin hayalidir. Gölge gibi bir şeydir, hafiftir ve hafifliği nisbetin- * |de de cansızdır. Vakıâ itiraf ederim, ince bulunmuş bir nükte çok kere bir fikri nice ağır düşüncelerden, muhakemeler. den daha fazla aydınlatır, bir eserin en es. n bariz vasfımı belirtir, ancak şu var k! nüktenin ibzali de hem nükteden usanç verir, hem de bizi tedkik edeceği- miz eserden çok uzaklara götürür. H buki tenkid sahasında -münekkidin vazi- fesi kendi hünerin! göstermek değil, bil- |hassa başkalarının hünerini araştırmak- tir. Hvımm içindir ki zekâmızı sadece nükte kıvılcımlarile parlatmak ve vak- tin, yahud sütunun darlığından, çok ke- re, tedkik edilecek eserin yanından iki tebessüm ve bir kahkaha ile geçip git- mek belki bir an eğlenceli olsa da istifa- deli olamaz. Hele son zamanda bazi genç edebiyatçıların, bu sahada kendilerinden evvel gelenlerin esetlerinden ve şahsiyet- lerinden bahsederken nükteyi hezelden ayıramayışlari yalniz tenkid namına de- ğil, nükte namına da hazin bir mahiyet al- mağa başlamıştır. Samimi gençlik ateşi ile pek telif edilemiyecek olan bu nevi coşkunluklar acaib yamlarla dolu dolu r takım yeni mecmualara şeref verme- dikten başka tenkidin de, nüktenin de kıratını gittikçe düşürmektedir. Nitekim | zekâ ile hiçbir alâkası olmıyan bu nevi tarizlere karşı dudak büküp yüzümüzü buruüşturmamız bundandır; her — şeyden evvel zevkimizi ihlâl ettikleri içindir. Ne isşe, bahsin bu cebhesinde fazla durmıya- him ve gelelim gene asil ve ince nükte ile tenkidin kaynaştığı cebheye,.. Önce &ize birkaç misal vereyim. Mese- lâ münekkid «Ümid» isimli bir - eserin tenkid ve tahlilini yapacaktır değil mi? Eğer bir pire için bir yorgan yakar gibi bir nükte için bir hakikati feda edecek kadar zayıf iradeli ise daha kalemi eline ahrken «Ümidim kırıldı» tâbirini hatır- hyabilir ve hemen yazar: «Bu eserin İlk sayfalarında muharrirden ümidim kırıl- dı. Doğrusu pek soğuk bir şey ortaya çı- karmış. Halbuki umardım ki... vesaire...» Gördünüz mü? Bir <«Ümidin kırılması» tâbiri nasıl bir tenkide yol verdi! Artık bu tâbiri haklı çıkarmak için münekki. din, eserdeki iyi tarafları görmiyerek, gadece fena tarafları araştırması ve hattâ bunları bir dereceye kadar zorla yarat. ması pekâlâ mümkündür. Demek oluyor ki o zaman bir nükte uğruna bir eserin İdir. Meselâ üç ayrı ! Nurullah Ataç hakikf mahiyeti bir yand bırakılmış, ne kusurları, ne de kıymetleri — ölçüleme: miştir. Bu şekilde bir yazının tenkid ile âkası da hiç şübhesiz ki sıfırdır. Maamafih buna karşı, bozan, kısa, fas kat ince nükteli tenkid eleri de var- dır, Bu iğneler biraz incitse bile yarala. maz Çünkü daha ilk satırlardan münek- kidin tam samimiyetini hissedersiniz, Meselâ şu anda, bir Fransız mecmuasın- da kısa roman tenkidleri yazan bir mu- harririn bir roman hakkındaki zarif iti- razını hatırladım. Eser, edebi “olmakla beraber, ? vomanlar tarzında bir sü: rü ölümle devam edip öyle bitiyormuş. Münekkid Kkisa tenkidinin sanunda şöyle diyor: «Râ on sayfaya yarınca e tan ortada tek canlı adam kalmiyor. Hamdolsun ki ümidimizle beraber mü- ellif sağdır ve bize günün birinde çok iyi bir eser de verebilecekti. ğ Madem ki tenkid yazıları telerden bahsediyoruz, bu arada karika« türü de unutmamalıyız. Karikatür, bir karakteri neş'eli bir mizaçia görüş de- mekse, muhakkak ki samimt bir teces- - süsten doğmuştur. Fakat baz: karikatür. — cüler de vardır ki, san'at eserlerini ted- kik eden münekkidin gözlüği takarlar — ve san'atkârlar şahsiyetlerini 0 gözlükne görüp göstermeğe çalışırlar. Ancak, elle- rindeki kalem yazı değil, resim çizece- ğinden, nüktelerini de bu şekle uydur. mak isterler. Hele bazı karikatüristler, özene bezene karikatürlerini yap'ıkları san'atkârları, şahsiyetlerinin hakiki va- sıfları içinde göstermekter uzaklaşırlar da eserlerinin isimlerinden flharh alma- ğa kalkarlar. İşte o zaman ortaya çıkan nükte ve zarafet, tamamile sun'i bir şeye * üellifin Üç meşhur - hüse eseri var diyelim. Bu eserlerden birinin adı «Karga>», diğerinin «Su birikintisi», (Devamı IN inci sayjada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: