12 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

12 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

———— SON POSTA e Fransız #İndanlarından dönen iki masum Türk çocuğunun hatıraları : 2 Güya na YOp0 “Körükörüne ateş ediyordum. Az sonra emin bir yere sinen düşman askerleri de bana mukabeleye başladılar, Dünkü kısmın hulâsası; Oüyandan anavata. Ma dönen Al Murtaza Balatıyoa: o Dramal » Ki Dramadan İstan - gullyor, 9 yor, fi or. Bir Bati çlnde ada dola iclü dönerken Yüke ka dırmda Karan bu » akşam surada mensup üç kişlik İkvriya yaklaşıyor. yediremiyor. sendisinde si » olmadığını söylü - ie Halyuki üzerinde Karadağ tabanca - | Yüz fişek (ve koca Baldırma taşıyor. yeden fki nefer a- ak için Al Murta - in üzerine yürüyor- © Fakat genç Türk Mina tahammül ede - » bir anda bütünkanı başına sıçrıyor. (Yazı devam etmektedir) pa ykaklarda Türk kızlarını yabant bir ra han ını beygir mahmuzlar gibi tek - , ve daha on gün evvel, hâlis kız eşimhi yolunu kesen bu sarhoş a » Mmlariz çarpışmak için daha ne bekli - Yebiltedim? Rlile belimi yoklamıya davranan ne - İetden birinin karnına tekmeyi savu- eâ geri sıçradım ve teslim almak iste- Tİ silâhımı çekip hiç tereddüdsüz ettim: Karadağ fişeği, gecenin kind; top gibi gürledi. Bulunduğumuz yere kirli bir ışık ser Ç fener birden, üç kedi gözü Mamük, i . Birbirine karışan ayak seslerinden, hep #İ | VİR birden kaçtıkları belliydi. Ben, ayak $ rinin istikametlerine doğru, körü ; me ateş ediyordum. Fakat çok geç * İn” duyulan tabanca seslerinden, on- tn dâ birer emin yere sindikleri, ve muksbeleye başladıkları belliydi. Evvela bir sipete sığınıp, çarpışmıya hi, etmeyi tasarladım. Fakat zifiri i Mik içinde bunun bir kör dövüşün- ie farkı olmıyacaktı. Üstelik de, onlar, | 4 İsraftan ateş ediyorlar, bir taraftan babire düdük çalıyorlardı. 1 Me iz sokakları bir an içinde muha » dağ meydanına çeviren bu seslere im » Yetişeceği muhakkaktı. takdirde, boşuboşuma dövüşmüş, ve Uboşuna yakayı ele vermiş olacaktım. kaç enaley, ahmakça bir cesaret gös- iye, kaçmayı tercih ettim. Zaten bes Mar, sl maksadım da, silâhlarımı teslim *mek değil miydi? we düşünerek, Yüksekkaldırımdan İŞ W& doğru koşmuya başladım. ag sat otuz kırk adım attıktan sonra, lik ŞYadımda bir tutukluk, bir takatsiz- Mapıy, uzuk, uyuşukluk başladı, Zorla Bin “iğim üç beş adımdan sonra, o aya- büsbütün kımıldatamaz oldum. EU- i idirma atıp ılık bir islaklık sezin- Mlarım ki, yaralanmıştım, ve avü - U ıslatan sicak mayi de kandı ti “buki kurşunun acısını değil, isa - Mi bile hissedememiştim. a sesleri devam ediyor. Gittikçe Yor, an düdük sesleri, gittikçe yaklaşı - W. Ve ber, yerimden kımıldanamı « Jn: Karar verdim. Olduğum yerde sessizliği Ya devam edecek, ve canımdan | Silâhlarımı teslim etmiyecektim. Anda, az evvel, devriyeyle karşılaş » o !a kucaklıyan, ve memleket deli -| b ü yirmi adım ilerimde ya- © Yöre nisbeten aydınlıkça bir mevki | Ak Murtaza nan bir sokak fenerinin ışığı, bulundu » ğum yere kadar üzânabiliyordu. Çok geçmeden, o ışığın altında iki göl- ge peydahlandı. Derhal ateşe niyetlen » dim. Fakat hedeflerime biraz dikkat e - dince, tetikteki parmağım gevşedi: Çünkü, Fenerin ışığı dibinde bulunan» lardan bi polisiydi! Onları görünce, beni serbest bıraka- muyacaklarını bildiğim halde iki halâs- kâra kavuşmuş gibi sevindim. Şereflerini elimden geldiği kadar mu- hafaza ettiğim silâhlarımı, az sonra, na- sılsa elimden alacaklardı. Fakat onları, bir Türk polisine teslim etmek, hiç şübhesiz, düşmanlara verme» ye müreccahtı. Yüzlerini görmediğim birçok kimseler tarafından çalınan düdüklerin tiz aıni- tıları, gittikçe yaklaşıyordu. Çok geçmeden, otrafımdaki muhasara çemberinin daha fazla daralacağı belliy- di. Ve çok geçmeden, ecnebi kuvvetlere mensub polisler, jandarmalar eline düşe- ği uhakkaktı. DE bimer çok ağır, çek mütereddid uımlarla yürüyen, ve mücrimin hangi istikamette olduğunu henüz kestireme- miş bulunan Türk polisile yanındaki bek- ye seslendim: yım... Buraya gelin... Sesimin yükselişi, ikisini birden ikişer adım geri sıçratlı. Derhal yere uzandılar, ve si davrandılar. Bu, hiç aklıma gelmemişti. Fakat bir an düşününce onlara hak vermek mec- buriyetinde kaldım. Öyle ya? Benim kim olduğum, onlara ne maksadla seslendiğim, ne yapmak ni- yetinde bulunduğum ne malümdu? Öyle bir zamanda kendilerini çağıran şübheli bir sesin davetine gözlerini kapa- yarak icabet edemezlerdi ya? İki saniye içinde, zihnen, onları haklı çıkaran bu muhakemeyi yaptıktan son- ra, tekrar seslendim: — Türküm... Yaralıyım... Size teslim olmak istiyorum. Korkmayın... Yanıma gelin... Bu sözlerim, anların çekingenliklerini gidermeye kâfi gelmişti. Bekçiden evvel davranan polis, cesur adımlarla, bana doğru yürümeye başlamıştı. Bekçi de 0- nu takib ediyordu, fakat yürürken, mü- temadiyen, polisin arkasında kalışından, yani polisi iyice siper edinişinden, çok korkak bir adam olduğu belliydi. Halbuki, elektrik fenerini üzerime çe- virmiş olan kahraman Türk polisi, taban- caşını çekmeye bile lüzum görmemişti. Birkaç saniye sonra, ikisi de başucuma varmışlardı. larına Polis, fenerinin ış1- gında, beni tepeden tırnağa kadar süzdü Ve sordu: — Ne oldun? Kim Yurdu seni? , — Bir ecnebi dev- riyesile çarpıştık. Ya- ralandım. — Onlar nerede ler? — Kaçtılar... — Fakat neredeyse, Yardımcılarile bera» ber geleceklerdir! Bekçi de, telâşla Söze karıştı; — Evet... Düdük sesleri gittikçe yak. laşıyor!.. Polis bir an düşün. dü. Sonra sordu: — Yaran neren- den? — Sağ baldirım-!;, dan! — Çok mü ağır? — O ayağımı muldatamıyorum! — Patırtı neden çıktı? — Silâhlarımı almak istediler... Silâhını, yani namusunu düşmana tes- lim etmemek için dövüşmüş ve yara isi bir bekçi, diğeri de bir Türk Jver... Tabancamı, fişekliğimi, ve saldırmamı çıkarıp polise uzattım. Adını mezara ka- dar, minnetle, sevgile, saygı İle hatırlıya- cağım polis Sadeddin (9) silâhlarımı w- laırken; — Şimdi, dedi, biz seni bırakıp uzakla- şacağız. Çünkü seni kucaklıyarak kaçır. maya kalkışırsak, yolda nasılsa onlarla karşılaşacağız. Seni bizim elimizden alâ- caklar, Üstelik te silâhlar meydana çıka- cak, silâhlı bulunduğun anlaşılacak. Bu da, ileride başlıyacak olan muhakemede seni müşkül vaziyete düşürür. Halbuki, şimdi biz, silâhlarını alır ve gideriz. On. lar sen! burada silâksız olarak bulurlar. O takdirde senin ateş ettiğin isbat oiue namaz, Hem onlara ateş etmek cürmün- İdem, hem de silâh taşımak suçundan ya- kurtarmış olursun... Biz de o zamana kadar, bu silâhları o- min bir yere yerleştirip, yeni geliyormuş İ sibi buraya yetişiriz ve seni almaya çalı. şırız.... Polisin bu sözlerine itiraz edemezdim. Çok yakından duyulan bir düdük sesile irkilen bekçi, polise: — Haydi... dedi... Gideceksek, ran... Geliyorlar!,.. Polis bana: — Talih yardımcımız olsua! dedi! Ve yanımdan uzaklaştı. O zamana ka- dar da, düdük sesleri iyice yakına yel. miişti. Hattâ anlamadığım lisanlarda ko- nuşan ınsanların seslerini bile duymuya başlamıştım. Yaram da şiddetle sızlamaya başla Üstelik te kan kaybediyordum. Bi. leyh, kendimi daha fazla aratmam lehime olmıyacaktı. Onlar beni ne kadar çabuk ele geçirir. lerse, o kadar kârlı çıkacaktım. Çünkü bir hastane yatağına ve tedaviye O nis- bette erken kavuşacaktım. Bu itibarla zifiri karanlıkta, takib ç- decekleri istikameti kestiremeden dola. şen devriyeleri, jandarmaları, bir an ev. yanıma toplamaya karar vererek ba- Kırdım: — İmdad... Ölüyorum! Naci Sadullah — Arkas var — dav. (*) Şimdi nerede bulunduğu macera kahramanınca meçhuldür, Tarihden sayfalar : İstanbulu aldıran tünel... # * » Keşif kolları İstanbulun yükek duvarları ve kuleleri karşısında dola- şıyorlardı. Günlerdenberi kapılar kapalıydı ve ne içeri giriliyor, ne dışarı çıkılıyorda. Fakat kırda bir adama rastladılar, yakaladılar, Bu adam nasıl ve nereden çıkmıştı? İstanbul surlarının bugünkü halt | senesiydi. Eli yıldanberi İstan - a Lâtin imparatorları vardı. Bizans orluğunun merkezi İznikte bu » rdu, Teodor Laskaris ölünce Mi- ha'l Paleolağ isminde biri türemiş, paralı İaskerleri isyan ettirmiş, henüz on sekiz yaşındaki imparator OJoâniş Laskarisin vasisi Mozalanı parça parça ettirmiş, ken- disi onun yerine geçmişti. Fakat o bir va- sl gibi değil imparator gibi iş görmiye mıştı. Hattâ bastırdığı paraların üs- , kendisinin imparatoru kuci unu gösteren resmini yaplırmış, de asıl imparatora hiç al- gi; Bulgar Çeri Ki İdu. Bunun üzerine yirmi beş bin kişilik bir ordu hazırladı, Geliboluya geçirdi. rdunun kumandası Aleksiyos Sira- tagopulos'a verilmişti. Aleksiyos Geliboluya çıktığı zaman ev- velce göndermiş olduğu keşif kolları şu haberi getirdiler: buldaki Venedik ve Fransiz vi Dafnotriyonu zaptetmek için Karadeniz sahillerine doğru gittiler, Demek ki İstanbukla mühim bir kuvvet s Bulgar Çarı üzerine gönde » ama böyle bir seferden çıkacak hetice, çekilecek zahmete değer miydi? Asıl maksad İstanbulu almaktı Kudüsü islâmlardan alacağız diye yola çıkıp da Bizansı alan Lâtinlerden İntikam için mükemmel bir fırsat ele geçmişti EM yedi senedenberi böyle bir fırsat bekle - niyordu, İstanbulun kalın duvarları, yüksek kuleleri meşhurdu. Orada yerleş- m olan askerler kendilerinden en az misli kuvvete bile muvaffakiyetle $ı durabilirlerdi. Kaç defa muhasara edilmiş, duvar ve kulelerinin dibinde on nsan ölmüş, fakat içeriye girile- A nuvaffak olacağına emin de- Bildi. Esasen kumandasındaki ordu 9 za- mana kadar İstanbulu kuşatan orduların en küçüğünden bile bir kaç misli küçük- tü. Üstelik muhasaraya başladığı takdir- de Karadeniz sahillerine giden Venedik ve Fransız askerleri de dönecekler, onları arkadan vuracaklardı. Fakat buna râğmen şimale gidip de Bulgar kralile uğruşmaktansa İstanbula doğru sarkmayı uygun buldu. Epeyce yaklaştı. Bunu gören halk şehre kaçtı Kapılar kapandı. Fakat o derece €hem - et vermediler, çünkü Aleksiyos bü « tün ordusile kalenin önüne gelmiş değil. di. Keşif kolları gönder; k işti ve bunu sık k düşman tarafından oraya yapı » lan bir akın sanmışlardı. Şek Jışarısı bomboştu. Kapılar sım- ıştı. Fakat Aleksiyosun ke « $if kollarından biri bu sırada kırda bir adam gördüler. Kaçmasına meydan bı - ralemadan hemen çevirdiler. Bir zabit 0- nu sorguya çekti; Sen:şehirden nasıl çıktın? Kapılar dır ve ne zamandanberi onların a- dağını biliyoruz. Adam bir takım manasız tevillere sap- tı. Fakat zabit sıkıştırıncı ” baçla okşayınca dilinin U altındakileri meydana döktü: — Evim kale duvarlarına çok yakın - dır. Duvarların altından geçen bir yol » dan çıktım. Bu malümat hemen kumandan Alek « siyosa bildirildi. Aleksiyosun gözlerinde bir ümid şimşeği parladı. Bundan istifa. de edemez miydi? Karanlık basmıştı. Aleksiyos en açık- göz ve cesur olanlardan elli kişi ayırdı. Ellerine silâhtan başka baltalar da verdi. Şehirden çıkan adamı önlerine katarak gönderdi. Bunlar çalılar ve taşlarla örtü- lü bir deliğin önüne geldiler, orayı açtı » lar. Gecenin geç vaktinde yer altına dak dılar. Zifiri karanlıkta küçük bir ışığın ve kılavuzun ardında yavaş yavaş yürü- düler. Sonunda şehrin içine çıkmak oldu» ğu gibi bu delikte kıstırılıp boğazlanmak da vardı. Önce inişle başlıyan yol, biraz sonra düzlük olmuş; en sonra gene yokuşa gel- mişlerdi. Tepelerindeki kapağı kaldır - dılar ve kendilerini b'r evde buldular, Burası küçük bir yerdi radılar. Duvar diplerine si larının ucuna basarak, en küçük bir gü - rültü bile yapmaktan sakınarak kale du- varlarına doğru yürüdüler. Kalın ağaç - lardan yapılmış olan kocaman kapıya var dıkları zaman durdular. Bu sirada Aleksiyos da kâlenin dı: sından şehre yaklaşmış; kapının önünde pusu kurmuştu. Her biri birer yıl ka - dar süren dakikalardan sonra balta ses- leri de duyuldu. Kocaman kapı çok ğeç- meden çatırtılarla kırılıyordu Nöbetçiler uyanmışlardı. Şehrin kulelerinde borular ötüyor; as- r birbirlerine tehlikeyi haber veri- rdı. Karanlıkta balta seslerinin gel- iği tarafa yaklaşanlar birer ikişer yere seriliyorlardı. Kapı açılır açılmaz Aleksiyosun dışarı. da bekliyen askerleri de ileri atıldılar; hendeklere attıkları hafif köprüler üze « rinden içeri daldılar, Gecenin geç vaktinde Bizans sokakları büyük bir velvele içinde canlanıyor; halk müdhiş bir korkuyla uyanıyordu. Fakat yerli halk esasen Lâtinlerden memnun değildi. Aleksiyosun askerleri: — İmparator Mihail ve Joanisin as - kerleriyiz! Ayaklanın; yabancılara öl#m! Diye haykırıyorlardı. Halkın korkusu şimdi büyük bir sevinç olmuştu. Böyle parlak bir sürprizin ver. diği heyecanla sokaklara dökülüyor; bin- lerce meş'alenin aydınlığında, Lâtinlerin toplandıkları yerlere, imparator Bo - duinin oturduğu Belocherna sarayına doğru hücum ediyordu. İmparator ne yapacağını şa rmıştı. As leksiyos askerlerinin şehre girdiklerini, bunun alelâde bir isyan olmadığını anlar yınca mücevheratını bile alamadan kaç- t. Bu sırada altı bin kişilik bir Lâtin or« dusu gemilerle şehre dönüyordu. Yolda bunu haber aldılar. Kürekçileri kırbaç » ladılar, kendileri de küreklerin başına geçtiler. Var kuvvetlerile yol almağa başe ladılar, (Deva üncü sitedeki

Bu sayıdan diğer sayfalar: