12 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

12 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MİZAH Hayal ve Hakikat Yazan: İsmet Hulüsi Ben hayali, hakikate tercih edenlerde- Rim.. Hiç bir şeye sahib olmadım ama, t her şeyin hayalile yaşamasımı pek Ceririm ve bundan pek memnunum.. Halimden bir nebze şikâyetim yok. Ne bir şirkette müdürüm, ne müvek- kili bol bir avukatım.. Ne hastası sayısız doktorum. Ne de denizde kotrası, ka- Tada otomobili olan bir mirasyediyim.. Tayyare piyangosunun birinci ikra « Miyesi bana çıkmadı. Rokfeller milyon- Tından bir kısmını benim için ayırma: . Danonçiyodan boş kalan edebiyat şöh- Teline ben sahib olmadım. Dünyanın en Güzel kadını metresim değildir. Ama ve kin istediğim zaman kendimi istediğim firkelin müdürü farzederim. İstediğim #uman müvekkili bol avukat olurum, İs- İdiğim zaman hastası sayısız doktorun Yerine geçerim. İstediğim zamân karada #tomobillerim, denizde kotralarım — var 'zederim. Tayyare piyangosunun birinci ikra - Triyesini kazanmıştan daha sevin Rokfellerin milyonlarının en bü Buna sahib olandan daha zenginim, Bonçiyodan daha meşhurum ve dünyanın zel kadınları istediğim gün karım, İstediğim gün metresim, istediğim gün Mutlakam, olurlar, Bir şirkette hakikaten müdür olsay - , neye yarardı. Farzedin beş yüz lira Maaşım olacaktı. Beş yüz lira da bir şey | Mi? Ben hayalen müdür olunca maaşımı 9 bin lira yapıveririm. Muavinlerim, Memurlarım bana çok sadık olurlar. Ben iç çalışmam, onlar istediğim gibi çalı - Rrlar. Ve bilhassa şirkette Hollywood ka- Ginlarını kıskandıracak kadar güzel dak- | lar bulunur. | MNukikatle müvekkili bol bir avukat ol- | tüydım neye yarardı? Her gün müvek « *benimkile killerimin, haklı, haksız, manalı, manasız Gavalarmı takib etmek için mahkemme bBkeme dolaşacak, çene yoracaktım. Ben bayalen avukat olunca iş böyle Mi? En haklı davaları üzerime alırım. Ü- Time aldığım bütün davarları kazanır- - Va en basit davadan kazandığım pa- î'.- bugün en meşhür avukatın bir yılda iZandığı paranın bir kaç misli olurdu. Sanki hakikatte meşhur bir doktor Ol- Ydım iyi miydi? Şöhretimi kıskanan - ? aleyhimde demediklerini bırakmıya * lardı. Gerçi muayenehanem hastalarla lüp, böşalacaktı ama ben: — Ya yanlış bir teşhis koyarsam. Yahud da; — Ya yanlış bir reçete yazar da dipdiri İ 1 ilk postayla öbür dünyaya yollar- hıîjl” üzüm üzüm üzülecektim. Hal - &. $u anda hayalen bir meşhur doktor h'hgürım Hem öyle meşhur bir doktor bir Nâç verdim mi, kanser iyi olur, #eri elime aldım mı, insan beynini se- tiri, S9 yapar; tekrar parçaları birleğ- 3* yerine takarım. Muayenehaneme a" ile gelenler, koşa koşa dışarı çi * Bi İşmim bötün dünyada duyulur. ” eşim daha bulunmaz. karç, FAYal iyi ama diyeceksiniz.. Haki- €N bir doktor olsaydın, belki de #e - Hi beş, on, haydi bilemedin iki Ü tim ydi ç apar> “Astrün ü a — eeeit d, — Öyle ama, hakiki doktorların, - taştan, çimentodan apartımanları varsa, benim gibi hayalen doktor olanın da hayalden yüz tane apartımanı olamaz mı? Hem benim apartımanlarım, onların apartı - manlarından daha çok lüks ve daha çok erişlidir. Onlarınkiler sekiz katlı ise r kırkar katlıdır. Onların apar- tımanlarında herkesin gözü vardır, ama benimkilerde yoktur. Onların kiracıları yauntazaman aylıklarını vermezler ama, benimkiler verirler. Onların apartıman. ları mütemadiyen tamire ihtiyaç gös » terir ama, benimkiler tamir istemez, ve ben apartımanlarım için ne vergi, ne çöp parası, ne tenviriye Vergisi, hiç, hiç bir göst şey vermem! Oh hayal ne iyi, otomabilim yok ama, odamda otururken kendimi bir otomobil- de farzedebilirim, kotram yok ama, rüz- Râr penceremin perdesini uçururken tw::ı> kotrada ımişim zevkini duyar., © zevkle | yaşar, hattâ bazan coşar: — Dümeni sağa kıvır! — Yelkenleri fora! Gibi kumandalar da veririm, Ve nihayet şunu da - söyliyeyim ki..| Dünyadaki evli insanların en mes'udu benim.. Çünkü benim karım, etten, ke - mikten, sinirden halkedilmiş, değil.. ha. yalden bir kadındır. stediğim dakikada sarışın olur, iste - diğim dakikadâ esmer olur, istediğim da- kikada çöp kadar zayıflar, istediğim da- kıkada yumuk yumuk bir hal alır.. Herkesin karısı huysuzdur, benimki doğil! Herkesin karısı, kocasından bir çok şey ister, benimki istemez, herkesin ka - rısı kocasını kıskanır, benimki kıskan « maz. Herkes karısından dayak yer, ben yemem! Hiç kimse aklına geldiği dakikada karı değiştirmez. Fakat ben istersem.. günde beş yüz kadını boşar, yeniden. beş yüz kadınla evlenirim. Ve hepsi de güzel, hep- . |*ümunun yattığı yatağın ayak ucundaki hepsi de tam manasile mükem- si de iyi, meldir. Bütün bunlar iyi ama, beni de üzen bir taraf var.. Ben, bir mizah muhbarririyim.. Haya - len bir mizah muharriri olsaydım.. Ya - zılarımın çıktığı gazcte dünya nüfusunun adedi mikdarında basılırdı. Gazeteyi a - hp yazımı okuyanlar, gülmekten katılır. lardı. Keyiflerinden zıplamıya başlıyan- lar, kendilerini kaybedip önüne gelenin boynuna sarılanlar, hattâ daha ileri gi - dip çıldıranlar olurdu. Ve bir tek yazım için bir milyon lira alırdım. Halbuki hakikat bayale hiç benzemi « wor,. ve hayalin hakikat olmasını yalnız iş bu noktaya gelince istiyorum. İsmet Hulüsi SON POSTA Hapishaneden sır olan idam mahkümları ** Mahkümlar bütün dikkate rağ- men idam edilecekleri günün gecesi kayboluyorlar ve banka- larda bulunan servetleri de hakiki bir çekle çekiliyordu 18 kânunuevvel 1935 tarihinde, Ameri- kada Nikaragua cumhuriyeti payitahtı bulunan Managua şehri istinaf mahke - mesi, doktor Nozio adında birini idama malhküm etmişti. Bu doktor dört kişiyi zehirlemişti. İdam hükmü verildikten sonra, cani Antilles denizinde, Moskitos sahillerinde | bulunan Blicefielde hapishanesine 'nak- ledilir. İdam hükmünün 25 kânunusani 1936 tarihinde infazı kararlaştırılır. 23 kânunusanide mahkümun karısı ve kar- | ndisini ziyarete gelirler. | kânunusani sabahı, hükmün — infaz| edileceğini haber vermek üzere, hapis - hane müdürü, müddeiumumi vesair ze - vat mahkümun höcresine girerler, Fa - kat höcreyi boş bulurlar. Doktor Nozio kayıplara karışmıştı. Başgardiyan derhal azledilir. Zabıtanın geceli gündüzlü yap- mış olduğu araştırmalar hiç bir netice vermez. Aradan bir kaç gün geçer. Ma « dam Nozio müşterek olarak Nouvelle Or- Iğansda bir bankaya tevdi eylemiş ol » dukları paraların meçhul bir şahıs tara- fından çekilmiş olduğunu haber verir. Paranın çekilmesi için tanzim kılınmış olan çek de doktor Nozionun hakiki im- | zasını taşımaktadır. 1986 senesinin mayıs ayında eski bir bahriye subayı olan Rikardo Sagrato Saint Jean de Nikaraguada bir bankayı soyduğundan dolayı idama mahküm edi- lir, Çalmış olduğu 300,000 doları nereye saklamış olduğunu bir türlü söylemez. İdamın infazından iki gün evvel ihtiyar bir adam Sagratoyu ziyarete gelir. Mah - kümun akrabası olduğunu söyler. Ha » pishane müdürünün aklına doktor Nozio vak'azı gelir. Mahkâmun sıkı bir nezaret | altında bulundurulması - kararlaştırılır. Her on beş dakikada bir nöbetçi höcre- ginde Sağratoyu ziyaret edecektir. Saat tiçü çeyrek geçe nöbet görzen gür- diyan Sagratonun höcresinde bulunma- dığını görür ve keyfiyeti derhal ilân eder. Sağratonun da kayıplara karışmış ol - ması hayreti mucip olur, Aradan bir ay geçer. Amerikada Saint Louis şehrindeki bir bankada bulunan ve Söğgratoya ald 300,000 doların Sagratonun İimzasını ta « şıyan bir çek vasıtasile çekilmiş olduğu anlaşılır. Üçüncü vak'a: 1937 senösi kânunusani- sinde, ve Geeves adında bir komisyoncu idama mahküm edilir. Geeves karısını öldürmüştü. Şayanı hayret vak'a aynen tekerrür e- der. Geeves kaybolur. Ve Rio de Janelro- da bir bankada bulunan külliyetli parası- nın gene bir çek ile alındığı tesbit edilir. Bu üç dehşetli vak'ayı aydınlatacak en ufak bir iz bulunamaz. Bu son vak'adan tam allı ay sonra te- sadüf ortaya bir ipucu çıkarır. Bir gece dehşetli bir fırtına kopar, Ha« pishaneye yıldırım isaboet eder ve dahil - deki duvsrın birini ikiye böler.. Hapis - hane müdüriyeti ertesi günü tamirata başlatır... Fakat herkesi hayret ve âehşet içinde bırakacak bir keşifde bulunulur: Yıkılan duvarın içinde idam mahküm- larına mahsus höcreden bodruma dar bir Reçid uzanmaktadır. Meğer idam mah - ayağı çevrilince bir kapak açılmakta ve bu kapak geçide yol vermekte imiş.. Ge- çidden biraz ilerlenince tefessüh halinde bulunan üç cesede rastgelinir. Bunların da doktor Nozio, Sagrato ve Geevesin ces İstanbulda oturulamıyacak derecede Apartıman yapıp satmak son zamanlar. da, İstanbulda moda olan orijinal bir ti- caret halini almıştır. Sermaye sahibleri, İstanbulun revacda semtlerinde apartı » man yaptırmakta ve emlâk sahibi olmak arzusunda bulunan meraklılara satmak- tadırlar. Bu ticaret, o kadar ileri götürülmüştür ki, bu kabil bir çok apartımanlar, daha tamamlanmadan satılmaktadır. O kadar ki, yakın bir istikbalde, üze » rine yalnız temel kazılmış bazı arsalara dikilmiş levhalarda, şu satırları okuyaca» farnız muhakkak gibidir: «Bu yedi katlı apartıman, 30 bin liraya satılıktır.> Ben dün, bütün günümü, apartıman almak arzusunda bulunan bir dostumla bırlikte dolaşmakla geçirdim. Bir gimsar, bu dostuma bir çok apar » tımanlar gezdirmiş. Dostum da, kendisine gösterilmiş olan apartımanlardan bir kaç tanesini, arzu. suna muvafık bulmuş. Fiatça da anlaşmış gibi imişler. Yalnız çürük tahtaya bazmak istemiyen dostum, satın almıya niyetlendiği binaları, bir de- fa da itimad ettiği bir mimara göster - miye karar vermiş. Dün satılık apartımanları dolaşırken, dostumun arkadaşı olan maruf bir mi « mar da yanımızdaydı. | Arkadaşım bana: — İnan ki, diyordu, bir apartıman sa - tın almak, bir apartıman satın alabilecek mikdarda para kazanmaktan, para birik- tirmekten bile zordur, Tam altı aydır, he- men her gün geziyoruz. Bu kadar zaman dolaşmanın verdiği kanaatle iddia edebi- lirim ki, bugün, İstanbuldaki binaların dörtte üçü satılıktır. Bazı simsarlar, apar- tıman almak niyetinde olan müşterinin kokusunu, teşbihte hata olmazsa, bir tazı hassasiyet ve sür'atile alıyorlar. Hemen her gün, evime en az yarım e simsar geliyor. sarların kılıklarından, pek müref- feh olmadıkları, yani işlerinin pek tıkı « rında gitmediği belli, Bundan da, apar » tıman satıcılarının, ve apartıman alıcı « larının, ziyan etmemek için azami Ihti - yat ve gayreti gösterdikleri anlaşılıyor. Biçare simsarlar, ara yerde, hemen he - men boşuna yoruluyorlar. Bunu bittabi gayet tabil görüyorum. Çünkü koskoca bir apartıman almak, ve- ya satmak, şüphe yok ki, bir gömlek, bir pabuç, veya bir esvab alıp satmıya bene zemez. Kaldı ki, bazan bir çift iskarpin satm almak için bile, yüz dükkâna girip çıkı - yöruz. Hele kadınlar, bir kaç metre kumaş almak için, bir kaç kilametre kaldırım arşınlıyorlar, Bu vaziyette, bir apartıman ahcısının, v apartıman ticareti aldı, yürüdü Bir mimar tehlike İşareti veriyor “Apartıman inşaatı sıkı bir kontrole tâbi tutulmalıdır. Satılık apartımanlardan birçokları içinde emhiyetle çürük ve kof binalardır,, İstanbulun çok apar tımanlı semtlerinden b'ri — Evvelâ öteki apartımanları da gö » relim de, sonra anlatırım! 4 İtiraz etmedik. Ve mimar, ondan sonrâ gettiğimiz yarım düzüne apartımanı da beğenmedi. Apartıman almak hevesinde olan dos e tum da ber binayi dudak bükerek süzeri mimara: — Ben de vaz geçtim... dedi.., En beğen | diklerim bunlardı... Bunlar da işe yara « madıktan sonra, münasib bir yer bul « mak imkânsız demektir. Dostumun evine girdi. Mmar, döstuma: — Simdi, dedi, İstanbul şehri enti püf« ten binalarla doluyor. Çünkü zengin mimarlar, sermaye sâa « hibi açıkgözler, apartıman ticareti ya « pıyorlar. Onların gayeleri, en ucuz fia e ta, en gösterişli apartımanı yapmaktır!, Malzeme kötü olsun: Apartıman, is « kambil kâğıdından kurulma bir bina ka n dar çürük olsun,; ehemmiyeti yok.. Ye « ter ki, kübik ve stön derece lüks olsun ve kullanışlı gözüksün: Gaye bü. Ahıcılar, bu apartımanları, yapılır ya. pılmaz: — Yepyeni apartıman... Daha sıvalar) bile kurumamış! diye kapışıyorlar. Fakat bir kaç ay sonra, saçlarını yoluk yorlar. Çünkü yeniliğine aldandıkları apı man, ya çöküyor, ya çatlıyor, yahud da, Adeta güneş altında kalmış kardan bir bina gibi yavaş yavaş eriyor. Eğer işden anlıyan kitüsclerden mü e iz zaman, mik teşekkil bir heyet tarafından tedkik edi «, azami tereddüdle davranmasından tabil hiç bir şey olamaz. Merakla soruyorum: — Bence, malını satmak istiyen adam, sıkıntı içinde bulunan İnsandır. Bu va - zıyette bir insan da müşteri ile pazarlık ederken, fazla müşkülât çıkarmaz. Bi - naenaleyh bir apartıman satın almanın, söylenildiği derecede zor olmaması lâ « zım! — Öyle... Fakat şimdi öyle, dara gelmiş insan tarafından satılan apartıman, yani sedleri olduğu anlaşılır, Bluefielda hapishanesi 1934 senesinde mimar Sardo tarafından inşa edilmişti. Zabıta derhal Sardonun işçilerini istinta- ka çeker, mesele anlaşılır. Mimar Sardo hemen yakalanmış her şeyi olduğu gibi itiraf etmiştir. İdam mahkümlarının höcresine gitmek için bir geçid yaptırdığını, mahkümların üçünü de ziyaret ettiğini, kendilerini ser- best bırakabileceğini, yalnız bu hizme - ve tine mükâfaten para istediğini söylemiş, mahkümlar da kurtulmak ümidile çekleri tereddildsüz imzalamışlar. Sonra her bir mahkümu daracık geçidde boğazlamış, kelepir, hemen hemen kalmadı! Bugün apartımanlar, münhasıran satmak mak- sadile yapılıyor. Binaenaleyh, apartımanı satan kazan- mak istiyor. Apartımanı alan kazanmak istiyor. Bu alış verişe tavassut eden sim- sar kazanmak istiyor, Ve işte bu yüz » dendir ki, alış veriş güçleşiyar. Otomobilde bunları görüşürken, mi - mara bir hasta gibi muayene ettirilecek olan aparlımanlardan hirinin önüne gel- miştik, Mimar, apartımana bakar bakmaz: — Hiç, dedi, otomobilden inmiye bile lüzum yok. Bu apartıman on para et » bir müddet sonra da bankalara gidip pa- ralarını almış. Muhakeme neticesinde Sardo idam e- dilmiş ve iş-de bu suretle kapanmıştır. Mez.. — Neden? — Bu da «yemlik: çünkü! — «Yemlik» ne demek? lirse derhal görülecektir ki, yeni ya « pılan ve yapılmakta olan apartımanlar « dan bir çokları, içinde emniyetle oturu. lamıyacak derecede çürük, ve kof binas lardır. Bunların foyalarını, hatırı sayılır bir zelzele değil, büyükçe bir fırtına bile meydana çıkaracaktır. Çünkü içlerinden bir çokları, tenekeden yapılmış koca biret kulübe gibi yıkılacaklardır. Mimar, bana dönerek ilâve ediyor. — Siz de, söylediklerimi gazetenize yazarsınız, memlekete belki bir hizmeta te bulunmuş olursunuz. Çünkü apartıman ticaretinde yapılan bu geniş iİhtikâr, halkı, diğer esnafların ihtikârlarından fazla mutazarrır eder: Bu ihtikâr, hayatları tehlikeye sok e maktadır. Binaenaleyh, apartıman inşaatınm bu bakımdan sıkı bir kontrola tâbi tutul « ması, ihmal edilemiyecek derecede ha « yati bir vazifedir!» Bu satırları yazarken, dostumun te e mennisine ıştirak etmemek eliniden gele miyor. Çünkü aksi takdirde, otamobil, oe tobüs, tramvay, araba altında kaldığı « maz yetişmiyormuş gibi, bir de <«apartı « men altında kalmak» tehlikesile karşılae Şacağız demektir! Selim Tevfik

Bu sayıdan diğer sayfalar: