2 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

2 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

U V Hdeler Karşınıda UCUZLARSA Bir gün bir gazete şunu yazdı: «Almanyada dört yüz liraya yeni bir #tomobil alabilirsiniz.» Ertesi gün bir başka gazete bünüu yazdı: «Fransada yeni yapılacak iki kişilik v- tomobillerin fiatı yüz 'ira olacaktır.» Daha ertesi gün daha bir başka gaze- tede şöyle okuduk: «Türkiyede otomobil vergileri azaltıl- malıdır.» Ve ben bu zincirleme bavadislerden zincirleme olarak şöyle bir mana çıkar- dim; - Otomobil ucuzlıyacak, ucuz otomobil belki bizde de yapılacak, ve nihayet şu, bu, ben, sen, o, biz, siz, onlar, hepimiz birer otomobil sahibi olacağız. Düşündüm.. o zamanın gazeteleri gö- zümün önüne geldi. Birinci sayfada üç sütun serlevhah bir yaznı: «Dünkü otomobil kazaları.» Yazı sayfanın altına kadar geliyor ve » Orada kerre içinde şu cümle var: «Devamı dördüncü sayfada.» Dördüncü sayfa baştan aşağı kazalara Şoför kelimesinin minşoi Şolör kelimesi Fransızlarca bir ara tü- reyen gizli bir haydud çetesinin ismi idi. Bunlar, zengin köylülerin paraları sakladıkları yeri öğrenmek için ayakla -| rının altına ateş yakar ve bu suretle dil. - Jetinin bağını çözerlerdi. Şoför kellmesi işte o zamandan kalmıştır. * Kazaya uğradıktan dört sene sonra batan gemi 8. 8. İmo adlı Belçika vapuru Amerika- nın Halifaks limanında bir kayaya çarp- tı ve müdhiş bir infilâkı mütcakip yan yattı. Bu infilâk 1626 kişinin ölümüne e- beb oldu. Gemi, kazadan ancak dört sene sonra battı. Gönlü ihtiyarlıyan Genç Müsaade ederseniz size aldığım bir mektubu aynen okutayım, Şişli- den geliyor, imzası Tanca'dır. «Teyze, Fikir vardır ki (Erkek çirkin ol- — Maz), der. Kanaat vardır ki (Güzellik yainız kadına mahsus) fikrini müdafaa e- der, Ahmed Haşim birincilerle be- raberdir. Zannederim, bediiyat da birinciler lehinde. Fakat ben güzel olmadığım için evlenemedim. — Yüksek tahsilimin son yıllarında bir meslek arkadaşı sevmişlim, fa- kat sizin ve birçoklarının sevgiye verdikleri mana ile deği Şair Mihri Devrimsel'in: — Aşk, yaşamak gücünü kazan- Mış bir sevgidir, mısraımdaki anla- mile sevmişlim. Bu, iki buçuk sona — gürdü. Alâkamı son aylarda o da öğ- YARTUUTETTUNAE tahsis edilmiş, fakat sayfanın allında ge- ne bir cümle göze çarpıyor: «Devamı yarınki sayımızdadır.» * Gazetede Belediye işlerine &id hava- disler de şunlar olacak: «Seyrüsefer idaresi iki bin memuz da- ha alacaktır.. «Cerrahpaşa hastanesine kazazedelere mahsus olmak üzere elli pavyon daha ilâ- ve edilmiştir.» «Elli tane Imdadı sihhi otomobili 15- marlanmıştır.» Gazetenin mahkemeler sütunu bir a- Jay kaza davalarından başka şu tarzda davaları da yazacak: «Kadın kocasmın otomobilini beğen- mediği için ayrılmak istiyor..» «İki külhanbeyi, benim otomobilim, se- nin otomobilinden iyi diyerek kavgaya başlamışlar ve birbirini bu yüzden bı- çaklamışlardır.» «Vesikasız otomobil kullanan çocukla- rın dört yaşında oldukları tebeyyün et- tiğinden ebeveynlerine teslim edilmiş- lerdir,» İsmet Hulüsi Hem ağaç, hem köprü Resmini gördü- a ğünüz bu ağaç A- merikanın Alaya- İma eyaletindedir. ıîklyc ayrıları kal- desi küçük bir ır- mağın iki sahili a- rasında köprülük vazifesini rür. Tabiatın bir cilvesi Amerikarnın San Fransisko — körle- zinde bir kaya vardır. ki, denizin sathına — yükselen |kısmı ihtiyar bir |insan başı şeklindedir. * Bernard Şov nihayet et yiyor! Meşhur İngiliz edibi Bernard Şov, elli yıldır ağzına et veya balık koymuş de- ğildir. Daima sebze yemiştir. Fakat sor. zamanlarda düçar olduğu kansızlığa kar- şi koymak Üzere, döktorlarının tavsiyesi üzerine et yemeğe başlamıştır. Birkaç ay Çevvel hastalanan edib, bir türlü doktor- |lara kendisini göstermeğe — yanaşmamış, | mütemadiyen makaleler yazmıya, konfe- ranslar vermeğe ve «Cenevre» dıye ad- landırdığı piyesini bitirmeğe koyulmuş- |tur, Üç hafta sonra 82 yaşına basacak olan | Bernard Şov yeni bir piyesinin hülüsasını | hazırlamaktadır. | | renmişti. Günün birinde bir başka- sile gördüm ve işittim ki, anunla se- vişmeye başlamış. Tabii derhal onu unutmiya seferber oldum. Üç sene de onun içimde kalan zehirlerile mücadele ettim. Bugün ayni derece kuvvetli bir sevgi ile başkasını sevmeme imkân yoktur. Fakat hayat bu.. nihsyet "evlenmek lâzim. Beni geçindirecek hazır param var, memuriyet istemi- yorum. Yaşım yirmi sekiz. Bana yük olmuyacak bir kadınla evlenmek is- tiyorum., evet kadın istiyorum, çün- kü; ben kızlığımı ilk sevdiğim ve ta- Tafından sevildiğim kıza verdim. Be- nim gönlüm de duldur, Acaba terbiyeli ve namuslu bir kadın beni mes'ud edemez mi? Böy- le bir kadınla evlenemez miyim?» Birinci sual için: Hayır. İkinci sual için de: Evet, demekle iklifa edeceğim, TEYZE Tayyör İşte iki şık model. Solda, düz kahve rengi üstüne beyaz pikür geçirilmiş. Ye- ni, orijnal, genç gösterdiği kadar da ağır başb. Biçim hemen dümdüz. Göz alması için beyaz pikürler - pek haklı olarak - kâfi görülmüş. Sağda: Klâsik tayvör, hiç bir süs ko -| ; nulmadığı için kırmızı - siyah damalı ©- Her kadın bilmelidir: Et ve yağ nasıl taze saklanır? Bu mevsimde ev kadınını bir güçlük karşılar: Pek kolay bozulan et ve yağı nasil taze saklamalı? Her aile buz dolahı alsa bu meselenin bahsi bile geçmezdi. Yazık ki ekseriyet alamıyor. Şu halde pratik tedbirlere baş vurmaktan başka çare yok. Bereket bunlar ne zahmetli, nc de faydası şüpheli şeylerdir. Dikkatle tatbik edilirse buz dolabını aratmazlar diyemeyiz ama, her halde eti de, yağı da taptaze saklarlar, Kısa bir zaman - meselâ geceden sa - baha, sabahtan geceye kadar - bozulma- ması istenilej eti bol zeytinyağına bu - lamak kâfidir. Bu yağ etle hava arasım- da bir mücerrid vazifesini görür ve onu on « on beş saat temiz saklar. Bu sırada ete çatal filân batırmamıya dikkat etme- H, Çünkü batırılan yerden çıkan su, e- tin bozulmasına sebeb olur. Daha uzun bir zaman saklanması lâzım gelen eti, kuymağı alınmış süle batırıl- malıdır. Bu süt, orada yoğurtlaşır. Ve etin hayva ile temasını keser, Onu iki, üç, hattâ dört gün bozulmaklan korur. Bazan evde süt bulunmaz. O vakit etin her tarafına bolca bikarbonat dö sut ser- pilir. İnce bir tülbende sarilıp serin bir yerde bir çengele asılır. Her üç şekilde de etin tadında en ufak bir değişiklik olmaz. Yalnız zeytinyağı kısa bir müddet ve ufak parça etler için- dir. * Tereyağına gelince: Evvelâ tahta bir kaşıkla bastıra bastıra içindeki suyu çı- karılır. - Çünkü yağın bozulmasına bu su sebeb olur - sonra bir kaba basa basa doldurulur. Üstünde bir kaç santimetre boşluk bırakılır. Buraya kaynamış, çok tuzlu su dökülür. Bu tuzlu su, yağla ha- vanın arasını tecrid ettiği için yağın a- cımasma mâni olur ve uzun müddet taze kalmasını temin eder. İki katilin idamı istendi Suçlulardan biri kayınpederini, diğeri de metresini öldürmüştü, muhakemeleri müdafaaya kaldı Ağırceza mahkemesinde dün tasarla- narak işlenen iki katil davası neticelen- dirilmiştir. Şilenin Kızılcaköy civarında kayınpe- deri Mustafayı öldüren Hüseyin Filiz, evvelki celselerde Mustafanın çok ge- çimsiz ve ahlâksız bir adam olduğunu iddia ederek: — Mustafa, üvey kızı olan ve benim de karım bulunan Fahriyeye müteaddid defalar tasallüt etmek istemişti. Hâdise sabahından bir gece evvel de, ben çifte ile mısır tarlasında domuz beklemiye gitmiştim. Mustafa gece evime gelerek, karıma tecavüz etmiş. Karım, tarlaya kadar gelerek, haber verdi, demiştir. Halbuki, diğer bir ifadesinde bunun tamamile zıddı olarak, karısı Fahriye- nin o gece evde ağır hasta yattığını söy- lemiştir. Dün iddisnamesini okuyan müddeiu- mumi Ahmed Remzi Berkmen, bu müte- bayin ifadeler üstünde durduktan son- ra, hâdiseyi delillere istinad ettircrek, şu şekilde hülâsa etmiştir: — Suçlu, Mustafanın birçok çirkin ha- geketlerinden dolayı muğbor — olarak, sini öldürmeği tasarlamıştır. Hâdi- seye tekaddüm eden gün, Mustalanın er- tesi sabah fasulya tarlasına çalışmağa gi- deceğini öğrenmiş ve komşusundan bir çifte tüfeği aldıktan sonra, tarla civarın- da fundalıklar arasımda gizlencrek, bek- lemeğe koyulmuştur. Sabahleyin saat 8,5 sularında, Mustafa karşıdan görün. müş ve Hüseyin tüfeğini kaympederine tevcih ederek, boşaltmıştır. Sonra da, kendini kimseye göstermiyerek, funda- lıklar arasından kaçmıştır. Suçlunun, jandarmada verdiği ifade- si de, bu diheti teyid etmektedi. Müddelumumi maznunun fiilini taamm- müden katil mahiyetinde görmüş ve 450 nci madde hükmünce, idamını iste, miştir. Diğer dava da, şudur: İbrahim Çetin, bir aralık kaçakçılık suçundan tevkifhaneye düşmüştür. Met- resi Hayriye de bu müddet zarfında 10 senedir birlikte yaşadığı İbrahimden ay- rılarak, Haydarda Mustafa isminde biri- nin yanına kaçmıştır. İbrahim, tevklfha- neden çıkınca metresini aramak — için Mustafanın evine gilmiş ve kapıdan içe- ri girer girmez elindeki jiletle kadını baynundan ve vücudünün muhtelif yer- lerinden yaralıyarak, öldürmüştür. Müddelumumi, mütaleasında İbrahi- min fiilini de taammüden katil mahiye- tinde görmüş ve suçlunun ayni madde hükümlerince idamını taleb etmiştir. Davalar, müdafaaya kalmıştır. Çocuklarını sokağa bırakan baba tevkif edildi Babığâli caddesinde bir berber dükkânı önüne üç çocuğunu birden bırakarak ka- çan Mehmed Rüşdü oğlu İbrahim ism de bir baba, yakalanarak dün adliycye verilmiştir. Müddeiumumilik suçluyu asliye 4 Üün- cü ceza mahkemesine vermiş ve derhal muhakemesine başlanılmıştır. Suçlu ba- ba, mahkemede yapılan sorgusunda, şun- ları anlatmıştır: — Ben, Ereğli demir şirketinde muha- sebe kâtibi idim. Fakat, bazı sebeblerden dolayı işimden ayrıldım. Karımı İstanbu- la göndermiştim. Sonra, ben de iş bul- mük üzere, İstanbula gelmek mecburiye- tinde kaldım. Bir taraflan da, karımdan şübhe ediyordum. Çünkü onu İstanbul- daki adresinde bulamamıştım. Sirkecida Akgül otelinde bir gece çocuklarımla be- raber kaldık. Dün çocuklarla gokağa çıve tım, Babıâlide onları bırakarak: — Haydi, siz burada bekleyin. E Bursaya gidiyorum. Ananız gelip, si.; buradan alacak, Dedim ve ayrıldım. İbrahim, sözlerini şöyle tamamlamışı tır: — Ne yapacaktım, bay reis. İşsizim, pa- ram da yok. Onlara bakamıyordum, So- kağa bırakmak mecburiyetinde kaldım. Mahkeme İbrahimin tevkifine vermiş ve muhakemeyi bir başka güne bırakmıştır. En büyüğü 5 yaşında olan Gülser, Yük- sel ve Yücel ismindeki üç kimsesiz ço- Cuk, şimdi Darülücezede bulunmaktae dırlar. Poliste : Bir amele kadın elini makineye kaptırdı Karagümrükte oturan ve Fenerde Mür « selpaşa caddesinde bir çivi fabrikasında ça- lşan Sabri kızı Patma çalıştığı. — makinoyo elini kaptırarak parmaklarından yaralan - miş tedavi altına alınmıştır. Kadın yüzünden birbirlerini yaraladılar Feriköyde Adsixnefer sokağında — oturan Yaşar ile arkadaşları Yani, Etem, ve All & - rzasında kadın yüzünden çıkan bir kaygada bunlardan Ali yüzünden, Rıza alnından ça- kı ile hafifce yaralanmışlar, yaralıların mü- davalı yaptırılmış, suçlular yakalanmıştır. Bir balıkçı merdivenden düşerek yaralandı Kadıiköyde Moda caddesinde oturan ba - lkçı 80 yaşında Bodros Moda Deniz klübü«. nün merdivenlerinden inerken müyvazeno « sini kaybederek düşmüş, başından ağırca ya ralanmıştır. Yaralı cankurtaranla Nümune, hastanesine kaldırılmıştır. Bir otomobil bir kızı çiğnedi 261 numaralı otomobil Kurtüluştan ge « çerken Haydar kızı Saldeye çarparak kalça- sından yaralamış, yaralı Şişli çocuk hasta « nesine kaldırılmış. Hâdiseyi müteakib xa « gçan şoför aranmaktadır. Askerlik işleri: Şubeye davet Beşiktaş Askerlik şubesinden: Gayri a » Hümlardan şimdiye kadar hiç askere çağı - rılmamış — olan 320, 331, 332, 338 doğumlu tahsil ve sıhhi sebeblerle geriye bırakılmak suretile bu doğumlularla muamele görmek - — te olan diğer doğumlu ve emsali askere Ça- Bırıldıği halde herhangi kanuni — sebeblerle geri bırakılarak hentiz sevkedilmemiş — veya bakayada kalmiş 318 doğumludan 329 dahil doğumuna kadar sağlam ve san'atkâr erat askero alınacaktır. Bu san'atkâ? eratın 6/Temmuz/038 Çar- şamba günü behemehal şubeye müracaat et- meleri ve bu günden sonra geleceklerin ce- zalandırılacağı ve bedel vermek isteyenlerin 6/Temmuz/938 günü akşamına kadar bedel- lerini vermeleri ilân olunur. Yeni limanlar umum müdürü İstanbul Deniz Ticaret Müdürü Müfid Necdet Deniz, bu vazifesi uhdesinde kal- karar; —— Li —— —a — mak üzere Limanlar Umum Müdürlüğü- | ne tayin edilmiştir. —<— —— ——— — e —— Bacaksızın maskaralıkları : Bahçe sularken

Bu sayıdan diğer sayfalar: