6 Nisan 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

6 Nisan 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yavaş yavaş İlerliyen hakikat Yazan: Muhittin Birgen on günlerde ve dahiliye v Cabiri Hülebde dahili ve dalr büyük bir nutuk söyledi. Bu nutuk esşnasında bir aralık Türkiye ile Suriye arasındaki münasebetlerden de bahsetti, Suriye gazetelerinde okuduğuma göre, Bay Sadullah Cabiri bu münasebetleri izah ederken şöyle söylemiştir: «Bu büyük komşumuzla olan münase- bettimiz günden güne salâh bulmakta- Gır. Anlaşıklığına göre Türkiye, Suriye- istiklâline samimt surette taraftar. hariciye Sadullah Pte arici si nin dirır Bu sözler, bir hakikatin, ne kadi yük tezvirlere ça muzaffer alacağını gösteren - delillerden ayni birini teşkil etse gerektir; çünkü Suriyenin ayni ve: zaman evvel, Hatay m sında Şamda nutuklar si tün başka bir dil kullanıyor ve Türki) ye yıldırımlar yağdırıyordu. Bugün bu- nun tamamen aksini görüyoruz; Sadul- lah Bey Cabiri, Türkiyenim Suriye istik- lâline samimi sürette taraftar bulundu. ğuna kanaat getirmiş, bu kanaatini yük- sek sesle vatandaşlarına bildiriyor. * Her fırsat düşüşte biz de bu hakikati böylece anlatmaya çalışıyoruz. Suriyenin istiklâl hayatına kavuşmasını istemekte, 'Türkiye belki de Suriyeden fazla mütte. hiddir ve bu sözümüzde mübelâğa da yoktur. Zira, Su Süriyenin istiklâ. line taraftar olmıyan esatıtmışlare bulu- nabilir, fakat, Türkiyede bu unsur yok- tur. Müstemleke nizamının girdiği — bir memlekette fesad ve tezvir bulunmama- sı imkânı olamaz. Müstemlekeciliğin ana prensiplerinden biri de girdiği yerde bir takım vicdanları para ile satın almak ve müstemlekecinin davasını, o memleketin kendi adamlarına müdafaa ettirmektir. Suriyede de bunlardan bir hayli insan bulunabilir. Fakat, Türkiyede bu unsur bulunmadığı için her milletin istiklâline hürmet prensipile hareket eden Türk hü- kümetinin siyaseti etrafında bütün Tür« kiye, bütün kalbile birleşmiştir. Şam hü- kümeti uzun zaman bu hakikati anlama- dı ve Fransa müstemlekocilerinin telkin- Teri altında yanlış bir görüşle yanlış bir yoldan gitti. Şimdi bunun anlaşılmakta olduğunu görmek bizi ne kadar memnun etse azdır. * 'Türkiyenin Suriyeyi müstakil görmek hususundaki bu Ittihadı birçok sebeble- rin bir araya gelmesi neticesi Sırası düşmüşken bunların en mühirnl yalım. Evvelâ, Türkiye bizzat istiklâlini mü- dafaa için büyük mücadeleler yapmış, ini sü- kan ve para itibarile büyük fedakârlık- Bunun lara katlanmış bir memlekettir. için, Türk milleti, nerede istik! canla başla uğraşan bir millet kalben onun taraftarı olur. Saniyen, Suriye ile Türkiye arasında. ki hissi münasebetler çok eski ye çok de- rindir. Daha düne kadar Şâmı Şerif diye yüdettiğimiz bir şehirde Türk bayrağın- dan sonrâ hâkim olacak yegâne bayrak ancak Suriyenin bayrağı olabilir. Türk orada Suriyeye ecnebi olan bir bayrağın hüküm sürmesine, hissen, bir türlü razı olamaz. Ehli Salip devrinde, Türklerin seve seve müdafaasını deruhte ettikleri bu Şamı Şerif'in yirminci asırda bir ec- nebi hâkimiyeti altında yaşaması, Türk- lerin görmeğe tahammül edemiyecekleri bir faciadır. Salisen, ortada bir de hesab meselesi wardır. Müstakil bir Suriye Türkiyeye karşı ancak dost olabilir. Bu, onun için tarihen mukadder ve varlığının muhafa- zası bakımından zaruri olan yegâne siya- settir. Buna mukabil bizim de dosta ihti- yacımız vardır. Bu dostlukları, Suriye Bibi, Irak gibi, Filistin ve Hicaz gibi Tür- kiyenin en tabif dostlar arasında aramak lâzım geldiğini takdir edecek kadar tec rübe ve akıl sahibi bulunuyor. Şu halde, Türkiye Suriyenin ancak is- tiklâlini ister, çünkü onun istiklâli de- mek Türkiyenin hayat emniyeti siste- minde yeni bir kale demek olur. * Ümid ederim ki Suriyeli devlet adamı, bu sözlerimize «ya Hatay meselesi?» tar- zında bir tereddüd ve istifham ile muka- eee gaa gtaelalknn di aa ae e ee e GÜĞ GT aa ğ aa a ee e AĞ UCT AAA ŞAİ A —a SON. POSTA Resimii Makale: ge— ——— BE Dağ sana gelmez. YE SörünüK 18 Bağdaş kurup oturarak, bir şeyi öğrenmeye çalışmıyarak “«muvaffakiyet» in kendi ayaklarına gelmesini olduğu gibi, ça'ışıp hazırlanmadan muvaffakiyetin arkasın- da koşanlar da vardır. Her iki kısım inşanların âkıbeti de mutlak ve kat'i bir hüsrandır. Dağ insanın ayağıma gelmez, insan dağın ayağına Bider, derler. Bu stalar sözünde büyük bir felsefe gizlidir: İnsar, muvaffakiyeti oturduğu yerden kazanamaz, muhakkak su« yette çalışması, ve el koyduğu şeyi başarmak için de kendi- sine uyguün sahayı seçmesi lâzımdır. bekliyenler SÖZ ARASINDA Torpil taşıyan İngiliz Yarb tayyareleri Kafasından sesler İntişar eden çocuk Doktorlar, resmini gördüğünüz bu 13 yaşındaki çocuğun başından gelen «Tik- Tak» seslerinin mahiyetini anlıyama- maktadırlar, Çocuğun başının içinde san- ki bir saat varmış gibi, muntazaman du- yulan sesler, yirmi adımdan işitilmek- tedir. bele etmiyecek kadar anlayışına sahibdir. O riye ile değil, Fransa ile mücadele ediyoruz. Hattâ, daha baş- ka bir görüşle, Hatay meselesi, 919 da başlıyan Türkiye istiklâl mücadelesinin bir devamından ibarettir. Biz o mesele- de Suriyenin ne hududlarına dokundu- Bumuza, ne de istiklâline el sürdüğümü- ze kani değiliz. Suriyenin dünkü ve bu- günkü hududüu - hâlâ, bugün! - Suriyenin hududu değil, belki de Fransanın bir müstemleke mıntakasının — hudududur. Biz Hatayı, bir müstemleke bududu için- de bırakmıya razı olamazdık. Bugün bu işi bir 'an evvel halledip bitirmek istiyor- sak yarın tamamen müstakil olduğu za- man, Süriye ile hududlarımız arasında bir tearuz ve ihtilâf sahası bulunmama- sını arzu ettiğimizdendir. Bay Cabirinin bunu iyi anlryacak kadar geniş bir siya- set görüşüne sahib olmadığını farzettire- vek ortada bir sebeb yoktur. Çok şükür, şimdi hakikat yürüyor, Bü- tün tezvir ve fesad dikenleri ile dolu olan bir yolda, hakikatin bir sene içinde bu kadar yol almış olması bizi memnun eder ve kalblere ümid verir. geniş bir siyaset meselede biz St Muhittin Birgen müstemlekeciliği | l makinelerden tam yirmi tane var. | HERGÜN BİR FIKRA | Yirmi tane var Bir muharrir bir fabrikayı gezme- ve gitmişti. Ertesi gün, Jabrikada gör- düğü bir makinenin şeklini ve nanıl çalıştığımı anlatan bir yazı yazdı. Da- ha ertesi günü gene bir yazı yazdı, fa- kat bu ikinci yazı, birineğ yazdığının| tamamile ayni idi. Muharrire sordu- lar: — Bu, dün yazdığın yazının aysi değil mi? — Öyle ama dünkü yazdığım orada gördüğüm makinelerin sağdan birin- cisine aiddi. Bu onun yanındaki ma- *kineye aid.. daha böyle on sekiz yazı vereceğim, çünkü fıbv;ku*ı bu model Müteh İngiltere silâhlanıyor. Yeni silâhlan - ehassısının ma büdeesinin hava kısmına da büyük Sözleri bir pay ayırmıştır. Restmde havadan tor- Her kadına yakışacak elbise renginin | PU atan yeni İngiliz ağır bomba tayya « tayininde Nevyorkta büyük şöbret bu! « | Telerini görüyorsunuz. Bu torpiller, isa» müş mütehassıs bir kadın vardır. İsmi | Pet ettikleri yerlerde çok büyük tahri « Madam Edit Reus olan bu mütehassıs, biz | 3t vücude getirmektedir. kadına bakar bakmaz intihab etmesi icab eden rengi hemen seçmeğe muktedir ol - maktadır. Bu kadını iştihdam eden ka - dın kumaşları satan büyük bir müeşsese, onun yüzünden diğerlerile kıyas edile «| Kayak &sporu, her sene Amerika fab - miyecek derecede fazla iş yapmaktadır. | rikalarına 2,000,000 dolar hâsılat vermek- Bunun hakiki sebebi, Edit madamlar| tedir. Hava müsaid olduğu günler buzlu ve Mmatmazellerin yalnız şık görünmek | Sahalara yayılan Amerikalı kayakçıla « için seçecekleri renkleri tavstye etmekle |Tit mikdarı bir milyonu biilmaktadır. kalmayıp elbisesinin rengini esas tutarak | Bunlar elbiseleri için 6 mılyon, ve diğer sevda işleri için de müşterilerine öğüd -| Bususi teferrüatı için de 3 milyon dolar lerde bulunmasıdır. Madam Edit renkle- | Sürfetmektedirler, kayakçıların - dağlara rin kuvvetli cinsi denilen erkekler üze -| Sitmek için 3 milyon, istasyonlarda gene rinde türlü türlü heyecan ve intiba bı «|3 milyon, yardım teşkilâtlarına 5 mil - 4 ir. Bu zeki kadının hü - | YO8, muhtelif mekteblerde kayakçılık öğ- kümleri, sinir doktorlarının ti - | ftnmek için de 500 bin dolar sarfettikleri marhanelerde yaptıkları tecrübelere is -| hesab edilmiştir. Fabrikalar için skiden tinad etmektedir. Mavi reng manyakları | dâha ziyade varidat temin eden her han« bile teskin etmekte imiş. Sarı renk bun- | Bi bir spor olmadığı büyük bir kauçuk lara neş'e vermekte imiş. Madam Eğit: |fabrikasının senelik bilânçosunda zikre- — Deli ne demektir? diye soruyor. Dü- | dilmektedir. şündüklerini saklıyamıyanlar, savlet ve Yâz çi klll k î"", eti OCU: ral vefal hamlelerini zaptedemiyenler delidir. De- liler üzerinde tesir yapan Tenkler, ayni| Ömründe bir kere olarak garb dünya- tesirleri akıllı erkekler üzerinde de ya »| sına, o da geçen sene seyahat eden Ma - par, diyor. Alman neticeye göre Madam|laya adaları kralı Alâeddin Süleyman Edit bu kanaatlerinde aldanmamıştır.' Şah 73 yaşında olduğu halde ölmüştür. Çünkü şimdiye kadar öğütlediği kadın -| Şahın 100 çocuğu olmuştur. Bunlar - lar hem çabuk evlenmişler, hem de bü-|dan 46 sı sağdır. Yeni sultan, Raja Nuda tün sevda işlerinde muvaffak olmuşlar -|40 yaşlarındadır ve Cambridge ün'versi- mış! tesi mezunudur. Bir Amerikalı sevda Kayak sporunun temin ettiği varidat ——— - İ yazmuştı: — Hiç kimsenin gücenmiyeceğinden emin olarak söyliye- biliriz: San'at hayatımız münekkidden mahrumdur. — Yaşar Nabinin bu fıkrasını okuyan meslekdaşımız Nu- rullah Ataç ta bu hükme şu mütaleayı ekledi: 5 — Bu söz bence de doğrudur. Fakat ben Yaşar Nabinin şikâyet edasına itiraz edeceğim ve diyeceğim ki, san'at ha- İSTER STER İNAN, Meslekdaşımız Yaşar Nabi Ulus arkadaşımızda şu cümleyi İSTER İNANMA! yatımızda münekkid yoktur, olamazdı, olmaması da daha hayırhdır, Biz Her iki meslekdaşımızda bu hükmü vermek için isti. nad ettikleri sebebleri sayacak değiliz. Yalnız şunu söyliye- lim: San'at hayatımızda münekkid olmadığını, olamıyacağı- maı, olmasına lüzum da bulunmadığını söyliyen meslekdaşı. mız Nuru!lah Atac'ın bütün hayatında yazdığı yazıların nıs- fından fazlası tenkid yazılarıdır. İNANMA! İNAN, İSTER Nisan- 6 || Zamana göre Terbiye telâkkisi ı G E. Talu eçenlerde bir gün yolum Çamie Çocukluğumul! lıcaya düştü. bir kısım reynaklı günlerine sahne oîil bu yeri bir kere daha ziyarot etmek göne | lüme pek hoş geldi, Tophaneli oğlunda Kısıklıya kadar, tavaf eder gibi ağır â* dımlarla, yaya yürüdüm. Bir ara, Beledi* ye bahçesinin önüne geldim. Bu noktaddı bir yığın hatıratın hücumuna maruz kale dim. Babamın gençlik çağı kısmec burâa* da geçmişti. Bu bahçeye nazır bir evd$ oturduğumuzu, akşamları lâlamla bul bahçeye gezmeğe geldiğimi hatırladımaz Bir de, Abdülhak Hâmidin, ölümündenm bir yıl evvel, babama aid hikâye eylemi! olduğu bir fıkra aklıma geldi. Hâmidim anlattığı gu idi: — Recatzade o tarihlerde Çamlıcada 6 turuyo: Belediye bahçesi de, benü: açılmıştı. O zaman burası, bizde Avrü- pat tarzda açılan ilk umumi bahçe idi.. Bu bahçe İle karşı karşıya oturan Mie sırhı Mustafa Fadıl Paşa, bu garb manzar rasına her nedense biraz şarklılık karı$" tırmak merakma düştü. Bahçenin büfest sini tutan adamı çağırttı ve, verece; meşrubata mukabil hiç kimseden zinhar para almamasını tembih etti. Böylece, Karun kadar zengin olan ve kibar geçi« nen Mısırlı paşa halka cömerdlik göste- riyor, asaletinin icabını (!) yerine getl« Tiyordu. Bu emirden bihaber bulunan genç Re* eaizade, bir gün oraya birkaç arkadaşilö gitmiş bulundu. Oturup birer limonalâ içtiler. Kalkacakları sırada, Ekrem Bey kahe veciyi çağırdı, ve hesab görmek istedi. Kahveci: «Hesab görülmüştür!» cevabıni verince, Ekrem Bey sordu: — Hesab görüldü mü? Kim gördü? — Efendim! Fadıl Paşa hazretleri ee mir verdiler. Burada içilen şeylerin pas Yalarını. kendileri tesviye buyuruyorlar. Üstadın tepesi atti: — Nasıl olur? Fadıl Paşa benim arkas daşlarıma ikram ettiğim limonatanın pas rasını ne hak ve salâhiyetle öder! Diye bağırdı ve hazırladığı parayı kah« vecinin tezgâhına fırlatıp, çıktı. O vakit, Ekrem Beyi herkes ayıbladı. — — Bu kadar terbiyeli adam, bu terbi" yesizliği nasıl irtikâb etti? dediler.. Ve koca Hâmid, başını sallıyarak ilâve etmişti: — Halbuki Ekrem bu hareketiie, kendi haysiyetini her şeyden ne türlü üstüt tuttuğunu daha o yaşta göstermiş olu- yordu. Ve keşki, o zamanın İnsanlark, Barb tarzında bir belediye parkı yapaca€ yerde, garblilar gibi düşünmeyi va ter- biye telâkkilerini doğrultmak külfetine katlanmayı, dahâ ©o vakitten öğrenmi$ olsalardı! Büyük Hâmidin bu sözlerine bir şey ilâve edecek değilim. Her çey gibi, ters biye telâkkisi de zamana göre değişiyor. Onun, inkılâbların dışında kalmasını iş- temeğe ne hakkımız var? ç— —<— Fransa Viyanaya bir başkonsolos tayin ediyor Berlin 5 (AA.) — Berlindeki Fransıf büyük elçisi, 2 nisan tarihli nota ile Viya' naya bir başkonsolos tayini için muvafar kat istemiştir. “TAKViM snreadı

Bu sayıdan diğer sayfalar: