7 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

7 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7? Temmuz *Son Posta> nin aşk ve macera romamı: Zİ Göz kamaştıran bir ih Kolyeler, bilezikler, broşlar, hangi birisini sayayım? Elmas köleksiyonum da tamamlandı!.. Lüks kitabımda bir eksik kalmadı Otel hizmetcileri de her an peşimde. — Emriniz var mı, Prenses Hayır!... rde hususi sekreterlerden bi- — Prenses cenablarının yeni em i ben <E- Tubhafıma gidiyor. Eski emirler mi verdim ki yenilerini vereyim! nir verecek hal nerede!... u başsekreter Akşam beş buçuğa doğ ğiniz kaldı mı, k dayanamadım: Bilâkis o kadar fazlalık var ki!. Biraz daha gayret etseydiniz, mağaza- lar otele taşınacaktı!... Güldü, — Prens hazretleri bu gece gazino- | daki müsamereye beraberinde gilme- nizl diliyorlar!... Meşhur film yıldını «Rakel Meller» Oynıyacakmış. «Şâhâne menekşeler: in ötedenberi taparcasına sevdiğim yildı- zın: göreceğim. Suvarede belki de tanı- şırız. Gitmemek için çılgın olmalı, — Hay hay!. Sekreter çekildikten sonra, kendi dime güldüm, Prensin şu dakika ne-| si olduğumu bir kere daha düşündüm. Karısı olacağım, bu belli!... Şu halde böyle bir randevuya ne lü: Ev- am?... lerimizde merasime alışmadık - da! -| Yatak odasında buluşmak için karısına | randevü veren veya kocasile merasim | a konuşan — bir kadına | lenmemek elimden gel - le insanlar bulunduğunu -i irlenirdim... Kafalarına rmalı diye alay ederdim.... Kork- lah vere, akşamları buluşmamız için, dokuz sekreter, ön şube Âmiri arada Ssıita olmasa!,.. Sevişmekte de kırtasiye- tilik olur mu, anlamıyorum doğrusu!. Bir Amerikalı film yıldızının muhake- mesini hatırladım. Bir gün kocası, ran- devu vermeden yatak odasına gelmiş Kadın, hemen mahkemeye başvurmuş. Haber vermeden gelinir mi imiş?... Ya.. kocasına belli etmek istemediği Çirkinliği veya mahrem işi ol: I!jlş Gel de bu kadınla otur!... Dünyada ya- Pamam!... Samimf yaşamaktan daha tatlı ne olabilir ki!... İsler zengin, ister fakir olsun, kocam, kocamdır.. onunla #ramda bir merasim mesafesi bulun- Masıma dayanamam. Akşam üstü suvare tuvaletlerimden birisini giydiğim vakit gözlerimi uyuş- turdum. Aynada gördüğüm, ben değil- dim sanki... Bambaşka bir insan ol- Muştum. Güzelliği artıran şey tuvalet- tir, bilirdim. Ama, tuvaletin bir insan! bu derece değiştirebileceğine - ihtimsl vermezdim!... Tevekkeli Avrupanın bütün kadınları, güzel görünmüyo! Çok güzel değilsem bile şu dakika çok Büzel görünüyorum. | Tam yedi buçukta sekreterlerden bi- risi geldi. Prensin salonda beklediğini edeniyet âbidesi daha!. Akdeniz — kı ının — güzelliklerinden birer örnek ki bir bir toplanmış en cazib demetlerinden bii bu mühteşem sarayın ortas: Kibar «Nis» burada. Pariste baş dön- düren bir gürültü vardı. Burada asii bir sessizlik hâkim, Baharı ve gençliği herkes bu yerde. Gündüz! zin saf rüzgârlarını koklıya koklıyı yat bulan insanlar, akşamları maştıran bir SOLDAN SAĞA: 1 — Kaçmak, 2 — Âletler-bayramdan bir gün evel. — 3 — Mastar edatı-meclis âzasının relsliğe yazile müracaatleri. 4 parçası. — Konferans-su — Bir nota-otal. — Vekil-sonuna bir — emsilâve sporda «takım» manasına gelir, 8 — Genişlik-bir erkek ismi. 9 — Sanmak mastarından emri hazır - Başkalarına söylenilmemesi icab e- den söz - Bir nota, 10 — «Dışarnının ziddi-tekdir. XUKARDAN AŞAĞI: z 1 — Ekinlerin sapı-hayvanları şişmanlan- sınlar diye dar bir yere koymaları. 2 — Geminin altüst olması-karnı doymi- 3 — Zaman-hayvanlara ürız olan bir nevi yan. böcek. 4 — Alaturka bir çalgı-bacadan çıkan, $ — Hayırlı-bir nota. 6 — İle-istifham lâhikası T — Küçük dere-lend. 8 — İcar-datr. 5 6 7 ilirse söyledi. Hemen indim. Tatlı bir gülüm- seme ile karşıladı. Elimi öpmekle bera- er: — Mersi... Dedi, — Mersi..... Niçin?... ü — Bu akşam beraber gezmex şerefi- ni bana verdiğiniz için!... Hoppala. Artık bu kadarı da nezake- tin fazlası değil mi!.. Nişanlısile veya karı gezmek için de insan bin_nlr— lü kompliman mı yapacak?... Zenginlik he tuhaf şey!... Otomobile atladık. Nis, bir inci dizisi gibi pırıldıyor. Palmiyeler güzel cennetin ku!aklş— rında sanki yeşil zümrüdden birer kü- pe, «Kazino Münisipale deyiz, Göz şı- 9 — Genç ağaş-çok iyi 10 — Çölde görünen fakat haddi zatinde olmıyan su-endaht eder. 9 To zi İmİzM-İPiİ KONM ü Dİ-Tsl> MA > (2) GekÜzA — $ (aa — Anıt-dört tarafı su ile çevrilmiş kara | SON POSTA Sayfa 13 & Yazan: Vedad Ürfl tişam ti le o d B di te şil cennetinde neş'enin en asil izlerile ku- | caklaşıyor, Prensle girişimiz, burada da birkaç| d kika içinde farkedildi. Üzerimize di- |kilmiş yüzlerce göz var, farkında; Kim bilir kaç insan, benim kim ol mu merak ediyor ve garsonları 30 ya çekiyor!... Bir sinema yıldızı ol dım, bu merak, bana çok şey kazandı- rabilirdi!. di le (Arkası var) Fransaile imzaladığımız dostluk pakti (Baştarafı 2 inci sayfada) 4 Türkiye de buna muvafakat eylemiştir. İzaha lüzum görmeyiz ki bun- dan maksad Almanyadır. Türkiye bu hu- susta Fransaya yerden göğe kadar söz | verebilir; çünkü biz hiç kimse aleyhinde hiçbir tertibe, hiçbir suikasde ve suikasd kembinezonuna iştirak fiktinde değiliz 'Türkiyenin mukaddes hayat menf: rini ihlâl eden bir teşebbüse karşı vazi yet almak bahis mevzuu olmadıkça Tür-| kiye kimse hesabına ve kimse aleyhine herhangi bir tertibe ne iştirak ve ne de yardım eder. Nitekim, bö bir dostluk paktını, icab etse, Almanya ile de imza ederiz. Türkiyenin mukaddes menfaat- leri bahis mevzuu olmadıkça Almunya aleyhine herhangi bir tertibe, bir sulkas- de veya kombinezona ne iştirak ve ne de yardım ederiz. Acı ve t hatıralarile dört senelik silâh arkadaşlığını bir am- |lede unutmak kabil olmadığı gibi bugün- kü Türkiye bugünkü Almanyaya xültür ve iktısad bakımından pek çok bağlarla bağlıdır. Bizim menfaatlerimize muhalif bir siyaset tutmadıkça Almanya da bi- zim dostumuz olur ve biz ona karşı da ayni hürmeti gösteririz. Fi K b di sİ Ti Demek oluyor ki şu menfaat dünyası | Ü | denilen hayatta Türkiyenin bütün milna- sebetlerini ve bütün dostluklarını ayni ölçü ile ölçeceğiz: Türkiyenin hayat menfaatlerine dokunmamak. Eğer Fran- sa, Türkiyenin menfaatlerine riayet hu- susuna itina gösterecek olursa kendisine temin edebiliriz ki bizden dostluktan baş- ka bir karşılık görecek değildir., İmza edilen dostluk paktı, bizim bu- gün için Fransa ile karşı karşıya gelme- mize mâni olmuştur. Bundan her ıki ta- |raf ta memnun olmalıdır. Fakat, dostlu- ğun devamı için de yukarıdaki şartları unutmamayı bher iki taraf ta bir vazife bilmezlerse pakt, ancak imza edildiği gün yaşamış vesikalardan biri olur. Kendi hesabımıza, biz vazifemizde ku- sur etmiyeceğiz. Temenni edelim ki Fran- sa da öyle yapsın. k Müzikli yerlerde Şimdiye kadar müzikli yerlerde bir kahveden 75-100 kuruş alınmakta :di. Belediye iktısad müdürlüğü kahve, ge- zoz, fiatlarını azamf kırk kuruş olarak tesbit etmiştir. En yüksek eğlence yer- lerinde bile bu fiattan yukarı kahve sa- tolmıyacaktır, Hi Şi —— Edehiiat: Hind—âbiyatınm bir belki buna inanıyor ve erkeğin dudağını yanağına dokundurmasına, saçlarına bir çiçek iliştirmesine, hâsılı bütün hararet - göz guların: best iki kuşun karşılaşması. O hüzünlü sahne! Bu tablo Tagore'da da var. bazan buna da inanıyor. O zaman Hay- .|yam gibi epiküriyen bir felsefe ile mı - rıldı İ mez, Bunu aklında tut ve eğlen, neş'e - Kitabın sonunda okuyucusuna hitab e - derken de, berrak b rastlanan o ölgün ışık ve onun sönüşü! sonra bu şetini muhakkak ki en fazla Hindli şeir Tagore hisselmiştir. maniyemle siper etmiştim, kat gene İbrahim Hoyi bu ilk deneme - bileceğini gösterdi. Kendisini tebrik ede- eserde gözüme çarpan Şuraya işaret etmeği de bir arkadaşlık |ve münekkidlik vazifesi bildim: Şaheseri: Bahçıvan (Baştarafı 8 ânci sayfada) | şkıdır. Erkek kalölerinin arzuları — ve zaferleri onun gençliği üzerine serilmiş- | rımızı eğmeli, ve bu aşırı dereced y. Bunun için şair kadına seslenir; «Sen bir yarım kadın Ve bir yarım rüyasın.» Kadın bir gölgedir derler. Tagore de trine Tağmen gene öna «fazla ileri gidi- «ne yapsan boş!» diyen kadın, erkek çekilip gidince hayıflanıyo «Boynumdan çelenk gerdanlığı çıkar- 1 aldı, ve uzaklaştı. Ağladım ve «Niçin iyor?..» diye kalbime sordum.» | Bu şürlerin bazılarında şairin mili myguları da or. Bu, gizli bir esaret im, şat z 6 ncı ve 12 nci şiirl srennüm ettiğini söylüyor. Fa irde de bunu hissedemez miyiz «Dedirginim. Kalbimin içinde bir gez- ginim.> in milli du; 5 inci a Hele şu iki cümle: «Uyanık ve istekliyim. Garib bir ülke- de bir yabancıyım.» Sonra biri kafeste esir, biri kırda ser- Maamafih, hayat bütün acıların üstün- e bir neş'e kaynağı olamaz mı? Tagore «Hiç kimse sonuna kadar yaşamaz, kar- leş, ve hiç bir şey de ebedi olarak sür - n.> Yalnız bu satırlarda mı bu düşünce? su gibi, ebediliğin aveti ile çağlı - ahar sabahında terennüm eden li sesini yüz yılın içine yollıyan li neş'eyi kalbinin sevincinde du - n'> Ne teselli' Bu sözü de, bir lâmbanın üyor? Ah, o lâmba hayali.. Sık sık Tansız rlinek'den ve deh - «<Limba neye söndü? «Ben onu rüzgârdan korumak için har- «Bunun için de söndü. Bu sebebden Bu sönen, hayat mıdır? Başka ne olabi- r? Zaten ölüm düşüncesi bir gölge gibi u gşiirlerin hangisi içine sinmemiş ki... * Eserin tercümesi çok güzel. Belki biraz aha işlense daha da nefis olabilii Fa- le bize Tagore'un çok iyi bir nakili ala- m. * Uzunca süren bu makaleyi bitirmeden, bazı — noktaları kinci bir basılışında düzeltilmek için) «ÂAkıllı, zeki komşularla bulunarak gün- lerimi, gecelerimi boşuna harcadım.» Bu cümledeki «bulunarak» kelimesi! «Müşahede fazlalığı, gözlerimin ışığını azalttı.. Acaba müşahede yerine, daha az ilim okan bir kelime bulunamaz mı? «Ne bir söz, fısıldama, feryad yok.» Bu cümlenin sentaksını — kavrıyama- dım doğrusu! Sonra birçok cümleler sonundaki «ben> yahud «sen> hitabları! Bunların fazlası kulağa hoş gelmiyor. Hele şu cümleler- deki gibi: Ey sakin olmıyan sen: — Yorgun ve şaşkın geri dönerim ben. | Birkaç yerde «tam ay> terkibi geçiyor. «Dolun ay» demek daha güzel olmaz mı? 79 uncu sayfanın son satır başından baren başlıyan cümlelerde bir karı - klık yar, Her halde bir tertib hatası ol- malı: «Eğer dost insanlar gelir ve etrafh » mızda toplanırsa, onlara tevazula b: cö « merd iyi talih bize şaşkınlık verir.> Acabâ gon cümledeki «verir», «verme- li» mi olacak? Maamafih, misal olarak bu kaydetti- ğim cümleler, çok güzel bir tercümenin içinde tek tük göze çarpan kusurlardır, Şimdi eserin nefis tercümesinden bis cümle ile yazımı bağlıyorum: «Gök bulutlarla doludur. Geç oldu. *Olduğun gibi gel, süsünle geci Şimdi gelin, biz de bahçesindeki b: dikenini bır: hm da «Bi ğu gibi okuyalım. Her h ce hislerle örül çok derin bir eserin ni tadar ve kitabı uzun zamân elis mizin yakınından uzaklaştıramayız. Bu da bu güzel şirlere karşı bir nevi ibade- timiz olür. Falid Fahri Ozansoy * gül gibi in- zevki, Casusluk tarihinden birkaç yaprak (Baştarafı 7 nci sayfada) etti. Bu hâdise muhitte derin bir endişe uyandırdı. Bereket korkulan şey olmadı. Papa Caballerianın serbest bırakılma « sını emretti ve Torguemadanın bu hük « me itirazlarına kulak asmadı. Cuballeria kurtuldu, yaşadı ve yükseldi. İspanya engizisyonunun kritiğini ya « pan koca bir müverrihin bu ufak hâdi « seye son derece ehemmiyet verdiğini gös rüyoruz. Engizisyon casusu ve sansörü « nün elinden kurtulmanın imkânsızlığını anlamak için bundan iyi bir misal olmaz, Küçük suçların büyük cezası: Ölüm Engizisyonun gayesi katoliklikten baş- ka yola gidenlerin kökünü kurutmaktı. Bu uğurda hiç bir şeyden çekinilmiyor« du. Hele katolikliğe yeni girmiş olan ( panyol tebaası) Arabl. Yahudiler ki lisşenin mütemadi nezaret ve tecessüsü al- tmda yaşamıya mahkümdular., Arabea türkü çağırmak, parmaklarını kınalamak affolunmaz suçlardandı. Sık sık yıkan « dıkları, katolik bayramlarının dışında ta- H yaptıkları» görülenler bile Ihti sızlıklarmı işkence odalarında ödemiye mecburdular, Kilise casusu da serbest değildir Engizisyon; hizmetinde k susları da sıkı ve mükemmel altında tutardı. Casus, maznunun ağzından bir şeyler almak için, ona dost görünebilir, onunla bir mezhebde olduğunu ihsas edebilirdi. Fakat bunu hiç bir vakit, hiç bir yı açıkça söylemiye mezun değildi. Si se affolunmaz bir suç işlemiş sayılırdı. Dinsizlikle itham edilen suçlunun ne sivil, ne de dint mahkemede avuka'ı ve müdafli bulunamazdı. Şahidler, casuslar. dan mürekkebdi. Bunlar da mahkemeye gelmezlerdi. Çünkü suçlu hakkında söz söyliyecek casusu şüphe altında bıraka- bilir, sade kendinin değil, bütün ocağı « nın sönmesine sebeb olabilirdi. Bit kere şüphe edilen casus mütemadiyon takib ettirilir. bu takibden ancak canını ve - rerek kurtulurdu. Şehir meydanlarındaki radyolar Fatih, Beyazıd ve Taksim meydanla- rına konulan radyoları birer belediye memüru idare etmektedir. Beyazıdda- ki radyonun idaresi Üniversiteye veril- mek istenmiş, fakat rektörlük buna mu- vafakat etmemiştir. Bu yüzden Beyazıd Resimli zabıta hikâyesinin hal şekli İyi keşfettiğiniz gibi katil, elektrikci- dir. Kondi ifadesine göre saat üçten son- ra hiç kimse yazıhaneye gelmemiştir. (9 numaralı resim), halbuki müdür sa- at üç buçukta oraya gitmiştir. (6 numâa- ralı resim), ayni resimdeki çaya dikkat ediniz. Tabağına çay döküldüğünü gö - Tüyorsunuz. Tabağın yanında da bir ge- ker var. Bunün erimesi için de altı da « kika Jâzımdır. 8 numaralı resimde — ise tekrar çay tabağına bakımız. Şeker yok- | tur. Şu halde cinayet saat 3,20 den bvvel işlenmemiş, ve elektrikci de yalan söyle- | mişti. Müdür, şekeri görmüş ve müdfettiş e konuşurken de bunu söylemişli,

Bu sayıdan diğer sayfalar: